Almanlar Berlin'e Rus Tankları Girene Kadar Sovyetleri İşgal Ettiklerini mi Sanıyordu?

II. Dünya Savaşı'nın kilit olaylarından, Rus zaferiyle sonuçlanan 1942-1943 Stalingrad Muharebesi'ne kadar Almanların Nazi propagandası nedeniyle savaşı kazandıklarını sandığı yıllardır konuşulur. Peki bu doğru mu, bir bakalım.
Almanlar Berlin'e Rus Tankları Girene Kadar Sovyetleri İşgal Ettiklerini mi Sanıyordu?
Sovyet tankları Berlin'de, Mayıs 1945 / Fotoğraf: Evgeni Khaldei

ii. dünya savaşı hakkında yığınla yalan yanlış bilgi dolanmakta. bu konuda en popüler yanlış bilgi de şöyle: "almanlar berlin'e rus tankları girene dek sovyetleri işgal ettiklerini sanıyordu çünkü gazeteler böyle yazıyordu."

işin doğrusu ise elbette bu değil.

almanlar savaşın gidişatı konusunda iki ana bilgi kaynağına sahiptir

birinci kaynak resmi açıklamalardır. yani nazi iktidarı güdümünde olan gazeteler, resmi devlet yayınları (signal dergisi gibi) ve devlet radyosu bu kaynağı oluşturur. ikinci kaynak ise doğrudan cepheden gelen asker mektupları veya değişim/nekahat/dinlenme vb. nedenlerle ülkeye geri dönen askerlerin kendilerinin aktardığı bilgilerdir. kısmen üçüncü bir kaynak olarak da da yabancı radyolar sayılabilir ama hem alman halkında bu radyo yayınlarını alabilecek cihazların fazla sayıda olmaması hem elektronik karıştırmalar neticesi bu yayınları alamama hem de bu yayınların dinlenmesi ve bahsedilmesinin cezası ölüm olan bozgunculuk veya casusluk suçu sayılması nedeniyle bu kaynağa çok kısıtlı sayıda insan ulaşabilir.

bu durumda savaşın gidişatı konusunda öncelikli "en güvenilir" bilgi kaynağı cepheden gelen askerler ve cephede olanların yolladıkları mektuplardır. cepheden gelen ve ailelerini ziyaret eden askerler zaten durumun boktanlığını bir şekilde insanlara aktarıyordu. burada tek dikkat edilmesi gereken şey aileniz harici kişilere çok fazla bundan bahsetmemekti çünkü gestapo'nun kurduğu muhbir şebekesi neredeyse her alman sokağında birkaç adet muhbir vatandaş barındırıyordu ve bu muhbirler kulaklarına çalınan her türlü bilgiyi veya uygunsuz gördükleri durumu gestapo'ya rapor ediyordu. muhbir raporları nazi iktidarında dikkate alınan bir bilgi kaynağı olduğundan ailesini ziyarete gelen bir askerin gidip de savaşın berbatlığını ailesi dışındaki birine olanca çıplaklığı ile anlatması zaten büyük bir risk alması demekti.


cepheden gelen veya oraya giden mektuplara her şey yazılabiliyor muydu peki?

veya şöyle soralım, cepheden gelen mektuplara ve cepheye gönderilen mektuplara ne tür sansür geliyordu? bu önemli çünkü hem diktatörlük yönetiminde bu önemli iletişim kanalının denetlenmesi gayet normaldi hem de mektupların incelenmesiyle ortaya çıkarılacak potansiyel "bozgunculuk" suçları ve bu suçun cezalandırılması ile toplumun savaşma azmi güdülenebilirdi.

bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta mektuplarda açıkça şikayet etmemekti çünkü açıkça şikayet etmenin hayırlı sonuçları olmazdı. mesela stalingrad'da savaşırken yaralanıp bir şekilde uzaktaki bir sahra hastanesine kapağı atmış bir er iseniz tutup da evdeki annenize: "anne merhaba ben yaralandım. taburum tamamen imha oldu. rusların ucu bucağı belli değil, sürekli takviye alıyorlar. stalingrad'da mahvolduk." şeklinde bir mektup yazamazdınız çünkü tüm asker mektupları askeri sansürden geçiyordu ve bu tip bir mektup yazmak kolayca casuslukla suçlanmanıza neden olabilirdi. aynı şekilde almanya'daki aileniz size: "buradaki durumlar fena, en son çikolatayı 5 ay önce aldık. bizler taş kemirirken nazi partisinden olanlara fazla fazla yiyecek veriliyor" yazamıyordu çünkü gestapo postaya verilen mektuplardan random seçilen örnekleri okuyor, böylece hem halkın ne düşündüğünü net olarak öğrenebiliyor hem de arada fazlaca şikayet edenleri kıstırıp ibreti alem olsun diye cezalandırıyordu. bunun yerine daha hafif ifadelerle ya da ailelerin kendilerince oluşturduğu ufak tefek şifreli laflarla çekilen zorluklar anlatılıyor, işlerin iyi gitmediği vurgulanıyordu. önemli olan nokta şuydu; çizgiyi çok aşmadan, hafif sesle söylenmeniz serbestti. ufak tefek şikayetler olabilirdi ama işlerin toptan mahvolduğunu açıkça yazamazdınız. ayrıca açık açık hitler'i sevmediğinizi, tüm bunların sorumlusunun o olduğunu da yazamazdınız. ilginç olan şu ki bazı durumlarda mektuplarda çok sert ifadelerle yazılan şikayetlerin olması gözardı edilirken özellikle hitler'den olumsuz bir şekilde söz etmek, ne kadar hafifçe yazılırsa yazılsın, kesinlikle affedilir bir durum olmamıştır. bununla birlikte enteresan bir şekilde çoğu mektup açılıp okunmasına rağmen nispeten çok az şikayet eden cezalandırılıyordu çünkü bu mektupların halkın gerçekten ne düşündüğü konusunda gerçek zamanlı bir haber kaynağı olduğu varsayılmaktaydı ve naziler bu değerli kaynağa çok fazla müdahale edip kesilmesini istemiyordu.

netice olarak almanlar cephede işlerin yolunda gitmediğini resmi bildiriler ve nazi güdümündeki gazete ve radyodan hariç olarak kolayca öğrenebiliyordu. fakat bunu alenen yaymak mümkün değildi. ayrıca günlük iaşelerin giderek azalması, hemen her büyük savaştan sonra erkeklerin olduğu fabrika, işyerleri, okullar vb yerlerin taranarak burada olan erkeklerden uygun olanların askere alınması gibi durumlar işlerin kötü gittiğinin diğer bir belirtisi idi.


fakat alman propagandasının dönüm noktası stalingrad yenilgisidir

stalingrad yenilgisi öyle büyük ve alman halkında o denli deprem yaratan bir olaydır ki nazi sansür mekanizması ve propaganda makinesi bu olayı halktan gizlemenin kesinlikle mümkün olmadığının farkına hemen varmıştır. o nedenle alman propagandacıları hemen taktik değiştirip topyekün savaş kavramını ortaya attılar ve eğer toplum tümüyle bu savaşa kendini vermezse ulusun tamamen yok olacağı tezi papağan gibi tekrarlanmaya başlandı. tüm nazi propagandası da bir ölüm-kalım savaşı verildiği yönünde halkı iknaya girişti.

sonuç olarak şunu söyleyeyim: almanlar aslında neyin ne olduğunu savaşın sonuna dek bildiler ama konuşamadılar. herhangi bir şekilde nazi partisi harici bir örgütlenme kesinlikle mümkün olmadığından savaşın gidişatı konusunda kimsenin yapacak fazla bir şeyi de yoktu. almanlar cephelerin bir bir çöktüğünü ve ulusça korkunç bir felakete sürüklendiklerini farkediyordu ama nazi iktidarının korkunç uygulamaları bu duruma karşı herhangi bir girişim yapılmasını engelledi.