Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi, Neden Kaçınılması Gereken Ekonomik Bir Çıkmaz?

2018'in son aylarında Yeni Ekonomi Programı'na dahil edilmesi ve üç yıl boyunca zorunlu kılınmasının ardından zorunlu bireysel emeklilik sistemine dair sorular da çoğaldı.
Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi, Neden Kaçınılması Gereken Ekonomik Bir Çıkmaz?
iStock

bireysel emeklilik sistemi kötü değildir. zorunlu bireysel emeklilik sistemi de kötü değildir. mamafih türkiye'de sistemi getirenlerden biri devlet olduğu sürece bu sistem kötü olacaktır ve kaçınılması gerekecektir.

neden?

1) devlet fon yönetmeyi beceremez. türkiye'de devlet hiçbir zaman tasarruf etmeyi beceremedi, tasarruf etmeyi gerçekten istemedi ve bunun için mücadele etmedi. bu fonlar hep zarar etti. tasarruf etmek türk devleti'nin doğasına aykırı resmen.

2) devletin bu tutumu vatandaşa da yansıdı. vatandaş devlete tasarruf adı altında gidecek olan paranın geri dönüşünün olmayacağını acı bir şekilde tecrübe etti. nasıl mı?

a) konut edindirme yardımı: doksanlarda maaşlardan zorla kesilip konut alındığında kişiye yardım edileceği söylenen bu paralar ancak 2006-2007 yıllarında geri ödenebildi. ödendiğinde ise seneler boyunca işlemesi gereken faizin cüzi bir kısmı yansıtılabildi. çünkü o dönemdeki krizler boyunca seçim öncesi ortalığa para saçan hükümetler bu fonu garanti gösterip piyasa faizinin altındaki borçlanma kağıtlarını sağa sola sattı. bu nedenle bu fonlar hep zarar etti.

b) depremzedelere yardım fonu: dönemin ilgili bakanının adını tam hatırlamasam da bu paranın duble yollara harcandığını söyledi. şu an ciddi bir deprem riski bulunan istanbul'da böyle bir deprem olması durumunda türkiye ekonomisi'nin ne hale geleceğini, bu fonun tükenmiş olmasının yaratacağı sorunları dikkate alan herhangi bir devlet mekanizması bulunmuyor.

c) işsizlik fonu: içine en güzel edilen fonların belki de en ünlüsüdür. işveren ve çalışan tarafından sgk kesintisi ile biriken bu fondaki paralar devlet tarafından ya direkt harcanmıştır ya da toksik tahviller bu fon garanti gösterilerek piyasaya salınmıştır. zaten işsizlik durumunda bu fondan para alabilmek için şartlar bir hayli zorlaştırılmış ve maksimum işsizlik maaşı asgari ücretin %80'inden fazla olamamaktadır. brüt ücret üzerinden %1'lik kesinti yapılması, sgk tavanının 7.5 asgari ücret olmasına rağmen işsizlik maaşının 1 asgari ücret bile olamaması ise apayrı bir ironidir.

devletin bu performansı ortadayken ona güvenip de bu zorunlu emeklilik sistemine girmek tam bir intihardır. hiç şüpheniz olmasın ki devlet bu fondaki paraları da hiç etmeye başlamıştır ve zamanla daha da beter bir hale getirecektir. bunu nasıl mı yapıyor gelin size anlatayım.

yüce devletimiz tcmb'ye yapılan faiz indir baskılarının ya da zorla tcmb faizlerinin düşük tutulmasının kurlar üzerindeki korkutucu baskısını nihayet anladı ve şimdilik fonlama faizlerine dokunmuyor ama siz sanmayın ki faizlerin mevcut seviyesinden memnun, arka kapılarda indirmek için elinden gelen bütün gayreti gösteriyor.

son zamanlarda yapılanlara bir bakacak olursak

a) devlet 1.5 milyar dolarlık bir borçlanmayı daha geçen ay yaptı, %7.5'luk borçlanma faiziyle hem de, refet hocanın deyişiyle yüz-de-ye-di-bu-çuk. bu para sanırım çoktan suyunu çekti.

