150 Dakika Boyunca Temponun Hiç Düşmediği Tenet Filminin İncelemesi
christopher nolan ismi özellikle son on yıldır her sinemaseveri heyecanlandırıyor. zira 2008 krizi sonrası sinemaların cgi efektleriyle bezeli süper kahraman filmleriyle dolmasından sonra, kendisi ana akım sinemaya ait, sahneleri bilgisayar efektleriyle süslemeden çekmeye gayret eden ve senaryosu heyecan uyandıran büyük bütçeli yapımların en aranan ismi haline geldi.
nolan’ın filmlerinin seyirciyle kurduğu güçlü bağın birçok sebebi olsa da, en temel sebebinin zaman gerçekliği konusunda çeşitli bilimsel teorilerden de destek alarak ürettiği hikayelere dayanıyor. son filmi tenet ile de zaman algısını çok çok ilginç bir şekilde ters yüz ederek hikayesini oluşturmuş.
filme derin derin girizgah yapmadan evvel filmi henüz görmemiş okurlara yardımcı olması açısından filmin geneline bir bakalım
james bond filmlerinin hastası olan christopher nolan’ın dunkirk öncesinde de bir ajan filmi yapmak istediğine yönelik haberler çıkmıştı. hatta kulislerde yeni bond filmlerinden birini yöneteceği söylentileri dolaşmaktaydı. her ne kadar bu bilgi doğru çıkmasa da kendisi, bond filmlerine olan tutkusunu ve ajan filmi çekmek istediğini bizzat röportajlarında dile getirmişti. tenet ile bu hayalini gerçekleştirmiş oldu desek yanlış olmaz. temel olarak tenet, dünyanın düzenine meydan okuyarak insanlığı felakete sürükleyen bir “kötü adam” ile bu durumu bertaraf etmek isteyen bir kahramanın olduğu iyi-kötü savaşından ibaret.
her nolan filmi gibi masraftan, zamandan ve senaryonun derinliğinden kaçılmadan çekilen film açıkçası nolan filmografisinde en iyiler arasına girebilecek bir film olmasa da, 150 dakikalık süresi boyunca temponun neredeyse hiç düşmediği, hikayenin yersiz sıçramalarla ve sıkıcı tekrarlarla değerini düşürmeyen bir yapıya sahip oldukça iyi bir film olduğunu düşünüyorum. beklentiler daha yüksek olduğundan bir nebze hayal kırıklığına yol açmışsa da beyaz perdeyi özleyenler için daha iyi bir alternatifin olmadığı bu dönemde tatlı bir özlem giderme olduğunu söylemek de mübalağa sayılmaz.
tenet filmi her christopher nolan filmi gibi hemen kendini açıklayan ve kolay takip edilebilecek bir film değil. genel itibarıyla anlaşılabilir olsa da hikayeyi toparlamak yerinde olacaktır.
filmin hikayesi ile ilgili sürpriz bozan bölümler olabileceği için filmi henüz görmeyenlerin yazının devamını okumamalarını öneriyorum
--- spoiler ---
film daha ilk dakikalarda sizi koltuklarınıza çivileyecek oldukça görkemli bir opera baskını sahnesi ile açılıyor. gerçek adını bilmediğimiz bir kahramanın (denzel washington’ın oğlu john david washington’ın canlandırdığı bu karaktere yazının devamında kahramanımız diyelim) bu sahnenin sonrasında bir sadakat testinden geçmiş olduğunu anlıyoruz. filmin senaryosu açısından kahramanımız da bizim gibi neler olup bittiğini bilmediğinden kısa süre içerisinde kendisi ile özdeşleşebilmemiz de mümkün oluyor. kahramanımıza bu sadakat testi sonrası “tenet” kodunun kullanıldığı bir ajan kuruluşunun parçası olarak bir görev veriliyor. bundan sonrasını küçük başlıklarla inceleyelim.
ters yüz gerçeklikler
görev bazı cisimlerin zamanda ters-yüz edildiğinin adeta bir geri-çekime maruz kaldığının görüldüğü gelecekten gelen bir teknolojinin kullanıldığı bir çetenin nükleer enerjiden daha ağır sonuçlara sebep olabilecek yıkımını durdurması olarak anılıyor. bir yerde tenet ekibine ve kahramanımıza da bu görevinde bu teknolojiyi belirli ölçülerde kullanabilme imkanı sağlanıyor.
kahramanımız önce bir ingiliz asilzadesinden (michael caine) bu teknolojiyi kimin kullandığına dair bilgi alıyor. sonra hindistanlı abla priya’ya ulaşıyor ve gerçek kötünün kim olduğunu ve ona nasıl yaklaşabileceğini öğreniyor.
algoritma
algoritma zamanda ters yüz harekete geçebilmek için oluşturulan bilimsel formül. bunu bulan bilim insanı olumsuz etkilerini düşünerek formülü dokuz parçaya ayırıp geçmişe göndererek saklamış. sonra da intihar etmiş. günümüzde andrei sator bu parçaları bulmaya çalışıyor. son parça olan ve opera binasında ele geçirilen plütonyum 241 sonrasında kaybediliyor, sonrasında otoyoldaki takip sahnesinde kahramanımız tekrar ele geçiriyor.
