Türk Siyasi Tarihine "Sopalı Seçim" Olarak Geçen Tarihi Olay: 1946 Seçimleri
seçime giren partiler arasında ismet inönü önderliğindeki cumhuriyet halk partisi ile celâl bayar önderliğindeki demokrat parti bulunmaktaydı. seçimi ise ismet inönü önderliğindeki cumhuriyet halk partisi kazandı.
biz bazı tarihi olayları değerlendirirken, günümüzün siyasi durumundan ve bilincinden etkilenerek yorumlar yapabiliyoruz. bu seçim, cumhuriyet halk partisi veya demokrat parti özelinde değil, maalesef türkiye cumhuriyeti'nin kara bir seçimidir. direkt olarak herhangi bir partiyi, herhangi bir şahsı suçlamıyorum; sadece böyle bir havaya, böyle bir mağduriyete, böyle bir kara lekeye sebep olunması açısından türkiye cumhuriyeti tarihinde yapılmış belki de en şaibeli seçimlerden birisidir.
23 yıldır demokratik bir şekilde yönetilemeyen, demokrasiye geçiş sürecinde 2 kez muhalif parti kurmuş ama iki partinin de devamının gelmediği bir ülke olan türkiye cumhuriyeti'nin bu demokrasiye geçiş süreci de kolay olmayacaktı tabii ki. bir anda, "hadi arkadaşlar artık çok partili seçim yapıyoruz" demekle geçilecek bir sistem değil bu. oy kullanmanın, oy vermenin, seçmenin ve seçilmenin ne olduğunu daha yeni yeni öğrenmeye başlayan bir halk ve daha temeli yeni yeni oturmaya başlayan, anlamı idrâk edilmeye başlanan cumhuriyet sisteminin olduğu bir devletten bahsediyoruz.
peki dönemin havası nasıldı? bu seçime giden yol nasıl gerçekleşmiş ve bu seçim nasıl olmuştu?
10 kasım 1938'de ulu önder mustafa kemal atatürk vefat etmiş, 11 kasım 1938'de acil olarak toplanan meclis, celâl bayar ve ismet inönü'nün isimlerinin geçtiği bir siyasi havada ismet inönü'yü yeni cumhurbaşkanı seçmişti. atatürk'ün sağlığından beri aralarında bir rekabet olan bu iki isim, şimdi de böyle bir durumda karşı karşıya kalmıştı. cumhuriyet halk partisi'nin içinde muhalefete başlayan "dörtlü takrir", daha sonrasında chp'nin içinden çıkmış/çıkarılmış ve bir parti kurmaya teşvik edilmişti. celâl bayar, adnan menderes, fuat köprülü ve refik koraltan'ın fikir birliğinde kurulan demokrat parti ile birlikte türkiye cumhuriyeti 3. kez çok partili sisteme geçmeye çalıştı.
normalde 1947'de yapılması gereken seçimler, ani bir kararla 1946'ya alındı. kurulalı 4 ay kadar olmuş demokrat parti ne teşkilat konusunda, ne vekil konusunda, ne de partiyi duyurma konusunda herhangi bir hazırlığa sahip değildi. genel seçimden önce yapılan yerel seçim boykot edildi. bu boykot, köşk tarafından ve iktidar partisi tarafından hoş karşılanmadı. ismet inönü'nün 8 yıllık cumhurbaşkanlığı dönemi boyunca sevildiği kadar, sevilmediği ve hatta eleştirildiği dönemler de olmaya başlamıştı. chp'nin sürekli genel başkanı olarak seçilen ismet inönü, bu kararı bozdurmuş ve tekrardan yapılacak kurultaylar ile chp'nin genel başkanının belirlenmesini sağlamıştı. demokrat parti'nin yarattığı etki, chp'yi de bir parça endişelendiriyordu. demokrat parti her ne kadar halk tarafından sevilse de, bazı gittiği yerlerde çok büyük protestolar görebiliyordu. halkın dilinde "demokrat" sözcüğü, "demirkırat" olmuştu. halk, yabancısı olduğu bu sözcüğü kendi dilinde bu şekilde telaffuz ediyordu.
seçim günü geldiğinde türkiye cumhuriyeti tarihinin ilk çok partili seçimi başlamış oldu
ilk başlarda demokrat parti'ye ulaşan bilgilerde, dp'nin seçimi çok önde götürdüğü ve kazanma ihtimalinin çok yüksek olduğu söyleniyordu.
