TARİH 25 Ekim 2016
103b OKUNMA     1279 PAYLAŞIM

ABD ve SSCB Önderliğinde Gerçekleşen ve Yarım Yüzyıla Damga Vuran Soğuk Savaş'ın Uzun Özeti

ABD önderliğindeki Batı Bloku ve SSCB önderliğindeki Doğu Bloku ülkeleri arasında 1947-1991yılları arasında yaşanan Soğuk Savaş'ı ''mikua'' anlatıyor.

birçok tarihçi bu döneme ''üçüncü dünya savaşı'' demektedir. kimilerine göre ise değildir. burada birçok önemli nokta var. biz öncelikle taraflara bakalım.

***

batı bloğu: aslında sadece abd olarak bilinen bu blok, şu anki nato'dur. yalnız bu da biraz karmaşık. nato, zamanında doğu bloğuna karşı, savunma ve tehdit amaçlı kurulmuştur. 1948'de sscb, çekoslavak darbesi yapınca, kıçları tutuşan ve ingiltere hariç hepsi alman işgaline uğradığı için yorgun olan; ingiltere de almanya gibi bir güçle 6 sene savaşmasından dolayı yorgun olduğundan, bu adı geçen beş ülke( ingiltere, fransa, belçika, hollanda ve lüksemburg) bir araya gelip batı avrupa birliği'ni oluşturmuşlardır. birliği oluşturduktan sonra bi durup düşününce, ''biz böyle çok güçsüz olduk lan'' demişlerdir ve amerika'yı işin içine çekmek istemişlerdir.

iStock.com

o zamanlar abd'de de monroe doktrini gerçeği olduğu için, avrupa ile ittifak içine girmiyordu. yalnız onlar da şöyle bir durup avrupa haritasına bakınca ''bu beş ülke bir araya geldi ama, sscb bunları sıraya dizip, ağızlarına diz ata ata dayak arsızı yapar bunları'' diye düşünmüş olmalılar ki, vandenberg kararı'nı hızlı bir şekilde yürürlüğe sokarak, abd'nin avrupa ile ittifaka girebilmesinin yolunu açmışlardır. 

1823'ten sonra(monroe doktrini) dış politikasını ilk kez bu kadar keskin bir şekilde değiştiren abd; vakit kaybetmeden msn'den toplu konuşmaya kanada ve 12 batı avrupa ülkesini alarak, nato'yu kuruyorum, gelin demiştir. akabinde nato(north atlantic treaty organization) kurulmuş ve sscb'ne derin bir hassiktir çektirmiştir. 

batı bloğu en anlaşılır hali ile, anti-komünist bir yapılanmadır.


doğu bloğu: zaten sscb halihazırda 1943'te çekoslavakya, 1945'te polonya, 1948'de de bulgaristan, macaristan ve romanya ile ikili anlaşmalar imzalamıştı. nato'nun kurulmasının akabinde, ekibe arnavutluk ve almanya'nın diğer yarısını da(doğu almanya) katarak, 1955'te varşova paktı'nı kurmuşlardır. paktın, sözde dostluk, yardımlaşma ve işbirliği için kurulduğu için söylense de, asıl amacın batı'da oluşan anti-komünist yapılanma olduğu zaten herkesin malumuydu. ilk sidik yarışı da böyle ''adam toplama'' eylemi ile başlamış oldu.
nato'nun 5.maddesine karşılık olarak ki; o madde:


''taraflar, kuzey amerika'da veya avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa bm yasası'nın 51'inci maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, kuzey atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır[...]'' şeklindedir; varşova paktı'nın 2. maddesi oluşturulmuştur:

''avrupa'da silahlı bir saldırı durumunda, üyeler, tek tek ya da ortak bir biçimde kendilerini savunacaklardır.''

varşova paktı'nı kuran ülkelerin özetçi olmaları da dikkatlerden kaçmamıştır bu arada. nato gibi lafı uzatmamış adamlar.

şuradan, doğu ve batı bloklarının oluşturduğu harita görülebilir:



gereksiz bir bilgi olarak, şuradan da varşova paktı'nın arması görülebilir. 

sırf şu arma için bile pakt kurulurmuş yani. o derece güzel tasarlanmış.



bloklar arasında sayısal çok ciddi farklar yoktu.

