SEYAHAT 10 Kasım 2021
39,9b OKUNMA     480 PAYLAŞIM

Afrika'nın En İlginç Ülkelerinden Biri Olan Etiyopya Hakkında Başka Yerde Bulamayacağınız Bilgiler

Coffee arabica'nın merkezi, Liberya'yla birlikte sömürgeleştirilememiş tek Afrika ülkesi olan Etiyopya hakkında ilginç bilgiler ve oraya gidenlerin deneyimlerini derledik.
iStock

Nedir, ne değildir?

etiyopya... başkenti, 'dağın çiçeği' anlamına gelen addis ababa, yaklaşık 2.700 metre rakımındadır. gittiğiniz zaman, yürümek, merdiven çıkmak gibi normal aktivitelerinizi yapmak zorlaşır. nefesiniz kesilir. bu durum bünyeye göre, iki üç gün ile bir hafta arasında bir sürede, vücudunuzun adapte olması ile sona erer. uzun kalışlarda; mesela elçilik görevlilerinin 2 yıllık kalışları gibi; kandaki hemoglobin sayısının dramatik olarak arttığı ölçülmüştür. yüksek rakımlarda az oksijen olması sebebiyle, hücrelere her zaman gereken miktardaki oksijeni ulaştırabilmek için, kanda oksijen taşıyıcılarının sayısının artması durumudur. gidip 2 ay kaldığınızda, hiçbir şey yapmasanız bile, aslında kondisyonunuzu arttırmış olursunuz.

tropikal kuşaktadır. sıcaklık hep 20 derece civarındadır. ancak yüksek olduğundan, güneş yakar. halkı güneşten korunmak için şemsiye kullanır. iki mevsimi vardır. kurak mevsim ve yağışlı mevsim. yağışlı mevsimde de sıcaklık aslında aynı seviyelerdedir. ama bunlar çok üşürler. ve evet, yağışlı mevsimde de yağmurdan korunmak için şemsiye kullanırlar.

Addis Ababa

şehrin hemen dışına çıktığınızda maymun, sırtlan/çakal, bilumum yırtıcı kuşları görmeniz olağandır. bunları şehir içinde de görmeniz olağandır. kenarlara yakın, geceleri sırtlanların gülme seslerini duyabilirsiniz. bir gece vakti, arabayla giderken yolda da karşılaşabilirsiniz.

arap kahvesi diye bilinen coffea arabica'nın menşei burasıdır. kahve yemen'den gelir türküsü vardır ama yemen'e de buradan gelmiştir. hazırlanıp içilen şekline bunna derler. sürekli toprak, testi benzeri rengarenk bezenmiş kaplarda ve odun/kömür ateşinde demlenerek durur. kahve içmenin bir adabı ve seromonisi vardır. kültür olmuştur. ülkenin en büyük ihrac kalemlerinden birisidir. diğeri de büyükbaş hayvan ile bunların eti ve derisidir.

şehir trafiği tek kelime ile kaotiktir. kahire'den kötüdür, öyle söyleyeyim. hiç bulaşılmaması tavsiye edilir.

buraya gittiğinizde, her zaman, her yerde yürüyen insanları görmeniz mümkündür. toplu taşıma yoktur denilebilir. zaten insanlarda da para yoktur. dolayısıyla herkes hep yürür. ordan oraya, günün her saati herkes yürür. adeta kocaman, yürüyen bir ülkedir.

çat denilen, bilimsel adı catha edulis olan, amfetamin benzeri etkileri olan bir bitkiyi çiğnerler. bildiğiniz, hafif uyuşturucudur. evlerde bu iş için özel odalar, bazen müştemilat gibi ayrı yapılar bulunur. her şeyin olduğu gibi bunun da bir kültürü, seromonisi vardır. bizim nohut dediğimiz bitkiye benzeyen, yeşil yapraklı bu uyuşturucu, pazarda veya yolda demet demet, kalitesine göre satılmaktadır. serbesttir. sudan ucuzdur. öğleden sonra 3-4 gibi, birisinin evinde çat odasında toplanılır, yere kilimlerin üzerine oturulur, ortaya çay yapılır ve bu bitki çiğnenerek sohbet edilir. yapraklar ağıza alınır ve çiğnenir ama yutulmaz, çıkan suyu emilir. arada çay içilir. bu sohbetler uzun süre devam eder ve umumiyetle barda etiyopya müziği ile dans ederek biter. bitkinin en önemli ve belirgin etkisi, sizi konuşturmasıdır. bülbül gibi şakırsınız ve saatlerce konuşur, tartışırsınız (münazara anlamında). kendinizi, davet edildiğiniz için teşekkür etmek amacıyla söz alıp, konuşmaya başladıktan 15 dakika sonra, diyalektik materyalizmi anlatırken bulursunuz. abartı yok, yaşanmıştır. kati kural konuşanı dinlemektir. herkes konuşanı dinler, kakofoniye müsade edilmez.

