Albüm İncelemeleriyle Pink Floyd'un Müzikal Gelişimi
rock 'n' roll tarihinde, insanoğlunun içini bu kadar iyi okuyabilen bir başka topluluk daha var mı? zannetmiyorum. bu, pink floyd'u pink floyd yapan en önemli şey: benzersiz olmaları. her sanatçıya bir rakip* gösterilebilir müzik tarihinde; beatles'a beach boys, u2'ya r.e.m., marvin gaye'e stevie wonder, smiths'e echo & the bunnymen, vs... ancak pink floyd gibi bir grup daha yok. bir önceki satırda adı geçen sanatçılarin hiçbiri pink floyd'dan daha önemsiz degil, aksine bunlarin arasinda şahsen pink floyd'dan bile daha çok sevdiğimi söyleyebileceğim isimler mevcut, ancak benim iddia ettigim şey pink floyd'un müzik tarihinin en iyi, en başarılı, en güzel grubu olduğu falan değil, en benzersiz grubu olduğu.
üç ayrı kategoride incelenebilir pink floyd'un müzikal gelişimi:
1-) syd barrett'in ön planda olduğu ilk ve kısacık dönem, ki sadece the piper at the gates of dawn'ı kapsıyor. kimilerine göre asıl pink floyd budur, ancak bundan sonra daha da güzel ve gelişkin müziklere imza atmayı başardı grup.
(bkz: the piper at the gates of dawn) :
modern tınısiyla gruba "uzay rockçıları"* damgasının vurulmasına sebebiyet vermiştir. 11 şarkıdan 8'i barrett'a aitken, bir sonraki albümden itibaren grubun asıl adamı olacak olan roger waters'in albümün tek zayıf denebilecek bestesi olan take up thy stethoscope and walk'a imza atmış olması bugünden bakıldığında ironik gözükmektedir.
öne çıkan şarkılar:
astronomy domine, interstellar overdrive, bike, matilda mother.syd barrett gruptan çıkarıldıktan sonra başlayan ikinci nesil(?) pink floyd müziği (başrol: roger waters) iki kategoriye ayrilabilir: deneysel bir mizaca sahip olan ve 1968-1972 yılları arasında yer alan ve günümüzün ekstrem rock ve elektronik müziğinin gelişiminde önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğüm, grubun "büyüme" evresi, ve daha düşünsel ve daha etkili bir müziğe imza attıkları (1973'ten 80'lerin ortalarına kadar süren) "olgun" pink floyd çağı.
2-a) bu dönem "dark side of the moon", "wish you were here" gibi önemli albümlerin çıkışına zemin hazırlamış olduğu ve bir anlamda dinleyiciyi "ısındırdığı" için önemlidir.
(bkz: a saucerful of secrets) :
bu albümün kayıt süreci david gilmour'un gruba katılması ve syd barrett'in yavaş yavaş gruptan uzaklaştırılmasıyla ayni zamana denk gelmiştir. resmi pink floyd magazini the amazing pudding'in iddiasına göre, bu albümde yer alan "set the controls for the heart of the sun" grubun 5 kişi***** olarak kaydettiği tek parça olabilir. albümde syd barrett'a ait tek bir beste vardir; finaldeki "jugband blues". ilginçtir, tipik bir barrett bestesi olan bu korkunç şarkı belki de syd'in tüm kariyeri boyunca yaptığı en iyi bestedir. albümün en önemli bestesi ise isim şarkısıdır.
öne çıkan şarkılar:
a saucerful of secrets, jugband blues, set the controls for the heart of the sun.
(bkz: more) : berbet schroder'in aynı adlı filminin müzikleridir. basit ve güzel pop şarkılarının yanı sıra (bkz: crying song), (bkz: cymbaline), heavy metal'vari tınılar (bkz: the nile song) ve blues şarkıları bile (bkz: more blues) içerir. hattızatında kendi içinde değişkenlik gösteren bir albümdür.
öne çıkan şarkılar: cirrus minor, crying song, cymbaline.
