Adnan Menderes Otoriterleştiği İçin Değil de Sovyetler'e Yakınlaştığı İçin mi Öldürüldü?

Adnan Menderes'in idamı ve 27 Mayıs darbesine gerekçe olarak her zaman kendisinin otoriter politikaları başrol gösterilir. Peki gerçekten öyle mi? Bu durumu doğu-batı ve kapitalizm ekseninde inceleyen bir iddiayı paylaşıyor ve son sözü size bırakıyoruz.
Adnan Menderes Otoriterleştiği İçin Değil de Sovyetler'e Yakınlaştığı İçin mi Öldürüldü?

aslında sanıldığının aksine menderes sistem tarafından islamcı ya da muhafazakar olduğu için -ki değildi- ya da ezanı arapça yaptığı için değil ciddi ciddi sovyetler'e yanaşmış olduğu için idam edilmiştir. eğer 27 mayıs darbesi olmasaydı aynı yılın (1960) 12 temmuz'unda planlanmış bir moskova ziyareti vardı. bu ziyaretin ardından o dönemki sovyetler lideri kruşçev de çok kısa bir süre sonra türkiye'ye iade-i ziyaret yapacaktı. ama malum 27 mayıs darbesi ile bu durum engellendi. amerika bu ikili temasları sabote etmeye çalışmıştır. şöyle ki...

sovyetler birliği hava sahasında amerikan casus uçağı tespit eder ve uçağı düşürerek pilotunu sağ ele geçirir. çok geçmeden anlaşılır ki sovyetler topraklarında yakalanan bu amerikan casus uçağı 1 mayıs'ta incirlik üssünden kalkmıştır. sovyetler, amerika'ya en sertinden tepki gösterirken türkiye'yi sadece protesto etmiştir. zokayı yutmamıştır sscb. yani planlanan görüşmelerde herhangi bir erteleme ya da askıya alma durumu yoktur. (normalde bu durum iki ülke ilişkilerinin bir dönem askıya alınması ve kriz çıkması ve hatta savaş için yeterli bir sebeptir.) zaten bu provakasyon tutmayınca devreye darbe girerek bu görüşmeler engellenmiştir. bu yakınlaşmalar bir yıl önce bakanlar düzeyinde başlamış, hatta bir kadın sporcumuz sovyetler birliğine kültür elçisi olarak gönderilmiştir. ismet inönü 1959 yılında sovyetler ile bu yakınlaşmalar için gazeteci yazar metin toker'e "adnan ve fatin çok tehlikeli işler yapıyorlar" demiştir.

peki iktidarının özellikle ilk dönemi (1950-55) amerika ile müthiş bir flörtleşme ile geçmiş, emperyalizm yararına meclis tezkeresine gerek dahi duymadan kore'ye asker yollamış, bir sürü anti-komünist uygulamaya imza atmış, 1957'de imf'yi türkiye'ye sokmuş, köy enstitülerinin köküne kibrit suyu dökmüş menderes ikinci döneminde özellikle 1959 yılından itibaren neden kendi ideolojisine de ters olan sovyetler'e yakınlaşma ihtiyacı hissetmişti?

öncelikle amerika ve yerli sanayi burjuvazisi bazı konularda kendisini sıkıştırmaya başlamıştı

büyük toprak ve ticaret burjuvazisinin bir temsilcisi olan adnan menderes fonları sanayi teşviklerine değil genellikle tarım sübvansiyonlarına aktarıyordu. (o ticaret burjuvazisi daha sonra semirerek sanayi burjuvazisine dönüşecektir.) halbuki oecd gibi işbirliği ve kalkınma örgütleri de türkiye'de geleneksel tarımın desteklenmemesi ve tarımın "kapitalistleştirilmesi" öğüdünü vermekteydiler. (bildiğiniz üzre adnan menderes'in kendisi de büyük topraklara sahip bir tarım burjuvazisiydi. hatta chp milletvekili iken toprak reformuna muhalefet eden sağ kanat chp'lilerin başıydı.) 1960'lı yıllarda türkiye nüfusunun yarısından fazlası köy ve kasabalarda yaşıyordu. yani büyük şehirlerde şimdiki gibi bir nüfus yoğunluğu yoktu. dolayısı ile tarımsal destek bol ve kolay oy olarak size geri dönüyordu.

menderes mensubu ve temsilcisi olduğu cenahın (tarım burjuvazisi) yararına işler yaparken istediği imtiyazları ve teşvikleri alamayan sanayi ve ticaret burjuvazisi "muhalif" bir konuma düşmüştü. bu iki burjuva kutup arasında işler iyice kızışmaktaydı. bütün bunların yanında dp iktidarı giderek otoriterleşmeye başlamış, medya üzerindeki baskılar da artmıştı. diğer taraftan bürokrasiden intikam alırcasına memurların ve ordu mensubu askerlerin ücretlerini epey düşük tutmaktaydı. demokrat parti iktidarını sevmeyen, iktidarı kaybetmeyi hazmedemeyen, eski itibarlı konumlarını sivil/asker bürokrasi, bazı milliyetçi sol aydınlar vs tarafından demokrat parti'nin "laik" düzene bir tehdit olduğunu ileri sürülüyordu.


