35 Yaşında Helikopter Kazasında Ölen Gitarist Stevie Ray Vaughan'ın Hayat Hikayesi

Teksas'ın ikonik müzisyenlerinden Vaughan'ın, yarım kalmış hayatında neler yaptığını inceliyoruz.
35 Yaşında Helikopter Kazasında Ölen Gitarist Stevie Ray Vaughan'ın Hayat Hikayesi

stevie ray vaughan: gerçek bir karizma gitar virtüözü blues müziğinin unutulmayacak olan taçsız kralı. bu efsanenin yaşam hikayesinden bahsetmezsek olmaz...

“bir müzisyenin başarılı olması için asla mutlu bir çocukluk geçirmemelidir.” şeklinde bir kural elbette yok ama başarılı pek çok müzisyenin bu tür izlere sıkça rastlamak oldukça olası. kendisinin texas’ta başlayan hikayesi de buna benzer türden. 7 yaşındayken gitarla tanıştı. alkole düşkün öfkeli bir baba, babasının işi sebebiyle çocukluğu sürekli yollarda geçti. 7 yaşında kendisine hediye edilmiş bir 3 telli mini bir gitarla tanıştı. ama bunun sembolik bir tanışma olmadığını üstünden çok zaman geçmeden anlaşılmıştı.

Vaughan kardeşler.

çocukluğunda kendisi gibi müzisyen olan abisi jimmie vaughan evde sürekli bir müzik enerjisi mevcuttur. dışarı çıkıp blues barlara gitmeleriyle müzik aşkları iyice depreşir ama gitara verilen ağırlık onu ve ağabeyinin okulda başarısız olmasına sebep olmuştur. bu yüzden ailesi tarafından gitara kısıtlama getirilince bir gece ağabeyi jimmy bir gece çantasını alır ve evi terk eder. stevie mücadelesinde artık yalnız kalır.

Çocukluğunun geçtiği ev / Oak Cliff, Teksas

70'li yılların ortalarında stevie'in ailesi okuldaki başarısızlığın önüne geçemeyince stevie'i civardaki bir restorantta bulaşıkçı olarak işe sokarlar. artık gitar tellerinin üzerinde dans etmesi gereken elleri soğuk sularda bulaşık yıkamaktadır. yapmak istediği işten uzak olmak, stevie'nin kalbinde yanan ateşi gittikçe körüklendirir.

çöpleri çıkardığı bir gece, çöp kutusunun hemen üstündeki tavan çöker, stevie’nin başından aşağı litrelerce makine yağı dökülür. bu çok ama çok net bir işarettir onun için ve patrona “tamam, ben gitar çalmaya gidiyorum.” diyerek oradan ayrılır. 17 yaşında stevie ray vaughan liseyi bırakır ve evi terk eder. gideceği yer çok uzak değildir, blues ve müzik deryası austin’dir.

Genç Vaughan.

austin'de bu savaşın içinde mücadele edecek olması hayallerin gerçek olması demekti ama bu hayalin üzerine bir kariyer inşa etmek sandığından daha zordu. çeşitli gruplarda çalmak istemiş, parası olmadığı için grupla şehir dışına çıkamamış ve austin'de kalmış, tanıştığı gruplar tarzına uzak gördüğü için onlarla çalışamamıştır. 5 yıl boyunca stevie'in tüm çabaları hüsranla sonuçlanır. o dönemde “iyi blues çalmak istiyorsan, blues’u dibine kadar yaşamalısın. blues’u yaşamak için de dibine kadar mutsuz olmalısın” burda kastedilen blues'in kelime anlamı hüzünle doğru orantılıydı tabii ki de. bu hüzün, alkol ve kokain partilerinin karışımıyla hızlı bir hayat yaşadı, ileride yaşadığı o büyük çöküşün temelleri burada atılmıştı aslında.