- ikinci dünya savaşı'nın kaderini hava bombardımanlarının tayin ettiğini düşünen batı bloğu, hava kuvvetleri bakımından üstünken(2260'a, 1800) tarihin gördüğü en büyük tank muharebesini yaşayan(doğu cephesi) sscb'nin tank fetişi yüzünden de, doğu bloğunun karasal üstünlüğü(38 bin tanka karşılık, 16 bin tank) söz konusuydu.

- deniz gücü olarak da batı bloğunun üstünlüğü göze çarpmaktadır. (30 kruvazör, 66 kruvazör / 189 refakatçi, 1087 refakatçi)

- en önemli unsur olan, kıtalar arası balistik füzeler de ise, doğu bloğunun yaklaşık 700 balistik füzesine karşılık, batı bloğunun yaklaşık 250 balistik füzesi vardı.

*tüm bu korkunç rakamların oluşturduğu sonuç ise şuydu: biz savaşırsak, kendi anamızı bellemekle kalmayız, dünya'nın anasının örekesine çam ağacı dikeriz. sonra topla toplayabilirsen kozalakları. 

tarafların daima ''lan aslında şeytan diyor, git saldır..'' düşüncesinde olup, bir türlü saldıramamalarının sebebi de bu karşılıklı salınan korkulardı.



bağlantısızlar hareketi: stalin'e kafa tutması ile bilinen josip broz tito, yani yugoslavya önderliğinde; hindistan, mısır, endonezya ve gana'nın bir araya gelerek, 1961 yılında kuruluşunu ilan ettikleri bir blok. mısır'ın ikinci cumhurbaşkanı cemal abdül nasır hariç, diğer ülkelerin ilk liderlerinin boy göstermiş olması bakımından da ilginç bir oluşum olmuştur. [hindistan'ın ilk başbakanı(jawaharlal nehru), gana'nın ilk devlet başkanı(kwame nkruma), endonezya'nın ilk cumhurbaşkanı( sukarno)]

bloğun, kuruluş amacını açıkladığı bildirisi ise, gerçekten çok çarpıcıdır:

''bu bloğun kurulmuş olmasının amacı; üye ülkelerin milli bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini, sömürgecilikten, yayılmacılıktan, ırkçılıktan, ve her türlü dış baskı, istila, işgal ve dış müdahaleden korumaktır''

halen aktif olan bu bloğun, şu an 120 üyesi bulunmaktadır. merkezinin new york'ta ve resmi dilinin rusça olması ise, kaderin bir cilvesi olsa gerek.

- çin halk cumhuriyeti ve yugoslavya aslında komünist ülkeler olmakla beraber, doğu blok ülkelerine dahilmiş gibi görünmektedir ama;stalin'in, dolayısıyla sscb'nin izlediği politikaları beğenmedikleri için bağlantısızlar hareketine de dahil olmuşlardır.

- çin halk cumhuriyeti halen bağlantısızlar hareketi'nin gözlemci ülkelerinden biridir.

***

soğuk savaş terimi ilk kez bernard baruch tarafından, 1947'de kullanılmıştır. 

yani ikinci dünya savaşı'nın hemen sonrası. ülkeler ''savaş bitti ama çok güzeldi gerçekten. tadı damağımda kaldı adeta. yine olsa yine bombalarım sivilleri'' diye düşünemeyeceklerine için, aslında bu ''soğuk savaş'' çok önceden, birinci dünya savaşı'ndan beridir devam ediyordu diyebiliriz. 

savaş, en basit hali ile, karşı tarafı yıkmak, yok etmek veya verilebilecek an ağır hasarları vermek amaçlı bir harekettir. soğuk savaş döneminde iki blok arasında hiçbir sıcak çatışma olmamış olması, bunun bir savaş olmadığı anlamına gelmez. zira bu dönemim sonunda, taraflardan biri, yani demir perde sscb(-ki bu demir perde terimini de ilk kez, tarihin en büyük trollerinden biri olan winston churchill kullanmıştır) yıkılmıştır. bu açıdan bu döneme, savaş dönemi diyebiliriz.


