Yuval Noah Harari, Yeni Kitabı Nexus'ta Nelerden Bahsediyor?

Nexus'u merak ediyor ancak henüz almadıysanız yardımcı olabilecek bir içerik.
Yuval Noah Harari, Yeni Kitabı Nexus'ta Nelerden Bahsediyor?

kitapları 65 dile çevrilmiş ve 45 milyondan fazla satmış yazar yuval noah harari en çok satanlar listesine giren son kitabı "nexus" ile yeniden gündemde.

2011'de çıkan "sapiens"de, insanlık tarihine eleştirel bir bakış sunarak, okurları kim olduğumuz ve nereye doğru gittiğimiz hakkında derin bir şekilde düşünmeye davet eden harari, zeki biyolojik organizmalar olan insanların kendi yaratımları tarafından geride bırakıldığı fütüristik bir biyoteknolojik dünyanın olası sonuçlarını inceliyor; bildiğimiz şekliyle homo sapiens'in bir asır ve hatta daha kısa bir süre içinde yok olabileceğini iddia ediyordu.

devam kitabı "homo deus: yarının kısa bir tarihi" 2016'da yayınlandı. harari, "homo deus"da homo sapiens'in geleceği için olasılıkları inceliyor, transhümanizm ve tekillik ile gelecekte insanlığın mutluluk, ölümsüzlük ve tanrısal güçler kazanmak için önemli bir girişimde bulunmasının muhtemel olduğunu özetliyordu.

harari'nin 2018'de yayınlanan "21. yüzyıl için 21 ders" adlı kitabı ise daha çok günümüz kaygılarına odaklanıyordu. özellikle 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya olduğu teknolojik, politik, toplumsal ve çevresel zorluklara değinen harari, insanların sadece geçmişten ders alarak değil, aynı zamanda geleceği öngörerek de hareket etmeleri gerektiğini savunarak, bilginin manipülasyonu ve insan haklarının korunması gibi konular üzerine düşünmeye teşvik ediyordu.

son kitabı "nexus: taş devrinden yapay zeka'ya bilgi ağlarının kısa tarihi"nde yuval noah harari şunları anlatıyor

insanlık tarihi boyunca bilgi ağlarının gücünü ve etkilerini, tarih öncesinden günümüze iletişimin evrimini ve yapay zekayı kontrol edemezsek ileride yaşayabileceğimiz sorunları ele alıyor.

ilk çağlarda insanlar, sözlü kültür ve hikaye anlatıcılığı yoluyla bilgi paylaşırken, yazının ve matbaanın icadıyla bilginin depolanması ve hızlıca yayılması mümkün hale geliyor.

daha sonraki bölümde, 20. yüzyılın sonlarından itibaren dijital devrimle birlikte, bilgisayarlar, internet ve mobil teknolojilerin bilgi paylaşımını nasıl devrim niteliğinde değiştirdiği ele alınıyor. internetin, küresel bilgi ağları oluşturma süreci, dünya çapında bağlantı ve etkileşimin artmasına neden olduğu anlatılıyor.

kitap dijital çağa geçiş yaparken harari, algoritmalar ve veriler tarafından yönlendirilen modern ağlara odaklanıyor. örneğin sosyal medya platformları, kolektif anlatıları ve kimlikleri nasıl şekillendirdikleri konusunda eski mitlerle ürkütücü benzerlikler taşıyor. ancak, bugünün farkı, bu sistemlerin giderek daha fazla makineler tarafından kontrol ediliyor olması. harari, "ağlar güçlüdür, ancak aynı zamanda kördürler" diyerek, günümüz ağlarının daha karmaşık olmasına rağmen, sonuçlarını öngörmek için gereken insan merkezli bilgelikten genellikle yoksun olduklarını vurguluyor.

harari ayrıca yapay zekanın gelecekteki ekonomik faydalarının adaleti hakkında kritik sorular da gündeme getiriyor. yapay zekanın 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 15,7 trilyon dolar katması öngörülüyor. ancak harari, mevcut eğilimler devam ederse, önde gelen süper güçler olan çin ve kuzey amerika'nın bu kazanımların %70'ini talep ederek küresel eşitsizliği derinleştireceği konusunda uyarıyor. yapay zeka kazanımları eşit bir şekilde dağıtılacak mı yoksa mevcut güç dengesizliklerini daha da mı derinleştirecek?

