2000'li Yıllarda Yapılan Satanist Operasyonunda Gözaltına Alınan Gencin Sizi Kahkahalara Boğacak Hikayesi
"istanbul'da 2002 yılının ocak ayında istanbul'da beyoğlu, beşiktaş, bakırköy ve kadıköy'de yunus ekipleri ve ilçe emniyet müdürlüklerine bağlı ekiplerin de katılımıyla "satanist operasyonu" yapılmıştı.
söz konusu operasyonda gözaltına alınan isimlerden biri olan yankı büyüksezer, avukados.com'da o gün yaşadıklarını anlattı.
işte büyüksezer'in "satanist hukukçu" başlıklı yazısı:
size, daha hukuk fakültesinde öğrenciyken “satanist” diye gözaltına alınmamı anlatayım:
efenim 2002 ocak ayı, 3. sınıftayım. alttan dersler bol bol mevcut ama benim pek ilgimi çekmiyor. o zamanlar saçlar belde, siyah deri pardesü, siyah kot, t-shirtler... klasik metalci kılık... ertesi gün idare hukuku sınavım var ama çalışmamak için her türlü bahaneyi arıyorum. aklıma geldi, “yahu children of bodom (power death metal) yeni albüm yapmamış mıydı?”
hemen evden çıkıp, kadıköy’e, zamanın popüler mekanı akmar pasajı’na gittim. akmar’ın girişi anlamsız şekilde polis kaynıyor ama bana ne! bekledim, polisler çıksın, ben girerim. muhtemelen “korsan cd” arıyorlar, akmar’da ne işi olacak ki adamların... neyse, onlar çıktı ben girdim, şöyle dolandım. derken arkamı bir döndüm, abartısız 20 polis 20 basın mensubu... hepsi bana bakıyor, ben onlara... bir sivil, “kimliğini alalım arkadaşın” dedi. ben de ‘sigaraya ateş istemiş doğallığında’ hemen çıkartıp verdim. sonuçta basın var, saçmalamak olmaz. hayır neye direneceksin, adam kibar kibar kimlik istemiş. “alalım arkadaşı da” dedi eleman. höynk?!? ne yapalım?!?
bir anda polisler koluma girdi, “halaya zorla kaldırılan enişte” sevimliliğinde yürümeye başladık. o anda basın önüme geçti, şeyma subaşı gibi fotoğraflarımı çekiyorlar, soru yağmuru... “neden alındınız, satanist misiniz, olayla bağlantınız ne?” ben cd alacaktım yaa! onu geç, bizim sınav vardı… (allam sınavdan çakmak için bahanem hazır)…
minicik mitsubishi mi suzuki mi artık neyse, öyle bir minibüse bindirdiler. bi baktım içerisi dolu. herkes kafaları öne eğmiş, saklanıyor. nedense o an “bu ne be” diyerek olayı gargaraya aldım, minibüs kapısı camında basın mensuplarına el salladım. evet bildiğin “annieee, acur abi, survivor” dercesine, suratımda salak bir gülümseme ile el salladım (bunun neden önemli olduğunu ileride açıklayacağım - rahmetli babaannemden yine özür dilerim). bir polis memuru dışarıdan beni içeri soktu, arkaya geçtim oturdum. baktım yanımda kızıl saçlı bir kız var. neyse...
önce araçla kadıköy rıhtım karakolu’na gittik. biraz bekledik, sonra yola çıktık. sordum “nereye?” diye, “gayrettepe” dedi arabadaki memur. o sırada aklıma geldi, “ulan cep telefonum bende.” hemen annemi aradım (öyle lakayıt bir gözaltı siz düşünün).
- anne, beni polis aldı.
+ ne polisi? noldu? kim aldı? nerede aldı? (ahiret soruları)
- yahu akmar’dan aldılar, gayrettepe’ye gidiyoruz.
+ sen ver o polisi bana!
- anne saçmalama, ne polisi.
+ sen verrr!
- memur bey, annem sizinle konuşmak istiyor.
(burada polis memuru anneme küfretti. bence haklıydı teknik olarak)
- anne, memur senle konuşmayacakmış, selamı var.