andrei sator
rus zengin gizli tutulan bir bölgede kendisine gelecekten gönderilen üzerinde adının yazdığı bir görevlendirme ile vazifeye atılıyor. algoritmanın tamamlanmasıyla sator zamanı ters yüz etme durumunu tetikleyebilecek. bu durumu da kolundaki fitness bilekliği sayesinde nabzı durduğunda yani öldüğünde aktive olacak bir bombaya bağlamış. sator pankreas kanseri, artık ölmek istiyor. ama dünyanın da onun ölümüyle birlikte sonunu getirecek bir şekilde…
tenet ekibi, andrei sator’un şiddet uyguladığı ve tehditle kendisine bağlı bıraktığı eşi kat’in öngörüsü çerçevesinde sator’un planının ayın 14’ünde vuku bulacağını öngörüyorlar. çünkü sator ayın 14’ünde yatta eşiyle birlikte iken maksimum mutluluğa ulaşmış. zirvede bırakmak istiyor.
tenet’in planı
priya’nın zaman turnikesini kullanarak tenet ekibi ayın 14’üne gidiyor. sator’un ordusunun algoritmayı hypocenter adı verilen bir yeraltı çukurunda kilit altında tuttuğunu öğreniyor.
hypocenter’da tenet iki takıma ayrılıyor. kırmızı takım zamanda düz ilerlerken mavi takım zamanda tersten hareket ederek eşzamanlı operasyon yapıyorlar. çift taraflı kuşatma ile ives ve kahramanımızın hypocenter’daki çukura girip algoritmayı ele geçirmesini sağlıyorlar.
eşzamanlı olarak kat turnikeden geçip geçmişe giderek vietnam’da sator’un son mutlu olduğu güne dönüyor, sator’un tenet’in planından haberdar olmaması için gayret ediyor ve dolayısıyla plan tamamlandığında artık ölümünün zaman kırılması oluşturup dünyayı yok etmesini engellemeye çalışıyor.
kahramanımız ve ives yeraltı mağarasına indiklerinde kilitli bir kapıyla karşılaşıyor. kilitli kapının ardında kahramanımız andrei sator'un algoritma bomba düzeneğini gömmeye çalışan askerlerini ve yanında bir tenet mensubunun cesedini görüyor. tenet askeri meğer zamanda tersyüz edilmiş olduğundan canlanarak kahramanımızın önüne siper oluyor ve kahramanımızın ölümünü engelliyor. sonra kilitli kapıyı onlar için açıyor ve kahramanımız ve ives'in algoritmayı almalarını sağlıyor.
kat'in rolü
kat andrei sator'a tenet'in onun planlarını durdurmak üzere olduğunu anlatıyor. göğsünden bir el ateş ederek güneş kreminin de yardımıyla onu aşağı atıyor. henüz kendisine andrei'yi öldürme işareti verilmemiş olsa da şanslı bir şekilde algoritma ele geçirilip etkisiz hale getirildiğinde andrei ölmüş oluyor. bu arada geçmişteki hali geri dönerken yattan atlıyor. fakat geçmişteki hali kendisini görüyor ve andrei'nin onu başka bir kadınla aldattığını düşünüyor. bu olayın diğer bir anlamı da andrei sator'un ertesi gün ortadan kaybolmadığı ve kat'ın onu öldürdüğü anlamına gelmesi...
bu arada algoritma etkisiz hale getiriliyor ve kahramanımız, neil ve ives olmak üzere üç kişiye paylaştırılarak dağılıyorlar.
neil
filmin en tatlı adamı kesinlikle sonunda hüzünlü bir alkışı hak eden robert pattinson. neil karakteri ile kahramanımızdan resmen rol çalıyor. görev tamamlandığında neil aslında kendisinin kahramanımızın bizzat kendisi tarafından işe alındığını, söylüyor ve onun perspektifinden epey bir yıldır birbirlerini tanıyorlar. neil'in zamanı kahramanımıza göre tersten akıyor. bu durum neil'in kahramanımızın neden diyet kola içtiğini bildiğini açıklıyor.
son aşamaya kadar kahramanımıza siper olan ve algoritmayı ele geçirmeleri için yer altında kahramanımıza ve ives'e kapıyı açanın kim olduğu bilinmese de çantasından sarkan kırmızı ip o kişinin neil olduğunu ve opera binasında kahramanımızı ters yüz edilmiş mermiden kurtaran kişinin neil olduğunu ele veriyor. kahramanımızın neil ile ilk görevi aslında neil ile kahramanımızın da son görevi olmuş oluyor bir yerde...
final
son olarak son sahnede kahramanımız priya'ya tenet'in gelecekte kendisi tarafından kurulduğunu söylüyor. bu nedenle kendisini ve priya'yı kendisinin işe aldığını itiraf ediyor. ancak sonraısnda kat'ın yaşamı için tehdit oluşturduğundan onu öldürüyor. tenet tarafından ters yüz edilmiş gerçeklikler konusunda bilgisi olanlar öldürülse de kahramanımız duygusal bağ kurduğu kat'in huzur içinde yaşamasına da izin veriyor.
--- spoiler ---
christopher nolan'ın çok daha güzel filmlerinin yanında biraz geride kalsa da ortalama aksiyonlardan çok çok daha kaliteli bir yapım olan tenet'i izlemenizi öneririm.