(bkz: ummagumma) :
pink floyd'u pink floyd yapan albümlerden biridir, ancak kendi içinde tutarsızlıklara sahiptir. iki cd'den oluşur; biri konser albümüyken, diğeri stüdyo çalışmalarını barındırır. cümleye sana bir iyi bir de kötü haberim var diye girecek olursam öncelikle kötü haberi vereyim: stüdyo diski neredeyse bir fiyaskodur. dört grup üyesinin solo olarak takıldığı 4 ayrı bölümden oluşan albüm, rick wright'a ait olan sysyphus'la açılır. giriş melodisi güzel olsa da şarkı belli bir noktadan sonra saçmalamaya başlar. ardından roger waters'a ait olan ve albümü "tam bir fiyasko" olmaktan kurtaran inanılmaz güzellikteki grantchester meadows gelir. bunu takip eden ve yine bir waters bestesi olan "several species of small furry animals gathered together in a cave and grooving with a pict" sanatçının kariyerinin en kötü bestesidir. farklı hızlarda, farklı yönlerden çalinan bant halkalarından oluşan bu parçanın tek kaydadeğer yani waters'ın kötü iskoç aksanı ile okuduğu şiirleridir (komik olduğu için). david gilmour'a ait olan the narrow way grantchester meadows ile birlikte dinlemeye değer ikinci ve son şarkısıdır albümün. mükemmel değildir, ancak yeterince iyidir. nick mason'un solo davul performansına tanık olduğumuz the grand vizier's garden party çok kötü ve ne yazık ki çok çok çok uzundur. bitmez. genel olarak başarısız bir deneme olmasina rağmen "ummagumma" yine de önemli bir albümdür ve dinleyicisinin algı kapılarını sonuna kadar açmayı başarır. bu da yalnızca pink floyd'a özgü olan o şeylerden biri olsa gerek: hatalarının bile bir uyuma, bir ahenge sahip olması. richard d. james'i aphex twin yapan albüm bu olabilir.
öne çıkan şarkı: grantchester meadows.
iyi haber elbette konser diskidir; bu, müzik tarihinin en iyi konser albümlerinden biridir. çok doğru bir seçimle grubun o güne dek yapmış oldugu en iyi 4 şarkıyı barındırır; sırasıyla, "astronomy domine", "careful with that axe, eugene", "set the controls for the heart of the sun" ve görkemli, eşsiz "a saucerful of secrets". her zaman pink floyd konserlerin en sevilen parçası olmuş olan careful with that axe, eugene'in, ki aslında bir b-side'dır ve ilk olarak point me at the sky 45'liğinde ortaya çıkmıştır, bu albümde yer almış olması ayrıca önemlidir, çünkü o ana dek hiçbir pink floyd albümünde yer almamıştır.
öne çıkan şarkılar: hepsini saymasak?
(bkz: atom heart mother) :
ingiltere listelerinde 1 numara olan ilk pink floyd albümü olmasının yanı sıra, ilginç bir şekilde grubun tüm kariyerinin de en ayrıksı albümüdür ("ummagumma"nin stüdyo diski istisna olarak kabul edilebilir). albümün 24 dakika süren isim şarkısı bir klasik müzik bestesinden farksızdır. bu parça sayesinde pink floyd montreaux klasik müzik festivaline davet edilen ve bu festivalde performans göstermeyi başaran tek rock grubu olmuştur. şarkının ilk adı the amazing pudding imiş, ancak 1970'in eylül ayında bbc'deki in concert programında çalınana kadar "atom heart mother" ismini almamış. rivayete göre olay şöyle gerçekleşmiştir: program listesine yazılması için parçanın adı sorulduğunda grup üyeleri aceleyle bir gazetenin sayfalarına göz atmaya başlarlar. atomla çalışan bir kalp* piline sahip bir kadın*la ilgili haberi gördüklerinde de parçanın adını koyarlar. albümün a-yüzünün tamamını dolduran bu destansı parçadan başka en çok göze batan eserler basit gibi gözüken ama gizemi zamanla ortaya çıkan if ve grubun turne menajeri alan stiles'in sabah kahvaltısını konu alan "alan's psychedelic breakfast"tir (bkz: #5437542).
öne çikan sarkilar:
atom heart mother, alans psychedelic breakfast.(bkz: relics) : bir toplamadır; grubun ilk iki 45'liği "arnold layne" (buna kadar hiçbir albümde yer almamıştı) ve see emily play'in ve birkaç sevilen pink floyd parçasının yanı sıra, birtakim b-side'lar ve rare şarkılar da barındırır (bkz: julia dream), (bkz: careful with that axe, eugene), (bkz: biding my time).
öne çıkan şarkılar: arnold layne, interstellar overdrive, julia dream, cirrus minor, bike, careful with that axe, eugene.