* kapa lan o telefonu! (memur mevzuya yeni ayıldı)
neyse, gayrettepe’ye girdik, ben ve en az 10 genç kız/erkek... bizi üst kata aldılar, öyle bir kata koydular. koydular diyorum, zira ne gelip “ne yapıyorsunuz?” diyen var, ne başka bi’şi. dahası kadıköy’den, beyoğlu’ndan kimi toplamışlarsa getirmişler. biz birkaç kişi mutfağa geçtik takılıyoruz (evet, mutfak). “seni niye aldılar?”, “sen kimsin?” vs. bu arada en satanist kılıklı benim, diğerlerinde bi halt yok. biri lise üniformalı, pasaja gelmiş sadece... bir kızın saçı kızıl (adı kamer’di. bak 15 sene oldu adını untumadım. salağım lan ben). bir başka oğlan sadece uzun saçlı. hepsi o... yahu, beyoğlu’nda çalışan bulaşıkçı birini bile almışlar. oğlan doğu’dan gelmiş çalışmaya. düşünün tutarsızlığı. beni tutup diğerlerini bıraksalar olur...
bu arada üst araması yok, tutanak yok. “koydular” dediğim kat da amirlerin odalarının katı, yani baya baya iç içeyiz. takılıyoruz boş boş, can sıkıntısı...
o dönemi hatırlayanlar, satanist muhabbetini bilir. bir kız köprüden “derin mavilikler” diye atmıştı kendini. onun operasyonuymuş. daha doğrusu kamuoyunda tepki olunca, “dostlar alışverişte görsün” diye öylesine bir şeyler yapmışlar. ne yaptıklarını bilmiyorlar. saçı uzun, siyah üst başlı ne bulmuşlarsa topluyorlar. basına malzeme olsun...
mal gibi bekliyoruz. artık o kadar şamata oldu ki, bir ara bir komiser gelip, “adam gibi durun lan, az suçlu psikolojisine girin” diye bağırdı; bizi duvara dizdi; “sen kimsin? sen necisin?” diye sormaya başladı; sonra anlattı mevzuyu. bu arada başka memur geliyor, “amirim bunlara gözaltı tutacak mıyız?” diye soruyor, amir “ben ne bilim lan, biz bunları niye aldık ki?” şeklinde cevap veriyor. muhabbet paso bu, “bunlar niye burda? biz bunlara ne soracağız?” tabii üst düzey amirlerle o kadar yakın olunca, kendi aralarındaki şakalaşmalara da yakın düzey şahit olduk. biz şaşkınlık içinde olan biteni izliyoruz.
sonrasında bizleri çift taraflı (bir tarafı ayna/cam) odaya aldılar. bekliyoruz. hayır odadan çıkmak da yasak değil ama sürü psikolojisi işte, ne yaparsın? o sırada telefonlarla eşi dostu arıyoruz. annem gayrettepe kapıya gelmiş; “beni görüyor musun, yukarı bak, annieee” diye el sallıyorum. kız arkadaşımla konuştum; kız haklı korkmuş, “yankı! babam seni gördü televizyonda” diyor.
bu arada akşam olmuş, haberler başlamış, beni tanıyan herkes yemeklerini yerken televizyonları açmış ve... “istanbul’da satanist operasyonu!” tüm ana haberlerdeyim... görüntü, polis minibüsü içinden pişmiş kelle gibi el sallayan ben... babaannem düşüp bayılıyormuş, kuzenimin kocası görünce kuzenimi aramış (avukat o da), babamı başkası aramış, annem meğer çoktan emniyetin önüne gelmiş ama kimseye de haber vermemiş, kadın kendi kendine orada bekliyormuş. kapıda beni sormuş, “burada öyle biri yok” cevabını alınca kafadan “oğlan gözaltında kayboldu. ben de cumartesi annesi olacağım. yok, o çıkana kadar buradan ayrılmam, direnişse direniş!” diye diye geçirmeye başlamış içinden. avukat kuzen onu aramış derken vs., haberleşmişler... kısacası benden habersiz bir network kurulmuş. basın sayesinde gözaltına alındığımı duymayan kalmamış.
o zamanların ünlü yarışması bbg evi muhabbeti gibi, ismimizi okuyup okuyup bizi tek tek sorguya almaya başladılar. “bbg melih odaya lütfen” esprileri falan yapıyoruz ama aramızda gergin olanlar var. sorgu soruları, “satanist nedir? neye denir? kedi sever misin? deccali bildin mi? pentagram gördün mü?” gibi genel kültür soruları... ben de hepsini biliyorum... bir ara artık memurun biri “ooo, sen de epey biliyorsun” dediğinde, “e, dün gece atv’de arnold schwarzenegger’in 6. gün filmi vardı, şeytanlı falan” dedim. diğeri de, “evet vardı, ben de izledim” diye atladı da satanist bilirkişisi olmaktan yırttık. ancak artık iyice ben makaradayım. ortamda saçmalık diz boyu.
bir ara o camlı odaya bir polis memuru geldi, “bilmem kim milletvekili, onun tanıdığı kim aranızda?” diye sordu. kız, “benim” dedi. bir anda memur bağırarak, “söyle o vekilin karısı bilmem ne teyzene, çıkartmıyoruz lan! sabaha kadar tutacaz, arayıp durmasın bizi!” diye kızdı. telefonlar alınmadı diye kız arayıp durmuş, o teyzesini, teyze de emniyeti darlamış.... salmadılar kızı...
