Yeniçerilerin Zorbalık Dönemlerinden Kalma Bir Deyim: Balta Asmak

Balta asmak ne demek? Balta asmak deyimi ne anlama geliyor? Bu soruların cevabı için Osmanlı dönemine doğru bir yolculuğa çıkalım.
Yeniçerilerin Zorbalık Dönemlerinden Kalma Bir Deyim: Balta Asmak

balta asmak, yeniçeri argosundan ve yeraltı geleneklerinden kalma bir deyimdir. buna göre bir yeniçeri zorbasının, ayakdaşı, adamı ve yine ocaklı herzele ve hayta güruhu ile beraber yatağan, bıçak kuvvetine dayanarak haraç almak için herhangi bir işe engel olmaya kalkanları ölümle tehdit ederek, onlara meydan okuyup korkusuzca bu işe el atması ve bunu ilan etmek için mensup olduğu yeniçeri ortasının nişan denilen sembollerini bir levha şeklinde resmettirerek bu levhayı, haraç alacağı büyük yapılara, istanbul'un limanlarına ve iskelelerine tüccar malı getirmiş gemilere götürüp asmasıdır. bu ya bir haraç koparmak için yapılır ya da başka yeniçeri zorbalarına karşı himaye ve göz korkutma amacıyla yapılırdı.

balta asma zorbalığı, zorbalık yolundaki bu tâbirin yeniçeri argosuna girmesi, yeniçeri ocağının bir asker ocağı olmaktan çıkıp haşarat yatağı hâlini aldığı üçüncü sultan selim'in devrinde başlamış, vaka-i hayriye'ye kadar devam etmiştir. çeşitli şekillerden oluşma yeniçeri bölüklerinin yani ortalarının nişanlarına orta nişanı denilirdi ve bunlar kışlalarda koğuş kapılarına, şehir içindede, hangi orta hangi semtin muhafaza ve inzibatından sorumluysa oradaki yeniçeri kolluğunun kapısına ve orta bayraklarının üzerine nakledilirdi. nişana uğruna can vermek, kavga etmek onlar için kutsiyet atfedilen önemli bir sembol sayılmaktaydı. son devirlerde yeniçeriler, orta nişanlarını pazularına ve baldırlarına da dövme olarak nakşetmeye başlamışlardı. kısa dizli çakşır giydiklerinden baldırdaki nişanları dâima görünür, tozluk giyenleri de (yani baldırı kapatanlar), kahvelerde oturdukları zaman, ayaklarından pabuçlarını çıkarır iken nişan göstermek için baldırlarından da tozluğu çıkarırlardı.

17. yy ortalarında devşirme kanununun kaldırılması ve ocak kapısının, yeniçeri olmak isteyen herkese açılmasından sonra, ocaklı olmanın nüfuzundan istifade kaygısıyla bütün esnaf, hatta kayıkçı, hammal, tellâk gibi ayak takımı ve baldırı çıplak serseri, hayta güruhu bile yeniçeri yazılmışlardı. yeniçerilerin esnaflığı meşru ve edepli bir iş olmaktan çıkararak bir eşkıyalık, mafya yolu halini almış, büyük şehir halkını ve tüccarın ırz ehli olanlarını uluorta soymaya başlamışlardı. yani maffios bir yapı olarak yasadışı kazanç yoluna sapmışlardı. yeniçeri kabadayılarının bu yolda uyguladıkları en yaygın yöntem de istanbul limanına mal ve erzak getiren tüccar gemilerine "balta asmak"tı. bileğine ve bıçağına güvenen zorba-kabadayı, üç, beş, hattâ büyüklü küçüklü otuz kırk tekneye kadar, geminin burnuna, mensup olduğu ortanın tahtadan yapılmış kocaman bir nişanını mıhlardı; bununla, o geminin kaptan, gemi sahibi ve geminin içindeki malın sahibi olan tüccarın kendi himayesinde olduğunu ilan etmiş olur, bu himaye karşılığı olarak bu geminin gelirinden belli bir pay alırdı. her namlı zorba-kabadayının birkaç yüz tane eli bıçaklı, vurucu, yakıcı adamı, tehlikeli baldırı çıplaklardan oluşma bir çetesi bulunurdu.

