Yalnızca Çocukken Ansiklopedi Okuyan Neslin Anlayabileceği Şeyler

Daha bilgisayarlar evlerimize girmemiş henüz Google'dan haberimizin olmadığı zamanlar ansiklopediler hayatımızdaydı. Her evin kitaplığında cilt cilt ansiklopedi olurdu. O dönemde yaşamış ve bilgiyi ansiklopedilerden almış bir neslin yaşadıklarını paylaşıyoruz.
Yalnızca Çocukken Ansiklopedi Okuyan Neslin Anlayabileceği Şeyler
iStock.com

ben zamanın şartlarından dolayı bu eylemi çok yapar ve bayılırdım buna ya..
misal bi ödevimiz olurdu, araştırma yapılacaktı, şimdiki gibi bi tane ödevi 15 kişi birden copy paste usulü götürmezdi öğretmenin karşısına ''benim ödevim'' diye.
şaka maka herkesin ödevi orjinal olurdu. tarihi bir olay, ya da bir kelime hakkında görüşlerimiz, ya da teknik bir terim açıklanacak değil mi? evdeki kocaman kitaplığımıza giderdik, alfabe sırasına göre dizilmiş ansiklopedilerden filmlerde gördüğümüz gibi parmağımızı o numaraların üzerinde ''hmmm'' diye gezdirir, uygun olanı ''hah işte bu'' der gibi çekip çıkarırdık. tek çeşit ansiklopedi de yoktu, çeşit çeşit vardı. her gazetenin verdikleri alınmıştı.


sonra o 4-5 çeşit ansiklopedi açılıp halıya serilir, teker teker büyük bir ciddiyetle okunur, beyaz kağıt getirilir, her bir ansiklopediden farklı cümleler seçilip anlam bütünlüğü sağlanıp harika bir ödev oluşturulur. üşenilmez güzel el yazısıyla beyaz kağıda yazılır, yazılan da aynı ciddiyetle kontrol falan edilirdi.
o bilgilerin de hiçbiri unutulmazdı haliyle. hatta ödev için araştırma yapılırken kaptırıp bayağı derinlere dalar, alakasız konuları da okumaya başlar, vay anasını demek bu da böyle miymiş falan derdik.
bi de bunu yaparken taş çatlasın 10-12 yaşındaydık. ben kendi adıma asla sıkılmaz, şikayet etmez, zevk bile alırdım lan.

ben üniversitede lisans tezimi hazırlarken yemin ederim bundan daha az uğraşmışımdır. şimdi şirketten hayat memat meselesi bi iş verseler, mutlaka araştır gel deseler, çeviri bile yapmaya üşenir, acaba türkçe güzel anlatan bi yer var mı yea, dur kopyala yapıştır yapıp birkaç kelimeyi değiştirivereyim de çakmasınlar diye düşünürüm.

aslında her birimiz adam olacak çocuktuk da, teknoloji bozdu bizi.

11 yaşındaydım, televizyonu kapatıp ansiklopedileri açtım. bir daha televizyonla ilişkim olmadı. ansiklopedileri de her zaman delice sevdim. bir süre sonra hayatımıza bilgisayarlar girdi ve matbu ansiklopediler "yetersiz" kaldı elbette. ama ben hala google'a sorarken bir tuhaf olurum, uzun süre arayamam bulmaya çalıştığım şeyi, pes ederim kısa sürede. bilgi kirliliğinden bunalırım. bilmek istemediğim şeylere maruz bırakılmaktan rahatsız olurum. mesela bu yeni nesiller bilgi kirliliği deyince boş boş bakarlar. neden? çünkü ansiklopedi karıştırmamışlar! uzun uğraşlarla derlenip, süzüle süzüle kağıda dökülen bilgiyle tanışmamışlar.*

velhasılıkelam, çok güzeldir. çocuk olmak ve torson kadar büyük ansiklopedileri karıştırmak. içlerinde kaybolmak... yürek hoplamasının sebebi de yalnız değilmişim hissidir.

ilkokulda yapmayı seven arkadaşlarım vardı ama ben sıkıcı bulurdum. roman ya da çizgi roman okumak çok daha cazip gelirdi. bu konuda iki tane istisna olmuştu. bunlardan ilki bilgisayar ansiklopedisi

ilkokulda bilgisayarımın olmadığı dönem ilaç gibi gelmişti (bkz: bilgisayar ansiklopedisi/@ssg). diğeri ise ismini doğru mu hatırlıyorum bilmiyorum ama "resimli dünya ansiklopedisi" diye bir şeydi. kapağında profilden zenci kız silüeti gibi bir şeyler vardı. bu ansiklopedide yazıdan çok fotoğraf vardı dünyanın her ülkesinden çekilmiş. işte bu ansiklopedinin fotoğraflarına hayrandım. internet gibi imkanların yokluğunda dünyanın bilmediğim yerlerinde bilmediğim hayatları görebiliyor olmak şahane bir tecrübeydi. tv'de gördüklerimizden daha gerçek hayatları resmediyor gibiydi.

insan hatırlamaya çalışınca kendiyle ilgili ne kadar çok şey öğreniyor. başta sadece ansiklopedi okumayı sıkıcı bulduğumu yazacaktım istisnaları sonradan hatırladım.

salondaki, ahşap kahverengi dolabın ortasında 37 ekran televizyonumuz, üstteki rafta ise gelişim hachette ve britannica ansiklopedileri vardı. yanlış hatırlamıyorsam gazetelerin kuponlarıyla alınmışlardı.

tüm ciltleri duruyordu ansiklopedilerin ve harf sırasına göre rafa dizilmişti. boyum ansiklopedilerin olduğu rafa yetişmiyordu. ben de uzanmaya çalışmıyordum. unuttum gibi sonra...

bir gün içlerinde ne olduğunu iyice merak ettim. bir sandalye alıp, sandalyenin üzerine çıkıp en baştaki ansiklopediye uzandım. ansiklopediler öyle sıkışık haldeydi ki, ilkini çıkarmaya çalışırken, yanındakiler de çıktı. üç dört tanesini kucağıma alıp çekyata oturup şöyle bir göz gezdirdim. yazılar küçük ve sık haldeydi, okumaya yeltenmeyip, ilk resimleri inceledim. yazılardan da ilgimi çeken konuların kısa paragraflarını okuyordum. bunu alışkanlık edindim.

aklımda hiçbir şey kalmadı, ne resimlerden ne de yazılardan ama o 37 ekran televizyonumuzu, hafif rutubetli evimizi, naftalin kokusunu hatırlatır bana ansiklopediler.

iki kardeşseniz kucağa açılan ansiklopedide;sayfalar paylaşılır.bu sayfa senin bu sayfa benim diye..artık şansınıza ne gelirse..okumaktan ziyade fotoğraflara bakılır..anne,baba çalışan çocukların televizyonda çizgi filmin olmadığı dönemdeki en büyük eğlencesidir.