bu arada daha hukuk fakültesi 3. sınıfta hayatımdaki en önemli cmk dersini orada bir polis memurundan aldım. sohbet ederken, “sana tavsiye, bir yerde polis gördün mü ters istikamete yürü, polisin yanından geçme, polise laf anlatamazsın” dedi. bunu diyen bir memur.
avukat kuzen geldi, başkomiser ile görüştü. bu arada avukatın kardeşi de emniyeti aramış (hala buna çok güleriz. gayrettepe asayiş’in adresini sormak istemiş). “tamam nerdesiniz? nasıl geliyoruz? sağolun, müsaitseniz size gelecektik” demiş emniyete (öyle bir kızdır, saftır azcık).
komiser odasına çağırdı beni. akşam 22.00 olmuş. oda başka amirlerle dolu, ben ayaktayım. odaya girdiğimde 37 ekran televizyonda cnntürk, cüneyt özdemir, 5n1k programı vardı. özdemir operasyonu sert eleştiriyor. bir baktım, “anaaa ben la!” televizyonda ben varım. dayanamadım, “komserim ben varım” dedim, homurdandı. diğer amirler, “ayıp ya, rezalet” vs. dedi; kapattılar televizyonu...
- bak delikanlı, hukukta okuyormuşsun. bilmen lazım seni biz niye gözaltına aldık?
+ bilmiyorum komiserim.
- hukukçusun, bilmen lazım. 1-saçın uzun, 2-siyah giyiyorsun, 3-akmar’daydın ve 4... 4 ne? bu üçünün bir arada olması (polis nasıl düşünür, onun eğitimini alıyoruz). hukukçudan satanist olmaz. hukukçu adam ya ateisttir ya da müslüman, sen nesin?
+ elhamdülillah müslümanım komserim (budist de olabilirdim o an, sıkıntı yok, komiser ne isterse).
sonra içeri bir memur girdi, “amirim, kadıköy kızıltoprak’ta bir ev varmış, komşular ihbar etmiş, evden kırmızı ışık geliyormuş.” amir anında “gidin, basın” dedi. “savcılık emri?” diye sordu memur. amir, “siz gidin, ben bir ara alırım onu” şeklinde cevapladı ve memur gitti. evin akıbetini bilemem... ardından tekrar bana döndü:
- bak delikanlı, şimdi televizyona çıktın, ünlü oldun, bu satanistler seni arar, senle görüşmek ister...
+ komserim ne satanisti, türkiye’de öyle bir şey yok… (geveledim bir şeyler).
- yoo, yoo, bak okulunda bile vardır. şimdi sana kişisel telefonumu veriyorum. seninle temas kurmak isterlerse beni ara (aynen bire bir yaşanmıştır).
güldüm tabi yahu, neler oluyor? sonra benim avukat kuzene “ama saçını kessin, hukuk öğrencisine yakışmaz” falan diye bi söylendi. bizim kuzen de “kesecek tabii, kesmez mi” diye konuşuyor. tam “ne kescem be” diyecektim, çekiştirdi beni... o sırada aklıma kız geldi. “komiserim kızıl kafalı kız çok kötü, onu da bırakın” dedim. ulan daha ben çıkmadan kızı saldılar la... kız benim sayemde olduğunu bilemedi. öyle mi olacaktı o iş. memur, “şu genç ön ayak oldu” diyecek, kız teşekkür edecek, telefon alıp vereceğiz... anaaa kız gitti, hem de benden önce...
neyse anne, baba, hala, kuzen dışarıda bekliyordu. babam beni görünce bana tokat attı. “manyak mısın bana ne vuruyorsun?” dedim, “oğlum çok korktuk” dedi ve devam etti, “polise mi dalayım şimdi!” halam bi kapıdaki memura bağırdı, biz halamı çekiştirdik. sonra eve geldim, anneme dönüp “bu kadar hengameden sonra ben sınava falan giremem, bildiklerimi unuttum” dedim... ve 4. sınıfta idare hukuku ile görüşmek üzere sözleştik... annem de zaten, bu şeyi (gözaltı diyeceğim de böyle gözaltı mı olur) bir sistem başkaldırısı kabul edip, “o saçını kesersen seni döverim” dedi. zira, malum anne tayfasından arayıp “eee, o da saçını kessin bi zahmet” diyenler olmuş, annem darlanmış (standart tip sevmezdi annem, hala da sevmez. paso “saçını uzat” diye baskı yapıyor bana).
1-2 sene kadıköy’de lakabım “sato”ya çıktı. sato aşağı, sato yukarı. gören herkes, “lan satanik n’abıyon?” diye bana takılıyordu. saçı da o zaman kesmedim.
ilk ve tek gözaltına alınmam ama aslında alınmama hikayem de budur... "
dipçe: meselenin absürtlüğü gözden kaçmasın diye spoiler kullanmak yerine haber metni aynen aktarılmıştır.