''savaş dediğin bombalı füzeli olur. en azından üç beş bin kişi olur. ben denizaltı batırılmamış savaşa savaş demem'' diyen bazı troll tarihçilere göre ise, savaş olarak adlandırılamayacak bir dönemdir. bu kanla beslenen hıyarların atladığı şey ise, bizzat başaktörler sıcak çatışma yaşamamış olsa da; vietnam, arjantin, afganistan, kore, iran, ırak, israil ve arap ülkeleri gibi üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırılan ülkelerde gayet sıcak çatışmalar olmuş, silahlar konuşmuş, insanlar ölmüştür. abd ve sscb, kendi büzükleri yiyip birbirlerine saldıramasa da, iç işlerine müdahele etmekte bir beis görmedikleri ülkelerde, bu dönem pek de 'soğuk' geçmemiştir.

birinci dünya savaşı'na, yani ekim devrimi'ne dönersek, aslında türkiye'yi de ilgilendiren bazı şeyler var. itilaf devletleri(birleşik krallık, fransa ve italya) ''şu çanakkale'yi geçelim de, rus çarlığına yardım götürelim. lenin, rus çarının anasına avradına küfür etmiş'' diye düşünüp, çanakkale'ye gelmişler; 5 günde geçeriz diye düşündükleri çanakkale'den geçememişlerdir. rus çarlığı da beklediği yardımı alamayınca, 1917'de şubat devrimi gerçeklemiş, rus çarlığı tarihe karışmıştır. hemen akabinde bolşevikler , ekim devrimini gerçekleştirerek, tarihin akışını değiştirecek olan rusya sovyet federatif sosyalist cumhuriyeti'ini kuruluşunu ilan etmiştir. rusya sovyet federatif sosyalist cumhuriyeti de 1922 de oluşturulan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'ne katılıp, isim olarak sahneden çekilecektir.

bu noktada, osmanlı olmasa bolşevik devrimi gerçekleşmezdi diyenler de vardır -ki bu kanı yanlıştır. bolşevik devrimi zaten gerçekleşecekti. itilaf devletlerinin çanakkale'yi geçememiş olmaları, sadece bu devrimi hızlandırmıştır. daha sonra, atatürk'ün lenin'e bir mektup yazarak bir bağlaşmayı dile getirdiği doğrudur. hatta lenin'in osmanlı'ya silah yardımı yaptığı, doğu cephesini kapattığı da doğrudur. hatta sscb'nin yaptığı ilk anlaşma da osmanlı ile 1921'de yaptığı dostluk anlaşmasıdır. bu anlaşma ile birlikte kars ve ardahan osmanlı'ya, batum ise sscb'ne bırakılmıştır. 

hatta taksim cumhuriyet anıtı'nda, atatürk'ün arkasında mihail frunze ve kliment voroşilov vardır. bu, zamanında sovyetlerden alınan yardımların bir jesti olarak yapılmıştır.


***

1923'te üçüncü kez geçirdiği felç sonrası konuşma yetisini kaybeden lenin, geride ünlü lenin'in vasiyeti'ni bırakmıştır. işte lenin'in bu vasiyette verip veriştirdiği, adeta içinde gezdirdiği stalin, 1924'te sscb'nin başına geçmiştir. 

konuyla alakası yok ama yine de mektuptan bir bölüm koyalım:

--- spoiler ---

''stalin çok kaba; biz komünistler arasında bu kötü özellik katlanılabilir olsa da genel sekreterlik makamı için tahammül edilemezdir. bu yüzden yoldaşların stalin’i o konumdan almanın bir yolunu bulması ve yoldaş stalin’den bu açıdan farklı bir yoldaşı aynı göreve getirmenin bir yolunu bulmaları gerektiğini düşünüyorum; daha anlayışlı, daha sadık, daha saygılı ve yoldaşlarına karşı daha düşünceli, daha az kaprisli vb. bu durum ayrıntı olarak değerlendirilebilir. ancak partide olası bir bölünmenin engellenmesi açısında stalin ile troçki’nin ilişkisiyle ilgili yazdıklarım önemsiz değildir, belirleyici olabilecek bir ayrıntıdır.''

--- spoiler ---

rus çarlığı, yapı olarak ilerlemeci ve yayılmacı bir politika izliyordu. sscb de bu politikayı devam ettirdi. burada önemli olan husus, bu politikanın ideolojik bir politika olmadığıdır. yani monarşi ile yönetilen rus çarlığı ve komünizm'in hakim olduğu bir birliğin aynı yayılmacı politikayı izlemesi, olayın aslında ideolojik olmadığının bir göstergesidir. komünizmi yaymak tabi ki stalin'in amaçlarından biridir ama, temelde asıl amaç bu değildir. bu düşünceler, troçki'nin romantik düşünceleriydi sadece. ''sosyalizmi tüm dünya'ya yayalım, 1 mayıs işçi bayramını da ortak bir alanda düzenleriz, kolaylık olur hem'' diye düşünen kişi troçki'ydi, stalin değil.


