BASKETBOL 17 Mayıs 2022
8,1b OKUNMA     216 PAYLAŞIM

34 Sezonda 23 Defa Play-off Yapan Miami Heat'in, Kuruluşundan Bugüne Tarihçesi

Esasında NBA'in yeni denebilecek takımlarından olmasına karşın başarılı yönetilen ve hemen hemen her zaman play-off'un iddialı takımlarından olan Heat'i detaylıca anlatalım. Çayınızı kahvenizi alın, gelin.

ismini florida sıcağından alan, alevli basket topu logosu sahibi miami heat fazlasıyla başarılı bir takım olsa da, nba'in nispeten yeni denilebilecek takımlarından biri. 1988'de nba'e katılan takımın, 34 sezonda 23 playoff'a katılması, playoff'un iyi kötü baba rollerinde pek çok kere yer alması ve 3 şampiyonluk alması az şey değildir. kaydadeğer olaydır, başarıdır. aynı dönemlerde nba'e katılan diğer takımlarla kıyaslarsanız hele, heat'in nasıl iyi yönetildiği daha iyi anlaşılır.

88-89'da lige giren takım, expansion draft ve bir dizi yeni çaylakla macerasına başmış ve adet olduğu üzere ilk yıllarında her yeni giren takım gibi yokları oynamıştır. bu yıllarda lübnan asıllı pivot rony seikaly takımın öne çıkan isimlerinden olmuştur (miami'de uzun yıllar 15-18 sayı, 10-12 ribaund bandında istatistiklerle oynadıktan ve nba'in belki ilk 10 pivotu arasında kendine yer edindikten sonra miami'den sonra bir daha iflah olmayacak sakatlıklar nedeniyle). grant long, sherman douglas, bimbo coles gibi 90'lar nba'inden bilinen orta halli rol oyuncuları da kariyerine burada başlamıştır.


90'ların başından itibaren yükseliş ibresine giriyorlar, ki bunun birkaç sebebi var

öncelikle doğu çok matah durumda değil 90 başlarında (ortalarına doğru coşacak), 38-44'le 92 playofflarına giriyorlar böylece. bir de düşük pozisyonun getirisi olarak gelen yeni çaylak isimler var, ki bu isimlerin en başta gelenleri glen rice ve steve smith. rice, uzun yıllar nba'in önde gelen üçlükçülerindendi. sıkı şutördü. günümüzün klay thompson'u ayarında bir itibardaydı o dönem desek herhalde çok yalan olmaz. smith de oynadığı takımlarda aslanlar gibi görevini yapan, savunma yönü de olan, yıldız kalibresine yakın ayarda bir garddı. ilk playofflarında ilk turda bulls'a elendiler.

ertesi sezon, smaç yarışmalarının efsane ismi harold miner ve kel pivot matt geiger yeni çaylaklar arasındaydı. geiger burada çok damga vuracak birşey yapmadı. miner da yapmadı ama; miner'ın smaçları gibi smaçlar o günlerden beri çok nadir yapıldı. 2 kez smaç yarışması kazanmış bu adam, büyük smaçördü. willie burton, keith askins, yedek kulübesini dolduran diğer isimlerdi. 93 playofflarına da kalamadılar ama 94 playofflarına yine seikaly-rice-smith önderliğinde çıktılar ve ilk turda hawks'a elendiler.

bir atılım aradılar. ama pek de faydalı olmayan bir dizi hamle yaptılar. seikaly'i sasha danilovic ve billy owens karşılığı gsw'ye yolladılar. daha uzun yıllar oynadığı takımlara hizmet verecek smith'i atlanta'dan pf/c kevin willis için takasladılar. bu hamleler cacık çıktı haliyle (ki öyle çıkması da beklenebilirdi de aslında, ortada pek bir sürpriz yok). owens orta halli bir adamdı, giderek de kötüye gitti (onu da kings'e yolladılar sonra zaten). danilovic nba'de asla avrupa'daki ışığını veremedi zaten. willis'in yaşı vardı; verimli hizmet süresi pek uzun olamayacaktı. seikaly hadi sakatlıktan pert olacaktı bir süre sonra da, smith gibi adamı yok pahasına kaybettiler ve ertesi sezon playoff yapamayarak bunun bedelini ödediler.

