Türk Mitolojisinde Kurban Kültü

Tanrı fikrinin olduğu hemen hemen bütün sistemlerde kurban/adak kültü de vardır. Türk mitolojisinde ve eski Türklerde de tanrılara kurban vermek, önemli bir olaydı.
Türk Mitolojisinde Kurban Kültü

tanrı fikrinin olduğu hemen hemen bütün sistemlerde kurban/adak kültü de vardır. bunun temelinde de kendinden daha yüce gördüğü bir varlıkla iletişim kurmaya çalışma ve saygı sunma düşüncesi yatar.

doğal olarak, bu saygı bağlamında verilen kurbanın da değerli olması gerekir. türklerin kültür tarihine baktığımız zaman (anav kültüründen günümüze kadar) en değerli eşyalarının atları olduğunu görürüz. hatta tarihte türkler kadar atlarıyla bütünleşmiş başka bir millet yoktur. işte bu nedenle türklerde tarihsel süreçte, kurban törenlerinde en çok kullanılan hayvan attı. (kurban edilen atların derileri ve başlan sırıklara takılırdı.) at dışında sığır, keçi, koç, kuzu ve öküz de makbul sayılan kurbanlıklardı.

wolfram eberhard, türklerde insan kurbanının bulunmadığını, bu türlü kurbanın türkler tarafından yasaklandığını söyler keza bu bir moğol adetidir ve türklere yansıması olmamıştır.

ancak göktürklerde atla beraber insan kurban edildiğine dair bizans elçisi valentin'in, istemi kağan'ın cenaze törenini anlatırken yaptığı betimleme çok dikkat çekicidir:
"matem günlerinden birinde, dört tane bağlı hun getirdiler, (kağanın) babasının atları ile birlikte bunları ortaya koydular. (öbür dünyaya) gidip, (kağanın) maiyetine girmelerini emrettiler.” emel esin, bu kayıt hakkında "göktürklerde insan kurban edildiği hakkında tek rivayet" der.

eski türklerde gök tanrı kozmik düzenin veya evrenin olduğu kadar siyasal ve toplumsal düzenin de kefili ve takipçisiydi. gök tanrı’ya dua edilir; onun adına yılda iki kez törenler düzenlenir ve tercihen lekesiz sütbeyaz aygır at kurban edilirdi.

ülgen’e ise üç, altı, dokuz veya on iki yılda bir ayin (tören) düzenlenir; bahar, yaz veya sonbaharda boz veya beyaz renkli bir kısrak kurban edilirdi. yayık isimli tanrı/ruh, bu törenlerde hem kam/şamana yardım eder hem de verilen kurbanı ülgen’e götürürdü.

erlik’in de yine insanlardan istediği başlıca şey kurbandı. gök tanrı ya da ülgen’in aksine erlik’e kara hayvanlar kurban edilirdi. eğer insanlar kurbanlarını zamanında verirlerse, onlara zarar vermek yerine, diğer kötü ruhlardan korunmaları için oğullarını onların yardımına gönderirdi ama yok, kurban zamanında verilmezse, hayvan zayıf veya hastalıklı olursa kızıp insanların üzerine felaket yağdırırdı.

büyük tanrılar haricinde de her şeyin ruhu olduğu inancı bağlamında her tanrı/ruha, ateşe, suya, ev iyelerine vs kurbanlar sunulurdu. (aslında önemli gördükleri her olaydan sonra tören düzenleyip kurban veriyorlardı)

[“ katay han'a kırmızı inek kurban edilirdi. demirciler kurban olarak kesilen bu ineğin kanını çekiç, örs, körük gibi aletlerine sürerler ve hayvanın yüreğini de demirci ocağına atarlardı.”


[“ dağlar kutsal bilinip ocak sayılır, adaklar orada yapılırdı. kurbanlar orada kesilir ancak kesilmiş kurban, dağda yenilmezdi. ulu bayramlardan olan nevruz'da da dağlara gidilirdi.

yakut halk biliminde de tann'nın yedi katlı bir dağ üzerinde yaşadığından söz edilir. başkurtların, tura tev dedikleri, kutsal bildikleri için de kurban kesmeden önce asla ona bakmadıkları dağ da bu silsiledendir. gök tann'ya kurban merasimi de kutsal bilinen böyle dağlarda yapılırdı.”


[“kürek kemiği kırılmaz ya da köpeklere atılmazdı. aslında türkler, kurban edilen hiç bir hayvanın kemiğini kırmaz ve sağa sola atmazdı. o hayvanın tekrar dünyaya gelebilmesi için kemiklerinden yeniden doğacağı düşünülür ve kemikleri eksiksiz bir şekilde gömülürdü. kan gibi kemikler de, ruhun ikametgahı olarak görülürdü.”


[“ geçmişte bu bayramın koruyucu ruhuna (payana/payna) at kurban edilirdi. bu ruhun her altay boyunu kaza ve beladan koruduğuna inanılırdı.”
(bkz: paynagan/@ay hatun)]

[“ türk ve moğol halkları ateşi insan biçiminde, canlı bir varlık olarak düşünür ve ona karşı saygıda kusur etmemeye çalışırlar. altay ve sibirya halklarında ateşe kurban da sunulur. yeni evlenenlerin ateşe törenle yağ dökmesi, yemek yerken, içki içerken ateş ruhuna da bir pay ayrılması adettir.

soyotlarla altay türkleri, ateş ruhuna kurban olmak üzere koyun, buryatlarsa kısrak keserler. başka ruh ya da tanrılara sunulan kurbanların da bazen ateşe atıldığı görülür. nitekim beltirler, gök tanrı'ya kurban olarak kesilen hayvanın kemikleriyle derisini ateşe atıp yakarlar.”


hunlar ve göktürklerde yılın çeşitli zamanlarında yapılan kurban törenlerinden başka, özellikle gecenin ve gündüzün uzunluğunun birbirine eşit olduğu zamanlarda yapılan kurban törenleri de vardı. bahar aylarına denk gelen bu kurban sunma olayı, doğanın canlanışını ve yılbaşını temsil ederdi.

mesela ilkbaharda, davarların ve kısrakların sağılan ilk sütüyle bulgurun karıştırılmasından oluşturulan lapa toprağa saçılır ki bu şekilde hem baharın gelişini kutlarlar hem de yeni senenin bereketli olmasını dilerlerdi.