stalin, kendi komünist kimliğini, fransa'nın ortalama bir kentinde yaşayan, akşam karısıyla şarap içen ve kızıyla oynadıktan sonra yatıp uyuyan, yorgun bir fransız memur kadar bile önemsemiyordu. sadece dışarıdan bakınca ''demir perde gelecek, anamızı belleyecek'' havası seziliyordu. ki, henüz yeni kurulmuş bir birliğin bu derece korku salabilecek bir havada olması da, kuşkusuz stalin'in başarısıdır. çünkü stalin, sscb'ni en az abd kadar emperyalist bir güç yapmıştır. stalin'in üçüncü dünya devletlerine kan kusturmaları, sınıf ayrımını kaldırmak gibi bir fikri, ruhbani sınıfı yok ederek gerçekleştirmesi gibi über eylemlerine değinmek, konumuzla zerre alakası olmadığı için yersizdir.

böyle yayılmacı bir politika izleyen bir süper gücün, diğer bir süper güç ile hırlaşması ise tabi ki kaçınılmazdır. özellikle ikinci dünya savaşı sonrası, hemen 1947'de nato'nun, 1955'de varşova paktı'nın kurulması, karşılıklı güç gösterilerinin ilkidir.

aslında ilk dansa davet truman doktrini ile abd'den gelmiştir. truman doktrini de durduk yere peydah olmamıştır elbette.

1920'lerin hemen başındaki türkiye-sovyet arasındaki o iyi hava, 1925'te stalin'den gelen

''dostluk anlaşmasını gözden geçirelim. kısacası ardahan ve kars'ı biz geri verin. ha bir de herhangi bir saldırı olursa, boğazlara dizerim sovyet gemilerini, subaylarım balık tutar sarıyer'den'' teklifine, türkiye ''ancak kafasını alırsın ardahan ve kars yerine'' 

yanıtı verince, şu güzel ortam bozuldu. sovyet tarafı isteğini tekrarlayınca, türkiye, kahveden adam çağırır gibi abd ve birleşik krallık'a bir haber gönderip, ülkeleri olaydan haberdar etti. bu arada sovyetler, türkiye'ye nota yolladı. haber alan abd de, sovyetlere nota yolladı. onun peşine bir nota da türkiye'den sovyetlere gitti. bu üç ülke, xavi-iniesta-messi üçlüsü gibi notalaşırken, ortam iyice gerildi.


45-47 yılları arasında türk ordusu savaşa hazır konumda beklerken, 47'de başkan truman bir açıklama yaptı ve ''abd sınırları kars ve ardahan'dan başlamaktadır'' diyerek, sovyetler birliğine ilk gövde gösterini yapmış oldu. hemen ardından da truman doktrini'ni ilan etti. bu doktrine göre abd, ''komünizm ile savaşan ve komünizm baskısı altında olan ülklere mali ve askeri yardım'' yapmalıydı. bu amaçla, 400 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldı ve bu miktarın 300 milyonu yunanistan'a, 100 milyonu da türkiye'ye verildi.

bununla birlikte abd, türkiye'nin içişlerine karışma hakkını kendinde gördü tabi ki ve ''milli şeflik'', köy enstitüleri'' gibi sovyet icatlarının kaldırılmasını istedi.

yunanistan açısından ise sonuçlar daha somut olmuş, merkezi hükümet aldığı yardımla beraber komünizm yanlılarını alt ederek yunan iç savaşı'na son vermişti. bu olay, batı bloğunun doğuya karşı kazandığı ilk zafer olarak tarihe geçmişti.

dahası ise, artık amerika kendi kendine takılan ülke görüntüsünden uzaklaşıp ''milletin işine karışmak ne iyiymiş lan. para veriyosun, istediğini yapıyorlar'' felsefesinin tadına vararak, dünya sahnesinde daha da aktif bir rol oynamaya başlamıştır.


bu tam bu dönemde başka bir önemli gelişme daha olmuş ve marshall planı devreye girmişti.(1948-1952)

görünüşte, savaştan çıkan ülkelerin ekonomilerini rahatlatmak, kalkınmalarını kolaylaştırmak amacı ile amerika tarafından ayrılan 5 milyar dolarlık bütçeydi bu marshall planı. 