bu playoffsuz sezon sonunda halen arada ortaya çıkan alvin gentry kovulup, knicks'le yollarını ayıran pat riley ile uzun vadeli bir yola girdiler. pat riley'nin bir nba efsanesi olduğu (ki o dönem dahi öyleydi) şüphesizdir. riley'nin gelişiyle rice da gönderildi alonzo mourning karşılığında hornets'a. mourning hornets'ı illa ki terk edecekti ve başka bir alternatif de gözükmüyordu hornets için takas etmek dışında. rice da dönemin sağlam şutörlerindendi. iki taraf da kendi çapında karlı çıktı denebilir. ancak esas vurgun, takımın takasın son günlerine doğru kevin willis'i gönderip tim hardaway'i takıma kattığı acayip bir kazık nedeniyle yaşandı. bu işlemde gsw'ye tertemiz bir kazık attılar ve smith takasının acısını çıkardılar. crossoverların efendisi asist üstadı hardaway, kalan kariyerinin süslü yıllarını heat'te geçirecekti. willis kötü adam falan denemez ama (iyi ribaundçuydu, skorer hüviyeti de vardı pota altında), karşısında takas edildiği adamların karşısında overrated kalıyor. böylece 95-96'da takımın üzerine kurulabileceği o iskelet, hardaway-mourning ikilisi kurulmuş oldu. bulls ilk turda yedi geçti bunları ama yine de riley'nin sazı eline almasıyla ileri doğru atılımları başlamıştı.

Pat Riley

riley'nin knicks'teki stilini sürdürmesiyle, mourning'in de katkılarıyla takım iyi bir defans takımıydı. suns'tan playoff başarısızlığı nedeniyle kovulan şutör (sg/sf) dan majerle ve salt defansif özellikleriyle bir anlam ifade eden uzun forvet p.j. brown'ın da takıma katılmasıyla, böyle iyiden iyiye sert takım hüviyetine büründüler. bir de kurt thomas, danilovic gibi isimler karşılığı dallas'ta sorun batağından çıkamamış jamal mashburn'ü de takıma katınca, acayip bir hale geldiler (mashburn kardeş (jamal mashburn/@turcopolis) türlü türlü sakatlığından dolayı uzun vadede pek yar olamayacak miami'ye ama, neyse işte). hardaway - majerle - mashburn - brown - mourning. bakın bu beş world klas bir beştir. yedeklerde voshon lenard, isaac austin gibi isimler sıkça duyulmaya başlayacak bu esnada ama yedek kulübesi için aynı verimde olduklarından pek söz edilemez. özellikle defansif hüviyetiyle. ki o 96-97 sezon, atlantik divizyonu liderliğiyle bittikten sonra (61-21), orlando, knicks gibi doğu babalarını da devirecekler; fakat devir jordan devri hala, konferans finalinde bulls'a çarpılacaklar. kemik beşin ve genel olarak kadronun çok da değişmediği 97-98, 98-99'da ise ard arda şoklarla ilk turda knicks'e 3-2'lik serilerle devrilecekler. riley'nin içine çok oturmuştur kesin..99-00'de aynı tablo bu sefer doğu yarıfinalinde 7 maçlık bir seri ile tekrarlanacak. bunların kabusu da knicks olmuş oluyor 90'ların ikinci yarısında.

