TARİH 23 Mayıs 2024
10,7b OKUNMA     180 PAYLAŞIM

ABD Başkanı Roosevelt, 2. Dünya Savaşı'na Girmek İçin Pearl Harbor'a Bilerek mi Ses Etmedi?

1933 yılından 1945'teki ölümüne kadar ABD'nin otuz ikinci başkanı olarak görev yapan Roosevelt, Pearl Harbor'ın yapılacağından haberdar mıydı? Ünlü komplo teorisini inceliyoruz.

bazı revizyonist tarihçilerin iddia ettiği şekilde ikinci dünya savaşı'na giden bir "arka kapı" var mıydı?

bu anlayışa göre, abd başkanı franklin d. roosevelt, halkın ülkenin savaşa girmesine karşı olduğu ve ingiltere'yi nazi zaferinden kurtarmak istediği için 1941'de pearl harbor'daki abd donanma üssüne japonya'nın saldırmasını kışkırttı. bu sayede abd'nin ingiltere tarafında savaşa katılmasını sağlamayı amaçlıyordu.

revizyonistler, roosevelt'in japonya ile olan çatışmayı nasıl tetiklediğini ve avrupa'daki savaşa ülkeyi nasıl hazırladığını savunuyorlar. abd'nin 1941'de savaşa girmesinden önceki önemli olayları inceleyen bu tarihçiler, roosevelt'in zaman zaman ülkenin savaşa katılımını kademeli olarak artırmak ve kamuoyunda savaş yanlısı duyguları körüklemek için aldatıcı taktikler kullandığını iddia ediyor. onlara göre, pearl harbor saldırısı sırasındaki koşullar, roosevelt'in önceki yıllardaki davranışları ışığında değerlendirildiğinde, japon saldırısını kasıtlı olarak kışkırttığına dair güçlü işaretler veriyor.

ikinci dünya savaşı almanya'nın 1939'da polonya'yı işgaliyle başladığında, kongre ve amerikan halkının büyük çoğunluğu tarafsızlık yanlısı olmayı sürdürdü. birinci dünya savaşı'na katılmanın büyük bir hata olduğuna inanan amerikalılar, amerika'nın savaşa dahil olmasına neden olan 1917 öncesi olayların tekrarını önlemek için 1930'larda çıkarılan bir dizi tarafsızlık yasasını desteklediler.

roosevelt, halkın amerika'nın savaşın dışında kalmasını istediğinin farkındaydı, buna rağmen almanya'nın zaferini önlemek için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlıydı. halkın ingiltere ve fransa'ya olan sempatisine güvenerek, 1935 tarafsızlık yasası'nın revize edilmesi için kongre'yi ikna etti. yasa, savaşan ülkelere borç verilmesini ve silah satışını yasaklıyordu. roosevelt değişiklikle iki ülkenin "peşin öde ve kendin al" esasıyla, yani hemen nakit ödeme ve silahları kendi taşımaları koşuluyla silah satın almalarına imkan sağladı. bu değişikliği, abd'yi savaşın dışında tutmak ve ingiltere zaferini garantilemenin en iyi yolu olarak savundu.

fransa'nın 1940'ta düşüşünden sonra, roosevelt ingiltere'nin yenilgisini önleyecek başka yollar aradı

almanya'nın batı yarım küre'yi işgal edebileceği tehlikesini ön plana çıkararak, abd tarihinde ilk kez barış zamanında askere alımı sağlayan yasayı yürürlüğe sokmak için kongre'yi ikna etti. revizyonistler, bu önlemi ulusal güvenlik için gerekli olduğu iddialarının tam olarak savunulabilir olmadığını belirtir. aksine, bu adımın aslında abd'yi avrupa'daki savaşa girmeye hazırlamak için atılmış önemli bir adım olduğuna inanır. hemen hemen aynı dönemde, ingiliz başbakanı winston churchill ile müzakereleri takiben, roosevelt eski model 50 amerikan destroyerini, batı yarımküre' deki sekiz ingiliz deniz ve hava üssünün 99 yıllık kiralanması karşılığında ingiltere'ye vermeyi kabul etti. roosevelt yine bu anlaşmayı bir savunma önlemi olarak nitelendirdi ve 1803'teki louisiana alımı'ndan bu yana "ulusal savunmamızın güçlendirilmesinde en önemli eylem" olarak tanımladı. revizyonistler için ise, anlaşma amerikan tarafsızlığını kesin olarak sona erdirdi ve abd'nin savaşa katılımını kaçınılmaz hale getirdi. bu görüşleriyle, değişimi kimsenin durduramayacağı bir sürecin başlangıcı olarak gören churchill ile hemfikirdirler. churchill, "mississippi gibi, akmaya devam ediyor" demişti.