Çat çiğneyen bir Etiyopyalı.

resmi dili "amharic" olsa da, 90 küsur irili ufaklı dil konuşulduğu rivayet edilir. alfabeleri "ge'ez" denilen, ibranice harflerine çok benzeyen bir alfabedir. orijinal hali de ibranice ve arapça gibi ünlüsüz bir alfabedir. daha sonra, ülkede konuşulan ana akım diller olan amharikçe, tigrece gibi dillere uyarlanmıştır. bunlar aslında kabile dilidir ama kabilelerin nüfusu çok arttığı için artık ana dillere dönmüştür.

dünya hıristiyanlarınca tanınmış, kendi kiliseleri vardır ve çok eskidir. ms 400 gibi. etiyopya ortodoks tevhid kilisesi, hristiyanlığın ilk kiliselerindendir. rusya ortodoks kilisesinden sonra da en büyük ikinci ortodoks kilisesidir. orijinal olarak, mısır koptik kilisesine bağlı olan bu kilise, sonradan özerkliği tanınarak bağımsız olmuştur. bunun sebebi, mısır'ın papalık ve kilise tarafından daha kolay ulaşılabilir olması yani; merkezi konumda olmasıdır. yoksa etiyopya kilisesi koptik değildir. süveyş kanalının olmadığını ve axum'a gittiğinizi düşünün.

son derece verimli topraklara sahiptir fakat ulaşım olmadığı için yaygın tarım yapılamamaktadır. aynı sebeple sulama da yapılamamaktadır. nil nehrini oluşturan iki ana kaynaktan biri olan mavi nil, buradan doğar. kaynağı muhakkak gidilip görülesidir. üzerine kurulmaya çalışılan (bkz: hidase barajı) ki; uluslararası proje adı "grand ethiopian renaissance dam", yani "büyük etiyopya rönesans barajı"dır; hala bitmemiş olup, pek de yakın zamanda bitecek gibi durmamaktadır. bu baraj yüzünden, nil'in suyuna bağımlı olan mısır ile sürekli kavga ederler. aslında türkiye etiyopya ilişkileri, eskiden beri bu sınır aşan sular sebebiyle yakınlaşmıştır. bir dönem, bm'de çeşitli konularda, her iki ülke de birlikte aynı oyu verirlerdi. çünkü aynı etiyopya'nın nil sebebiyle mısır ile olduğu gibi; türkiye'nin de, bu sınır aşan sular sebebiyle, suriye ve ırak ile problemleri vardır. neyse efendim, etiyopya'dan doğan mavi nil ile, viktorya gölü civarından doğan beyaz nil, sudan'ın hartum şehrinde birleşerek, nil nehrini oluştururlar ve buradan mısır'a girip, nihayetinde akdeniz'e dökülürler.

bm afrika merkezi addis abadadır. dünya'nın neredeyse bütün uluslararası kuruluşlarının, afrika merkezleri de genellikle buradadır.

etiyopya'nın karaya kitlenmesi süreci, yani kızıldenizdeki kıyılarını kaybetmesi süreci, uluslararası ilişkilere ilgi duyan herkes tarafından incelenmesi gereken bir ders niteliğindedir. bu şekliyle, yugoslavya'nın yıkılmasından sonra karaya kilitlenen bosna hersek'e benzer. daha doğrusu, beriki, buna benzer. bu konuyu şu anda detaylandırmayacağım, zira çok uzundur.

2009 yılında etiyopya'nın başkenti addis ababa'da bir buçuk ayımı geçirdim

afrikanın ortasında tarihi boyunca hiç sömürülmemiş etiyopya aynı zamanda afrika konfederasyonunun merkezi olarak bilinmektedir.

türkiye cumhuriyeti sağlık bakanlığının bağış amacı ile bu şehirde bulunan black lion üniversite hastahanesine yeni ekipmanlar kurulumu ve eğitimi için gitmiştim.

bir ekim akşamıydı yanlış hatırlamıyorsam, yaklaşık 5 saatlik istanbul addis ababa uçuşundan sonra beklediğimin çok üstünde kalitede bir hava alanına inişmişti uçağımız. saat gecenin 1 veya 2'siydi. şık giyimli iki kişi ellerinde adımın yazdığı kartonetlerle karşıladı beni ve yine tertemiz bir mercedes ile kalacağım otele gitmiştik. otel o zamana kadar kaldığım en şık oteldi. sheraton addis ababa. ertesi sabah otelin italyan restoranında harika bir kahvaltı. dünya hakkında bildiğim herşey şaşmıştı o dakikalarda. bu nasıl afrika!!!!