2000 yılında alonzo'nun kariyerini bitirecek böbrek hastalığı meydana gelecek

bundan sonra artık kendisi ne yazık ki sahalarda pek aynı etkiyi gösteremeyecek. ama hakkını yemeyelim, prime'ında iyi pivottu, hem defansif hem ofansif çift yönlü bir etkiydi. sıraladığında o dönem, hakeem, shaq, robinson ve ewing'den sonra nba'in en iyi 5. pivotu olarak kesinlikle sayılırdı. ki 7 kere de all-star, 2 kere yılın defansif oyuncusu, 2 kere blok lideri olmuştur. hardaway, majerle gibi isimler ise kariyerlerinin sonuna geliyorlardı. bütün bu tablo içinde bir tür yeniden yapılandırma fiillerine giriştiler. bruce bowen ilk 5'te rol almaya başladı, mourning'in yerine geçmek üzere brian grant temin edildi. eddie jones ve anthony mason, pj brown ve mashburn mukabilinde hornets'tan temin edildi. tabi bütün bu durumda takımın etkisi bir miktar düştü. fakat yine de 50-32 ile playoff yapsalar da (hala üst düzey bir savunma takımıydı) ilk turda hornets süpürdü bunları. jones ve mason'a da parantez açalım. her ikisi de savunma yönü baskın iyi iki yönlü oyuncular olarak anılırdı nba'de, hala da öyle anılır (mason all-star oldu hatta miami'deki sezonunda, onca nba yılının hatrına verdiler o payeyi ona).


2001-2002'de artık hardaway, majerle gibi isimler artık olmayınca, mason da bucks'a ayrılınca, mourning'in 1 yıllık kısa dönüşüne rağmen (o dönüşten sonra toptan süperstarlıktan uzaklaşacak bir nevi, çok kısıtlı maç sayısı olacak artık) takım duvara tosladı. playoff yapamadılar. caron butler'ın katıldığı 02-03 sezonunda da durum değişmedi, hatta kötüye gitti. bunun üzerine riley ileride dönmek üzere koçluğu stan van gundy'e devredip koçluktan ayrıldı. erik spoelstra bu arada daha o yıllarda dahi asistan koç olarak miami'deydi. miami'nin böylesi de bir ekolü var (bunun epey bir bölümünü riley'e borçlu tabi). oyuncusunu, personelini uzun yıllar koruyor; kariyer sonrası istihdam ediyor (90'ların yedeği keith askins mesela hala takım personeli). sorun çıksa dahi "kol kırılır yen içinde kalır" felsefesi ile içeride çözüyorlar (en son jimmy butler vakalarında bile bakın, o olaylar başka takımda olsa takım 30 maç üst üste kaybeder).

bu kötüye gidiş, draftten dwyane wade'i seçmeleri, yanına da lamar odom (utility player), rafer alston takviyelerini yapmaları neticesinde sona eriyor (caron butler da hala takımda). udonis haslem'in de takıma katılımı aynı sezon (kendisi halen heat personeli yine). takımın lideri bir bakıma eddie jones. bu adamı da severim dostum, tekrar değineyim. en kilit defans oyuncularındandı kariyeri boyu nba'de. rakibine nefes aldırmazdı. bir tür jrue holiday'in şutör versiyonu gibiydi.3 kez de all-star olmuştur, 3 kez de en iyi savunma takımına seçilmiştir. 15 sayıya yakın maç başı istatistikle, iyi bir yüzde olan %50.5 efektif field goal oranı ile oynamıştır ve üçlük atılmayan bir dönem için çok acayip bir üçlükçüdür (maç başına 4 küsür denemeden %37 kariyer üçlük oranı). neyse velhasıl o sezon hornets'ı aştıktan sonra, dönemin yine bir başka flaş ekibi pacers'a 4-2 elendiler.