(bkz: meddle) : gerçek pink floyd bu albümle birlikte ortaya çıkmaya başlar. birtakim eksiklikleri olsa da "meddle" kendisinden sonra gelecek olan başyapıtlarin habercisi gibidir. bunda en büyük pay kuşkusuz "atom heart mother"a nazire yaparcasına 24 dakika boyunca süren, bitmeyen ve bitmediğine pek sevindiren, en büyük pink floyd bestelerinden biri olan şaheser "echoes"dur. (bkz: echoes) diyorum, benim bu şarkıya söyleyebilecegim hiçbir şey yok. bundan başka mason'ın korkunç vokali ve waters'ın gümbür gümbür bas gitarıyla "one of these days", fearless ve caz havasındakı san tropez diğer iki nispeten zayıf parçanın (bkz: seamus), (bkz: a pillow of winds) arasından sıyrılırlar.
öne çıkan şarkılar: echoes, one of these days.
(bkz: obscured by clouds) : berbet schroder'in la vallée filminin müzikleridir. en zayıf pink floyd albümü olarak nitelendirilebilir. şarkilar kötü değildir, ancak pink floyd'a has olan orijinallikten ve yaratıcılıktan uzaktır. basit bir rock şarkısı olan free four güzel melodisiyle insanın diline hemen dolanır. absolutely curtains ise new age'e el sallar.
öne çıkan şarkılar: wot's... uh the deal, free four.
2-b) pink floyd asıl gücünü bu noktadan itibaren göstermeye başlar. grubun beyni roger waters ile kalbi david gilmour arasında yaşanan çekişme ve anlaşamama olgusu bu dönemde had safhaya ulaşır, ancak bu iki muhterem şahıs birbirlerini pek tutmasalar de, dinleyicilerini hep sevindirmeyi başarırlar. bu dönemdeki bütün şarkılarin sözleri roger waters'a aittir, ancak david gilmour da beste işlerine daha çok ağırlık vermeye başlamıştır ve birlikten kuvvet doğar mesajı bu şekilde verilmiş olur.
(bkz: dark side of the moon) :
rock 'n' roll tarihinin en büyük albümüdür ve tüm zamanların en iyi kapağına sahiptir. ancak en iyi pink floyd albümü olmayabilir. rekorları alt üst eden ve pink floyd'u gezegenin en büyük grubu konumuna getiren bu başyapıt günümüzde de hala peynir ekmek gibi satılmaktadir. albüm yaşlanma, iş yaşamı, rekabet, insanlar, paranoya, delilik, ölüm gibi konularla ilgilenir. insanın bilinçaltına saldırır, ama bunu rahatsız etmeden yapar. sakin kalp atışları ile başlayan albüm aynı ses kolajı ile son bulur. içerdiği bütün şarkılar tek tek muhteşemdir, ancak ard arda dinlendiğinde etkileri de aynı oranda artar. albüm, zaman (bkz: time), ölüm (bkz: the great gig in the sky), delilik (bkz: brain damage) ve para (bkz: money) kavramları üstüne yapılmış en etkili şarkıları barındırır.
öne çıkan şarkılar:
time, the great gig in the sky, money, us and them, brain damage.(bkz: wish you were here) : ilk kez bir yılı* albüm çıkarmadan geçiren pink floyd buna rağmen dinlenme fırsatı bulamamıştır. "dark side of the moon"un elde ettiği olağanüstü başarı, bitmek bilmeyen turneleri ve konserleri de beraberinde getirmiştir. yorgun ve yıpranmış olan waters bu yüzden albümün isminin pekala "wish we were here" da olabileceğini belirtmiştir. albümün merkez şarkısı "shine on you crazy diamond"dır. 27 dakıkalık bu parça grubun en iyi şarkısı olarak gösterilebilecek kapasitedeki eserlerinden biridir. şarkı ikiye bölünmüştür ve a-yüzünün açılışına ve b-yüzünün sonuna yerleştirilmiştir. adına* rağmen have a cigar hiç de gençleri kötü yola sürükleyen bir parça değildir, waters bu parçada müzik dünyasında yaşanan anlamsız rekabeti eleştirmektedir.
öne çıkan şarkılar: shine on you crazy diamond, wish you were here.
(bkz: animals) : grubun en politik albümü olarak "animals" insanları anlatmaktadır. üç ana şarkının da teması insandir; pigs three different ones ikiyüzlü politikacıları, gilmour'ın en iyi gitar performanslarından birine sahne olan dogs politikacıların yalakalarını, waters'in bas gitarı ile bir şova dönüşen sheep ise, her seçimden sonra "bir daha bu adama oy vermiycem" deyip, seçim zamanı geldiğinde yine aynı hataya düşen aptal insanları* anlatmaktadır. girişte ve finalde yer alan kısa, akustik pigs on the wing ise muhtemelen akıllı (anarşist?) insanlara bir göndermedir; kısa ve öz.