menderes'in iktidarının sonlanmasını isteyenler

- 1950 öncesi ayrıcalıklı konumlarını isteyen sivil/asker bürokratik güçler,

- istediği teşvikleri " yeterince " alamayan sanayi burjuvazisi,

- türkiye'nin şöyle veya böyle sovyetlerle yakınlaşmasını istemeyen amerika,

- bunlardan bağımsız olarak otoriterleşen menderes iktidarına tepki veren üniversite gençliği, kentli aydınlar.

menderes iktidarını destekleyenler

- büyük tarım burjuvazisi,

- chp ve kemalizmden haz etmeyen muhafazakar kesimler.

işte menderes bu burjuva kamp içerisindeki sıkışmışlığı, kendisi ve iktidarı üzerindeki baskıyı aşmak için sovyetler kartını oynamıştı. (elbette o dönem istikrarsızlık dönemine giren sovyetlerin de türkiye'ye sıcak mesajları vardı.) soğuk savaşın iyice kızıştığı bir atmosferde nato üyesi, marshall planlarına dahil edilmiş bir ülkenin kapitalizmin can düşmanı sovyetlere yakınlaşması ne yazık ki "ölümcül bir hataydı." (ismet inönü'nün "çok tehlikeli işler yapıyorlar" lafını hatırlayın.) yoksa yukarıda bahsettiğim gibi adnan menderes bir sabah uyanıp kendini devcileyin sovyetler sempatizanı olarak bulmadı.

türk siyasetinde batı ile anlaşmazlıklara düşüldüğü zaman ya da batıdan taviz koparmak için "doğu kartını oynamak" her zaman bir koz olmuştur. örneğin mustafa kemal 1920'li yıllarda musul-kerkük konusunda ingiltere ile ters düştüğünde de sovyetler'e yakınlaşma tehdidini savurmuştu. hatta bu günlerde de batı ile sık sık anlaşmazlığa düşen, doğu blokunu batıdan taviz koparmak için kullanan tayyip erdoğan her fırsatta soluğu "dostum putin'in" yanında alıyor. ama bugünlerde bu "ölümcül bir hata değil". keza tayyip erdoğan menderes gibi toprak burjuvazisinin değil sanayi burjuvazisinin bir temsilcisi. fonları sanayiye/yüksek burjuvaziye teşvik olarak aktarıyor. türkiye, erdoğan'ın yıllardır uyguladığı aşırı üreme teşviği ve açık sınır politikası ile sermayenin yıllardır hayalini kurduğu ucuz emek cennetine dönüşmüş durumda. büyüklere istediklerini veriyor (tüpraş, poaş, telekom vs). menderes'in gördüğü muameleyi görmesi için bir sebep yok. hem de zaten artık rusya "sovyetler" değil. batı kapitalizmine alternatif değil, sadece burjuvazinin bir kutbu.

türkiye'de sağ/muhafazakar bloklar iktidarı vesayetçilerden alana kadar demokrat/ilerici bir rol oynuyor. iktidara geldikten ve yerini sağlamlaştırdıktan sonra ise anında kemalistlere rahmet okutacak şekilde otoriterliğe kayıyor. hem demokrat parti iktidarında hem de günümüzde olan şey budur. iktidarlarının ilk yıllarında batı ile flörtleşmeler, batının bütün isteklerini yerine getirme, avrupa rüzgarını arkana alma, liberal desteği vs ama iktidar alındıktan sonra kademeli olarak batı ile araya mesafe koyulur, batı şeytanlaştırılır, bütün kötülüklerin anası yapılır (bunun her zaman türkiye'de bolca müşterisi var). iktidarı alma sürecinde işinize çok yarayan "sivil haklar, özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, demokrasi, düşünce özgürlüğü" gibi söylemler muktedir siz olduğunuzda bu sefer de sizin "ayağınıza dolaşmaya" başlıyor. işte burada işin içine doğu giriyor. doğu kutbu (rusya, çin, iran) batı gibi size herhangi bir kriter dayatmaz. şunları şunları yap diye sizi darlamaz. zaten kendilerinde de yoktur bunlar. türkiye'de sağ/islamcı iktidarlar, iktidar oluş sürecinde "batıcı, demokrat" olup sonradan "doğuculuk" oynarlar.


adnan menderes ideolojik olarak uçlarda olan birisi değil

hatta illa ideolojik bir konumlandırma gerekirse sağ kemalist diyebileceğimiz, demirel'den, özal'dan vs hallice birisi. sistemle başı hiç hoş olmayan bir erbakan bile değil anlayacağınız. dindarlığı tamamen politik. sistemin kendisi ile bir alıp veremediği yok temelinde. sadece eski sahipleri ile bir kayıkçı kavgası var. yukarıda bahsini ettiğim burjuvaziler arası gerilim, chp-dp gerilimi "idam" için yeterli sebep değil. ama sovyetler yakınlaşması zaten var olan gerilimlerin üstüne tuz biber ekmişti. mensubu bulunduğumuz kapitalist blok ve türkiye sistemi bu yakınlaşmaya göz yumamazdı. amerika'dan önce türkiye kapitalist sistemi ve egemenleri kontrolsüz bir sovyetler yakınlaşmasına izin vermezlerdi. nitekim vermediler. yoksa -elbette kabul edilebilir bir durum değil ama- 27 mayıs darbesinin yine olduğunu düşünelim. aynı diğer darbe gören siyasiler gibi iktidardan uzaklaştırılsın, siyasi yasaklı duruma düşsün, hatta belirli bir süre hapsedilsin, emekliliğe zorlansın falan. idam çok ekstrem.