revizyonistler, roosevelt'in gizlice abd'yi savaşa sokmayı planladığı iddialarını, 1940'taki tekrar seçilme kampanyası sırasında kullandığı söyleme dayandırırlar. cumhuriyetçi aday wendell willkie'ye karşı yarıştığı sırada roosevelt, amerika'ya yabancı bir güç tarafından saldırıya uğramaması halinde ülkeyi savaşın dışında tutma niyetini defalarca dile getirdi. daha sonra, başkanın tekrar seçilmesinin amerikalı çocuklar için mezar haçı, hatta bu çocukların neredeyse gemilere bindirildiği anlamına geleceğine dair willkie'nin uyarılarına cevaben, roosevelt 30 ekim'de boston'daki bir dinleyici kitlesine koşulsuz bir söz verdi: "bunu daha önce de söyledim ama tekrar tekrar söyleyeceğim: oğullarınız hiçbir yabancı savaşa gönderilmeyecek." aynı konuşmada roosevelt, axis güçlerinden biri saldırırsa artık savaş ‘yabancı’ olmayacağını belirtmedi.


revizyonistlere göre, roosevelt yeniden seçimiyle, ülkeyi savaşa daha da yaklaştırabilmek için açık bir imza aldığına inanmaktaydı

aralık ayında, ülkeyi savaşın dışında tutma kararlılığını yineledikten sonra, bu amacın en iyi yolunun ingiltere'ye kısıtlamasız yardım olduğunun altını çizerek "demokrasinin büyük cephaneliği olmalıyız” dedi. dinleyicilerinin yüzde 80'inin onayını aldıktan sonra, ingiltere'ye, amerikan fabrikalarının giderek daha fazla sağlayabildiği savaş malzemelerinin ulaşmasını garantileyecek yollar aradı. churchill'in aynı yılın başlarında “artık nakit olarak nakliye ve diğer malzemeler için ödeme yapamayacağımız an yaklaşıyor" açıklamasına yanıt olarak roosevelt, ingiltere’ye savaş sonrası kendilerine ödünç verilen silah ve gemileri "aynı şekilde" geri vereceği şartıyla yardım yapılmasına yetki veren kredi-kiralama programını önerdi. bir basın toplantısında bu anlaşmayı, roosevelt komşusunun evi yanarken, ateşi söndürmek için hortum ödünç vermekle karşılaştırdı. ateş sizin evinize de sıçramışken hortumun parasını sormazsınız, yangın sönünce hortumu geri almak veya yanarsa değiştirmekle yetinirsiniz.

lend-lease'in kongre tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesi ülkenin savaşa katılımını neredeyse kesinleştirmiş olsa da, ülkeyi doğrudan savaşa sokmak için yeterli olmadığı ortaya çıktı. revizyonistlere göre, roosevelt 1941 boyunca doğrudan avrupa çatışmasına girmek için ikna edici bir gerekçe bulmaya çalışıyordu. almanların haziran ayında sovyetler birliği'ne saldırması, abd'ye ait ticaret gemisi "robin moor" ve destroyer "greer"in alman denizaltılarıyla kuzey atlantik'te çatışması sonrasında, roosevelt donanma'ya amerikan ve daha sonra müttefik gemilerine konvoy eşliği yapmasını ve alman ve italyan savaş gemilerini ateş hattında görür görmez vurma emrini verdi. almanya ile amerika arasında ilan edilmemiş bir deniz savaşının varlığına rağmen, amerikan halkının çoğunluğu hâlâ tarafsızlığı desteklediği için roosevelt resmi savaş ilanı istemekten çekindi. revizyonistlere göre, ancak ülke yabancı bir güç tarafından saldırıya uğrarsa savaş yanlısı bir konsensüs elde edebileceğine inanıyordu.