her namlı kabadayının çetesine in, sığınak, karargah vazifesini gören bir de mükemmel kahvehanesi bulunması gelenekti. (bu kahvehane, bitirimhane olayı keşanlı ali destanı oyununda da eşref saati isimli televizyon dizisinde de gösterilmiştir.) pek mükellef yapılıp döşenen bu kahvehanelerin üzerine de bekar odaları yapılırdı. başkasının baltasını indirip kendi baltasını asmak için, bir zorba-kabadayının, rakibini, hasmını bıçak altından geçirmek lâzımdı. yani bir kabadayı düellosu olurdu. bu bıçaklı dövüşme bazen iki rakibin çeteleri efradı arasında bir şehir muharebesi halini alırdı. bu bıçak oyunlarının sahnesi de galata surlarının dışındaki hendek idi. bugün en ufak bir izi bile kalmamış olan galata hendeğinin istanbul tarihinde çok kanlı hatıraları yardır. (kanlı hendek burasının eski isimlerinden biriydi. ayrıca yazacağım.)

istanbul limanına gelen yaş meyve ve sebze ise, balta sahipleri tarafından doğrudan doğruya kendi sahalarına indirilir, orada kendi adamlarına dilekleri fiyatla sattırılır, gemi ve mâl sahiplerine de keyflerine göre bir nakliye ücreti verilip hesap çıkarılırdı. alemdar mustafa paşa'nın şehre hakim olduğu dönemde bu balta asma adeti yasaklanmış ve nişanları parçalanmışsa da kesin olarak 1826'dan sonra kaldırılmıştır.

yeniçeri zorbaları tarafından balta asılan yerlerden biri de istanbul içindeki yapılardı. müslim ve gayri müslim, zengin veya orta halli; konak veya ev, bir adam çatı çatmak istedi mi, o semti bıçağı altından geçirmiş yeniçeri zorbası gelir, veya ırgat başı unvanı altında adamını gönderir, o da yapıya, sapında ve demir sathında zorbanın mensup olduğu yeniçeri ortasının nişanı bulunan bir balta, keser veya küreği yapının kendisince en uygun yerine asardı. balta asıldı mı, yapı sahibi artık yapısına karışamazdı; kereste, çivi, tuğla, kiremit, kireç ve şâire ne lazımsa balta sahibinin vasıtası ile aldırtır, usta, kalfa, dülger, rendeci, rakkas, sıvacı, ırgat olarak da balta sahibinin bulup getirdiği adamları kullanmaya mecbur olurdu. baltayı asan zorba, yapı için gereken şeyleri dilediği yerden narhın üstünde fiyat ile alır, amele işçi gündeliği yine narhın üstünde tâyin eder, iki misli gündelikle adam çalıştırır, parayı tam tahsil eder, yerlerine dağıtır, öderken de eksik öder, aradaki büyük fark da zorbalık payını teşkil ederdi.

yapılardan semtin yeniçeri kolluğu zabit ve neferleri de bir hisse alırlardı, bir nevi hava parası olduğu için buna kendi aralarında tayyarat denilirdi; bütün resmi muamelesini tamamlamış olan yapı sahibi kolluğun tayyarat akçesini peşinen vermedikçe veya haftalık takside bağlamadıkça işe başlayamazdı. kolluk zabit ve neferleri de ekseriya evvelce kararlaştırılan miktardan ziyadesini koparmağa çalışdıklarından, yapıya baltasını asmış yeniçeri zorbasının adamlarını işdtn menetmeye kalkar, iki takım arasında kavgalar, hatta bazen kanlı olaylar olurdu.

detaylı bilgiyi reşad ekrem koçu'nun yeniçeriler kitabında da bulabilmek mümkündür. ben özetlemeye çalıştım.

not: 1889'da basılan "lügat-ı garibe"ye göre balta asmak: sarkıntılık etmek, balta: musallat gibi kelimelere bakılarak yeniçerilerden kalma bu sözlerin sonraki devirlere kadar uzanabildiğini göstermektedir.

Yeniçeri Ocağı'nın Ortadan Kaldırılması Olayı: Vaka-i Hayriye

Sık Sık Kazan Kaldırmasıyla Bildiğimiz Yeniçeri Ocağının Siyasi Çekişmeyle Dolu Tarihi