şöyle de güzel bir poster eşliğinde dağıtılan bu yardımdan, savaşa girmemesine rağmen cebellezi eden türkiye'ye bakınca, türkiye'nin mayış dağıtımı sırasında kaynak yaptığını değil, aslında bu yardımların anti-komünist bir propoganda olduğunu anlayabiliyoruz. 


yani abd'nin amacı, ülkeler sıkıştıklarından akıllarına komünist sovyet değil, abd gelsin planını gayet güzel bir biçimde uyguluyordu. (bu arada isviçre ilk 2 sene para almayıp, 1951'de 250 milyon dolar almıştır. zannediyorum ki ''koşun lan para dağıtıyorlar'' haberi oraya geç gitmiş. bi buruluyor yani insan)

1948 yılı cenabet bir yıl olduğundan, başka önemli bir olay daha yaşanmıştır; berlin krizi ya da bilinen adıyla berlin ablukası.

savaştan sonra almanya gibi berlin de 4'e bölünmüştür. 


fakat berlin şehri, sovyetlerin işgal bölgesinde bulunduğu için, diğer işgalcilerin almanya'daki bölgeleri ile berlin'deki bölgeleri arasındaki bağlantı, sovyetlerin işgal bölgesinden geçilerek yapılmak zorundaydı. taraflar(birleşik krallık, abd ve fransa) bu fırsatı iyi değerlendirerek, sırf ibneliğine sovyetlerin işgal bölgesine girip çıkıyordu sürekli. sovyetler de sinirden kendilerini sikmelerine rağmen bir şey yapamıyor, daha da sinirleniyordu. hatta amerika ve birleşik krallık kendi bölgelerini 1946'da birleştirip, bizonia adını vermişler; berlin ablukası başlayınca fransa da kendi bölgesini buraya katarak, bölgeye trizonia'yı oluşturmuşlardır.

sovyetler, müttefiklerin ibneliklerine daha fazla dayanamayıp, berlin'i abluka altına alır. batı berlin ile batı almanya arasındaki ulaşımı kısıtlar. daha sonra da elektriği dahi keserek ''size yağmurlu havada su yok'' mesajını verir. batı berlin'de mahsur kalan 2 milyon insan, karanlık ve açlıkla yüz yüze gelir. fransa ve birleşik krallık elektrikler kesilince sadece hep bir ağızdan ''aaaa'' demekle yetinirken, abd hava yoluyla yardıma başlar. zaten hava gücü olarak sovyetlerle arasında bariz bir güç farkı olan abd, batı berlin'e günde 5 bin tona varan yiyecek ve yakacak yardımı yapmaya başlar.

batı berlin'i boşaltmayı düşünen sscb, bunun gerçekleşmeyeceğini anlayınca; tartışmalar, toplantılar, müzakereler yapılsa da bir sonuç çıkmaz. yalnız sovyetlerin bu ablukası ile, batılılar da almanya'nın toprak bütünlüğünün sağlanmayacağını idrak ederler. bu anlayışla, bari batı tarafını birleştirelim düşüncesi ışığında, bonn'da temelleri atılan bir anayasa hazırlanır ve 23 mayıs 1949'da, federal almanya cumhuriyeti'nin kuruluşu ilan edilir.
sovyetlerin hamlesi de gecikmez ve 1949 ekim'inde, demokratik alman cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan ederler. almanya'nın ikiye bölündüğü yetmemiş gibi, berlin'i de ikiye bölerler ve ortam geçici olarak inception'a döner.


***

1953'te stalin'in ölümüyle başa gelen, ilk ismi itibari ile taş gibi bir hatun intibası uyandıran nikita kruşçev(orjin okunuşu huruşçyov) soğuk savaş döneminin çehresini epey değiştirmiştir. zira tam bu dönemde, soğuk savaş hem tam zirveye çıkmış hem de yumuşama başlamıştır.

1960'da abd'ye ait u-2 uçağının soyvet hava sahasında düşürülmesi üzerine, iki ülke her zamanki gibi yine karşı karşıya gelmiştir. ama bu sefer durum çok ciddidir çünkü sıcak temas sağlanmıştır. amerikanya her ne kadar uçağın meteoroloji uçağı olduğunu söylediyse de, sovyetler bunu yememiş, ''pilotunuz elimizde y.rram, sen kimi kandırıyorsun'' demiştir. pilotun sağ olduğunu öğrenen abd, uçağın casus uçağı olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır. 

pilotun açıklamaları doğrultusunda:

* pilot cia ile imzaladığı özel sözleşme uyarınca abd’nin özel bir hava birliğinde çalışmaktaydı ve görevi sovyetler’deki telsiz istasyonları, radar üsleri ve füzeler hakkında havadan bilgi toplamaktı.