iddialara göre, bu konsensüsü pearl harbor'a saldırıya yol açarak yarattı

revizyonistler, roosevelt’in 1940-41’de, japonya'nın savaş makineleri için ihtiyaç duyduğu hurda metal ve petrol ürünleri ihracatını kısıtlayarak washington ve tokyo arasındaki gerilimi kasıtlı olarak artırdığını iddia ediyor. onlara göre, 1941 sonbaharında amerikan karar alıcılar japonya'nın abd'nin pasifik'te uzlaşma arayışına gireceğine inanarak hawaii'deki abd filosuna saldıracağı sonucuna varmıştı. bu japonya'nın doğu asya'da bir "ortak refah alanı" yaratmasını rahatlatacaktı. roosevelt ve dışişleri, savaş ve donanma bakanlıklarındaki en yakın danışmanları bir saldırının yaklaştığını bilmelerine rağmen, askerleri bilgilendirmediler. sürpriz bir saldırının tüm kamuoyunda savaşa girme konusundaki fikri birleştirerek hem avrupa hem de pasifik cephelerinde savaşma ihtiyacı duyulmasını sağlayacağına inandılar. revizyonistler, roosevelt'in idarenin japonların saldırıyı 6-7 aralık'ta gerçekleştireceğini gösteren kodlanmış mesajlardan haberdar olmasına rağmen orduyu bilgilendirmemesini, bu durumun roosevelt'in ikiyüzlülüğünün bir kanıtı olarak gösteriyorlar.

"savaşın arka kapısı" teorisini ilk savunan tarihçiler arasında charles beard (1946'da "american foreign policy in the making, 1932–1940" ve 1948'de "president roosevelt and the coming of the war" adlı kitapları yayınladı) ve charles c. tansill (1952'de "back door to war: the roosevelt foreign policy, 1933–1941" adlı kitap yayınladı) yer alıyor. yarım yüzyıl sonra, gazeteci ve başkan adayı patrick j. buchanan, 1999'da "a republic, not an empire" adlı kitabında, yaygın görüşün aksine, abd'nin ikinci dünya savaşı'nda savaşmak zorunda olmadığını savundu. buchanan'a göre, ülke sadece roosevelt'in ingiltere ve rusya'yı hitler'e karşı destekleme kararlılığı nedeniyle axis güçleriyle savaşa girmeye zorlandı. buchanan, amerikan katılımı olmadan nazi almanyası ve sovyet rusya'nın birbirlerini yok edeceğini ve böylece dünyayı 1945'ten sonraki soğuk savaş'tan kurtaracağını savundu.

çoğu tarihçi, beard, tansill ve buchanan'ın iddialarını basitleştirici ve ikna edici olmayan bulgulara dayalı olarak nitelendirdi. bu tarihçiler, roosevelt'in dış politikalarını ilerletmek için aldatma ve manipülasyona başvurduğunu ve savaşın ilk yıllarında resmi savaş ilanı istemekten çekindiğini, çünkü halkın hala abd'nin tarafsızlığını desteklediğini kabul ediyorlar. buna rağmen, roosevelt'in japonya'yı abd'ye saldırmaya teşvik ettiğine veya ülkenin pearl harbor'da gafil avlanmasına izin verdiğine dair herhangi bir kanıt olmadığını savunuyorlar.

roosevelt'in kamuoyunun savaşa girmeye olan desteğini önemsediğine şüphe yok. fakat bu, onun desteği olmadan savaş ilan edemeyeceği anlamına gelmez. 1941'in sonlarında, pearl harbor saldırısından önce bile, kongre'de resmi bir savaş ilanı için yeterli oya sahipti. tarihçilere göre, roosevelt'in asıl endişesi, amerikalılar'ın tüm fedakarlıkları ve can kayıplarıyla birlikte böylesine büyük bir çabayı ancak ahlaki bir seferberlik ruhuyla bir araya gelerek sürdürebilecekleriydi. bu nedenle, 1940-41'de avrupa'daki savaşla ilgili aldığı önemli dış politika kararlarında, kamuoyunun destekleyeceği kadar savaşa dahil olmamaya özen gösterdi. askerlik, destroyer-üslüp değişimi, lend-lease programı, deniz konvoyları ve japonya'ya uygulanan ekonomik yaptırımlar, roosevelt'in hepsinin amerikan ulusal güvenliğini korumak için gerekli olduğuna inandığı adımlardı. revizyonistlerin aksine, çoğu tarihçi bu kademeli adımları ülkeyi savaşa sürüklemek için yapılan girişimler olarak değil, roosevelt'in savaşa girmeden önce tüm diğer seçenekleri kullanma çabaları olarak görüyor.

