ABD, Türkiye'nin S-400 Savunma Sistemi Almasını Neden Tehdit Olarak Görüyor?
s-400 çok başarılı bir füze sistemidir
soğuk savaşın getirdiği dönemden kalma know-how üzerine koyarak rusya son derece gelişmiş bir hava savunma sistemi geliştirmiştir ve askeri açıdan türkiye'nin bu sisteme sahip olmasının avantajlarını yadsımak mümkün değildir.
ortadoğu üzerinden ele alacak olursak da abd ile türkiye'nin uzun dönemli politikaları aslında taban tabana zıt görünüyor. abd'nin uzun dönemli amacı türkiye'yi bölerek bölgedeki su kaynaklarını ve daha önemlisi enerji kaynaklarını bu enerjiyi en çok tüketecek olan avrupa'ya kendi uydu devletleri üzerinden ulaştırmaya çalışmaktır. bu bağlamdaki amaçlarının bütün türkiye'yi paramparça etmek olduğunu zannetmiyorum çünkü bu bölgede gerçekten uzun yıllar sürecek bir istikrarsızlık yaratır. silah ve sağlık satacak olan şirketlerin dahi zaman zaman barış/ateşkes durumlarına ihtiyacı vardır ki taraflar güç kazanarak bir süre sonra savaşmaya devam edebilsinler.
bu nedenle bölünmesindeki amaç daha çok etnik tabanlı kürt hareketini desteklemek ve böylece türkiye'nin mevcut ya da gelecekteki sınırlarından geçmeyecek bir enerji haritası yaratabilmektir. tabii işin kıbrıs ve doğu akdeniz'deki enerji yatakları boyutu da var ama ne kadar zengin de olsa denizden petrol çıkarmak muhtemelen karadan, hele bu kara parçası çıkarma maliyetinin düşük olduğu ortadoğu'da ise, çıkarmaktan daha maliyetli olacaktır. bu nedenle türkiye'nin s-400 sistemine sahip olması abd'nin uzun dönemli, en az 30-40 yıllık, planları için uygun olmayabilir. çünkü uzun vadede bölmek isteyeceği bir ülkeye abd geleneksel olarak öncelikle hava saldırılarıyla saldırır.
özellikle saddam dönemi ırak'ta iki körfez savaşı arası dönemde, ki bu dönemde ben ilkokuldaydım, abd birçok hava saldırısı gerçekleştirdi. çocukluğum haberlerde abd'nin ırak saldırılarını izlemekle geçmişti. elinde ise s-400 gibi bir hava savunma sistemi olan ülkeye, en azından savaş uçaklarıyla giremezler çünkü bu abd gibi bir süpergüç için çok ciddi bir itibar kaybı olur. yani balistik füzelerin etkisiz hale getirilmesi bir nebze ama özellikle amerikan uçaklarının düşürülmesi abd için alınacak bir risk değildir, ki toplu halde gerçekleştirilecek filoların saldırılarıyla bu hava savunma sisteminin bir kıyım yapma ihtimali de hayli yüksektir. kesinlikten bahsedemiyorum çünkü kimse net olarak kullanmadığı için kabiliyetlerini net olarak bilemiyor. kısa ve ortada vadede ise, abd'nin f-35'lerin radar izinin rusya'nın eline geçmesi endişesi taşımasında haklılık payı var.
bu noktada hava savunma sistemlerinin, savaş jetlerinin, balistik füzelerin ve seyir füzelerinin kabiliyetlerini bilmek önemlidir
mesela, s-400 hava savunma sistemi drone, balistik füze, seyir füzesi, savaş jetleri vs. karşı tam kapsayıcı bir radar ağına ve buna yanıt verecek bir batarya ve füze farklılığına sahiptir ama her sistemin de kabiliyeti bir yere kadardır. işte buradaki kabiliyet unsurunda iki parametre çok güçlüdür. bunların ilki çıkılabilecek maksimum süratler ve diğeri ise kontrol algoritmalarının cevap verme süresidir. tabii ki bir silahın asıl vurucu etkisi taşıdığı harp başlığı ve etkileyebildiği bölgedir ama askeri açıdan bir silahı veya savunma sistemini değerlendirecek olursanız, onun asıl başarısı hedefine düşman tarafından yok edilmeden ulaşmasını sağlamaktır.
sonuçta en güçlü nükleer balistik füzeyi de ateşleseniz hedefini vuramadan düşman tarafından yok edilmişse hiçbir anlamı yoktur, tabii ki askeri açıdan. bu nedenle, ister savunma füzesi olsun ister hipersonik füze ister balistik füze, onun performansını artıran şey ani manevra yapabilme kabiliyeti ve bu kabiliyeti kontrol altında tutabilecek elektromekanik alt sistemlere sahip olabilme becerisidir.
