16. Yüzyılda Cadı Avcılığını ve İşkenceyi Yasal Hale Getirmiş Kitap: Malleus Maleficarum

Yasal bir el kitabı olan Malleus Maleficarum'un amacı cadıları yargılayıp işkence etmek ve öldürmekmiş.

malleus maleficarum: ölümcül bir görevi anlatan eski ve meş'um, yasal bir el kitabı. amacı; cadıları yargılamak, işkence etmek ve öldürmek. papa vııı. innocentius, cadılığı mahkûm etmek için 5 aralık 1484’te bir papalık fermanı yayımladı. ayrıca bu sorunla mücadele etmek için iki engizisyon görevlisine yetki verdi: jakob sprenger ve heinrich kramer. bu iki adam, malleus maleficarum isimli bir kitap yayımladı; bu isim “cadıların çekici” anlamına gelir. bu kitap, 200 yıl sürecek bir terör dalgası başlattı. ardındaysa delilik, sahtekarlık ve rezaletler gizliydi.


16. ve 17. yüzyıllarda tahminen 30.000’den fazla kopyası basılmış, avrupa’ya salgın bir hastalık gibi yayılmış hatta kitabın içeriği o dönemde yeni dünya'ya bile ulaşmıştı. yeni bir buluş olan matbaa da bu hastalığın iyice yayılmasına ve cadı çılgınlığı döneminin sonuna doğru 16.000 kurbanın ölüme gönderilmesine sebep olmuştu.

nasıl oldu da bu uğursuz ve ölümcül metin, “cadı avcılarının kutsal kitabı" haline geldi?
cadı avcılığını yaratan, aslında bu kitap değildi. avrupa’daki cadı avı, kitabın yazılışından yaklaşık bir asır önce başlamıştı. kitap, pek çok baskı yapmış ve binlerce kişi tarafından okunmuş, cadılık olaylarıyla ilgili kuşkusu bulunan birçok insanın da bu konuda kesin bir şekilde ikna olmasına yol açmıştı.

1485 yılı, inssbruck (avusturya)’da 48 kadın ve 2 erkek kötü büyü yapmakla, yani cadılıkla suçlandı. suçlandıkları konu ise zina yapanları lanetlemekti: hastalığa ya da ölüme sebebiyet veren tılsımlar ve iksirler hazırlamak. kadınlardan birine çok ağır suçlamalar yöneltildi; onun duruşmasını konuk engizisyoncu yönetti ve büyük bir rezalete imza atarak kadına "şeytani etkiler altındayken yaptığı cinsel faaliyetleri" sordu. engizisyoncu, rastgele cinsel ilişkinin cadılık güçlerinin kanıtı olduğunu ileri sürmüştü. bunun üzerine bölge piskoposunun gönderdiği avukat, konuk engizisyoncuyu yasaya uygun davranmamakla suçlamış ve kadının bütün suçlamalardan aklanmasını talep etmişti. konuk engizisyoncu inssbruck’u terk etti ve duruşma başarısız oldu. bu engizisyoncunun adı, “heinrich kramer” idi: yani cadıların çekici’nin müstakbel yazarı.


1486 yılı, innsbruck başarısızlığından hemen sonra heinrich kramer başyapıtını yazmaya başladı: cadıları şehvet ve zaafların yönlendirdiğini, şeytanın et ve kemikten yapılma temsilcileri olduklarını kanıtlamayı amaçlayan bir kitap. kökleri kazınması gereken cadılar yakılmalıydı… bu kitap; kramer’in son savunması, eleştirmenleri sonsuza dek susturacak ve dünyayı ikna edecek bir metin ve "cadı avcılarının kutsal kitabı" olacaktı.

peki bu kitap, nasıl oldu da bu denli büyük başarılar kazandı? kitabın içinde yer alan bir belge, bu başarıyı sağlayan en önemli etkendi: papalık fetvası. papalık fetvası da kraliyet bildirisi gibi kilisenin resmi görüşünü yansıtan ve papa tarafından imzalanan bir belgedir.

summis desiderantes (cadılık fetvası), tarihteki en kötü şöhretli fetvalardan biridir. bu fetvada, cadılığın ne olduğu tanımlanmış, cadıların neler yaptıkları, büyü kullanarak dolu ve fırtınalara sebebiyet verdikleri, insanları ve hayvanları kısırlaştırdıkları, öldürüp sakatladıkları anlatılmıştır. en önemlisi de kramer’in adı verilerek “cadı avlama” yetkisinin verilmesiydi. kramer, bu fetvayı kitabının her baskısında kullanmış ve papalığın nüfuzundan da yararlanarak şeytani amaçlarına ulaşmıştı.


kramer cadıların varlığını ve çok ama çok tehlikeli olduklarını kanıtlamak için eline geçen her türlü belgeden faydalanmıştı. kitapta cadılığın tehlikelerini ayrıntılarıyla anlatıyordu: durugörü büyüleri, ölümcül hastalık tılsımları, çalınıp kurban edilen bebekler, doğal afetleri çağırma büyüleri, yamyamlık ve kan içme, iblislerle buluşmak için havada uçan cadılar ve kara büyü ayinine yani gündönümü kutlamalarına katılmak.