celal bayar'ın kızı nilüfer gürsoy, o anı şöyle nakletti:
"genel merkezdeydim, seçimler başladı. seçim müddetinin sona ermesine ve sandıkların kapanmasına yakın illerden haberler geliyordu ve çok müspetti. demokrat parti'nin kazandığı haberleri geliyordu. sandıklar açıldıktan sonra, daha doğrusu sonradan duyduğumuza göre, pek çok yerde bu sandıklar kaçırılıp, valiliklere götürülüp veyahut gizli yerlerde saklanıp tekrar açıklandığı zaman durumların ters döndüğü haberleri de geliyordu telefonlardan. "
demokrat parti milletvekili esat budakoğlu ise o anı şöyle anlatıyor:
"seçim döneminde sandıkları dolaştım ben. orada, çok yerde kanun hükmü icabı açıktı rey, tasnif gizliydi. jandarma silahıyla orada, baskı yapıyor. bir defa para bakımından, devlet otoritesi bakımından hakim olanlar sandık başında, "kime oy veriyorsun? tayyare hırsızı bayar'a mı oy vereceksin? milli mücadele kahramanı, atatürk'ün yakın arkadaşı inönü'ye mi vereceksin?" rey verenlere karşı söylenen söz buydu. ve o devrede, "ne karışıyorsun ben istediğime oy veririm!" diyenlere veya diğerlerine cesaret verici hareketlerde bulunanlara karşı ağır muamele yapılıyor; "al jandarma bunu karakola götür" deyip, götürülenler de oluyordu. "
o dönemde manisa'da yargıç yardımcısı olan ve demokrat parti milletvekili olan muzaffer kurbanoğlu ise şunları söylüyor:
"ben o dönemde manisa'nın soma ilçesinde yargıç yardımcısı olarak bulunuyordum. seçimlerden sonra, yapılan hilelerin nasıl yapıldığını öğrenmek için arkadaşlarımdan rica ettim, bana belediyede, sandıkların getirildiği bir odada, dolabın içinde tasnif mazbatalarını gösterdiler. o dolabın arkası kontrplaktı ve duvar yoktu. kontrplağı çıkartıyorlar, mazbataları dolaptan alıyor, tekrar yerine başka değiştirilmiş mazbatalar veriliyordu. "
tek partili dönemden kalma bir kanun gereği, oylar açık olarak kullanılıyor ama sayım gizli yapılıyordu
söylenen göre, ismet inönü bu seçimin gayet adil ve düzgün bir şekilde yapılmasını istemişti; lâkin taşrada ve devletin bazı bölümlerinde bulunan nüfuzlu kimseler arasında işler farklı işlemişti. demokrat parti ise bu seçimin böyle olmasını bizzat ismet inönü'nün istediğini savunuyordu. yine anlatılan göre, o seçimi zaten cumhuriyet halk partisi'nin kazanması çok büyük bir ihtimaldi çünkü dp yeterli aday çıkartamamıştı; ama bu yaşanan olaylardan dolayı demokrat parti çok büyük bir güç toplamış, bu 1946 seçimini de propaganda malzemesi olarak kullanmıştı.
zaten sonrasında olanları da hepimiz biliyoruz:
14 mayıs 1950 türkiye genel seçimleri:
1. demokrat parti - %55.2
2. cumhuriyet halk partisi - %39.6
3. millet partisi - %4.6
22 mayıs 1950 türkiye cumhurbaşkanlığı seçimi:
1. celal bayar - 387 oy (%79.5)
2. ismet inönü - 66 oy (%13.6)
geçersiz/boş oy - 34 (%6.9)
buraya kadar kendi görüşümü işin içine katmadan, sadece o dönemin nasıl geliştiğini aktarmaya çalıştım
objektif olması için de o dönemin tanıklarının görüşlerini direkt olarak buraya aktardım. birkaç parça da kendi düşüncemi söyleyecek olursam; muhalif olanların şu anki seçimlerle karşılaştırıp "ama siz de bunu yapıyorsunuz 46 seçimlerine laf edemezsiniz" demesi ya da iktidar tarafının "siz de zamanında böyle böyle yaptınız" demesi artık bir şey kazandırmaz. herhangi bir ismi ya da partiyi direkt olarak suçlamak da mânâsız. şu an daha fazla partinin katıldığı, teknolojinin ve haberleşmenin daha iyi olduğu, birçok sosyal örgütün gözetmen olduğu seçimlerde bile karanlık kalan birçok nokta varken isim isim birilerine saldırmak hiçbir şey ifade etmiyor. o'nun yerine, öyle ya da böyle bir şaibe bulaşan bu ve bunun gibi seçimlerin bir daha yaşanmaması üzerine çalışmamız gerekiyor.
o dönemlerle alakalı güzel bir belgesel izlemek, dönemin tanıklarının röportajlarını okumak ve nispeten daha objektif bir anlatımı görmek istiyorsanız mehmet ali birand'ın 32. gün için hazırlamış olduğu demirkırat isimli belgeseli öneririm. belgesele buradan ulaşabilirsiniz.