fakat bu iş burada bitmemişti

çünkü şampiyonluk hamlesini takım ertesi sezon (04-05) yapacaktı. bildiniz, evet: shaq. lakers'ta kobe ile takışması ve süperstar ego savaşları gibi sebeplerle 2004 yazında caron butler, lamar odom, brian grant, 1 adet 1. tur ve 1 adet 2.tur draft hakkı gibi hakkını veren bir karşılıkla big diesel shaquille o'neal'ı getirmeyi başardı miami. shaq miami'ye geldiğinde 32 yaşındaydı ve hala birkaç prime (üst düzey) yılı bulunuyordu. shaq'ın ne olduğunu çok anlatacak bir şey yok, pota altı dominasyonu demek çünkü tek başına. wade, jones, o'neal üçlüsünün sürüklemesiyle herkesi süpüre süpüre doğu finaline kadar ilerlediler; lakin 7 maçta doğu finali serisini son şampiyon detroit pistons'a verdiler. üçlük dönemi öncesi orta mesafe şut ve potaya penetre ekolünün son temsilcilerinden dwayne wade artık çoktan bir süperstardı. wade - shaq yıldız gücünü ancak ya pistons ya spurs ekarte edebilirdi zaten o dönem herhalde. bu esnada mourning de böyle ara ara 10-20 maç sahne alacak şekilde dönmüştü... ama takımın derinliğinde sorun vardı (oyun kurucu rolünde kırmızı ceketli damon jones vardı, haslem beşe terfi etmişti, yedek kulübesi zayıfçaydı)...

Dwyane Wade

shaq hazır son demlerindeyken, bir şarj daha lazımdı şampiyonluğa. 2005-06 sezonunda onun hamlesini de eddie jones'u takaslayarak yaptılar. takaslanmak istenecek bir eleman değildi ama, kadro derinliği oluşturabilmek için bu çok takımlı takası gerçekleştirdiler ve karşılığında kendini kanıtlamış üç adam aldılar. bunun sonucunda da altıncı adamlık rolünde yıllarını eskiten james posey, eskilerin skorer uzun forveti antoine walker, beyaz şokolat şovmen asistçi jason williams ile bu derinliği yakaladılar. şampiyonluk yüzüğü peşindeki gary payton da son deminde katıldı. üçlükçü kontenjanından jason kapono da katıldı. mourning da daha çok rol alabildi. ve hatta ve hatta pat riley dahi koçluğa geri döndü. 52-30'la doğu konferansı şampiyonu oldular (bir konferans şampiyonluğu için pek parlak bir rakam değil ama doğunun yavaştan düşüş ibresine geçtiği yıllardı). doğuda zaten rahat favoriydiler. çok da zorlanmadan bulls, nets ve pistons'u geçtikten sonra finalde dallas'la karşılaşacaklardı. dirk nowitzki'nin sürüklediği dallas, kadro olarak miami'ye rakip olabilecek kalibrede değildi; böylece de wade'in adeta delirdiği (35 sayı, 8 ribaund, 4 asist, 3 top çalma civarı maç başı ortalamaları) final serisinde 4-2 ile şampiyon oldular.

shaq'in önemli bir kısmını, wade'in de bir bölümünü sakat geçireceği ertesi sezonda kadroda pek bir değişiklik olmadı. eddie jones da ekibe geri dönmüştü. lakin kötü geçen bir sezon sonrası ben gordon - luol deng ikilisinin skorerliğini ilk turdaki bulls eşleşmesinde durduramayınca süpürülerek elendiler. 07-08 ise artık shaq'ın 35'i devirip düşüşe geçtiği zamandı. shawn marion karşılığı suns'a takasladılar (suns başlığında daha detaylı anlatmıştım; savunmanın kitabını yazmış marion ilerleyen yıllarda da yararlı olacak -- ama başka takımlara, dallas şampiyonluğunda miami'nin karşısına dikelecek -- , yaşı da genç shaq'a göre, ama bir yandan da çok sakatlanacak). takımın yan parçalarının önemli bir bölümü de ya yaş haddinden ya da serbest kalarak başka takımlara geçmişlerdi. yine pek çok sakatlıklı sezon 15-67 ile berbat bir şekilde bitti. yüksek sıradan (2.) draft hakkı gelse de michael beasley gibi bir bust ile kullandılar bunu (kaçan isimler arasında love, westbrook vb. pek çok isim var) 08-09'da artık riley idari göreve (gm), halen koç olan spoelstra da koçluğa geçti. finalist kadroların düzenli en zayıf halkası mario chalmers ve inişli çıkışlı nba kariyerinde sakatlıkların da payıyla indiana'dan sonra pek gün yüzü görmemiş olan jermaine o'neal da (marion karşılığı geldi, pota altı gücü zayıf diye getirdiler ama o takas pek hayırlı oldu denemeyebilir) o sezon miami semasında görüldü. wade'in sürüklemesiyle playoff yaptılar, ama genel itibariyle kendilerinden daha derinlikli bir takım olan hawks'a 7 maçta elendiler. benzer durum ve performans ertesi sene de söz konusu oldu, big three'li celtics'e ilk turda elendiler.