TÜSİAD Ekonomi Politikaları Yuvarlak Masası - Türkiye Ekonomisi Nereye Gidiyor? / 17 Ekim 2018

b) hazine vatandaşına 1 yıl vadeli %4 ve %2.5 faizle dolar ve euro endeksli tahvil satacağını açıkladı. bunu yaparken umulan şey ise yastık altındaki dövizlerin finansal sisteme duhulü ihtimalidir fakat birinci bankalar daha kısa vadede bu faizi zaten veriyor, ikincisi ise yastık altında sanıldığı kadar döviz/altın olmayabilir zira işsizlik artıp reel gelirler düşmeye başlarken kimse parasını bir yıllık vadeye bağlamak istemez, bu insanlar bu birikimleri harcayarak hayatta kalmaya çalışabilirler.

c) varlık fonu, eğer kaldıysa para işsizlik fonu ve bireysel emeklilik sisteminde biriken paralar teminat gösterilerek toksik kağıtlar piyasaya sürülerek faiz düşürülmeye çalışılıyor. bu çok berbat bir kumardır. bu kumarı oynadık ve 1994'te efsane bir kriz yaşadık ama akıllanmışa benzemiyoruz. bu işten anlamayan kişiler için şöyle açıklayayım.

toksik kağıt, piyasa faizinin oldukça altında bir faize sahip olan bir yatırım aracının kendine kaynak yaratmak isteyen bir finansal aktör tarafından, ki bu aktör çoğu zaman devlet olur, piyasadan borçlanma amacıyla kullanılmasını sağlayan kağıttır. yani herhangi bir bankaya gittiğinizde dahi size mevduat faizi olarak %23-24 verilecekken, devletin zorla bu toksik kağıt üzerinden atıyorum %18 (piyasa faizinden daha düşük herhangi bir faiz) getiri sağlamasıdır.

devlet bu üç adımı neden atıyor?

çünkü devlet türk lirası cinsinden faizlerin düşmesini istiyor. bu nedenle kendi açıkladığı borçlanma ihalelerine uymayarak borçlanma ihaleleri, yani tahvil ihraçlarını, ya iptal ediyor ya da söylediği miktarın altında borçlanıyor. daha önce bunu yaparak tcmb'deki hesabında bulunan parayı harcamıştı. en son tahvil ihalesinde yapılan ise çok daha ahlaksız bir şey ne yazık ki.

yine aynı nedenle, devlet türk lirası cinsinden tahvil faizlerinin düşmesini istediği için yabancı para cinsinden borçlanma ihaleleri ile %7.5'luk hayvani faizlerle borçlanıyor ya da vatandaşına döviz bazlı tahvil satacağını açıklıyor. amaç yine borçlanmayı dövizle yaparak tl faizlerinin düşmesini sağlamak. çünkü devlet tl ile borçlanmaya kalksa faizler yükselecek.

tahvil ihalelerine bankalar iki şekilde katılım sağlar. ya teklif verirler ve devletin bu tekliflerine yanıt vererek onlara tahvil satmasını beklerler, ya da hiç risk almazlar ve ortalama faiz ne ise o faizden borçlanmayı belirledikleri bir miktar üzerinden yapacaklarını belirtirler. peki devlet son ihalede ne yaptı?

500 milyon liralık bir miktarı, kamu bankalarına görev zararı yazdırma pahasına %18 küsur faizle, yani türev piyasada tahvil faizleri %20'lerin üzerindeyken, deyim yerindeyse kakaladı. bu kakalanan tahviller toksik kağıtlardır. kuşkusuz bu toksik kağıtlar, kamu bankalarına görev zararı olarak dönecektir. devlet bu zararı karşılamak için işte sizin maaşınızdan kesilen zorunlu bes ve/veya işsizlik fonundaki paraları bu bankalara daha da düşük faizden mevduat olarak koyarak kamu bankalarının bu zararını karşılamaya çalışacaktır.

kamu bankalarının toplam görev zararı ne mertebede tam olarak bilmiyorum fakat son zamanlarda kamu bankalarınca düşürülen tüketici odaklı faiz oranları ile bu zararın büyüyeceği ve bir şekilde karşılanmak zorunda olduğu su gibi berrak bir gerçektir.

