Türk Popüler Müziğinin Temel Taşlarından Sultan-ı Yegah'ın Orijin Hikayesi

Sultan-ı Yegah neyin nesidir? Nasıl ortaya çıktı? Son zamanlarda Mor ve Ötesi'nin popülerliğine yardımcı olduğu klasiği inceleyelim.
Türk Popüler Müziğinin Temel Taşlarından Sultan-ı Yegah'ın Orijin Hikayesi

sultan-ı yegâh, çok uzun yıllar göğe savrulmuş isyan ya da burnu sızlatan bir hüzünle söylenmeye, dinlenmeye devam edecek bir şaheser, ülkeye birkaç beden büyük gelen efsane şarkılardan biri. öte yandan adını verdiği albüm de türk müziğine vurulmuş yekpare bir damga dersem çok da abartmış olmam.

1970’ler boyunca sayısız grup kuran, plaklar yapan, denediği her müzikal formda iz bırakmayı başaran ergüder yoldaş’ın en büyük armağanı, en büyük mirası sultan-ı yegâh, 1982’de ortaya çıktı. attilâ ilhan’ın şiirinden bestelediği bu şarkı, dönemin müzik sahnesinde adeta bir tektonik kırılma yarattı. “osmanlı pop” yakıştırması da yapılan şarkı, yalnızca 45’lik formatında popüler olmakla kalmadı, albüme de adını verdi, hatta albümün ruhunu ve başarısını sırtladı.

ancak bu albüm yalnızca bir hit şarkının gölgesinde anılmayı hak etmeyecek kadar büyük bir fikirdi. attilâ ilhan’ın mahûr şiirinden yapılan bir beste, ergüder yoldaş’ın titizlikle işlediği şarkı sözleri, nedim’den abdülhak hamit’e, pir sultan abdal’a uzanan dizeler… sultan-ı yegâh, yalnızca bir müzik albümü değildi; yüzyılların edebi mirasını, türk müziğinin rafine formlarına eklemleyerek popüler müzik sahnesine taşıyan cesur bir manifesto idi.

garo mafyan’ın, selçuk ve uğur başar’ın, cengiz teoman’ın istanbul gelişim orkestrası’nın, süheyl denizci, cüneyt orhon, sadun aksüt gibi müzisyenlerin, istanbul devlet senfoni orkestrası’nın katıldığı albüm, her bakımdan devrin müzikalitesinin fersah fersah ötesinde bir işti. ama bu büyük orkestrasyonu zirveye çıkaran, şarkılara ruh vererek onları dillere pelesenk eden nur yoldaş’ın sesiydi. ergüder yoldaş’ın gölge dehası, bu albümü yaratmıştı; ama onun çığlık çığlığa, titrek ve ürpertici vokali, şarkıları sahiplendi, albümü sevdirdi.

ne var ki, müziğin kaderi bazen müzisyenlerinin kaderine bağlıdır. sultan-ı yegâh ile birlikte seslerini duyurmayı başaran yoldaşlar, bu albümden sonra hızla uzaklaştılar sahneden. “elde var hüzün” albümü bir anlamda sultan-ı yegâh’ın devamıydı; ancak nur yoldaş müziği bıraktı, ergüder yoldaş ise büyükada’nın ıssızlığına meyledip dipsiz bir sessizliğe gömüldü. bir nevi gönüllü sürgün, bir nevi isyan. türkiye popüler müziğinin en ayrıksı figürü ergüder yoldaş, en farklı fikirlerinden biriyle birlikte yavaş yavaş silinip gitti. sonradan “ha, bir de o vardı” diye anılacak, iki cümlede geçiştirilecek, oysa çok daha fazlasını hak edecekti.

albüm, yıllar sonra yeniden basıldı. cd formatında yeni bir nesle ulaştı. bir zamanlar unutulmaya terk edilen bu albüm, ansızın geçmişle şimdiki zaman arasında bir köprü kurdu. mor ve ötesi’nin sultan-ı yegâh’ı cover’laması, şarkıya ve albüme yeni bir soluk getirdi. bir şarkının, bir albümün bir nesilden diğerine aktarılmasını sağladı. bütün bunlar, bir popüler müzik eseri için nadiren yaşanan bir kaderdir.

bugün hâlâ sultan-ı yegâh’ın müzikal ve edebi mirası, onu keşfetmeye niyet edenler için orada duruyor. toplumsal hafızanın bir köşesinde saklı duran bu başyapıt, ne zaman dinlense, 1982’nin sınırlarını aşarak hâlâ yeni, hâlâ çarpıcı, hâlâ hak ettiği değeri görmeyi bekleyen bir şaheser gibi yankılanıyor.

ve bir gün gelecek, ülkedeki bu kederli ve tekinsiz hava, bu süreğen yenilgi hissi günleri de geçince şamdanlarla donanacak devasa masalar kurup sultan-ı yegah eşliğinde coşkuyla içeceğiz. “tekliğin sultanı” kendi karanlığında kaybolurken, bizler şikeste ve mükedder bir kalple değil, içten bir neşeyle dans edeceğiz. buna inanalım.