Amerika’dan Gelen Gümüş Akını Osmanlı Ekonomisini Nasıl Çökertti?
madeni paranın başlıca mübadele aracı olmasından itibaren altın ile gümüş ve bu ikisi arasındaki değer oranı beynelmilel ekonomiyi, bu suretle de tüm toplumsal hayatı derinden etkilemiştir. ortaçağ'da, bir memlekette para değerinin belirli miktarda değerli maden stokuna bağımlı olması, ekonomiyi ve maliyeyi koşullandıran temel faktör olagelmiştir. yine bu dönemde, ticaretin merkezi olarak konumlandırabileceğimiz akdeniz'de ve ortadoğu'da değerli maden darlığı ve paranın anormal yüksek satın alma gücü fiyatlarda kendini göstermiştir. misal; mısır'da sultanın emriyle gümüş kap kaçak kullanılması ve harice gümüş çıkarılması yasaklanmıştır. eldorado yani altın ülkesi hayali, büyük coğrafi keşiflerin başlıca motivasyon kaynağı haline gelmiş ve nihai olarak bu çabaların sonucunda 1540'lardan başlayarak meksika'daki zengin gümüş madenlerinin avrupa'ya aktarılmasıyla yaşlı kıtada nisbi bir gümüş bolluğu sağlanmış, binaenaleyh yazımızın da konusunu teşkil eden fiyat devrimi hadisesi hasıl olmuştur.
amerikalı iktisat tarihçisi earl j. hamilton'un hesaplarına göre 1503 - 1660 yılları arasında amerika'dan ispanya'ya 181 ton altın ve 17 bin ton gümüş gelmiş ve bunun sonucunda da kaçınılmaz bir şekilde piyasalarda fahiş bir fiyat artışı gerçekleşmiştir. tüm bu gelişmeler de avrupa'da ve tabii olarak osmanlı impartorluğu'nda birtakım derin sosyoekonomik hareketlere yol açmıştır. keza osmanlı'da 1585'te altın karşısında gerçekleşen büyük devalüasyonun, ispanyol gümüşünün imparatorluğu istila etmeye başladığı zamanlara tekabül etmesi tesadüf değildir.
doğu'ya ispanyol (amerikan) altın ve gümüşünün geçiş basamağı ise ceneviz olmuştur. 1580 itibaren sevilla'dan ceneviz'e büyük miktarda kıymetli maden geçmeye başlamış ve bu tempo tedricen artmıştır. avrupa'da, amerika'dan gelen "ucuz" gümüşü parayı osmanlı ülkelerinde altın karşılığında büyük bir kar oranıyla mübadele etmek tabiri caizse "moda" haline gelmiş ve pek çok tüccar herhangi bir ürünün ticaretini yapmak yerine, daha az zahmetli olan mezkur yola yönelmeyi tercih etmiştir. antonio serra'ya göre, 1613'e doğru venedik, her yıl levant'a 5 milyon nakit para göndermektedir. osmanlı hükümeti de ithal edilen yabancı paradan vergi almayarak bu "para ticaretini" teşvik etmektedir. nitekim 16. yüzyılın sonunda birçok fransız tüccarın sınai mamulleri yerine kendilerini tamamıyla para ticaretine vermesi merkantilist fransız hükümetini kaygılandırmış ve 1614'te 13. louis'e verilen bir raporda şu ifadeler kullanılmıştır: "birkaç yıldır, yalnız gümüş para götürülüyor, sadece marsilya şehrinden giden para 7 milyon eküdür, başka yerlerden giden bu hesaba dahil değildir."
osmanlıların, amerika'nın keşfi ve etkilerine merak duymaları da yine bu tarihlere tekabül etmektedir. ispanyolca veyahut italyanca eserlerden derlenip tercüme edilmiş tarih-i hind-i garbi adlı eser, 1583'te üçüncü murat'a sunulmuştur. eserde geniş ölçüde kristof kolomb'un keşiflerinden, amerika kıtasından ve hint okyanusu'ndaki adalardan bahsedilmektedir. kitaba sonradan yapılan derkenarlardan birinde coğrafi keşiflerin osmanlı ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinden söz edilmesi ise, yine, belirtilmesi gereken önemli bir husustur.
osmanlı ekonomi felsefesi, iç pazarda mal bolluğu ile ucuzluğuna öncelik veren ve binaenaleyh gümrük vergisini asgariye indiren bir ticaret rejimini yeğlemiştir. yakın tarihimizde amerikan doları başta olmak üzere, güçlü avrupa paralarının türk lirası karşında sürekli yükselişi ve devalüasyon, bir bakıma "osmanlı deneyiminin" benzeridir. serbest pazar ekonomisi ve avrupa birliği ile gümrük bütünleşmesi ise osmanlı kapitülasyon politikasını andırmaktadır. bu koşullar da, aşırı yabancı mal tüketimi ve devletin aşırı masrafları sonucunda yine, aşırı bir cari hesap açığı ile dış borçlanmayı beraberinde getirmiştir. paranın tedavül hızının artmasının (günümüzde kredi kartıyla ziyadesiyle artan aşırı tüketimcilik), enflasyonun başlıca nedeni olduğu kuramı da bu şekilde ortaya çıkmıştır.
yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere 1600'lerden sonra osmanlı sanayisinin, bilhassa madenlerde ve tekstilde avrupa rekabeti karşısında "çöküş sürecine" girmesi haklı olarak fiyat hareketleriyle ilişkili görülmektedir. hıristiyan dünya ile gittikçe yoğunlaşan osmanlı ticareti, kapitülasyon rejimi altında büyük "gelişme" göstermiş, sonuç olarak doğu ve batı pazarı bütünleşmiştir. osmanlı imparatorluğu'nun dünya ticareti içerisindeki rolü, batı'ya hammadde ve erzak satmak, doğu mallarını bilhassa iran'ın ham ipeğini aktarmak suretiyle avrupa'dan aldığı altın ile gümüşü başlıca baharat ve ipek karşılığında doğu'ya aktarmak şeklinde algılanmıştır. keza iran ve arabistan'da paranın bugüne dek riyal adını taşımış olması bir rastlantı değildir.
1525 - 1571 döneminde osmanlı devleti siyasi bakımdan, günümüz tabiriyle, bir süper güç konumundadır. avrupa'da fransa'yı desteklemekte, ispanya'ya karşı endülüslü müslümanları (bkz: morisko) ve hollandalı isyancıları bağımsızlık mücadelesinde teşvik etmekte ve hindistan'da gücerat sultanlığı, sumatra'da sultan alaeddin ile ittifak halinde portekizlilere karşı mücadeleye girişmekte, mezkur müslüman devletlere fiilen yardım etmektedir (sumatra'ya top ve kale yapması için bir osmanlı uzman heyeti gönderilmiştir). öteki taraftan kazan ile astrahan'dan rusları atmak amacıyla ve bu suretle don - volga arasında kanal açabilmek adına bölgeye bir donanma göndermiş, orta asya hanlarına ise safeviler ile olan mücadelelerinde yardımcı olabilmesi için ateşli silahlarla donatılmış bir yeniçeri fırkasını sevk etmiştir. nihayetinde bu dönemde osmanlı devleti yalnız siyasi değil, ekonomik bakımından da kıtalararası ticarette bir "geçit bölge" olmaya çalışmaktadır. 16. yüzyılın ortasında avrupa'da baharat ticaretini elinde tutan yahudi mendes ailesi'nin amsterdam'dan gelerek istanbul'a yerleşmesi de yine bu politikanın bir sonucudur. aynı şekilde, kanuni sultan süleyman, fransa kralı 1. françois'ya 100 bin duka altın yardımı yapmış ve onun halefi ikinci henri, osmanlı'dan 2 milyon altına varacak bir istikraz (bkz: borç) yapma girişiminde bulunmuştur. velhasıl kıbrıs'ın fethini takip eden süreçte kurulan kutsal liga'nın inebahtı'da kazandığı zafere dek (7 ekim 1571) osmanlı'nın dünya devleti hüviyeti devam edecektir. bu tarihten itibaren ise ekonomik gerilemenin emareleri yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştır.
fiyat devrimi'nin, kıta avrupası'nın ve binaenaleyh insanlık tarihinin çehresini köklü bir şekilde değiştirmesinin en çarpıcı sonuçlarından biri de ingilizler ile hollandalıların ateş gücü üstün gemileriyle akdeniz'e gelişi ve levant ticaretinde venedik ile fransa'nın yerlerini almış olmalarıdır. hint yollarının yeni hakimleri olan hollandalılar ile ingilizler, şimdi baharatı kendileri medeniyet denizi'ne getirmekteydiler. levant ticareti artık esas itibariyle osmanlı imparatorluğu'nun ihracatı ile batı'nın sanayi mamulatı ve müstemleke ürünleri arasında bir mübadele niteliği kazanmış durumdadır. 1620'ye dek fransa'nın levant ile olan ticareti 30 milyon altının altına düşmemiş (bu, fransa'nın deniz ticaretinin yarısına tekabül etmesi hasebiyle çok ciddi bir rakamdır) ancak ingilizler ile hollandalıların hakimiyeti ile artık mevzubahis gelirler gerilemeye başlamıştır. fransızların tekrar sahneye çıkması ise bilahare colbert'in geri dönüşü ile mümkün olacaktır.
konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere şevket pamuk'tan osmanlı imparatorluğu’nda paranın tarihi, halil inalcık'tan osmanlı imparatorluğu'nun ekonomik ve sosyal tarihi ve christine laidlaw'dan levant'ta ingilizler: 18. yüzyılda osmanlı imparatorluğuyla ticaret ve siyaset adlı eserleri tavsiye ediyorum.