öne çıkan şarkılar: dogs, pigs three different ones, sheep.
(bkz: the wall) :
müzik tarihinin en çok satan 3. albümü olma onurunu 2002 yılında "dark side of the moon"un elinden alan "the wall" geçmişiyle yüzleşmekten kaçınan ve çevresindeki insanlarla iletişim kurmakta sorun yaşayan insanları sorgular. roger waters "the wall"u en başından beri sadece bir albüm olarak değil, aynı zamanda bir film olarak da tasarlamıştır; bu yüzden albüm, 1982 yılında vizyona giren, senaryosunu roger waters'ın yazdığı ve alan parker'ın yönettiği "pink floyd: the wall" adlı fimle paralel gider. konusunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: bir rock yıldızı olan pink (filmde bob geldof tarafından canlandırılmıştır) akşam konsere çıkacaktır. otel odasında oturmakta ve hayatını gözden geçirmektedir. geçmişe bir dönüş yapar ve babasının ölümüyle yüzleşir. bu tema (babanın savaşta ölmesi) pek çok pink floyd şarkısına esin kaynağı olmuştur; hattızatında waters'ın babası da bu şekilde ölmüştür ve bu noktadan sonra pink'ın roger waters'ın ta kendisi olduğunu keşfederiz. annesiyle birlikte geçirdiği zamanları hatırlar ve hüzünlenir. karısının kendisini aldattığını öğrenir ve yıkılır, halbuki kendisi onu çok sevmektedir? hayranı olan bir genç kız ile muhattap olmak zorunda kalır ve tüm hıncını ondan çıkarır. artık bunalımdadir; kendisini her şeyden soyutlar ve etrafına hayali bir duvar örer. filmin ve albümün ilk yarısı bu şekilde biter; devaminda pink'in içinde bulunduğu durumu farketmesi ve duvari yıkma çabasını izleriz. "the wall" sadece bir albüm olarak görülmemeli, mutlaka ama mutlaka filmi de izlenmelidir; görkemli müziğinin etkisini katlamayı başarır film (bkz: pink floyd the wall).
öne çıkan şarkılar:
another brick in the wall, mother, goodbye blue sky, one of my turns, don't leave me now, nobody's home, comfortably numb, waiting for the worms, the trial(ancak şarkıları tek tek ayırmış olmak da saçma oldu, konsept bir eser bu).
(bkz: the final cut) : "the final cut"ın "the wall"dan arta kalan parçalardan oluşacak bir albüm olması düşünülüyordu, ancak zamanla yepyeni bir tema ile bambaşka bir şeye dönüştü. genelde pink floyd hayranlarınca fazla tutulan bir albüm değildir, keza grup üyeleri de bu albümü pek sahiplenmezler; grup hiçbir konserinde bu albümden şarkı çalmamıştır. zaten "the final cut" neredeyse roger waters'a ait bir solo albüm gibidir; tüm şarkıların sözleri ve müziği waters'a aittir. david gilmour da bu durumu kabullenmiştir ve sadece not now john'a vokal yapmıştır, diğer şarkıları ise waters söylemiştir. ancak gilmour 12 parçalık bu albümde sadece 3 iyi şarkı bulunduğunu iddia etmeden de duramamıştır. yine de tüm bu küçümsemelere rağmen "the final cut" pink floyd'un en muhteşem albümlerinden biridir. müzikal açıdan "dark side of the moon", "wish you were here", "piper..." gibi başyapıtlar kadar üstün olmasa da, içerdiği güzel sözleri ve düşünselliği ile "the final cut" hem çok duygusal bir albümdür, hem de gerçek pink floyd'un son eseridir, zira bu albümden sonra roger waters gruptan ayrılacaktır. eser roger waters'ın babası eric fletcher waters'in anısına ithaf edilmiştir. savaş karşıtı bir albüm olmasının yanı sıra, anlattığı konsept hikayenin kahramanının psikolojisine de eğilir. hikayenin kahramanı the hero olarak anılan bir savaş gazisidir. bu albüm için bir de video ep çekmiştir pink floyd. video ep'yi izleyenler önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıdırlar: "the hero", pink floyd the wall'da pink'in ilkokuldaki öğretmenini oynayan alex mcevoy tarafından canlandırılmıştır. yani "the hero" ve "the wall"daki "teacher" aslında aynı kişilerdir. "pink floyd: the wall"da zalim ve öğrencileriyle alay eden bir kişilik olarak gösterilen