ve fakat, yine bir pat riley ve kulüp organizasyonu neticesinde miami, 2010 yılında şapkadan tavşan çıkarmayı başardı

evet, the decision'dan bahsediyorum. temmuz 2010'da, sıcak bir florida yazında, önce wade'in sözleşmesi uzatıldı. sonra sign and trade neticesinde lebron james takıma katıldı. aynı gün bir başka sign and trade ile chris bosh takıma katıldı. ve böylece miami bir dizi draft hakkı vererek iki günde kendi big three'sini kurdu, ki sepet topu tarihinin en önemli big three'lerinden biriydi. umulanı veremeyen beasley takaslandı minnesota'ya. sonra akabinde, big three'nin yancıları serbest piyasadan toparlanmaya başladı. mike miller, juwan howard, zydrunas ilgauskas, jerry stackhouse, mike bibby, erick dampier gibi kariyerli isimler vardı temin edilenler arasında (ha bir de 2000'lerde miami'de uzunca yedek kulübesi aşındırmış eddie house da bir kenarında dursun bu yazının, o da döndü). bu üçlü doğu konferansı şampiyonu oldu, playoff'ta da zorlanmadan 5 maçta herkesi (sixers, celtics, bulls) geçti. fakat azimli bir nowitzki önderliğindeki dallas, bu defa onları alt etti. zor ve beklenmedik bir şampiyonluğu aldı. tabi başına kelepçe gibi shawn marion dikilen "kral"'ın (lebron) ne denli vasat bir seri geçirdiğini, bosh'un tyson chandler karşısında zayıf kaldığını hatırlatmakta da fayda var. karşı tarafta ise nowitzki'yi bir yana koyuyorum o dallas'ın tüm o veteranları (chandler, marion, terry, barea, kidd, stevenson) cayır cayır oynarken (terry psikopatça yüzdelerle oynadı seride; kidd onca yaşıyla beyin rolüne soyundu), miami big 3 dışı kimseden düzgün katkı alamadı (wade elinden geldiğince etkindi ama yetemedi).

ertesi sezon pek bir değişiklik olmadı kadroda; bu sefer daha kurulu geldiler, şampiyonluğu aldılar ve gittiler. bu kadro sıkı bir yıldız gücü ve atletizm barındırıyordu. wade, bosh, lebron, hepsi prime-time dönemindeydi, hepsi süperstardı, basketbol kabiliyetleri de bir yana hepsi önemli basketbol beyinleri ve atletleriydi ve hepsi de daha otuzlarına gelmemişlerdi bile. ertesi sezonki finalin geçen yılkinden farkı, lebron'un bu defa sazı eline alması, alabilmesiydi. daha savunma hüviyetli ve daha ileri yaşlı oyuncuları bünyesinde barındıran dallas'ın aksine okc, yıldızlarının (durant, westbrook, harden, ibaka) hepsi 22-23 yaşında gençlerden oluşan, hücuma dayalı bir takımdı. miami'nin hücumunu kitleyebilecek bir durumları yoktu. tecrübeleri de heat'e kıyasen zayıftı.