oysa asıl gerçekleri otelden ayrılmak için beni bekleyen aracı görünce anlamıştım. markasını modelini hatırlamadığım bir minibüs, hem de etiyopya'nın en prestijli üniversitesi black lion'a ait bir araçtı.

otelin bahçesinden çıkarken "united nation" personellerini fark ettim. otelin etrafını çevirmişlerdi, giriş ve çıkış onların kontrolünde yapılıyordu.


asıl beklediğim etiyopya ile otelden uzaklaşınca tanışma fırsatı buldum

üniversite hastanesine ulaşana kadar gittiğimiz yolda dikkatle etrafa bakıyor ve gördüğüm her şeyi hafızaya yazmaya çalışıyordum.

insanlar fiziki olarak çok zayıf görünüyorlardı, sanki biraz da toz içinde kalmış gibi halleri vardı. hastaneye ulaştığımızda normal insanlarla ilk temasımızı gerçekleştirmiştik. sıcak kanlı güler yüzlü insanlardı. orda geçirdiğim bir buçuk ay boyunca bir defa bile somurtan yada tartışan etiyopyalı görmedim diyebilirim. bizden renkleri haricinde bir farkları yok gibiydi, belki temizlik anlayışları ve iş yapma konusundaki istekliliklerini hariç tutabiliriz.

ilk günü hastanede yapacaklarımızı planlayarak geçirdikten sonra, hava kararmadan otele dönme fırsatı bulmuştuk. ekipten bir arkadaşım ile beraber otel kampüsünden ayrılıp şehir merkezine doğru biraz yürüyerek etrafı tanımak amacı ile dışarı çıktık. kaldırımda yürürken patates çuvalına benzer bir şeyler gördüm ve merakla çuvala yaklaştım. o sırada çuvalın içinde yaşayan bir şey olduğunu farketmemle içinden bir adamın çıkması herhalde hayatımda yaşadığım en büyük heyecandı.

etiyopya bulunduğum sürede öğrendiğim ilk şey ultra zenginlerin villalarda, zenginlerin apartman dairelerinde, fakirlerin cape dedikleri bizim gecekonduların benzeri yerlerde, geri kalan toplam nüfusun %20 sine denk gelen insanlarında sokaklarda, kaldırımlarda, cami, kilise, sinagogların bahçelerinde yaşadıklarıydı.

sonra yavaş yavaş alışmaya başladım bu insanlara ancak akşam kaldığım lüks otel ile gündüzlerimi geçirdiğim hastane arasında dağlar kadar fark vardı.

etiyopya'ya gitme fırsatı bulursanız kesinlikle kaçırmayın. nasıl türkiye'de sokaklarda kumru ve güvercinleri bol bol görüyorsanız addis ababa'da da akbaba ve kartallar göreceksiniz. 5 metre tepenizden geçen bir kartal yüreğinizi ağzınıza getirecek.


bu arada kabullenmeniz gereken bazı şeyler var

1. etiyopyalı biri ile saat 11 de buluşmak üzere anlaştıysanız en erken saat 12'de buluşma noktasında olur ve bu çok normaldir. hatta buna "etopian normal" demişlerdir.

2. görüştüğünüz insanların sizinle konuşurken parmaklarını burunlarına sokarak kazı çalışması yapması çok normaldir. siz de rahatlıkla yapabilirsiniz. ama sanırım içeriden tatak çıkartmak yasak onu bilmiyorum.

3. bu kazı çalışmasından sonra ellerini silmezler, bu sebeple etiyopya'ya gittiğim ilk günden itibaren el sıkışmak yerine yumruk tokuşturdum. tavsiye ederim.

4. yerel yemekleri fena değil ancak çok baharatlı, midenizi buna alıştırın. ortak tepside yaptıkları ve bizim bazlamaya benzer gibi görünen fakat ekşi hamur ile yapılmış olan ekmek üzerine koydukları yemekler çok daha baharatlıdır.

5. etiyopyalı birinden istediğiniz yarım saatlik iş 2 saatten önce bitmez.

6. etrafta uzun ve halka boyunlu, dudağında tabak taşıyan, kulak memesinde devasa bir delikle dolaşan kadınları nadiren görebilirsiniz. çok şaşırmayın. dik dik bakmayın.

7. zenginlerin takıldığı gece kulüplerine spor ayakkabı ile giremezsiniz. illaki közele ayakkabı giymeniz gerekiyor gece kulubüne girebilmek için.

8. st. george birasını kesinlikle tavsiye ediyorum. afrika'nın birçok ülkesinde bulabilirsiniz. yapım yeri etiyopya'dır.