* pilotun bağlı olduğu birlik 1956 tarihinden beri türkiye’deki incirlik üssü’nde üslenmiş olup her yıl bir dizi haberalma uçuşlarına çıkmaktaydı.

* pilot, düşürüldüğü gün, görevinin pakistan’dan norveç’e doğru uçup bilgi toplamak olduğunu söylemişti.(bu kısım vikipedi'den aynen alınmıştır)

bu arada düşen uçak:


tam bu dönemde, abd ile sscb arasındaki hava keskinleşirken; fulgencio batista yönetimini devirip, sosyalist devrim yapan fidel castro yönetimindeki(che'yi unutmadım tabi ki. burada sadece fidel castro'dan bahsedilmesinin sebebi, küba devriminin derince anlatılmaması) sosyalist küba, sovyetler ile yakınlaşmıştır. 

castro yönetimini yıkmak için her yolu deneyen ve başarsız olan abd, çok bel bağladığı domuzlar körfezi çıkartması'nda da başarısız olunca, iyice taşak konusu olmuştur. özellikle soyvetler birliği, cccp offical facebook sayfasından epey bir trollemiştir abd'yi o dönem.
bununla yetinmeyen sscb, hiçbir gereksinimi olmamasına karşın, küba'nın şeker ihracatının neredeyse tamamını satın almıştır. bu hem küba'ya yardım, hem de abd trollemesinden başka bir şey değildi.

1962'de ise, kruşçev beklenmedik bir hamle ile küba'ya füze konuşlandırma adımlarını attı. küba füze krizi olarak adlandırılacak bu hamle, bir füze yerleştirme olayından daha farklı anlamlar taşıyordu. kruşçev, özellikle abd'nin füzeleri kaldırma talebiyle geleceğini biliyordu. o füzelerin orada kalamayacağını, hatta tam olarak yerleşemeyeceğini dahi biliyordu. kafasından geçen ise, füzeleri kaldırma hareketine karşılık, abd'den istekte bulunma hamlesiydi.


j.f. kennedy de hamlesini yaptı ve küba'yı denizden abluka altına aldı. çünkü küba'ya yerleştirilmeye başlanan füzelerin bazı eksik parçaları vardı ve bu parçalar soyvet gemileri ile yola çıkmıştı bile. gemiler yaklaşırken, abd, ablukanın delinmesi halinde gemilerin batırılacağını; sscb ise, gemideki silahların savunma amaçlı silahlar olduğunu söyleyip, gemileri durdurmayacağını açıkladı. böylece adım adım felakete doğru ilerliyordu gemiler. süpergüçler restleşmişti.

kruşçev'in bir sonraki hamlesi ise, dünya'yı rahatlatan hamle oldu. abd'nin türkiye'deki füzeleri sökmesi halinde -ki türkiye'ye 1961 yılında jüpiter füzeleri yerleştirilmişti. bu füzelerden sovyetlerin haberi vardı ama türk halkının haberi yoktu) sscb’nin de küba’dakileri sökeceğini, türkiye'nin içişlerine karışmayacağını ve bağımsızlığına saygı gösterceğini açıklamıştır.

kennedy de karşılık olarak, küba'daki füzelerin söküldüğü takdirde küba ablukasını kaldıracağını ve küba'yı işgal etmeyeceklerine dair garanti verdiğini bildirmiş ancak; füzelere dair bir açıklama yapmamış, yani füzelerin sökülmeyeceğini de üstü kapalı olarak söylemiştir.
tüm bunlardan sonra 28 ekim 1962'de küba ablukası kalkmış ve buhran son bulmuştur. bu duruma en çok sevinen ise nato olmuştur. zira olası bir küba işgalinde, sovyetlerin de türkiye'yi işgal edeceğinden emin olan nato ülkeleri, 

''keriz gibi 'sen dalarsan ben de dalarım' maddesi koyduk, boşu boşuna sovyetlerle karşı karşıya geleceğiz. adamlarda 38 bin tank var lan. ebemizin örekesine bile top atışı yaparlar'' 

diye söylenmişlerdir kendi kendilerine.


bu buhran sonucunda;

- nato'ya üye olan avrupa ülkelerinde ''nato dedik, birlikte hareket edeceğiz dedik, en ufak krizde abd yine kendi kendine çaldı oynadı. biz de burada baş çavuşun eşşeğiz'' söylemleri ayyuka çıkmıştır ve abd'ye bu kadar bel bağlama kerizliğine neden düştüklerini sorgulamışlardır.

