Amerika ve Fransa İçin Savaşan İki Dünyanın Kahramanı: Marquis de Lafayette

Fransa ve ABD'ye olan hizmetlerinden dolayı "iki dünyanın kahramanı" olarak anılan, Fransız asıllı asker ve politikacı Marquis de Lafayette'in hikayesi.
Amerika ve Fransa İçin Savaşan İki Dünyanın Kahramanı: Marquis de Lafayette

19 yaşındayken, fransız aristokrasisinin tüm konforunu geride bırakıp amerikan bağımsızlık savaşı'na katılmak için okyanusu aşacak kadar cesurdu marquis de lafayette. oldukça varlıklı bir aileye mensuptu ve genç yaşta kendisine büyük bir servet kalmıştı. fakat bu servet onu rahat bir hayata itmedi; aksine, dönemin özgürlük rüzgarları onu derinden etkiledi. fransız kraliyeti'ni karşısına almayı göze alarak amerika'ya gitmek için yola çıktı. amerikan halkının özgürlük mücadelesine destek vermenin, adaletin ve eşitliğin peşinde koşmanın onu çok daha büyük bir adam yapacağına inanıyordu. la fayette'nin amerika’ya ayak bastığı an, amerika için olduğu kadar kendi hayatı için de bir dönüm noktasıydı.

amerika'ya adım attığında george washington'la tanışması, la fayette’nin hayatının belki de en önemli anlarından biriydi. washington, bu genç adamdaki tutku ve inancı hemen fark etti ve onu bir oğul gibi sahiplendi. ikilinin arasındaki bağ öyle güçlüydü ki, washington ona amerikan ordusunda bir general rütbesi verdi ve birlikte pek çok önemli savaşta omuz omuza savaştılar. la fayette, sadece fiziksel bir cesaret sergilemekle kalmadı, stratejik zekasıyla da öne çıktı ve amerikan bağımsızlık mücadelesinde kilit rol oynadı.

amerikan bağımsızlık savaşı’ndan sonra fransa'ya dönen la fayette, özgürlüğün tatlı kokusunu bir kez almıştı ve bu tadı fransız halkının da yaşamasını istiyordu. fransız devrimi’nin ilk kıvılcımları çakıldığında, la fayette bu ateşin başını çekenlerden biri oldu. fransız halkının özgürlük mücadelesinde büyük bir figür olarak öne çıktı, bu dönemde olaylar hızla kontrolden çıktı ve la fayette zor bir ikilemle karşı karşıya kaldı. kraliyete sadık kalmak mı, yoksa halkın özgürlük mücadelesinin yanında olmak mı ? her iki tarafa da bir ölçüde hizmet etti ve kendi inançlarından vazgeçmedi. napolyon dönemi geldiğinde, la fayette aslında ona çok sıcak bakmadı. çünkü napolyon'un diktatörlük hevesi, la fayette'nin savunduğu özgürlük fikirleriyle çelişiyordu. la fayette, amerika’da öğrendiği değerleri fransa'da da savunmak istiyordu, ama napolyon bu özgürlükçü tavırları kendi gücüne tehdit olarak gördü. bu yüzden yolları hiçbir zaman tam anlamıyla kesişmedi. la fayette için özgürlük, herkes için eşit olmalıydı; napolyon içinse bu, kendi imparatorluğu ve zaferleri için bir araçtı.

napolyon dönemi boyunca la fayette, kendini biraz geri planda tutmayı seçti. napolyon'un yükselişi sırasında, özgürlük ve eşitlik ideallerini koruyarak, bu dönemin aşırılıklarına katılmadı ve napolyon’un baskıcı yöntemlerine destek vermedi. napolyon döneminin son bulması ve 1815’te bourbon monarşisinin yeniden fransa’ya dönmesiyle la fayette, yeniden siyasi hayata adım attı. eski rejime karşı çıkan ve özgürlükten yana olan fikirlerini savunmaya devam etti.

hayatının sonuna kadar bu değerlerden asla ödün vermedi, ne napolyon’un baskısına boyun eğdi ne de kendi çıkarları için inandığı değerlerden taviz verdi.