kramer, kendi cadı avcılığına ait gerçek hayattan da örnekler vermekteydi: ilgi çekici bir mahkemeyi model almıştı. bu mahkeme, inssbruck’ta küçük düşmesinden önce gerçekleşmişti. bu olayı mükemmel ve ölümcül bir cadı infazı olarak tanımlamaktaydı: 1484 yılı, ravensburg (almanya).

o yıllarda büyük bir dolu fırtınası bu bölgeyi harap etmişti. afet nedeni olarak da cadılıktan kuşkulanılıyordu. mahkemede 8 kadının karşısında bölge yetkilileri bulunmaktaydı ve tabii ki heinrich kramer de oradaydı. hemen yan taraflarındaysa engizisyoncuların en sevdiği ceza aracı yer alıyordu: strappado (filistin askısı). kurbanlar bileklerinden yukarı asılıyor ve kolları omuz yuvalarından ayrılana kadar asılı tutuluyordu. işkencelere dayanamayan kadınlardan ikisi, şeytani büyüler yaparak ölümcül fırtınalara sebebiyet verdiklerini söyleyip bir anlamda diri diri yakılmaya razı olmuşlardı. bunun üzerine kramer, kadınların canlı canlı yakılmalarını emretti. kramer için ravensburg’ta yaşanan bu olaylar büyük bir başarıydı.

kramer 2 yıl sonra başyapıtında bu olayları şu şekilde anlatıyordu: “ravensburg kentinde iki kadın yakıldı. şeytanın elinden pek çok eza ve işkence çekip acılar içinde can verdiler. şeytanla işbirliği yapan bütün kadınları aynı son bekliyor..."

bu kitabı rehber edinen engizisyoncular, bir cadıya itiraf ettirmenin en emin yolunun işkence olduğunu biliyordu. en kötü aletlerin arasında “kafatası ezici” denilen ve başı iyice sıkıştıran demir miğfer vardı. sonra “strappado” ve eli parçalayan “parmak burgusu” denilen bir alet. wiesensteig (almanya)’daki duruşmalar aylarca sürdü. sonunda 60 kadından çoğu suçu itiraf etti ve kazığa bağlanıp yakıldı.

yıllarca devam eden çeşitli yargılamalarda bu şekilde suçlananların yüzde 70’inden fazlası kadındı; özellikle de savunacak hiç kimsesi olmayan dul kadınlar. kurbanlar arasında yoksullar, yaşlılar ve bitkisel ilaç hazırlayıp ilaçları işe yaramayan kadınlar vardı. aslında hiç kimse tamamen güvende değildi; zengin ya da fakir, erkek ya da kadın, üst ya da alt sınıf fark etmiyordu.

cadı olduğu düşünülen insanlar her kötülüğün suçlusuydu. alman dergisi damals’a göre, onların “yeryüzünün tohumunu ve ürününü yok etmek için dona, ayrıca salyangoz ve tırtıl belasına neden oldukları” iddia ediliyordu. bir ürünü dolu vurduysa, bir inek sütten kesildiyse, bir erkek iktidarsızsa ya da bir kadın kısırsa bunun suçlusu kesinlikle cadılardı!

peki cadılar nasıl teşhis edilirdi? bazı şüpheliler bağlanıp “kutsanmış” soğuk suya atılırdı. eğer şüpheli batarsa masum sayılırdı ve sudan çıkarılırdı. batmazsa cadı olduğuna karar verilir ve orada idam edilirdi ya da tekrar test edilirdi. başka şüpheliler tartılırdı, çünkü cadıların çok hafif olduğu ya da hiç ağırlığının olmadığı düşünülürdü.

witch hunts in the western world’e göre başka bir test “şeytan’ın işaretini” aramaktı; bu, “şeytan’ın cadıyla yaptığı anlaşmanın somut bir işaretiydi.” yetkililer “sanığın bütün kıllarını tıraş ederek ve vücudunun her noktasını inceleyerek” bu işareti arardı; hem de herkesin önünde! sonra doğum lekesi, siğil veya yara gibi herhangi bir iz bulduklarında oraya bir iğne sokarlardı. izin bulunduğu nokta acımazsa ya da kanamazsa bunun şeytan’ın bir işareti olduğu düşünülürdü. bu kitap temel alınarak, avrupa'da yaklaşık 60.000 kadın yargılanmış, işkence görmüş ve öldürülmüştür.

hem katolik hem de protestan hükümetler cadı avlarını destekledi ve bazı yerlerde protestan yöneticiler, katoliklerden daha acımasızdı. ancak zamanla mantık üstün gelmeye başladı. örneğin cadı olduğuna karar verilip direkte canlı canlı yakılan birçok insana eşlik etmiş cizvit papazı friedrich spee, 1631’de hiçbirinin suçlu olmadığına dair görüşlerini kaleme aldı. ayrıca cadı avcılığı tüm şiddetiyle devam ederse ülkenin boş kalacağına dair uyarıda bulundu! bu sırada doktorlar böyle vakaların cin çarpması olmadığını, muhtemelen sağlıkla bağlantılı nöbetler olduğunu fark etmeye başladı. 17. yüzyılda cadı davalarının sayısı aniden azaldı, aynı yüzyılın sonuna gelindiğinde ise neredeyse bitti.

https://en.wikipedia.org/wiki/malleus_maleficarum

https://www.jw.org/…iler/g201405/avrupada-cadı-avı/