bu şahıs, "the final cut"ta hikayenin kahramanı olarak karşımıza çıkar. bu ironi pink floyd'un eşsiz zekasının ürünüdür; hiçbir şey "tam olarak iyi" veya "çok kötü" olamaz, her şeyin bir sebebi olmalıdır. bu yüzden "the final cut" bir savaş kahramanı olan the hero'nun düşüncesiz bir adama (teacher) dönüşmesinin hikayesi olarak da düşünülebilir. albümün en güzel şarkısı, grubun tüm kariyerinin en iyilerinden biri olan "the gunners dream"dir ve "the hero"nun, cephede ölmek üzere olan arkadaşının aklından geçen son düşünceleri anlatır. "the final cut"ı diğer pink floyd albümlerinden ayıran en önemli şey ise finalidir. grubun önceki albümleri kabaca incelendiğinde hepsinin kasvetli eserler olduğu söylenebilir, ancak "dark side..." süiti eclipse ile, "animals" pigs on the wing ile, hatta "the wall" bile outside the wall ile neredeyse mutlu bir havada sonlanmışlardır. roger waters'ın pink floyd'dan ayrıldıktan sonra yapacağı üç albüm*** de en az bunlar kadar karanlık olacaktır, ancak yine aynı şekilde mutlu sonlarla bitecektir. işte "the final cut" diger tüm waters süitlerinden bu noktada ayrılır; en duygusal pink floyd eserlerinden biri olmasının yanı sıra, karamsar ve hüzünlü bir finale sahiptir (bkz: two suns in the sunset).
öne çıkan şarkılar: the gunners dream, the final cut, two suns in the sunset, the fletcher memorial home, your possible pasts.
3-) roger waters 1986'da gruptan ayrıldıktan sonra başlayan bu evre pink floyd'un en durgun ve verimsiz dönemine tekabül eder. waters'ın ayrılmasindan sonra grubun sadece 2 stüdyo albümü yapmış olmasi bunun en açık kanıtıdır. ikisi de kesinlikle kötü albümler değillerdir (özellikle "the division bell"), ancak gerçek pink floyd bu değildir ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktir. barrett'ın ayrılışı pink floyd'un sadece rotasını değiştirmesine sebep olmuştu, ancak waters'ın gidişinin bazı şeylerin sonu olduğu ortadadır.
(bkz: a momentary lapse of reason) : roger waters'ın pink floyd'u "işi bitmiş bir yaratıcılık dönemi" olarak tanımlaması ve ardından grup üyelerinin planlarını baltalamaya çalışması sebebiyle pink floyd zor günler geçirdi. "a momentary lapse of reason" 1987'de çıktı ve müzikal açıdan en azından beklentileri karşılamayı başardı. roger waters'ın rahatsızlık duyduğu şeylerden biri elbette ki pink floyd'un yola onsuz devam edebileceğini göstermesiydi, ancak canını sıkan asıl olay "a momentary lapse of reason"ın yapay bir albüm olmasiydi. gilmour şarkıların yarısını başka müzisyenler ile birlikte bestelemişti ve bu yapaylik, bu "pink floyd'a has olmayan atmosfer" albümü birkaç dinleyişten sonra iyice su yüzüne çıkıyordu. one slip, on the turning away ve yet another movie hiç de fena şarkılar değillerdi, ancak grubun hayran kitlesinin temelini oluşturan sadık pink floyd dinleyicisinin gruptan beklediği şey bu değildi. bu yüzden roger waters'ın "a momentary lapse of reason" hakkında "oldukça iyi bir taklit" diye yorum yapmış olması hiç de abartı değil.
öne çıkan şarkılar: sorrow, learning to fly, on the turning away, one slip.
(bkz: the division bell) : pink floyd'un (umalım ki şimdilik) son durağı. bir önceki albüme* oranla daha pink floyd'vari bir tınıya sahiptir ve bu, kesinlikle sevindirici bir gelişme. "the wall" döneminde waters'ın gazlamasıyla gruptan kovulan richard wright'ın gruba tekrar katılmış olmasının payı büyük burada. şarkıların çoğunu gilmour kız arkadaşı polly samson ile birlikte bestelemiştir, ancak samson'ın katkısı hiç de sırıtmıyor. soul havasındakı "what do you want from me?" ve (the amazing pudding'in iddiasına göre u2'yu fazlasıyla andıran) "take it back" gerçek arena şarkıları.
öne çıkan şarkılar: high hopes, poles apart, take it back, what do you want from me.