harari'nin yapay zeka etrafındaki saf iyimserliğe yönelttiği eleştiri, kitabın en güçlü noktalarından biri. yapay zekaya övgülerini sıralayamıyor, bunun yerine, yapay zekayı insanlığın sorunlarına çözüm olarak sunan politikacılar ve teknoloji girişimcilerin çoğunun daha fazla veri ve daha hızlı ağların doğal olarak daha iyi sonuçlara yol açacağı gibi aşırı basit bir görüşe sahip olduğunu söylüyor. ancak, tarih bize farklı bir hikaye anlatıyor: bilgi sistemleri dönüştürücü olsa da, genellikle öngörülemeyen sonuçlar doğurabiliyor.

her durumda, "nexus" hem bir uyarı hem de harekete geçme çağrısı. harari, bu sistemlerin insan yeteneklerini geliştirebileceğini ancak aynı zamanda anlayışımızı da geride bırakabileceğini kabul ederek, yapay zeka ve dijital teknolojilere dikkatli yaklaşmamızı öneriyor.

bilgi ağları, onları inşa eden ve kontrol eden insanlar kadar akıllıdır. yapay zekanın gelişimini düşünceli bir şekilde yönlendirmeyi başaramazsak, kendimizi yarattığımız sistemlerin insafına kalmış bulabiliriz.

kitaptan altını çizdiğim bazı bölümler

-insanlık son birkaç nesildir, bilgi üretiminin hem hızında hem de miktarında bugüne kadarki en büyük artışı gerçekleştirdi. her cep telefonunda kadim iskenderiye kütüphanesi'ndekinden daha fazla bilgi var ve üstelik bu cihaz aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insanla anında bağlantı kurulabiliyor.

-elimizdeki bu veri yığınına rağmen, hatta belki de bu veri yığını yüzünden, atmosfere sera gazları salmaya, nehir ve okyanusları kirletmeye, ormanları yok etmeye, tüm doğal ekosistemi mahvetmeye, sayısız türün neslini tüketmeye ve kendi türümüzün ekolojik altyapısını tehlikeye atmaya devam ediyoruz. dahası, nükleer bombalardan kitlesel yıkımlara yol açan virüslere kadar geniş yelpazede, her zamankinden çok daha güçlü kitle imha silahları üretiyoruz. dünya liderleri tüm bu tehlikelerden haberdar, fakat bu sorunlara çözüm bulmaya çalışmak için işbirliği yapmak yerine, küresel savaşa doğru adım adım ilerliyorlar.

-yirmi birinci yüzyılda eğer yeni bir totaliter ağ dünyayı fethetmeyi başarırsa, muhtemelen bu ağ bir insan diktatör tarafından değil insandışı bir zekâ tarafından yönetilecek.

-yapay zekanın bilgiye bu denli hakim olması, müzikten tıbba kadar çok çeşitli alanda kendi başına yeni fikirler üretmesine olanak tanıyor.
gramofonlar hangi şarkıyı istersek çaldı ama asla yeni senfoniler besteleyemedi, mikroskoplar hücrelerimizin sırlarını ifşa etti fakat hiçbir zaman yeni ilaçlar sentezleyemedi. yapay zeka halihazirda kendi başına sanat üretme ve bilimsel keşifler yapma yetisine sahip. gelecek birkaç on yılda, genetik kodlar yazarak veya inorganik varlıkları canlandıracak kodlar icat ederek yepyeni yaşam formlan yaratma becerisi bile kazanması mümkün.

-tarih geçmişin değil, değişimin bilimidir. tarih bize nelerin aynı kaldığını, nelerin değiştiğini ve nasıl değiştiğini gösterir. bu durum her tarihsel dönüşüm için olduğu kadar bilgi formlarındaki dönüşümler için de geçerlidir....yapay zekanın yükselişinin tarihteki en büyük bilgi devrimi oldugu su götürmez bir gerçek.

