Türkçe Renk İsimleri Nereden Geliyor?

Türkçe renk isimlerinin kökenlerine dair bilgilendirici bir içerik.
Türkçe Renk İsimleri Nereden Geliyor?

güncel olarak, günümüz türkçesinde, daha çok kullandığımız siyah, beyaz, kırmızı renk isimleri, kimi zaman kimi sıfat kullanımlarında, kara/siyah, ak/beyaz, al/kızıl/kırmızı gibi dönüşümlerine uğrar. kara, ak, al/kızıl esasında türkçe kökenli kelimelerdir, diğer renkler ise farsça ve arapça'dan türkçeye geçmiştir.

sırasıyla gidelim;

siyah, kara anlamındaki kelime, osmanlı döneminden farsça'dan türkçeye bir ödünçlemesi söz konusudur. zaten büyük sesli uyumuna uymadığından da yabancı kökenli olduğu anlaşılır. yine de siyah ve kara renksel olarak aynı anlama gelse de işlev açısından eşanlamlı değildir. bir boyanmış nesne kesinlikle 'siyah'tır, yani bir boya olarak her daim siyahtır, ama mecazi bir içerik içeriyorsa da çoğunlukla 'kara'dır. kara, koyu renkli, bilinmeyen, karanlık manasında, kirli, orijininde siyah içeren vs... gibi.

örnek: siyah araba, siyah gömlek, siyah saç...
kara talih, kara tahta, kara gün, kara cuma, kara duman...
"kara saç" daha folklorik olan eserlerde karşımıza çıksa da güncel kullanımı siyah olacaktır. yani, saçlar, gözler, kaşlar şarkılarda ve şiirlerde kara olabilir ama birinin sadece dış görünüşünü anlatırken her zaman siyahtırlar.
orijininde siyah olan demiştik, genelde hayvanlar için kullanırız; kara kartal, kara karga, kara panter vs...

beyaz, nihayetinde beyaz anlamına gelen arapça abyadh kelimesinden türemiştir.
burada dikkat çekici nokta ise kelime dh ile biten bu kelime türkçe "z" harfine dönmüştür. bu harfteki benzer kullanım "ramadhan/ramazan" için de geçerlidir. arap(osmanlı) alfabesinin kullanımında aynı yazılıyor olsa da telaffuz ederken bu "dh" harfi "z" olarak dönüşmüştür. bu sebeple de biz türkçe latin alfabesinde de bu şekilde kullanıyoruz. abyadh > abyaz > beyaz.
aynı siyah/kara kullanımında olduğu gibi beyaz daha çok bir renk olarak karşımıza çıkarken, ak ise temiz, pak, saf, aydınlık gibi mecazi kullanımları ortaya koyar.

örnek: beyaz at, beyaz tahta, beyaz kedi...
ak sakal, ak yüz, ak gün, ak süt, ak akçe, ak alın vs...
saçı ve sakalı ağardığı için değil, bilge kişilik olduğu için ak sakal deniliyor yani. gandalf için "beyaz sakallı" demiş olsaydık "yaşlı bir dede" olarak tanımlamış olurduk.
bu bahsi komik bir örneklemeyle bitireyim: whitehouse (abd'de) = beyaz saray; beyaz saray (türkiye'de) = ak saray (daha kutsal)

bu renkleri fiilleştirken de benzer kullanımlar görüyoruz nitekim;
gök karardı, içim karardı vs dava sonucu aklandı, saçları aklaştı...

türkçede günümüzde daha çok kırmızı olarak kullandığımız kelime de arapça kırmıs kökünden gelmektedir. "kızıl", "kırmızı" ve "al" kelimeleri, kırmızı tonlarını ifade etse de, farklı bağlamlarda kullanılır ve aralarında nüans farkları vardır. bu farklar, tarihsel ve kültürel kullanımlarından kaynaklanır.
(türkçe'deki "kırmız-ı" kullanımı, "kırmız" diye bir nesnenin rengini işaret ediyor. "kırmız", bir böcekten (kırmızböceği) elde edilen ve osmanlı dönemi'nde romatizma hastalıklarında kullanımı yaygın olan koyu kırmızı renkte bir ilacın adı. ingilizce "crimson"(koyu kızıl) renk de aynı böcekten gelir)

kırmızı, renk olarak aynı siyah ve beyaz gibi ana renk olarak kullanımda bulunmaktadır. çoğu zaman mecazi bir kullanım olduğunda ise al ya da kızıl kullanımına uğrar.
örnek: kırmızı ışık, kırmızı defter...

