Amerika'da Yaşayan Birinden: İnsanları Birbirine Bağlayan Bir Kültürün Eksikliği
abd: bana ruhumu şeytana satmışım gibi hissettiren ülke
çünkü burada herhangi bir kültür yok. (bireyleri toplum olarak birbirine bağlayan bir yapıyı kastediyorum, yoksa kültürün daha geniş anlamları da var.) mevcut kapitalizmin en vahşi sınırlarına kadar yaşandığı bu ülkede bireyler bir toplum oluşturamadan yaşayan tekler halinde bulunuyorlar. insanları bilinçaltlarında birbirine bağlayan bir şey yok. türkiye'de doğup büyüyenlerin belki farkında olmadığı (bkz: ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler) ancak vatandan ayrılınca hissettikleri bu toplumsal bilinçaltı bireylerin toplum içinde anlam kazanmasını ve toplum içinde iletişimlerini sağlayarak o kadar önemli bir vazifeyi yerine getiriyormuş ki...
amerika'ya ilk geldiğimde ben de amerikan kültürünü anlamak, ona adapte olmak gayesine sahiptim. 3 sene sonunda hasıl olduğum sonuç şudur ki böyle bir kültür yok dostlar. insanların yaşamlarını biçimlendiren bir kültür yok amerika'da. türkiye'de bizim çokça şikayetçi olduğumuz ve belki de fazla katı olan sosyal normlar burada hiç bulunmuyor. bu kültürsüzlük, bireylerin toplum içinde anlam kazanmasını ve birbirleriyle iletişim kurmalarını engelliyor. gidip okul taramaları bundan. okul taramayanları da bir insanla nasıl iletişim kuracağını bilemeyen, yüzeysel ve sahte iletişimlerin arkasına sığınan tipler olup çıkıyor.
özellikle beyaz amerikalılar yetişirken aileden herhangi bir kültür (sense of community) alamıyorlar. bu anlamda siyahlar, asyalılar, latinler daha şanslı. kendi komünitelerini oluşturarak bu toplumsuzluğa bir nebze karşı koyabiliyorlar.
bir amerikalı bir başkasıyla iletişim kuracağı zaman ruh durumundan bağımsız olarak 32 dişiyle gülümser, sahte bir mutlulukla basmakalıp cümlelerini kurar. bu durum uzadığında konuşma hemen garip bir noktaya doğru meyillenir. çünkü bir insanla iletişim tamamen transactionaldır. asla samimi olamazlar ve bir başka insanı umursamanın ne demek olduğunu bilemezler.
basmakalıp ayaküstü muhabbet ifadeleri tükendiği zaman yavaş yavaş garipleşmeye başladıklarını gözlemlersiniz
bu, aslında incelemesi çok eğlenceli bir sosyal mefhumdur. ofiste yeni tanıştığınız bir amerikalı veya asansörde karşılaştığınız komşunuz basmakalıp cümlelerini tükettiğinde yavaş yavaş garipleştiklerini hissedersiniz. basit bir sessizlik onlar için çekilmezdir ve sahte bir yorumla veya yapay bir gülümseme ile doldurulmadıkça katlanılmazdır. bu durumu herhangi bir azınlık ile yaşamanız daha düşüktür. mesela dominik cumhuriyeti'nden göçme komşumla daha yeni taşındığımda koridorda muhabbet edip arkadaşlık ilişkisi kurabilmiştim. ama bunu hiçbir beyaz komşumla yaşamadım.
bu noktada amerika'da cawn simidi olanlar göçmenler, amerika'da doğup büyüse bile göçmen aileden gelenler ve biraz da azınlık kitleler oluyor. bu insanlar yukarıda bahsettiğim toplum olma bilinçaltına sahipler, az ya da çok. velhasıl amerika göçmenlere sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda kültürel olarak da muhtaç. yoksa bir tarafta woke'lar, politik doğruculuk savunucuları, diğer tarafta da sesini kalınlaştırıp konuşmaya çalışan alt-right ergen irileri arasında salınır gider insanlar.
burada kendimi ait hissedebileceğim bir komünite bulma umudunu kaybetmek üzereyim
daha uzun süredir yaşayan türklerin yorumlarını da merak ediyorum. kafayı gömüp şirket, düzen çarkları arasında banka hesabında yükselen rakamlar veya sahip olduğu mülkler, arabalar dışında biraz daha manevi tatminler yaşayabilenler olup olmadığını merak ediyorum.
son olarak ekşi sözlük'te amerika'da hiç yaşamamış veya en fazla turist vizesi veya wat ile tanımış amerikan muhiplerinin ya sev ya terk et dediğini duyar gibiyim. işte ruhumu şeytana satmış gibi hissettiren durum tam olarak budur arkadaşlar. hem dünyanın hiçbir yerinde kazanamayacağım parayı özgür bir kültür içinde bana sunuyorlar, hem de gidip mutlu yaşayabileceğimiz bir vatanımız kalmadı. ehveni şer sağladığı için biz de şeytanla bu sözleşmeli hizmetçi anlaşmasını yapmak durumunda bırakıldık, heyhat.