TV ve Film Yapımcısı JJ Abrams'ın Çok İyi Başlayıp Çok Kötü Bitirdiği Projeler
j. j. abrams: iyi başlayıp kötü devam ettirme ve iyi fikirleri kötü işleme üstadı
lost ile bu konudaki çıraklık dönemini yaşayan jj, tüm dünyayı aynı anda olmasa da aynı hafta tv veya laptop başına toplayabilmeyi başaran tarihteki ilk yapımı “sonunu düşünen kahraman olamaz” felsefesiyle arap saçına çevirip sonra da “ehehe, ya işte rüyaymış canım, zaten hani bu kadar şeyler olabilir mi, ehehe” tadında, önünü alamadığımız derecede bozmuş şekilde sonlandırdı.
sonrasında fringe ile kalfalık dönemine başlayan abram, bilim kurgu - aksiyon - suç üçlüsünü bir arada içeren harika bir fikre dayanan diziyi 3. sezondan sonra “tamam, kimse izlemeyene kadar uzatılacak bu da” hissini seyirciye de vererek saçma sapan bir hale soktu. 3 sezonda bitse efsane olarak kalacakken ağzımızda buruk bir tat bırakan bir dizi oldu.
ustalık eseri olarak person of interest’i üreten jiji, beni yine 3. sezon itibarıyla konudan kopardı. bu adımda yeni kankaları jonathan nolan ve lisa joy ile çalışmaya başlayan ve onların hikayelerinin yapımcılığını üstlenen abrams’ın beni bir noktada kaybetmiş olsa da en beğenilen ve bozduğu kabul edilmeyen işi. devam edip “yok abi hiç bozmadı o ya” diyen bir güruh da var. imdb puanları da bunu destekliyor ama tabii ki o puanları verenler devam edebilenler sonuçta, bu da yanıltıcı ama cici kardeşimin puanını kırmıyorum burada.
vee, ww öncesi büyük gümleme diyebileceğimiz revolution. bu kadar iyi bir fikir en fazla bu kadar kötü işlenebilir. bir sebepten elektriğin tamamen kesildiği bir evrende ne hikayeler, ne ortamlar tasarlanabilekken berbat bir hikaye, berbat oyunculuklar, rezil bir sanat yönetimi falan filan. korkunç.
ve geldik üstatlığa
ilk sezonu ile benim için tartışmasız şekilde tarihin en iyi işi olma adayı bir diziyi, içinde ed harris, evan rachel wood, aaron paul, ulan hepsini geçtim anthony hopkins olan bir işi, harika bir fikrin mükemmel bir zamansal karmaşa ile aktarılıp seyirciye daima “şu an izlediğin şey bambaşka anlamlara geliyor olabilir” hissi veren bir güzelliği, varoluş ve simülasyon gibi postmodern dönem felsefesinin en önemli iki tartışma konusu üzerine kafa açan sohbetlerin döndüğü bir dünyayı, insan kılığında robotların sağda solda koşturup zekice görünmesi beklenen garip hareketler yaptığı bir saçmalığa çevirdiler. hem de yine nolan ve joy’un da ustalık dönemi diyebileceğimiz bir dönemde oldu bunlar. jj de izledi.
bunların yanında arada başka yapımların da içinden geçmiş ama ben orijinal yapımlarına odaklandım. ww’ün yaratıcılarından diye pazarlanan yeni bir iş var şimdi de: the peripheral. neyse ki nolan ve joy var ama jj yok gibi görünüyor. el mahkum bakacağız ona da, görelim bu dalyabrams olmadan nasıl yürüyor işler.