kızıl kelimesi, genellikle doğa unsurları veya tarihi/canlı unsurlarla ilişkilidir. örneğin, güneşin batışındaki kırmızılık(kızıl gök), saç rengi veya kandan bahsederken kullanılır. aynı zamanda tarihsel ve sembolik anlamlar taşıyabilir (kızıl ordu gibi). ayrıca kahramanlık ve savaşla ilgili çağrışımlara sahiptir.
örnek: kızıl gezegen, kızıl toprak, kızıl yıldız, kızıl panda...

al ise, kırmızı renginin çok eski türkçe bir karşılığıdır ve daha çok eski metinlerde ya da belirli mecazi anlamlarda kullanılır. genellikle bayrak ve özellikle de "kan" ile bağdaştırılır, ya da bazı özel durumlarla bağlantı canlı, parlak kırmızı tonları ifade eder. genellikle tarihsel ya da sembolik olarak anlam taşır. özellikle türk bayrağını ifade ederken kullanılır (bkz: al bayrak). ayrıca kahramanlık, cesaret ve savaşla bağlantılı durumlarda tercih edilir. eskiden "al" daha yaygın kullanılsa da, günümüzde yerini büyük ölçüde "kırmızı"ya bırakmıştır. ancak şiirsel ve sembolik ifadelerde hala geçerliliğini korur.
örnek: al bayrak, al yuvar, al yanak...

tabii ki renkler bunlardan ibaret değiller, şimdi de arzu ederseniz kır/gri, boz/kahverengi konusuna girelim.

kır, şu anda daha çok hayvan ve insan saç/tüyleri için kullanılan, rengi kirli beyaz ya da açık bir ton gri olarak tasvir ettiğimiz bir tondur; kaya, taş ve çöl rengi şeklinde özetlenebilir. düz bir renkten ziyade arasında bir kaç renk tonu olan kırçıllı gibi renk geçişlerini de tanımlar.
örnek: kır kısrak, kır koyun...

boz, daha koyu renkli hayvan renkleri için kullanılan bir tondur. boz kelimesi kahverengine çalan genellikle daha koyu, daha mat veya daha donuk bir renktir. boz kelimesi, hayvan kürkleri dışında doğa unsurları ve genel olarak gri tonlarını tanımlamak için kullanılır. boz, esasında bulanık renkli, gri veya kahverengi arasında geçiş yapan bir tona sahiptir.
örnek: "bozayı", "boz kurt"
bununla beraber, "bozkır" kelimesinde geniş ve koyu tonları ifade eden bir anlamı da vardır. "boz bulutlar" da kara bulutlardan daha açık renk ifade eder.

gri, fransızca duman manasına gelen 'gris'ten gelmektedir. kurşuni, kurşun madeninin rengi de griye yakın ton için kullanılır.

diğer renklere geçelim;

kahverengi, uzun süre "fındıki" (fındık kabuğu rengi) olarak kullanılmış, kahve içeceğinin anadolu coğrafyasına gelmesi ile de bu isimle anılmıştır. esasında bir kaç alternatifi daha bulunmaktadır. misal bu renk için daha eski türkçe metinlerde, bazen "kav" (veya "kavruk") terimi de kullanılmıştır. ancak, kahverengi kelimesinin kendisi, kahve rengiyle özdeşleşmeden önce daha çok bu soluk ve koyu tonların kombinasyonu olarak tanımlanıyordu. konur (ya da kongur) da eski türkçede "yanık al", "yağızımsı al" anlamlarına gelen bir kelimeydi. kırık beyazdan koyu kahverengiye kadar geniş bir renk skalasını kapsayan bu kelime, kahverengiye yakın tonları ifade etmek için kullanılırdı. çok muhtemel, hala bir ton olarak anılan kestane rengi de direkt olarak kahverengi tonlarından biri olarak kullanılmıştır.
(japonca'da aynı renge "chairo" denirdi. bu kelime, "çay rengi" anlamına gelir.)