"efendim adnan menderes çok otoriterleşti de sistem o yüzden astı." hayır adnan menderes o dönemki konjonktürün dışında işler yaptı. eğer adnan menderes sanayi burjuvasının yemlerini -fonlarını- verseydi, eksen kaydırma maceralarına girmeseydi iktidarı sonlandırılmazdı. otoriterleşme falan hikaye. türkiye yüksek sermayesi, finans kapital sizi istiyor ve üç aşağı beş yukarı bölgesel politikalarınız amerika ile uyumluysa ülkenin başındaki otoritermiş, faşizanlığa kaymış hiç bakmaz. bugünlerde tüsiad, amerika, türkiye sisteminin diğer unsurları arada bir türkiye'nin otoriterliğine karşı "sızlanma" açıklamaları yaparlar ama bu dostlar alışverişte görsün tarzındadır. temelde bir çelişki yoktur. tayyip erdoğan yerli ve yabancı burjuvazinin bütün ihtiyaçlarını gidermekte, bu sayede kendisine geniş bir güç ve yetkiler alanı tanınmaktadır. eğer yüksek burjuvazinin/finans kapitalin ihtiyaçlarını karşılıyorsan otoriterleşmekte özgürsün. lütfen kapitalizm=demokrasi yalanından bir sıyrılın artık.


neyse kişisel düşüncem adnan bey'in ne yazık ki sistem tarafından (amerika'nın onayıyla tabi) ibret-i alem için asıldığıdır. ama bu ibret sokaktaki insan için değil o günün ve sonrasında gelecek olan siyasi aktörlere bir gözdağı idi. yargılamalar yapılırken mahkeme başkanının "sizi buraya tıkan güçler böyle istiyor" sözü manidardır. zaten kendisinden haz etmeyen, tökezlemesini bekleyen, eski ayrıcalıklı konumlarını geri isteyen sistemin önceki sahipleri için bulunmaz bir nimet oldu bu sovyet detayı.

peki neden özellikle sağ/muhafazakar çevrelerde, ana akım medyada, diğer yerlerde menderes'in idamı ile ilgili bütün paradigmayı değiştiren bu sovyetler "detayı" görmezden gelinir? ya da bu burjuva kamp içi çekişmeler görmezden gelinir? çünkü menderes'in idamından bitmeyen mağduriyet ekmeği yiyen muhafazakar/sağ cenahın da işine gelmez bu detaylar. menderes'in ce-ha-be'li kemalist allahsızlar tarafından sırf "ideolojik" saiklerle, ezanı arapça yaptığı için öldürüldüğü efsanesi kendilerine müthiş bir konfor alanı yaratıyor. sanki bu işler birkaç albayın  "yeter artık" demesi ile olacak kadar basite indirgeniyor?

hayır sevgili islamcı, muhafazakar, sağcı arkadaşım. "cennetmekan menderes" müslüman olduğu için değil senin de ağızlar dolusu sövdüğün "şer ekseni, allasız komünük moskof" sovyetlere yanaştığı için, solcu "zannettiğin" rejim tarafından öldürüldü.

ne paradoks ama değil mi?

darbecilerin hazırladığı 1961 anayasının bazı "ilerici" kısımlarına bakarak ideolojik olarak sevmedikleri menderes'in idamını olumlayan bazı sol çevreler ve sol aydınlar (!) içinse ne söylense azdır. isterse dünyanın en özgürlükçü anayasası olsun eğer kitleler tarafından bilinçli bir sürecin sonunda gelmediyse kadük kalmaya mahkumdur ki askerler bizzat kendi yaptıkları o özgürlükçü anayasayı "kuşa" çevirmişlerdir sonraki yıllarda.

bu arada idam için de kişisel olarak birkaç şey söylemek isterim. idama kategorik olarak karşı olmak lazımdır. yani adnan menderes asılınca ağıt yakıp, asılanlar başka yerden olunca "devlet iyi yabtı" saçmalığına kaçmamalı. ya da üç fidanın idamı için ağıt yakarken konu menderes'in idamı olunca " ama o da otoriterdi " diyerek idam yarıştırmayın. menderes, gezmiş, saddam ya da herhangi bir x kişi farketmez. topyekün karşı olmak lazımdır.

yararlanılan ve bazı alıntılar yapılan kaynaklar:
soldan 1, sağdan 2