-evrimi anlamak, homo sapiens de dahil tüm türlerin kökenlerini ve biyolojik sistemlerini anlamamıza büyük katkı sağlar ama birçok toplumda düzeni koruyan mitleri de temelden sarsar. bazı hükümetlerin ve inanç gruplarının düzen adına gerçekleri feda ederek evrim öğretimini sınırlandırması veya toptan yasaklaması boşuna değildir.

-keşke insanlara evrenle ilgili daha fazla bilgi verilebilseydi; o zaman astrolojiyi mutlaka bir kenara bırakırlardı. ancak gerçek şu ki, binlerce yıldır astrolojinin tarihe muazzam etkileri olmuştur. üstelik bugün bile milyonlarca insan, hayatındaki en önemli kararları almadan önce hala burç yorumlarına bakıyor. 2021 itibarıyla, küresel astroloji pazarının değeri 12,8 milyar dolara ulaşmış durumda.

-bilgi ve gerçek birbirinden farklı iki olgudur.
astrologlara göre ruh halimizi açıkılayan yıldızlar olduğu bir bilgidir.
kutup yıldızı denizcilere kuzeyi gösterir. bu ise bir gerçektir.
astroloji örneğinin gözler önüne serdiği şey hataların, yalanların, fantezilerin ve kurmacaların da bilgi olduğudur. naif bakış açısının iddia ettiğinin aksine, bilginin gerçeklikle varoluşsal bir bağı yoktur; dahası tarihteki rolü de önceden var olan hakikati temsil etmek değildir.

-kullanıcı etkileşimi arttıkça, facebook daha fazla veri topladı, daha fazla reklam sattı ve bilgi pazarından daha büyük bir pay aldı. dahası, kullanıcı etkileşimindeki yükseliş yatırımcıları da etkiledi ve facebook'un hisse senetlerinin fiyatları yükseldi. ınsanlar platformda ne kadar çok zaman geçiriyorsa şirket o kadar zenginleşiyordu. facebook insan yöneticileri bu amaç doğrultusunda, şirketin algoritmalarına her şeyden önemli gördükleri bir hedef yükledi: kullanıcı etkileşimini artırmak. ardından algoritmalar milyonlarca kullanıcı üzerinde deneyler yaparak öfkenin etkileşimi artırdığını keşfettiler. insanlar nefret söylemleriyle dolup taşan bir komplo teorisinden, merhamet üzerine verilen bir vaaza kıyasla çok daha yüksek oranda etkileniyordu. dolayısıyla kullanıcı etkileşiminin peşinde koşan algoritmalar da öfke ve şiddeti yaymak gibi vahim bir karar verdi.

-youtube algoritmaları, milyonlarca insan üzerinde gerçekleştirdiği deneme-yanılma deneyleriyle, facebook algoritmalarının da öğrendiği o kalıbı keşfetmişti: öfke, katılımı ve etkileşimi artırırken itidalin pek faydası olmuyordu. dolayısıyla youtube algoritmaları milyonlarca izleyiciye çirkin komplo teorileri videoları önerirken, ılımlı içerikleri görmezden gelmeye başladı. 2016'ya gelindiğinde kullanıcılar, youtube'da her gün gerçekten de bir milyar saatlik video izler olmuştu. özellikle dikkat çekmek isteyen youtuberlar yalanlarla dolu, ölçüyü son derece aşan bir video paylaştıklarında, algoritmanın videoyu çok sayıda kullanıcıya önererek popülerliklerini ve gelirlerini arttırdığını fark ettiler. aksine itidalli davranıp gerçeklere sadık kaldıklarında, algoritma onları görmezden geliyordu. algoritmanın kullanıcılara dayattığı böylesi bir pekiştirmeli eğitimin ardından, pek çok youtuber birkaç ay gibi kısa bir sürede trole dönüştü.