roosevelt'in churchill ve sovyet lideri joseph stalin'e, japon saldırısı olmadan kamuoyunun desteğini savaşa kazanmanın zor olacağını kabul ettiği doğrudur.


ancak çoğu tarihçiye göre roosevelt, japonya ile savaştan 1941 boyunca kaçınmaya çalıştı

çünkü bu durumun ingiltere'ye yardımı sınırlandıracağını ve almanya'ya karşı mücadeleyi uzatacağını biliyordu. örneğin, 7 kasım 1941'de bir kabine toplantısında abd'nin japonya'ya uyguladığı ambargoyu görüşürken, idarenin japon müzakerecilerle "her türlü çabayı göstererek iyi ilişkileri sürdürmeye ve geliştirmeye" çalışması gerektiğini söyledi. dışişleri bakanı cordell hull'a "mümkünse görüşmelerin bozulmasına ve kopmasına izin vermeyin. herhangi bir kötü niyetli adım atmayalım. kriz yaratacak bir şey yapmayalım." dedi.

roosevelt ve danışmanları, 6-7 aralık'ta bir japon askeri harekatı öngörüyordu. buna rağmen, çoğu tarihçiye göre saldırının nerede olacağını bilmiyorlardı. ele geçirilen japon diplomatik ve askeri mesajlar bir yerdeki saldırıya işaret ediyordu. fakat bu mesajlarda hedeflerin britanya, hollanda veya fransız mülkleri olacağına dair bilgiler, pearl harbor'a dair bilgileri gölgede bırakmıştı. dahası, çoğu tarihçinin de belirttiği gibi, eski bir deniz kuvvetleri bakan yardımcısı olan roosevelt'in, bir saldırı planlandığını bilseydi, abd filosunun pearl harbor'da bu kadar savunmasız kalmasına izin vermesi mantıksızdır. hedefi sadece japon saldırısını kullanarak abd'yi savaşa sokmak olsaydı, sadece birkaç destroyer ve uçağın kaybedilmesiyle de bunu başarabilirdi. aslında, saldırının hedefine değilse de zamanına gerçekten şaşırdı. bir uzmana göre bu kısmen abd askeri liderlerinin filoyu bir hedef olarak değil, bir caydırıcı olarak görme eğiliminin bir sonucuydu. ayrıca abd askeri istihbaratının japonya'nın yeteneklerini doğru bir şekilde değerlendirememesinin de bir sonucuydu: amerikalılar, japon hava ve deniz kuvvetlerinin hawaii'deki abd üslerine başarılı bir saldırı düzenleyebileceğine inanmıyordu.

çoğu tarihçi, savaşa giden "arka kapı" veya amerikan halkını avrupa ve asya'da istemedikleri bir savaşa sürüklemek için bir komplo olmadığı konusunda hemfikirdir. abd'nin ikinci dünya savaşı'na katılımının, ülkenin küresel bir güç olarak yükselişinin ve bunun sonucunda amerikan kurumlarına ve özgür bir ülke olarak abd'nin hayatta kalmasına karşı düşman olan saldırgan ve antidemokratik rejimlerle savaşma ihtiyacının bir sonucu olduğuna inanıyorlar.

ancak bu tartışma, amerikan siyasi tartışmasında güncelliğini korumaya devam ediyor

2000 yılında kongre'nin savunma yetkilendirme tasarısında, pearl harbor saldırısından sorumlu olan abd askeri komutanları admiral husband kimmel ve general walter short'u affedecek bir hüküm yer aldı. tasarıda, saldırıdan önce gerekli ve kritik istihbaratın kendilerine sunulmadığı ve bu nedenle saldırıya hazırlanmaları için uyarılmadıkları belirtildi.