Akıllardaki "Çok Kitap Okuyan Erkek" Klişesini Yıkacak Nitelikte Bir Enişte Portresi

Çok kitap okuyan erkek, hayatın tüm gerekliliklerini eşit seviyede yerine getirebilen bir tür süper kahraman olmayabilir.
Akıllardaki "Çok Kitap Okuyan Erkek" Klişesini Yıkacak Nitelikte Bir Enişte Portresi
To Kill a Mockingbird (1962)


çok kitap okuyan erkek, eniştemdi

bir tane eniştem vardı; amcamdı, dayımdı, dedemdi. tek vücutta toplanmış bütün erkek akrabamdı. yeri geldiğinde babamdı, abimdi, okul hayatımdaki bütün anketlerde idolünüz bölümü yanıtımdı.

eniştem çok kitap okurdu. günde bir gazete, haftada bir kitap, ayda bir dergi derdi. gerçi o birden fazla dergi takip ederdi; zamanında aldığı fenomen dergileri en merakla incelediklerimdendi. her doğumgünümde kitap hediye ederdi. küçücükken okuduğum pollyanna da onun kitaplığındandı, ergenken meraklandığım incil de. lisede solculuk oynarken yine onun kitaplığındaki izmler sözlüğüyle anlamaya çalışıyordum komünizmi, kapitalizmi. üniversitedeyken okuduğum mukaddime de onundu. az buz değil, yüzlerce kitabı vardı. bir gün ölürsen bana bırak bunları derdim; ne densizdim. günde 3 defa, her öğün sonrası türk kahvesi içerdi, yanında sigarasını eksik etmezdi. pipo severdi. kaçak tütün alır, bazen kendi sigarasını kendi sarardı. tam da hayalinizde canlandırabileceğiniz türden bir adamdı. evde takım elbiseyle dururdu. sabah uyanır uyanmaz bayrammış gibi giyinir, dışarı çıkarken ecevit kasketini takardı. bir romandan fırlamış gibiydi işte. nasıl anlatılır ki. en sevdiği yazar fakir baykurt'tu. yüzüklerin efendisi'ni kitaptan okumuş, film halini hiç beğenmemişti. kitaplarından sonra kitaplığında en çok yer bulan şey fotoğraf albümleriydi. gittiği her yeri fotoğraflardı. iş için gittiği bütün şehirlerin bütün tarihi yapıları kartpostal gibi dururdu albümlerinde.

iyi adamdı. fazla iyi adamdı. her tatilde onlara giderdim, bazen abimle yalnız bazen annemlerle hep beraber kalırdık ve bir gün olsun rahatsızlık duymazdı sesimizden. en çocuk, en yaramaz yaşlarımda bile bir kez olsun kalbimi kırmadı. inançsızdı. açıkça ateistim demezdi hiçbir zaman ama din konusu olduğunda ortamdan siliniverirdi. teyzem ona çok kızardı. "şu mahalleye taşındık taşınalı bir kez olsun şu camiye gitmedin" derdi. "konu komşu herkes orada ama sen bir cuma bile uğramadın; cenazene kimse gelmeyecek mahalleden". eniştem muzır adam; caminin olduğu yokuşun sonunda birahane vardı köşebaşında, "ben camiye giderim gitmesine, o kolay iş; peki senin o komşular camiden çıkınca benimle birahaneye gelecek mi" derdi. ah canım eniştem haddinden fazla insandı.

eniştem, çok kitap okuyan erkekti. anlattıklarım roman gibi biliyorum. gözünüzde canlandırdığınızda belki de olmak istediğiniz veya o bahsedilen evlenilecek erkek değil mi. değil işte.

bütün bunları bir yana bırakınca, koca olan yanı sıkıntılıydı

hiçbir zaman çok para getirmedi eve. yeter mi yetmez mi demedi. kazandığı yeterdi elbet ama teyzem kıt kanaat geçinmeye çalışırken eniştem sigarasından, kitaplarından, dergilerinden, arkadaş buluşmalarından, rakı masalarından feragat etmedi hiç. acaba çocukların okul kitapları alındı mı demedi. beni hiç kırmadı, belki kimseyi kırmadı ama hiçbir zaman siyasi görüşü dışında taraf olmadı. kuzenlerimin hayati kararlarında hiçbir gün onlara yön göstermedi. tartışmalarda hiç taraf tutmadı. hiç kimseyi desteklemedi veya savunmadı. hep kenardaydı. yaşamın kıyısındaydı, dalgalar ona uğrayamadı. oğlu evlenirken de, kızı boşanırken de sadece kenarda durup kitap okumaya devam etti.

4 yıl önce vefat etti eniştem. önce kalp damarları değişti. ciğerlerinden dolayı günlerce yoğun bakımdan çıkamadı. onca zorluk sonunda sigara içmemesi gerekince bu kez depresyona girdi. kahve kokusu aldığı an aklına sigara geliyordu. çok mutsuzdu. aynı kitap, aynı gözlüğüyle günlerce kıpırdamadan aynı sehpa üzerinde duruyordu. dayanamadı, bir yılbaşı gecesi burnumuza bir yerden pipo kokusu geldi. yetmedi; zatürre oldu. hastanede mutsuzluktan öldü. bütün mahalle cenazesine katıldı, herkes ağız birliği yapmış gibi söylüyordu: "rahmetli ne iyi adamdı".

ölmeden bir yıl önce, daha henüz hastane yolları görünmemişken bir gün beni çağırdı

" artık yaşlandım, bir ayağım çukurda. bizim çocuklara sordum evde koyacak yerleri yokmuş. bir sevdiremedim bizim çocuklara kitap okumayı. benim kitaplarıma sen sahip çıkarsın. çıkar mısın? oku ama." dedi. bütün kitapları koliledik ve hepsini bana verdi. densizlikle söylediğim şeyi ölmeden önce gerçekleştirdi. şimdi yüzlerce kitabım var eski kokan. eniştemin ellerinin değdiği, gözlerinin değdiği, kaleminin değdiği. yüzlerce eniştem var ölümsüz.

çok kitap okuyan erkek çok iyi bir insandır. çok kitap okumak, nihayetinde, eski türk fimleri gibi, iyi olmayı öğütler içten içe. iyi insan olmak iyi koca olmayı gerektirmez. iyi baba da olamayabilir çok iyi insan. fazla beklentili olmamak lazım.

çok kitap okuyan erkek olsa olsa çok iyi bir enişte olur. takım elbiseli, ecevit kasketli, sigara sarısı bıyıklı, türk kahvesi kokulu.

o enişte de bir gün gider.

ve bazen geriye az tütün, çok kitap ve kahve kokusu kalır.