- kruşçev, anlamsız işler adamı olduğu gerekçesi ile iktidardan indirilmiştir.

- fransa, abd'ye fazla bel bağlamanın kerizliğini dile getiren ülkelere ek olarak, kendi nükleer programını başlatma adımı atma cesaretini gösterdi.

- olası bir nükleer savaşın adının bile dünya'yı ve kendilerini tedirgin ettiğini gören abd ile sscb, bu iş böyle olmayacak diyerek ''nükleer silah denemelerinin kısmi yasaklanması anlaşması''nı imzaladılar.(sadece toprak altında nükleer deneme yapılabilir)

- kriz boyunca mektuplaşarak haberleşen moskova ve washington, ''böyle süpergüce sokayım. hala mektup atıyoruz lan. bi zarfa öpücük koymadığımız kaldı'' diyerek, moskova - washington arasında telefon bağlantısı kurmuşlardır.

* bir de ek olarak, bu buhrandan sonra çin, sovyetleri devrimci davaya ihanetle suçlamıştır. yalnız çin'in bu tavrı sadece bu olayla alakalı değildir. stalin sonrası kruşçev yönetiminin daha esnek, daha yumuşak bir yapıda olması, çin'i zaten sovyetlerden uzaklaştırmıştır.


***

bu olaylardan sonra, yani 1962'den sonra, soğuk savaş yerini bir yumuşama dönemine bıraktı.
kruşçev'den sonra göreve gelen leonid brejnev, leninist ilkelere bağlı olduğunu vurgulayarak geldiği görevinde, kruşçev'in başlattığı ''yumuşama'' havasının da sürdürülmesi gerektiğini savunmuştur.

41-45 arasında gerçekleşen arnavut savaşının komutanlarından biri olan brejnev, 61-65 yılları arasında arnavutluk hariç, tüm doğu bloku ülkelerini ziyaret ederek, bloklar arasındaki bağlantıyı(ömer üründülizm) sık tutmayı amaçlamıştır.

1968'de alexander dubcek yönetimindeki çekoslavakya, sosyalist yönetimi liberalleştirme girişiminde bulununca, daha sonra brejnev doktrini olarak adlandırılacak hareketi yapmış ve varşova paktı 5 üye ile beraber, çekoslavakya'ya müdahale etmiştir. bu müdahale kağıt üzerinde anlamsız olunca, kıçından ''varşova paktı üyelerinin çıkarlarına zarar verecek gelişmeler karşısında askeri müdahale hakkımız vardır'' gibi bir şey uydurmuştur. zaten müdahalenin brejnev doktrini olarak adlandırılmasının sebebi de tam olarak bu, kıçtan uydurma olayıdır.

brejnev, alman demokratik cumhuriyeti ve almanya federal cumhuriyeti'yle polonya'nın sınırını tanıyan ve avrupa güvenlik ve işbirliği konferansı nihai senedi imzalanmasında büyük roller oynayıp, yumuşak dış politikasında istikrarlı olduğunu göstermiş olsa da, 1979'daki afganistan işgali ile, içindeki stalinizmin de ölmediğini göstermekten geri kalmamıştır.

***

brejnev'den sonra göreve gelen yuri andropov, 15 ay gibi çok kısa bir süre görevde kalmış olmasına karşın, bu süre içersinde abd ile ortamı germek için elinden geleni yapmış, çin ile yakınlaşmış, katı bir dış politika izlemeye çalışmıştır ama başarılı olamamıştır.
artık iyice yavaşlamaya başlamış olan demir perde ekonomisini iyileştirmek için de ağır reformlar yapmaya çalışması ise, artık ekonomik olarak abd'ye kafa tutamamaya başlayacan sscb'nin sonunun geldiğinin de habercisiydi.

avrupa'yı tir tir titreten demir perde,artık ekonomik bunalımlar yaşıyordu...