-daha düne kadar içinde yaşadığımız kültürel koza, diğer insanlar tarafından örülmüştü. gelecekteyse her bir detayı bilgisayarlar tarafından tasarlanacak...önümüzdeki on yıllarda, kendimizi bize çok yabancı bir zekânın rüyalarında yaşarken bulabiliriz.

-insanların insanlar tarafından izlendiği bir dünyada mahremiyet kendiliğinden korunuyordu. fakat bilgisayarların insanları izlediği bir dünyada, kişisel mahremiyet tarihte ilk kez tamamen ortadan kalkabilir.

-bilgisayar ağının toplumu tamamen kontrol altına almasını yalnızca biraz nefes almak için değil, ağdaki hataları düzeltme fırsatlarını elde edebilmek için de engellemeliyiz. ağ hızla gelişmeye devam ettiği sürece, hatalar da tespit edip düzeltebileceğimizden çok daha hızla birikecektir. zira ağ amansızdır ve her yere yayılmıştır ama mutlak doğru da değildir; yanılabilir. bilgisayarların günde yirmi dört saat tüm eylemlerimizi izleyerek hakkımızda eşi benzeri görülmemiş miktarda veri toplayabildiği doğrudur. ve evet, veri okyanusundaki örüntüleri insanüstü bir verimlilikle tanıyabilirler. ancak bu, bilgisayar ağının dünyayı daima doğru bir şekilde anladığını göstermez. bilgi gerçek değildir. topyekun bir gözetleme sistemi, dünyaya ve insanlara dair çok çarpık bir anlayış geliştirebilir. ağ muazzam gücünü hem dünya hem de bizler hakkındaki gerçekleri keşfetmek yerine yepyeni bir dünya düzeni kurmak, dahası bunu bize dayatmak için kullanabilir.

-kuantum mekaniğinde atomaltı parçacıkları gözlemlediğimizde davranışları değişir; insanları gözlemlediğimizde de aynısı olur.
gözlem araçları ne kadar güçlü olursa, potansiyel etki de o kadar büyür.

-bilgi modern çağın oksijenidir. ırkçılar ise temelde biyolojinin ve tarihin gerçeklerinden bihaber, çoğunluğu nefret ettiği ırkların dna'ları taşıyan cahil insanlardır. ırkçılığı önlemenin çaresi insanlara daha fazla biyoloji ve tarih bilgisi vermektir....kendilerini tarihi mitlerin etkilerinden tamamen muaf sanan objektif insanlar, genellikle başka bir mit üreticisinin kölesi olurlar.

-eski meslekler yavaş yavaş tarih oldukça yeni iş kolları da ortaya çıkacaktır kuşkusuz. otomasyonun büyük ölçekli işsizliğe yol açacağı korkusunun temelleri yüzyıllar öncesine uzanır ama bugüne dek korkulan olmadı. sanayi devrimi milyonlarca çiftçinin topraklarını terk edip fabrikalarda işçi olmalarına neden oldu. sonra fabrikalarda otomasyona geçilince, işçiler bu sefer hizmet sektörü çalışanlarına dönüştü. bugün birçok kişi otuz yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz blog yazarlığı, drone operatörlüğü ve sanal dünya tasarımcılığı gibi işlerle geçiniyor. 2050'ye kadar tüm mesleklerin yok olması pek olası değil gibi. asıl sorun, yeni iş kollarına ve koşullara uyum sağlamaya çalışırken ortaya çıkacak kargaşa. alacağımız darbeyi yumuşatmak için hazırlıklı olmalıyız. özellikle genç nesilleri 2050'nin çalışma hayatına uygun becerilerle donatmalıyız.

-1945'ten sonra diktatörler ve tebaaları, nükleer silahları kontrol altına almak için demokratik hükümetler ve vatandaşlarıyla işbirliği yaptılar. 9 temmuz 1955'te albert einstein, bertrand russell ve diger bazı bilim insanlan ve düşünürler, russell-einstein manifestosu'nu yayınlayarak hem demokrasilerin hem de diktatorlüklerin liderlerini nükleer savaşı önlemek için işbirliği yapmaya çağırdılar. manifestoda şöyle deniyordu: "insan olarak, insanlığa sesleniyoruz: insanlığınızı hatırlayın ve diğer her şeyi unutun. bunu yapabilirseniz yeni bir cennete giden yol açılacaktır; yapamazsanız sizi bekleyen evrensel yok oluş riskidir." bu yapay zeka için de geçerlidir. diktatörlerin yapay zekanın güç dengesini mutlaka kendi lehine çevirebileceğine inanmaları aptallıktır. dikkatli olmazlarsa yapay zeka iktidarı ele geçirecektir.