ertesi yıl yolu abisinin grubuyla kesişir, stevie ne yazık ki burada arka planda kalmaya mahkum olmuştur ama pes etmeye hiç niyeti yoktur ve çok daha fazla çalışır. kendi yolunu kendi çizmeye karar verince bu gruptan ayrılır. başka bir grupla atıldığı maceradan tekniğini ve o müthiş tonunu duyurmayı başarır. gruptaki ayrılıklar sonrası chris layton, tommy shannon’ı ile tanışır ve böylece double trouble macerası başlar. git gide ün salmaya başlıyan bu grup bir yapımcı tarafından fark edilir, yapımcı montreux jazz festivali’nde onları sahneye çıkartır.

montreux jazz festivali double trouble için tam bir kabus olur. yeni albümsüz, isimsiz bir grup olmaları bazı elit şehirciler tarafından yuhalanmalarına sebep olur. oysa o konseri defalarca dinlemişliğim vardır. kariyerindeki en güzel canlı performanslarından biridir srv'nin, bu konsere iki tane öyle zor parçayla çıkmıştır ki sürekli sahne alan arkadaşlar ne dediğimi anlayacaktır, henüz ısınmamışken bu 2 zor parçayı çalmak inanılmaz bence. ne kadar yetenekli bir gitarist olduğunu tabii orada anlayanlar vardı ama yuhalayanlar daha fazlaydı ve alkışları duymak çok zordu. bu çok sarsmıştı srv ve double trouble grubunu.


bu festivalde onları hayranlıkla izleyen bir isim daha vardı, bu 2016'da kaybettiğimiz david bowie’den başkası değildi. bowie'nin teklifini kabul eden stevie müthiş bir ticari başarı kazanan let’s dance albümündeki gitarları çaldı. tarihler 1983'ü gösterdiğinde yolu bob dylan gibi yıldızları keşfeden john hammond ile kesişince double trouble çıkaracakları albümdeki şarkıları, efendim miksajdır vokallerdir davullardır derken 2 gün gibi rekor bir sürede bitirerek o efsane parçaların içinde olduğu o efsane albüm çıkar: texas flood. (bkz: best of gibi albüm)

80'lerin ortalarında şöhretle beraber gelen karı-kız, para, kumar stevie babanın aklını bulandırınca o bahsetmiş olduğum, temelleri atılmış olan çöküş döneminin katları da çıkılmaya başlamıştı. bu hızlı hayat stevie ve grubun gerileme dönemine girmesine sebebiyet verdi. eskiden 2 günde bitirdiği kayıtlar artık yerini aylar süren kayıtlara bıraktmıştı. srv'nin durum daha da kötüye gidince çok geçmeden rehabilitasyon süreci başlatıldı.

bu efsane burada bu şekide bitecek olamazdı, tabii ki de böyle bir final yakışmazdı. stevie düştüğü kuyudan tırnaklarıyla çıkmayı başardı ve 2-3 ay içinde tertemiz olarak tedaviyi bitirdi. 1987'de eline gitarını aldı ve dönüşü muhteşem oldu. 80'lerde yeniden şahlanan blues'a en büyük katkıyı şüphesiz srv verdi.


derin bir çöküş yaşayıp dimdik bir şekilde geri dönmeyi başarmışken 1990 yılında bu trajik sonu ne o, ne onu dinleyenler, ne de onu dinleyecek olan ileriki nesiller hak etti kesinlikle. konser bittiğinde eric clapton ve ekip arkadaşları 4 helikopterin yanına gitti. stevie, 3. helikoptere bindi. stevie ray vaughan, gitarını başka bir alemde çalmak üzere havalandı. umarım bir gün karşılaşırız kral.

o, diğer müzisyenlerin hayat hikayelerinde sıklıkla duyduğumuz "müzik öğretmenleri onu hemen keşfetti" klişesinin tam tersi olarak vücut buldu. o herkesin hepimizin yaptığı sıradan müfredat ile kendini eğitmek yerine kendi eğitimini kendi verdiği bir yöntem geliştirdi. jimi hendrix gibi erken öldüğünü düşündüğüm gitaristlerden biri... eğer yaşasalardı, şu an hala yaşıyor olsalardı çok ama çok farklı boyutlara çıkarabilirlerdi bu müziği.