sadece güdüm sistemine sahip olan itki sistemi olmayan füzelerde, manevra kabiliyeti daha sınırlıdır. bu nedenle balistik füzeler, eğer apogee noktası radar ağının dışında değilse, hedefi daha öngörülebilir füzelerdir. hedefin neresi olduğunu öngörebilen düşman ise savunma açısından avantajlı duruma geçecektir. bugün başta rusya ve abd olmak üzere dünya'da kıtalar arası balistik füzelere, tabii ki nükleer başlıklı, birçok ülke sahip durumda.
birçok ülkede gelişmiş bir radar ağı da var ama asıl sorun bu silahı etkisiz hale getirmek için ateşlediğin füzenin hedefi vurup vuramayacağıdır.
peki bunu nasıl anlarız?
tabii ki bir yol deneyseldir. o sistemi çalıştırır karşısında da füzeyi gönderirsin. sonra da izlersin kim kimi vuracak diye ama biri abd ve müttefiklerinin geliştirdiği f-35 diğeri ise rusya'nın geliştirdiği hava savunma sistemi olursa bu deneyi yapmaya kalkmak sonu gelmeyecek bir dünya savaşını başlatmakla eşdeğer olabilir.
zaten f-35'e bakacak olursanız, maksimum süratinin f-16'dan bile düşük olduğunu görürsünüz. bu uçağın asıl avantajı düşük radar izi gibi görünüyor. zaten f-16'dan hızlı dahi olsa, bir hava savunma füzesinden hızlı olması imkansızdır. biri, o da silahsız ise ve sadece maksimum irtifada mach 2'nin üzerine zor çıkarken, diğeri sahip olduğu itki sistemi nedeniyle 8-10 mach'a çok rahat çıkacaktır. mach sayısı bu arada cismin hızının sesin hızına oranıdır.
sıcaklığa göre değişse de, havada sesin hızı saniyede 0.3 km civarındayken mach 2'ye sahip bir savaş uçağı saniyede 0.6 km bir hava savunma füzesi ise saniyede 2.5-3 km yol alabilir. saniyede 3 km ise deli bir hızdır, bir şey ifade edecekse bu hız istanbul-ankara arasını 2.5 dakikada almak demektir.
bu nedenle, savaş uçağının asıl avantajı özellikle hava savunma füzelerine karşı düşük radar izidir. bu nedenle, eğe bir savaş uçağı bir hava savunma sistemi tarafından kilit yemişse hiçbir şansı kalmaz füzelerin menzilinden derhal çıkmadığı/çıkamadığı sürece. ama bu radar izi tabii ki stabil değildir. uçak farklı manevralar yapmaya başladığında da değişkenlik gösterir.
mesela uçağın dışı sadece aerodinamik kaygılarla tasarlanmaz. bu gövdenin tasarlanacağı malzemenin emissivity değerleriyle beraber, gövdenin geometrisi de önem taşır. ayrıca bunlara ek olarak uçak motorunun termal izi de radar için önem taşıyabilir. sonuçta bir jet motorunda, hava içeri girer, sıkıştırılır-ısıtılır-genleştirilir ve sonunda çıkan havanın hızı ve sıcaklığı girenden fazla olduğundan dolayı bir itki sağlanır.
bu termal izi azaltmak için, havanın çıkış statik sıcaklığını düşürecek lüleler tasarlanabilir ama bu da off-design condition performanslarını düşürür bu durumda lüle hareketli ve değişken alanlı olabilir ve bu daha geniş bir off design aralığı sağlar. ya da turbofan bir motor için bypass ratio ile oynayarak farklı çözümler denenebilir detaya girmeyeceğim.
nyquist kriteri gereği bir kontrolün başarılı olmasının temel prensibi ise veri toplama frekansının, sinyal değişim frekansının en az iki katı olmasıdır. yani gelişmiş bir radar ağınız var diyelim ama uçağın manevra kabiliyeti ile radarın veri toplama frekansı arasında bir yarış başlar, çünkü zaman bu sistemlerde doğrusal değil step by step ilerler. bu iki step arasındaki zaman farkı azaldıkça frekans yükselir. ayrıca radar sinyalindeki gürültü+sinyalin füzeye bildirimi+füzenin kontrol algoritmalarının işlemci tarafından devreye alınma süresini de eklerseniz bu sürenin de hava sistemi için bir kayıp olacağı aşikardır.