sonuncu final galibiyetinde (2013) de kadrodaki ekstralar rashard lewis ve ray allen'dı. ve allen da hakiki bir ekstraydı, zira seri 3-2 iken ve spurs 6. maçta öndeyken, attığı son saniye üçlüğüyle maçı kurtarıp, uzatmaya taşıyıp, uzatmada da miami skorunun önemli bölümünü üstlenip seriyi 7. maça taşımasıyla şampiyonluğu getiren adam olmuştu ray allen (ki o serinin tümü boyunca %55 şut yüzdesiyle oynadı adam). o seri hakikaten de zorlu bir seriydi. ginobili ve duncan'ın onca yaşıyla, danny green, parker ve kawhi eşliğinde şampiyonluğun ucundan döndüğü seride, yine miami'nin savunma ve temposuzluk hüviyetli bir takım karşısında zorlanması hali tekrar yaşnıyordu (ki miami, dönemin flaş ekiplerinden pacers karşısında zor bitirmişti 7 maçta seriyi). ipi bir bakıma hasbelkader göğüsleyebildiler.

ki ertesi sene finalinde (2014), spurs hiç zorlanmadan, çok farklı galibiyetlerle seriyi rahat rahat aldı. kawhi hem savunma hem hücum performansında esti gürledi ve haklı bir şekilde final mvp'si oldu (%75 true shooting!). tüm spurs takımı yüzdeli atışlara doyamadı (ilk beşin bu anlamda en kötüsü tony parker'ın bile true shooting'i %55). wade çok kısır bir seri geçirdi. spurs ribaundlarda miami'yi ezdi. pas yapma konusunda çok tıkalı kaldı miami (spurs'ün geleneksel defansif oyun sisteminden de kaynaklı), ki bundan maç başı asist sayısı 15 seviyelerinde kaldı takımın.

velhasıl, lebron'un yeni bir "decision" ile cavs'e gitmeye karar kılmasıyla kapandı big 3 dönemi... bakınız miami prensipli ve oturmuş bir takımdır. "kral" her takımda kadro mühendisliği yapmasıyla, onu göndermesi, bunu getirtmesi bilmemne ile artık son derece meşhurdur. miami devrinde bu tür hareketleri ve artistikleri yapmasına izin dahi verilmemiştir. bunu da yazalım bir kenara. lebron sonrası dönemde yerine luol deng getirildi. lakin geride kalanlar için esas sorunlar, wade'in ilerlemekte olan yaşı ve chris bosh'un da sağlık sorunlarından ötürü nba kariyerinin sonlanma evresine gelmiş olmasıydı. bu ikilinin belirli bölümlerini kenardan izlemek zorunda kalacakları sezon playoff gelemeyecekti. yeniden yapılanma sancılı olacak gibi duruyordu. öte yandan miami, bir dizi aksesuar ve draft hakkı mukabilinde oyun kurucu goran dragic'i kadroya katmıştı sezon ortası gibi, bu önümüzdeki yıllarda fayda gösterecek bir hareket olacaktı.

15-16 sezonunda hassan whiteside, çaylaklar justise winslow (fenerli rickie'nin oğlu), josh richardson yeni gelen isimlerdi. whiteside beklenmedik bir etki olacaktı. winslow ve richardson hakkında söylenmesi gerekenler tartışmalı..her ikisi de iki yönlü oyuncu diye ilk yıllarını geçirdiler nba'de ve belirli bir ışık verdiler. pek iyi şutörler denemez, ama belirli bir hücum varlıkları vardı ve iyi savunmacıydılar. fakat winslow'un kariyeri ağır bir sakatlık neticesinde patladı. richardson ise uzun vadede takım takım dolaştıktan sonra kariyeri sönüşe geçer gibi oldu.