turuncu: turunç meyvesinin renginden; turunc-u.

yeşil, türkçe'deki "yaş" (diri) sözcüğünden geliyor. anlam genişlemesiyle, "diri, yeşil bitki"den benzetilerek renk ismi yapılmış. yeşermek, yeşil, yeşim (taş), yaş (ömür) hep "yaş" kökünden gelmektedir. türkçede “yaş/su”, “yeşil” ve “yaşam” kelimeleri aynı kökten gelmektedir. "kaç tane yeşil (mevsim) gördün? (kaç yaş /yaz gördün mü?)”. eski türk kültüründe bir şeyin/bir kimsenin yaşı, “yeşil mevsim” olan “yaz”ı kaç kez gördüğüne göre hesaplanırdı.

sarı, türkçeye orta türkçe ve eski türkçe dönemlerinden geçmiştir. eski türkçede "sarı" kelimesinin karşılığı olan "sarï" veya "sar" biçimleri mevcuttur. çokça kullanılan -(ç)ın eki ile kullandığımız sarışın(sarığçın) kelimesine benzer, kökçin (maviye çalan renk, gök renkli), borçın (alaca-boz), karaçın(bkz: esmer) tabirleri olsa da güncel kullanımı azalmıştır.

mavi, bulmacalarda çokça çıkan eski dilde su tabirinden de biliyorsunuzdur ki ma, arapça su demektir, mai de su rengi manasına gelir. türkçe daha sonra mavi'ye dönmüştür. eski türkçe bu rengin adı "gök rengi" yahut gökçe'dir.

lacivert, afganistan'da çıkan koyu mavi süs taşı, lapis rengidir. farsça'da "lajvard", yüzük yapımında kullanılan koyu mavi renkli bir çeşit taştır ve o taşın bulunduğu yüzüğe denir. laciverdi olan bu renk zamanla lacivert olarak dönüşmüştür.

turkuaz, bir yukarıdaki renge benzer, yalnız bu sefer anadolu'da çıkan su yeşili firuze taşı fransa'da "turquoise," "türk" anlamında kullanılmasından dolayı dünyaya bu isimle anılması neticesinde türkçeye de bu şekilde döner.

bordo renk, koyu kırmızı renkteki "bordeaux" şaraplarının adından gelir.

pembe, farsça "pamag(pambak)" kemilesinden gelir. esasında yüz rengi olarak da kullanılan, soluk, yumuşak manasına gelir. aynı kökten gelen pamuk kelimesi de bir çiçeğin yumuşak dokusunu betimler.

fuşya, latince fuchsia olan bir süs çiçeği, bu çiçeğe özgü pembe renk sözcüğünden alıntıdır.

mor, hint-avrupa dil ailesindeki böğürtlen manasına gelen morm)morum) köküne dayandığı düşünülmektedir. bu rengin daha sonra tekstilde kullanılması ile de hammadesi olan dikenli bir solucan olan murex ismi aynı kökten verilmiştir. artık, arapça'daki "mur" (demir pası) sözcüğünden geldiği de söylense bu pek doğru kabul edilmemektedir.

eflatun aynı zamanda ünlü yunan filozof platon'un (eflatun) adından gelmektedir. platon, renk teorisi ve estetik üzerine yazılarıyla bilinir ve bu bağlamda "eflatun" rengi felsefi bir anlam kazanmıştır. (arapça'da "faltun")

yavruağzı, özellikle kuş yavrularının gaga kenarlarındaki pembe-sarı karışımı açık renkli et parçalarından adını alır.

kavuniçi, pembeye çalan sarı renk, kavunun iç rengi.

menekşe rengi, farsça adı "benefşe" olan "menekşe çiçeği"nin rengidir.

bej, fransızca beige'den gelmekte ve koyun yününün rengine işaret etmekte.