yani bir taraf veriyi alıp, işleyip değerlendirerek durumunu güncellerken, diğer taraf da ani manevralarla rakip füzeden kaçmaya çalışıyor. tabii bu durum daha çok füze-füze gibi maksimum süratlerin birbirine yakın olduğu sistemler için geçerli. yukarıda da dediğim gibi biri mach 2, diğeri mach 10 ise önemli olan manevra kabiliyeti değil radar izidir.
işte abd'nin çekindiği temel durum budur
türkiye s-400'ü kurup f-35'i de uçururken rusya'nın sattığı sisteme yerleştireceği gizli bir kod ile bu uçağın radar izini ele geçirme ihtimalinden korkuluyor çünkü bir savaş jeti için gerçekten maksimum sürati düşük olan bu uçağın hayalet özelliği üzerine çok yatırım yapıldı.
fakat s-400 sistemi sadece savaş uçaklarına karşı koruma sağlamıyor. özellikle uzun menzilli karadan/denizden havaya füzelere karşı da oldukça etkin bir sistem olduğu için olayı sadece askeri açıdan, burası çokomelli, değerlendirecek olursak f-35'tense s-400 sistemi daha elzem görünüyor. özellikle de, ülkenin uzun vadede varlığını abd'ye karşı korumasını sağlayacak bir sistem olmasının avantajı burada çok yüksek.
tabii ki füzelere karşı da etkin olsa da, bu sistem %100 koruma sağlayamaz. bunun nedeni aslında bir kısmını yukarıda yazdığım şekilde manevra kabiliyeti vs cevap verme kabiliyetidir. özellikle hava soluyan hipersonik füzelerde manevra kabiliyeti arttıkça bir füzenin bu hava savunma sistemine yakalanmadan hedefini vurma şansı artar. burada kastettiğim füzeler ise pyd'nin attığı dandik füzeler değil tabii ki. hava soluyan hipersonik füzeler eğer manevra kabiliyeti yüksekse hedefi vurmak için hava savunma füzesinden hızlı olmak zorunda değildir.
bunu şöyle düşünün, benim lisede kadir diye bir arkadaşım vardı. baya iri yarı ve güçlüydü. bazen bunu kızdırırdım, beni yakalayıp bana vurmak isterdi. kas yapısı benden güçlü olduğu için benden daha hızlı koşuyordu ama benden daha ağırdı. bu yüzden benim kadar esnek dönüşleri hız kaybetmeden yapamıyordu. yani düz 100 metreyi benden hızlı alırdı, tıpkı roket motoruna sahip savunma füzesi gibi, ama slalomlu bir rotada ben aradaki mesafeyi sürekli açıyordum bana yetişemiyordu, hava soluyan hipersonik füze gibi.
ayrıca bunlar fiziksel etkenlerdi. benim kadir'den kaçarken kadir'in yerini görmem, bu bilginin beyne iletilmesi, beynin bunu yorumlaması ve kaçarken çizilecek yeni rotayı buna göre belirlemesi ise olayın kontrol ve decision making process kısmı oluyor yani iki füzenin birbirlerinin yerlerini sürekli kontrol ederek birbirinden kaçması da bu kısım oluyor. yani radar ağı, işlemcinin hızı, elektronik kontrol ünitesinin tepkisi, yönü değiştirecek elektromekanik alt sistemin tepki süresi gibi faktörler de olayın donanım değil de kontrol kısmının özeti gibidir. günün sonunda da savaşı en hızlı olan değil, genel toplamda en iyi performansa sahip olan silah kazanacaktır. ya hedefi vurarak kazanacaktır, ya savunma füzesi tarafından imha edilecektir, ya da savunma füzesinden kaçarken kendi hedefini ıskalayarak başka bir yere düşecektir.
olayın ekonomik kısmı ise sıradan vatandaş için biraz tatsız olacaktır
bu füzelerin alınmasıyla beraber f-35'lerin teslimatı kafadan iptal edilir, burada sıradan vatandaşın hayatını etkileyecek bir durum yok ama abd tarafından ekonomik yaptırımlar gelecektir. bir açıdan 1970'lerdeki berbat ekonomik durumun bir benzeri yaşanır. amerikan ekonomik ambargoları o dönem birçok sorun yaşamamıza neden olmuştu. iyi tarafından bakacak olursak, o dönem özellikle askeri ambargolar aselsan gibi şirketlerin kuruluşuna ön ayak olmuştu. ekonomik diğer ambargolar da, bizim gibi zora gelmeden katma değerli üretim yapamayan bir toplum için belki de uzun vadede hayırlı bir sonuç doğurabilir, kim bilir?