Josh Richardson

bu noktada miami'nin önümüzdeki yıllarda daha da çok kendini gösterecek bir hüviyetinden bahsetmek gerekir ki, bu bir yandan da bir scouting başarısıdır

whiteside önceden nba'deydi ve tutunamadı (kings'ten seçilmesinin mutlaka payı vardır) ve avrupa'da kariyer sürdürdü. avrupa'da oynarken bu vatandaşı heat getirdi, milletin önüne ribaund canavarı diye attı... böyle ilerleyen yıllarda daha pek çok isim gelecek heat'e. heat draft dahi edilmemiş yahut başka takımlarda pek rol bulamamış isimleri bulup bulup alıp alıp parlatacak (ömer yurtseven, max strus, derrick jones jr., gabe vincent, duncan robinson, kendrick nunn çeşitli örnekleri)...

neyse velhasıl bosh'ın kan-damar sorunları evvelinde nba'deki son demi olan 2015-2016 sezonunun playofflarında hornets'ı 7 maçta geçtiler (kemba dışında pek de bir numarası yoktu oysaki hornets'ın). wade eski verimliliğinde değildi; hala bir stardı ama yıllanmış bir stardı, o eski süperstar değildi. bosh ise zaten playoff'ta dahi olamayacaktı. bir başka 7 maçta yükselişte olan toronto'ya elendiler. yaş itibariyle kariyerinin düşüş evresine giren wade bu noktada takımdan ayrıldı ve bulls'a geçti. bosh da emekliliğini vermek durumunda kaldı.

bosh'sız ve wade'siz yeni düzende miami 41-41 ile playoff'u ucundan kaçırdı. luol deng de serbest piyasadan lakers'a imza atmış ve ayrılmıştı (iyi ki de öyle olmuş, bir sene geçmeden deng yedeğe inecek ve 2018'de lakers kendinden feragat edecek ve buna karşın devasa kontratını ödemeye devam etmek durumunda kalacaktı). yeni yıldızsız düzende dragic öne çıktı ve atılım yaptı. whiteside defansif/ofansif bir pota altı gücü olarak görünüm kazandı (uzun vadede pek istikrarlı olamayacak ama whiteside'ın bu vaziyeti, biraz pota altı savunmasındaki defektlerden, biraz da kontratının çok uçuk olmasından dolayı çok eleştirilecek - yine de iyi ribaundçu olduğu su götürmez). tyler johnson, james johnson, rodney mcgruder, wayne ellington, dion waiters gibi aslında orta halli, hatta kimi belki altı rol oyuncuları takımda ciddi süreler alacak.

17-18'de draftten bam adebayo seçilecek ve sürpriz derecede iyi çıkacak

bunun dışında takımda pek değişiklik olmamakla birlikte, doğunun durumu yine pek parlak değil, 44-38 ile playoff yapacaklar ve ilk turda sixers'a 5 maçta elenecekler. 18-19'da wade altıncı adam olarak takımda. richardson ve winslow biraz parlayacak. fakat takımın büyük bölümü yukarıda saydığım vasat oyuncular. bunlara bel bağlayarak pek bir yere varılmıyor. velhasıl kelam playoff göremeyecekler, zira savunmaları geleneksel olarak iyi olsa da hücumları pek kötü. ancak işler bir dizi hamlenin neticesinde ertesi sezon değişecek.

wade artık emekliliğini vermiş durumda 2018 yazında. pota altını hakkıyla dolduran adebayo'nun defansif hasletleriyle ve ofansif sıçramasıyla all-starlığa kadar tırmandığı o sezonun başında, sixers ile kontratı dolmuş olan bir jimmy butler var. bir sign and trade ile richardson sixers'a gönderilip butler getirilecek. wade sonrası takımın yıldızı ve lideri rolünü üstlenecek.psikolojik sorunlara sahip ama azimli bir adam. nba'in namlı savunmacılarından; pek iyi bir uzun mesafe şutörü değil ama buna karşın yine iyi bir skorer. heat'te kafeste tutulan vahşi bir yırtıcı gibi terbiye edilecek. tyler herro draftten seçilecek ve acayip bir şutör çıkacak (2022'de altıncı adam ödülünü de aldı).yılların sağlam rol oyuncularından jae crowder temin edilecek (andre iguodala da bir süreliğine geldi keza) jones jr., robinson, nunn gibi kimsenin adını sanını duymadığı oyunculardan bir anda çok ciddi verim almaya başlayacaklar. jones jr. smaç şampiyonalarında atletizm şov yapacak, robinson bir anda nba'in en iyi üçlükçüsü olarak görülecek, nunn uçan kaçan bir gard olarak sahnelere düşecek..pandemi ortamının saçma sapan günlerinde, bubble'da heat sezonda müthiş bir performans göstermese de sonlara doğru vites attırıp playoff'ta şova başlayacak. pacers'ı rahat süpürdükten sonra, bucks/celtics gibi favori gösterilen ekipleri kadro derinliğinin de payıyla pek de zorlanmadan geçecekler. finalde herkesin favori gösterdiği eski oyuncularının liderliğindeki lakers'a yenilseler de, 2 galibiyet edinerek yenillecekler.