***

1985 yılına gelindiğinde ise, mihail gorbaçov sscb'nin yeni lideri oluyor ve tarihin akışı tamamen değişiyordu..

aslında sscb'nin geldiği noktanın en güzel özeti, mihail gorbaçov'un ''alkol tüketimine karşı'' başlattığı kampanyadır. yani ural dağları'nın ardından yükselen makina gücü, insan gücü, ekonomik ve teknolojik güç, artık alkol tüketimi gibi olaylara ilgilenir olmuştu. bir açından, mihail gorbaçov'un iç politikası; sovyetleri, adına yakışır biçimde halk ile bütünleştirmiştir ama, dış politika olarak, son 25-30 yıldan farklı değildir. farklı olması da beklenemezdi zaten.

glasnostve perestroikaya yönelen gorbaçov, 1987'de avrupa ve asya'da yerleştirilmiş olan orta ve kısa menzilli füzelerin imha edilmesini girişimini başlatmış, 8 aralık 1987'de bu füzelerin imhası konusunda reagan ile anlaşma imzalamıştır. ekim devrimi'nin 70. yılında yaptığı konuşmada ise tıpkı lenin gibi, stalin ve troçki'ye giydirmiş, stalin'in üstüne kürek kürek küskü atmıştır.

artık çaktırmadan çaktırmadan dağılma sürecine giren sscb, ilk firelerini yine gorbaçov zamanında vermiş; gürcistan, ermenistan, azerbaycan ve türkistan çatışmalarına ve maden işçilerinin ayaklanmalarına ek olarak, daha da önemli bir gelişme olan doğu ve batı almanya'nın birleşmesine hiçbir tepki vermemiştir.

1990 yılına gelindiğinde ise bir gorbaçov bir devrim gerçekleştirdi ve abd'den ekonomik yardım istedi. bu, demir perde'nin dağıldığının gayri resmi açıklaması anlamına geliyordu.

- evet oktay sendeyiz.
- ben bir duyum aldım. bilmiyorum, %90 doğruymuş. sscb bitmiş.

1991'de ise sovyet gizli servisi olan kgb, gorbaçov'a yıkmak ve komünizmi yeniden canlandırmak için darbe girişiminde bulunduysa da, yeltsin'in de gorbaçov'a verdiği destek sayesinde başarısız olmuştur.

tarihler 21 aralığı gösterdiğinde, rusya federasyonu, ukrayna ve beyaz rusya sscb'den ayrıldıklarını ve bağımsız devletler topluluğunu kurduklarını ilan etmişlerdir. du devletleri azerbaycan, ermenistan, kazakistan, kırgızistan, moldova, özbekistan, tacikistan,(1993'de gürcistan) takip etmiştir. (gürcistan 2009'da birlikten ayrılmıştır. ayrıca bu bağımsız devletler topluluğu kadar değişik adamlar görmedim. adamlarda zerre kendi kafaya göre hareket etme duygusu yok. illa bir birlik olacak.)

bu gelişmeyle birlikte tamamen yetkisiz kalan gorbaçov, tarihe geçecek şu konuşmayı yapmıştır:

''görevimi kaygı içinde ama umutla bırakıyorum. herkese iyi şanslar diliyorum.''

1917'de başlayan, 1922'de tam kimlik kazanan, 22.403.000 km²'lik sınırları ile dünya'nın en büyük ülkesi olan, hitler almanyasını yenen, ural dağları'nın ardından yükselen bir süper güç olan, abd'ye kafa tutabilmiş yegane devlet olan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği dağılmıştır ve soğuk savaş sona ermiştir.

***

- dönemin sscb ağırlıklı olarak anlatılmasının sebebi, sscb'nin dış politikalarındaki keskin değişikliklerin görülmesi ve sscb'nin dağılması ile savaşın son bulmasıdır.

- abd'ye çin arasında şu an soğuk savaş olduğunu zannedenler de yanılgı içindeler. çünkü çin, sscb gibi bir anda kurulup, bir anda yok olacak bir ülke değil. çin, tarihin en eski medeniyetlerinden biri. şu an ellerinde inanılmaz bir güç olduğu ve komünizm ile yönetildikleri doğurudur ama, bu abd ile aralarında soğuk savaş olduğu anlamına gelmez. çünkü çin dış politikalarının, sscb'nin dış politikaları ile uzaktan yakından bir alakası yok. bu da zaten ayrı bir yazının konusu olacak bir nokta.