çin kaynakları, hun kültüründen bahsederken; türk hakanı’nın karargahında bir tapınak bulunduğunu ve bu tapınakta her yılın başında ayinsel bir ritüel düzenlendiğini anlatıyor. bu ayine hunların (24 boyun) başbuğları da katılırmış. yılın beşinci ayında lung ceng kentinde toplanırlar, atalarına, gök tanrı’ya, yersu ruhları’na kurban sunarlarmış ki bu gelenekler sonraki dönemlerde de devam ettirilmiş.

asya hunlarında atalar mağarasında kurbanların yılbaşında göğe sunulduğunu yine çin kaynaklarından öğreniyoruz. yine aynı kaynaklardan göktürklerin beşinci ayın ortasındaki
on günlük döneminde ya da bu ortadaki dönemin sekizinci gününde gök tanrı'ya kurban sunmak için toplandıkları anlatılmakta. göktürklerde ise yılın bu döneminde sadece göğe ve yere kurban sunulurdu. bu kurban verme törenlerini şamanlar idare ederdi.

yakutlarda iççiler/iyeler/ruhlar içerisinde en çok saygı görenler, yol koruyucusu, dağ ve göl ruhlarıydı. onların gazabına uğramamak ve gönüllerini hoş tutmak için çeşitli kurbanlar verilirdi aksi takdirde sinirlenir ve insanlara zarar verirlerdi. (aslında bütün bu kurban törenlerinin temelinde korku var. insanın doğa karşısında acizliği ve felaketlerden korunmak istemesi…)

tanrılara ve ruhlara armağan ve kurban olarak sunulan/göderilen/ serbest bırakılan hayvanlara iduk (idik/ıtık) denirdi. bu hayvanlar kutsal kabul edilir ve asla dokunulmazdı.

divanü lugati't-türk’te “kutlu ve mübarek olan, aslında sahibinin yaptığı bir adak için saklanarak yünü kırkılmayan, sütü sağılmayan, yük vurulmayarak başıboş bırakılan, salıverilen her hayvana bu ad verilir.” (1. cilt, s.65) diye tarif edilen idukların tanrı tarafından gönderilmiş olduğuna inanılırdı.

(iduk, göktürk yazıtları’nda kutlu/kutsal anlamında kullanılır:
“üze türk tenrisi: türk ıduk yiri subı ança itmiş/
üstte türk tanrısı, türk için yeri suyu kutlu kılmış”
kültigin yazıtı, doğu yüzü)

tann adına verilen kurban merasimleri de yazın başlangıcında idik dağı’nın başında, idik bay denilen kayın ağacının yanında yapılırdı. kurbanlığın pişirildiği ateşin adı bile idikti.

(tann'nın iduk vasfiyla anılmasına da ilk olarak hoytu tamir yazıtlarında rastlanır.)

altay ve yakut halk inancında ve şamanizminde hayvanın boğularak (kesilmeden) öldürülmesi suretiyle gerçekleştirilen kurbana tayılga denir (bu da bir çeşit kanlı kurban türüdür) ki altaylılar ve yakutlar (bugün bile) kurban olarak kestikleri atın derisini uzun bir sırığa geçirip tıpkı at şekline sokarak asarlar. bu kurban merasimin yapıldığı bu yere de yine tayılga derler.

bir de kansız kurban dediğimiz saçı/saçılga vardır ki genellikle toprağa kımız, bulgur, yağ vs dökerek/saçarak gerçekleştirilir. (ki anadolu’da devam eden geleneklerdendir bu da, özellikle düğün törenlerinde gelinle damadın üstüne buğday, pirinç, yemiş vs atılır)

kısrakların ilkbaharda sağılan ilk sütü yulafla karıştırılarak yayık’a “saçı kurbanı” olarak saçılır, ülgen’e dualar edilirdi.

eski türklerde hemen hemen her şeyin bir ruhu olduğuna inandıklarını defalarca belirtmiştik zaten. bunlardan biri olan ateş ruhu en fazla hayatlarının içinde olan (soğuk bir coğrafyada yaşamaları nedeniyle) ve önem verdikleri ruhlardandı.

kutsal ateşin başında yaptıkları bütün törenlerde kendi yedikleri içtikleri her şeyden ateşe de atmaları en bilindik saçı örneklerinden biridir. (su hariç, ateşe su dökmek ateş iyesine saygısızlıktır ve sonucunda başlarına felaket gelir.)

su iyesi için yapılan saçıda da göle veya dere kenarına gidilip bir tür alkollü içecek dökülürdü. su/ göl/ pınar çevresindeki ağaçlara bez bağlanması da saçı geleneğinin bir yansıması olarak görülebilir…

kaynaklar:
abdülkadir inan - tarihte ve bugün şamanizm
yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatları
celal beydili - türk-mitolojisi-ansiklopedik sözlük