-vatandaşlar birbiriyle konuşamaz olduğunda ve birbirlerini siyasi rakip yerine düşman gibi görünmeye başladığında demokrasi varlığını sürdüremez... hükümetler korkunç politikalar benimseyip ardından bundan vazgeçtiğinde, genellikle ortaya çıkan felaketi muhalefete ya da dış güçlere atar.

-insan uygarlığı sadece atom bombaları ve virüsler gibi fiziksel ve biyolojik kitle imha silahlarının tehdidi altında değildir. insan uygarlığı, toplumsal bağlarımızı zayıflatan hikayeler gibi, toplumsal kitle imha silahları tarafından da yok edilebilir. herhangi bir üllkede geliştirilmiş bir yapay zeka yalan haber, sahte para ve sahte insan patlamasının fitilini ateşlemek için kullanılabilir; böylelikle diger ülkelerdeki insanlar, herhangi bir şeye veya birine duydukları güveni kaybedebilirler.

-2017'de çin hükümeti, "yeni nesil yapay zeka planı"nı açıkladı.
açıklamada, "2030'a kadar çin yapay zeka teorileri, teknolojileri ve uy-gulamaları alanında dünya lideri olmalı, dünyanın birincil yapay zeka geliştirme merkezi sayılmalı" deniyordu. bunu izleyen yıllarda çin, yapay zekaya muazzam kaynak ayirdı. 2020'lerin ilk yıllarında yapay zekayla ilgili bazı alanlarda dünya lideriydi; onun geri kaldığı noktaları da abd dolduruyordu. yapay zekanın önemini elbette yalnızca çin fark etmemişti. 1 eylül 2017'de rusya devlet başkanı putin, "yapay zeka sadece rusya'nın değil, tüm insanlığın gelecegidir ... bu alanın lideri dünyaya da hükmedecektir," dedi. ocak 2018'de hindistan başbakanı modi, "bilgiyi kontrol eden, dünyayı yönetir," diye ekledi. şubat 2019'da abd başkanı trump, yapay zekayla ilgili bir başkanlık kararnamesi imzalayarak, "yapay zeka çağı başladı" dedi ve "abd'nin yapay zeka teknolojileri alanındaki liderliğini korumak, ülkemizin ekonomik ve ulusal güvenligi açısından büyük önem taşıyor," diye ekledi. o dönemde abd, öngörülü özel girişimcilerinin çabaları sayesinde yapay zeka yarışında zaten liderdi. ancak şirketlerarası rekabet olarak başlayan şey, hükümetler arası yarışa, daha doğrusu her biri birer hükümet ve birkaç şirketten oluşan takımların yarışına dönüşüyordu.
peki birincilik ödülü neydi? dünya hakimiyeti.

-o kadar akıllıyız ki nükleer füzeler ve süper zeki algoritmalar üretebiliyoruz. ve o kadar aptalız ki, kontrol edebileceğimizden emin olmadığımız halde, üstelik en ufak bir başarısızlığın bizi yok etme ihtimali ortadayken, onları üretip geliştirmeye devam ediyoruz. peki neden? doğamızda, bizi kendimizi yok etmeye iten bir şeyler mi var?

-yapay zeka yalnızca kendi türümüzün değil tüm yaşam formlarının evriminin gidişatını değiştirebilir.

eğer doğru bir şekilde kullanamazsak, yapay zeka yalnızca dünya'daki insan egemenliğini yıkmakla kalmayıp, bilincin ışığını da söndürerek evreni zifiri karanlık bir diyara dönüştürebilir. buna engel olmak bizim sorumluluğumuzdur.