Afrika'da Albinolu İnsanları Hedef Alan Ritüel Cinayetleri

albinizm, melanin pigmenti eksikliği nedeniyle deri, saç ve gözlerde renk kaybına yol açan kalıtsal bir durum, ancak afrika kıtasının bazı bölgelerinde yaşayan bu bireyler son 30 yıldır biyolojik farklılıkları nedeniyle ritüel amaçlı saldırıların hedefi olmuş durumda.
1990’lı yılların sonlarında tanzanya’da ortaya çıkan bazı geleneksel şifacılar ve büyücüler, albinolu bireylerin vücut parçalarının dini ritüellerde kullanılmasının topluma zenginlik, şans ve şifa getireceği yönünde iddialar ortaya atmışlar. bunlara inanan bir grup ''eğitimsiz?'' (cahil demek istemedim) insan ise yıllar içinde ardı arkası kesilmeyecek yüzlerce cinayet ve insan kaçakçılığı işine girişmiş. söz konusu bu saldırılar kısa sürede kenya, burundi, gana ve malawi gibi diğer ülkelere de yayılmış ve bir süre sonra uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmiş. 2008 yılı itibarıyla avrupa parlamentosu ve birleşmiş milletler bu durumu kınayan açıklamalar yapmışlar ve afrika devletlerini birtakım önlemler almaya davet etmişler, ancak gel gelelim malawi’de pek fazla bir şey değişmediği gibi, 2010’lu yıllarda özellikle vakalar daha fazla artış göstermiş. tanzanya, 2014 yılında büyücülük faaliyetlerini yasaklayan bir düzenlemeye gitmiş, ama kolluk kuvvetlerinin yetersizliğinden ve hukuki düzenlemelerin istenildiği gibi uygulanamamasından ötürü bu saldırıların bir türlü önüne geçememiş, brundi ise insanları bir nebze aydınlatmak adına çeşitli konferans ve bröşür dağıtıma girmiş. bu süreçte de, maalesef albinolu bireyler hayatlarına diken üstünde devam etmişler… özellikle sizlere anlatmak istediğim femia tchulani’in hikayesi ki, kendisi kelimenin tam anlamıyla şanslı olanlardan çünkü polis gibi giyinerek evine gelen 5 kişi kendisini ve eşini zorla karakola götürmüş, akabinde kocası direnmeseymiş, muhtemelen bir daha asla görülemeyecekmiş. tabii bu hikayenin üzülerek david fletcher, jenifer namusyo, whitney chilumpha gibi daha nice talihsizleri de var…
2025 yılı itibarıyla, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yukarıda anlattığım bazı politikalar geliştirilmiş olsa da, uygulama alanındaki eksiklikler ve toplumsal çöküş bu politikaların başarısını yerle bir etmiş. kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm, yalnızca cezai yaptırımlarla değil; eğitim, bilinçlendirme ve kültürel dönüşüm odaklı yapısal reformlarla mümkün olabilir, ancak bildiğiniz üzere bunu yapamayacak kadar da zor durumdalar… ne diyelim? üzücü.