13 Aydır Orada Yaşayan Birinden İngiltere'ye ve İngilizlere Karşı İlk İzlenimleri
13 aydır ingiltere'deyim. ilk 2 ay londra'da yaşadım ve çalıştım. sonrasında bristol'e yakın, küçük bir kasabaya taşındım. şu ana kadarki gözlemlerim şöyle;
- hava nadiren güneşli. çoğunlukla yağmurlu ya da kapalı. bunu bilerek geldim zaten ama izmir'de yaşayan bir egeli olarak adapte olmakta zorlandım. ilk birkaç ay havanın sürekli kapalı olması psikolojimi ciddi anlamda bozdu.
- ingilizler gerçekten de nezaket kumkuması, hatta bazen sinir bozucu derecede kibarlar. markette alışveriş sepetim birine değiyor mesela; çarpmıyor, değiyor; hemen "oh i'm so sorry"ler falan. sürekli thank you, have a good day, sorry demekten bir miktar gına geldi.
- yine ingilizlerin aşırı kibar olmasının yarattığı bir problem şu ki; ilk geldiğimde bir sürü iş görüşmesine gittim. excellent'lar brilliant'lar havada uçuyor. sürekli aşırı memnuniyet hali vs. her görüşmeden sonra kesin ise alındım burada diye düşünüyordum ama sonradan anladım; burada kötü geçen bir iş görüşmesi olmuyor çünkü ekstra ekstra kibarlar.
- adres kanıtı (adınıza kayıtlı council tax ya da elektrik/gaz/şu faturası) olmadan hiçbir işi halledemiyorsunuz. ilk geldiğimde apartta kalıyordum, faturalar dahildi. aylarca banka hesabı açamadım bu nedenle. mantık hatası şurada; banka adres kaydı istiyor hesap açmak için, ev sahipleri banka dökümü istiyor ev kiralamak için. bu kısır döngüyü adresi kuzenimin evini göstererek kırabildim.
- ülke genelindeki erkek berberlerinin %76'sı falan türk sanırım. 3000 nüfuslu kasabada bile marmaris barber gördüm.
- insanlar aşırı kuralcı ve dürüst. bu bayağı güzel.
- londra'yı ısrarla sevemiyorum. kalabalık, kaos ve çok pahalı. hatta istanbul'a benzettim pek çok yönden.
- bristol acayip güzel şehir. hemen hemen her hafta sonu gidiyorum. üniversiteli gençler çok olduğundan şehrin enerjisi güzel. her an bir etkinlik var ve londra gibi kalabalık değil.
- çok fazla yerde telefon çekmiyor.
- güzel müziğin anavatanı olması en sevdiğim olaylardan biri. gayet ulaşılabilir fiyatlara çok güzel konserlere gidebiliyorsunuz. 9 temmuz'da hyde park'ta pearl jam konserine gittim. pearl jam çıkana kadar bir sürü güzel alt grup da dinledik. ortam şahane. 79 pound ödedim, bence makul. bilet bitmeden yakalayabilirsem seneye glastonbury festivaline gitmek istiyorum.
- alım gücü yüksek ve işsiz kalmak biraz zor. çevremdeki türklerden gördüğüm kadarıyla insanlar kendi mesleklerini yapacakları iş bulana kadar geçici olarak delivero kuryeliği falan yapıyorlar ve gayet geçiniyorlar.
- devlet işleri aşırı yavaş. e-devlet'in ne büyük nimet olduğunu burada bir kez daha anladım. hemen hemen her şey postayla yürüyor. bayağı bayağı postaneye gidip nino'ya başvurdum. sgk numarası gibi bir şey. 5 ay sonra geldi.
- ehliyet sınavı çok zor. birkaç ders almadan girmenizi tavsiye etmem.
- henüz hiç ırkçılıkla karşılaşmadım. hatta hemen hemen tüm ingiliz arkadaşlarım türkiye'ye gitmiş; didim, marmaris, dalyan falan. bayıla bayıla anlatıyorlar.
- araba almak çok çok kolay. 2. el arabalar gerçekten çok ucuz. londra'da çok gerekli değil belki ama, benim yaşadığım yerde toplu taşıma yok denecek kadar az, arabasız olmak imkansız.
- ingiliz mutfağı :( o kadar kötü ki, ara sıra fish & chips yiyorum ama asla bi ızgara çipura değil. yer gök curry'ci, nesini sevdiklerini anlamadığım bi şekilde.
- sigara anormal derecede pahalı. camel 15 pound. sigara içen herkes tütün alıp sarıyor genellikle. hemen hemen tüm european marketlerde kaçak sigara satılıyor 5 pound civarına.
- güney batı ingiltere'de devon ve cornwall taraflarında çok güzel plajlar, sahil kasabaları var. ama sadece güneşlenmelik. deniz hep çok soğuk geldi bana.
- buradaki türklerden hep iyilik gördüm, hatta anlamıyordum facebook gruplarında türklerden uzak durun diyenleri. ta ki araba alırken beni dolandırmaya çalışan bir türkle tanışana kadar :)