Türkiye'de Yeni Bir İş Atılımında Bulunmanın Her Şekilde Nasıl Heves Kırıcı Olduğuna Dair Bir Hikaye
iş hayatına on yıl önce kültür sanat sektöründe başlamıştım. 4 yıl bir firmayla çalıştıktan sonra kendi şirketimi kurdum. bu şirketi kurarken çevremden destekleyen bir kişi bile çıkmadı. iki mühendis arkadaşıma ortak olmaları için teklifte bulundum, sana borç verelim ama işe girmeyelim dediler. sektörde çok baskın bazı firmalar varken iş yapamayacağımı söylediler. ticaret tecrübem de sıfırdı.
şirketin ilk yılı çok ama çok zorlandım. ikinci yıl borçlarımı bitirdim, yeni yeni sınırda yaşamaya başladım. sonra işler her geçen gün iyiye gitti. şirketi kurarken kafamda bir plan vardı, işler iyi giderse aracıları mümkün olduğu kadar azaltarak müşteriye doğrudan ulaşabileceğim bir kanal açmak istiyordum. çünkü sektörde çok baskın iki şirket vardı ve bütün mağazaların neredeyse yüzde 90ına bu ikisi sahipti. biri kendi yandaşı olmayan şirketlere ve ürünlere zaten kota koyuyordu, ideolojik davranıyordu. diğeri ise biraz ideolojik ama daha çok maddi sebeplerle kendi ürünlerini vitrine çıkarıyor, biz daha iyi ürün çıkarsak da bizi hep arkada tutuyordu.
bu x şirkete bir defasında mail atmıştık. sizi her zaman rahatsız etmiyoruz, ama şöyle meşhur bir isimle şöyle bir proje çalışıyoruz, vitrine koyabilir miyiz veya normal alımdan daha iyi bir alım yapar mısınız.. cevap geldi, 'yaaa bu ürünü çıkaracağınız herif ölü bir herif, ne diye çıkarıyorsunuz ki, hiç satmaz' dediler. ve bizim 3000 falan beklediğimiz siparişlerini 200 olarak geçtiler. ürün bir anda çok iyi sattı, ilk ay 8000 tanesi bitti. şayet bu firma bizi dinlemiş olsaydı sayı en az 20000 falan olacaktı. (bu x firması bir yıl sonra bizim çok iyi satış yaptığımız adama teklif götürdü ve beceriksiz herifler, çıkardıkları yeni ürünü 1000 tane bile satamadılar)
muhtemelen bütün sektörlerde aynı sorun vardır, baskın şirketler iyi ve orjinal ürünleri, kendi malları değilse hep arka plana atarlar, satmaması için ellerinden geleni yaparlar. sekiz ay önce, müşteriyle doğrudan buluşacağımız bir eticaret sitesi açmaya karar verdim. hazırlık 1 ay sürdü, siteyi açtım. 3 aylık bir deneme ardından, yaz tatilini boş geçerek ekimde tam donanımlı çalışmayı planladım. hedefim ilk yıl 1000 üye, bu üyelerden 500 alışveriş, ve toplamda 50.000 tl ciro idi. kendi ürünlerimi de satacağım için ortalama 20 bin tl kar hedefliyordum ki bu da siteyi kurmak için yapacağım masrafın karşılığı olacaktı. 2 yıl sonunda 3000 üye ve 100.000 tl ciro hedeflemiştim. buna ulaşabilirsek site çalışanları, kirası vs. kendi masrafını çıkarmış olacaktı. sonraki her kazanç kar olacaktı. 5 yıl sonundaki hedefim ise 10.000 üyeydi.
bu siteyi kurarken 5 yıl önce ortaklık teklif ettiğim 2 mühendis arkadaşa yine teklifte bulundum. paraya falan ihtiyacım yoktu, şirketimin ve benim durumum artık çok iyiydi. kendi dağınıklığım ve iş takibi yapmamam sebebiyle birilerinin siteyle kendi işiymiş gibi ilgilenmesini amaçlıyordum. hatta birine 'işinden istifa et, bu işin başına geç, maaşını vereceğim' dedim. bu iki arkadaşım, 5 yıl önce söylediklerinin aynısını söylediler. 'sektöründe şu, şu ve şu baskın siteler varken, sen nasıl iş yapmayı düşünüyorsun'. ve ortaklığı kabul etmediler. siteyi açtım. 3 ay bir deneme aşaması geçti, sonra 4 ay siteyle hiç ilgilenmedim. ekim ayında tekrar bir düzen kurdum. tökezlediğimiz birçok konu oldu. bu site için işe aldığım bir kişiyi müşteriyle düzgün konuşmadığı gerekçesiyle işten çıkardım vs. şimdi sitenin istatistiklerini inceliyorum. aradaki 4 ay tamamen boş geçen dönem de dahil, çok iyi bir performans var.