işin daha da ahlaksız olan boyutu ise, devlet bu 500 milyon liralık borçlanmadaki ortalama faizi %18.62 olarak göstererek ortalama faizden ihaleye giren özel bankalara tam 1.5 milyar liralık %18.62 faizli tahvil iteledi, yani bu bankaları resmen kazıkladı. tamam sermaye yeterlilik oranı sağlam olan bankalar bu zararı göğüsler ama buradaki risk şudur.


devlet bir sonraki tahvil ihalesine katılacak banka bulabilecek mi?

ben söyleyeyim ya bulamayacak, ya özel bankalar ortalama faizden değil piyasa faizlerinin de üzerinde faizlerden teklif verecek, ya da düşük faizden daha büyük tahvil ihracını kamu bankalarına yıkacak.

düşük faizle kamu bankalarına yıkılan bu toksik kağıtların bu bankalarda yaratacağı görev zararı ise bu bankaları ya sermaye artırımına zorlayacak, yani devlet sizin bes'te biriken paranızı bu bankalara sermaye olarak koyacak, ya da bu fondaki parayı daha da düşük faizden bu bankalara yatıracak ve bankaların zararı bu fonların düşük faizinden elde edilen operasyonlarla karşılanacak.

1994 yılındaki krizde, sürekli faizleri baskılamaya çalışan, tahvil ihalelerini iptal eden ve bu nedenle tahvil itfalarını karşılayamaz hale gelen devlet sonunda pes etmiş ve 3 ay vadeli %50 faizli, yani senelik %506 faizli tahvil ihraç etmek zorunda kalmış faizleri büsbütün coşturmuştu. ne tesadüf ki o zamanki krizde de, 1994 yerel seçimlerden tam bir hafta sonra 5 nisan 1994 tarihinde alınan kararlarla meşhur olmuştu. ben o zamanlar beş yaşındaydım ama kopan tantanayı hatırlıyorum. babam birikimini dolar artmıyor diye tl'ye geçirmişti ve tüm birikimimiz iyice pul olmuştu.

özet

devlet fon yönetmeyi beceremiyor değil, tasarruf etmek istemiyor ve sizin tasarruf ettiğiniz paranızı kendisi harcamak istiyor. harcamak isterken kaynak bulamadığı için yönettiği fonlardaki paraları, paranızı, toksik kağıtlara bağlayıp bu fonların getirisini düşürüyor. bunu yapınca fondan kimseye bir hayır gelmiyor. çünkü devletin buradan elde ettiği kaynağı harcadığı yer bir katma değer getirmiyor. katma değersiz sistemde harcanan para da enflasyon yaratıp hepimizi fakirleştiriyor. otomatik katılım da sağlansa girenlerin %60'ı derhal çıkıyor. işin acı tarafı da kalan %40'ın çoğu da bu acı tecrübeleri yaşamamış olan görece genç yaştaki çalışanlardan oluşuyor.

bu tarz emeklilik fonları yabancı ülkelerde de var. onlar bu paraları yabancı paraya çevirip dünya üzerindeki finansal sistemlerde tutmayı tercih ediyorlar. böylece, yerel parada devletin yaptığı manipülasyonlarına fondaki para maruz kalmıyor. gerçekten faydalı bir şekilde birikebiliyor. eğer paranızı tasarruf etmeyi beceremiyorsanız, devletinkini değil bankaların kendi bireysel emeklilik sistemini ve onu da dövize endeksli olan kağıtlarda kullanmak devletin kaynak yaratmak için müdahalesine açık olan bu sistemden parayı korumak akıllıca olabilir. böylece para hem devletin yönettiği fonda kalmaz, hem de devletin enflasyon yarattığı para biriminde kalmaz.

Çılgın Kanal İstanbul, Gerçekten de Faydalı ve Para Basacak Bir Proje mi?

Tahvil Faizlerinin Dibe Vurmaya Başlaması Ekonomimiz İçin Ne Anlama Geliyor?