ertesi sezon beklentiler belki daha fazla, suns'a giden crowder dışında (önemli bir kayıp olduğu ifade edilebilir her şeye rağmen) kaybettikleri pek bir adam da yok ama aynı ışığı gösteremeyecekler. bu arada artık eski star titrine inmiş victor oladipo da takıma katılacak ama uzun yıllardır müzmin sakat. takımın ofansif üretiminde ve veriminde ciddi sorunlar var ve bu performanslarına yansıyacak (playoff'a çıkmaları dahi defansif başarılarının tezahürü). bucks tarafından paramparça edilecekler.

efendim geldik bu seneye..uçan kaçan nunn lakers'a gidecek. o günden beri haber alınmadı. yaş alan dragic ayrılıp takım takım dolanma turlarına çıkacak. toronto ile işi biten 35'lik oyun kurucu kyle lowry ve yeni şampiyon olmuş namlı savunmacı p.j. tucker temin edilecek (bayrak adam udonis haslem hala kadroda bu arada!). bunlar şampiyonluk zorlama amaçlı bir dizi hamle. herro performansını arşa çıkartacak. butler rutin butler, arada arıza yapacak, belirli bir standartta yıldız performansı verecek. robinson bir nebze düşüş sergileyecek gibi olacak. ama bu sene de böyle efendime söyleyeyim ömer, strus, vincent gibi elemanlar bir anda parlama gösterecek. defansif güçleri sabit zaten ama ofansif olarak da aşama kaydedecekler (herro'nun ve adebayo'nun ofansif gelişiminin ve lowry'nin oyun kurucu olarak katılımının payı var bunda) gelinen noktada gm riley ve koç spoelstra demirbaş halinde; doğu'yu birinci bitirdiler (özel bir başarı denilemez, takımlar birbirine çok yakın seyretti), hawks'ı beklendiği üzere rahat geçtiler, savunma başarılarının da payıyla sixers'a karşı da öyle pek zorlanmadılar. onları bekleyen bir celtics mücadelesi var. celtics de en az kendileri kadar iyi bir savunma takımı. favori celtics; onu geçseler dahi batıdan gelecek takımla çarpıştıklarında, bu çarpıştıkları warriors olursa işleri zor. ama hayat varsa umut vardır... miami gibi istikrarlı organizasyonlar için daha da çok vardır.

ama ileriki seneler ne olur ne biter görmek lazım

butler'ın yaşı ilerliyor. 36'sına kadar miami ile kontratlı... yaş alma süreci nasıl ilerler önemli..adebayo'nun ve robinson'un da sağlam kontratları var, verdiler yani çoktan bu kontratları. herro'nun çaylak kontratı 2023'te bitecek. onu da tutmak için hesap yapmaları gerek. öyle yeni yıldızlar bilmemne getirmesi zor görünüyor. eldeki ile fazla takviye olmaksızın nerelere gidebilirse öyle ilerleyecekler; o da mevcut koşullarda şampiyonluk kazandırıcı bir potansiyel gibi görünmüyor, ama bir anda yine yeni yeniden doğu finalini geçerler de batı'dan dişlerine göre bir rakip geliverir finalde, olur mu olur..