8 ay sonunda gelinen nokta (ki, aslında 4 ay hesap edilmeli) 1966 üye, 130.000 tl ciro. yaklaşık 70.000 tl kar. son 15 günlük veri ise çok daha ümit verici, her geçen gün artarak büyüyor: ocak ayının ilk 16 günü 516 yeni üye, 419 alışveriş, 23.200 tl ciro. şayet bu grafik aynı hızda kalsa ve hiç artmasa, (ki her ay ikiye katlanarak artıyor) 2016 sonunda 12.000 üyenin üzerine çıkacağız. ve neredeyse 300-400.000 tl ciro yapacağız. yani siteyi kurmayı düşünürken 5 yıl sonunda ulaşmayı düşündüğüm hedefe 1,5 yılın sonunda kavuşacağız.
bu siteyi kurarken aldığım en büyük risk, tekel şirketlerin benim ürünlerime daha fazla baskı uygulamasıydı. şimdi düşünüyorum da istedikleri kadar baskı uygulasınlar, hatta hiç ama hiç benim kendi ürünlerimi satmasınlar, ben bu grafikle devam edersem umurumda olmayacak.
dün, bu iki mühendis arkadaşla kahvaltı yaparken istatistikleri anlattım. çok sevindiler. arkasından, bu sitenin uluslararası versiyonunu açmayı düşündüğümü, marka adını bir yıl önce satın aldığımı, hatta türkiyede de farklı isimle yine bir site açıp daha zengin kitleye hitap edeceğimi falan anlattım. bu iş için onlardan destek görmeyince almanyadaki kuzenimi türkiyeye çağırdığımı, sitenin başına da onu geçireceğimi söyledim. peşinden bir teklif yaptım. gelin, isterseniz sadece bizim sektördeki ürünleri değil, amazon gibi daha genel kapsamlı bir site kuralım birlikte, teknoloji ürünü falan da satalım dedim. 5 yıl önce bir kez, 1 yıl önce ikinci kez aynı cümleyi kuran mühendis arkadaş, cümleye tam şöyle başladı. 'iyi ama piyasada teknosa, bimeks gibi şirketler varken sen nasıl başarmayı düşünüyorsun'.. delirmemek elde değil, değil mi? maalesef. ve ben konuyu orada kapattım.
bütün bu işleri yaparken gördüğüm bir konu var, uzun yazdığım için özür dilerim. birçok sektörde tekel oluşturmuş tuhaf çıkar ilişkilerine sahip firmalar var. geçtiğimiz hafta sinema yapımıyla ilgili bir araştırmaya giriştim. ve ülkemizde bir çırpıda sayılacak birkaç işadamının aslında her yere hakim olduğunu anladım. bizim sektördeki mağazalara hakim olan firma, yani x, iki yıldır, belli bir çapta iş yapabilen üretici firmalardan 40 tanesini satın almak için hepsine teklif götürdü ve bazılarını satın aldı. insanlar bu firmaların başkalarına ait olduğunu zannediyor ama hepsi aynı adamın.
şimdi sinema sektörünü araştırırken benzer bir yapı gördüm, sinema salonlarının çoğunu satın alan y firması, birkaç sinema yapım şirketine gitmiş ve bunlarla bir ortaklık kurmuş. sahibi olduğu sinema salonlarına sadece gizli ortak olduğu bu firmaların filmlerini koyuyor. siz seanslara baktığınızda 5,6 ayrı film görüyorsunuz ama aslında hepsi farklı yapım şirketleri gibi görünse de tek bir yere bağlı. bunlar öyle küçük şirketler de değil piyasada bir çırpıda sayılacak en büyük yapım firmaları ve merkezleri. bu y firması, çok iyi bir film yapılmasına rağmen bu film kendi şirketilerinden birine ait değilse onu en kötü salonlara koyuyor ve orada öldürüyor. mesela bağcılardaki bir sinema salonuna konulan film zaten ölmüş olarak başlıyor. ama capitole gittiğinizde a filminin seansı doluysa b ye girelim diyorsunuz, zaten aynı firmaya ödeme yapmış oluyorsunuz.
bu firmaların arkasında kimlerin olduğunu araştırdım. çıkan sonuç ne olabilir? y firmasının üst yönetiminde, x firmasının yöneticisi var. x firmasının sahibi aynı zamanda k,m,l tv kanalları ile s,ş,t eticaret şirketlerinin de sahibi. yani aslında kendi içlerinde müthiş bir döngü kurulmuş ve ülkede kazanılan paraların hepsi, hem haftaiçi, hem haftasonu, alışverişle ama bütün sektörlerde aynı yere gidiyor.
sonra film sektöründeki bu şirketleri biraz araştırdım, bunların da bağlı olduğu bir çatı firma buldum. ve sonra inanılmaz ilişkiler.
bir gazeteci, ama araştırmacı gazeteci bu konuya ve sektöre dair bir araştırma raporu yazsa, ülkedeki algıyı kimlerin nasıl yönettiğine dair müthiş bir sunum ortaya çıkar. şu an bu yazıyı yazdığım platform da dahil.
türkiyede iş yapmaya çalışan kendi halinde biri olarak tavsiyem, dünya gerçeklerini bilerek ve onlara dokunmadan yürümek gerektiği. aslında bir iş adamının yüzleştiği bu gerçekle türkiye de devlet olarak yüzleşiyor her defasında. yerel bir atılım yapmak istediğinizde hep bir yere kadar gidebiliyorsunuz. benim atabildiğim adımlar ve kazandığım başarılar tek bir kişi için maddi anlamda çok ama çok yüksek, fakat devletler bunlarla karşılaştığında neler yapıyorlar, teslim mi oluyorlar, tezgaha mı uyuyorlar, merak ediyorum.