Ankara'da Kısa Mesafe Otostop Çeken Gençlerin Antalya'da Biten Macera Dolu Hikayesi
aylardan temmuz, sene 2001, yer ankara
şimdiki çayyolu arcadium alışveriş merkezi önünden otostop çekip merkeze, kızılay'a, inmeyi ümit ediyoruz. iki kişiyiz yanımda ortaokuldan arkadaşım var ve hava nasıl olsa sıcak diye sallana sallana gelen arabalara otostop çekiyoruz. 15-20 dk sonra bir araba yanaştı ve hemen atladık. daha nereye gittiğini sormadan araba hareket etti. "abi nereye ? " dedik "kızılay a" dedi. gayet güzel bizi alan adam istediğimiz yere gidiyordu. fakat çok gıcık bir şey vardı, adam sürekli yanındaki bayanla yüksek sesle kavga ediyordu. bağıra çağıra bir adam, bir kadın artık neredeyse birbirlerine vuracaklar o raddeye gelmiş. biz de arka koltukta pıstık kaldık.
efendim şoför amcamız bahçelievler'e yaklaşınca birden direksiyonu sola kırdı ve kızılay'dan alakasız başka bir yere gitmeye başladık, tabii bu arada gerilim doruklarda... adam gazi mahallesinin oralarda bir yerde arabayı durdurdu. yandaki kadın kapıyı vurup bir de güzel tekme attı arabaya. evet biz masum bir otostopla çayyolu'ndan kızılay'a gitmeyi umuyorduk ama iki sevgilinin kavgasının ortasında kaldık ve o anda gazi mahallesi'ndeydik. o anda kafamda bir takım ampuller yandı. "abi çek arabayı çiftliğin oraya içelim yaa" dedim, şoför abimiz 24-25 yaşlarında aslında gayet zeki birine benziyordu ama o anki atmosferle "hadi gidek ya" dedi çekti arabayı orman çiftliğine. kendisine 3 tane bira aldı bizede birer bira ısmarladı. arkadaşım kek gibi biraları yuvarlıyor, ben tam tersi kolum camdan dışarda içer gibi yapıp birayı yere döküyordum. kahramanımız çılgın şoför, 3 birayı hızlıcana içtikten sonra bir güzel sarhoş oldu. aslında çok büyük bir taktik hatası yapmıştık, biraz eğlenelim dedik ama adamın kafasının bu kadar güzel olacağını hesaplamadık. neyse şoför abi ankara'yı bir güzel turlattı bize. akköprü'den ulus'a, oradan tunalı'ya, oradan bahçeli'ye gez babam gez iki sarhoş (şoför ve arkadaşım) ve ben, otostop çekip ankara gecelerinde çılgın atıyoruz!
adam sonra sıkılmaya başladı "napalım napalım" dedi, bende "çek abi sakarya'ya arabayı dedim", meğer normal araçlar sakarya meydanına giremiyormuş. biz arabayı can balık'ın önüne koyup yardım ederek adamı dışarıya çıkardık. "bekleyin beni burda şimdi içerden 2 kız kapıp gelicem" dedi ve çekti gitti. iki kız kapıp gelicem dediği yerde; ssk iş hanı içindeki gölge bar, elin adamı sen arabanın anahtarlarını falan bize bırak çek git gölge'ye. adamı 15-20 dk bekledik geri gelmeyince arkadaşa arabadan ayrılmamasını tembihleyip çıktım yukarıya. bir de baktım ne göreyim: eleman tuvaletin önünde kıvrılmış yatıyor. "gel hacı gel gidelim" dedim koluna girip götürdüm arabaya geri. hemen arkadaşa bir telefon edip aşağıya inmesini 5 dk sonra kapıdan onu alacağımı söyledim. tam sakarya'dan çıkalım derken polis bizi durdurdu. sinirli bir ses tonuyla biraz fırça attı işte "siz burda ne arıyorsunuz otomobillerin buraya girmesi yasak, sadece çöp kamyonları giriyor" vs..vs..
polisten de bir güzel fırçamızı yedikten sonra 3. arkadaşımızı almak için yola koyulduk. otostop çekerken bizi alan adam çok fena sarhoş olmuştu. adamı da arabaya atıp arkadaşımı almaya gittik. arabayı ben sürüyordum, adam bizi aldığında 2 kişiydik ve şoför oydu. şimdi üç kişi ve bir sarhoş şoför ankara sokaklarında turluyorduk. arabada yarım depodan fazla benzin vardı. hemen akabinde arkadaş "işte gecenin sürpriziiiiii" diyerek cebinden çıkardığı daha önceden evde bitiremediğimiz viski şişesini çıkardı. adam viskiyi görünce tutturdu içicem içicem diye. neyse, fazla olayı büyütmemek için milli kütüphanenin orda arabayı durdurup bankalar oturduk. adam bir güzel içti o viskiden ve yerlerde sürünmeye başladı. napıcağımızı bilemedik, herif belki komaya girecek midesinin yıkanması gerekecek her şey olabilirdi. aslında çok büyük bir sorumluluk altına girdiğimizi geç olsa da anladık maalesef. otostop maceramız tam bir arapsaçına dönmüştü. adamı arabanın arka koltuğuna yatırdık, arkadaşım kucağına başını alıp adamı sevmeye başladı. arkadaş, adamı sevdikçe sürekli aşkım, canım, bebeğim diyip duruyordu. artık arabanın kontrolü tamamen bendeydi. milli kütüphaneden çıkıp bahçeli yedinci cadde, tunalı hilmi artık gezmekten sıkılmıştık, rahat batmıştı. arabayı kızılay'da durdurup napacağımıza karar verelim dedik. bir yere arabayı çekip adamın ayılmasını beklemekten başka bir şey gelmiyordu aklımıza. ama o viskiyi getiren arkadaş sürekli "basalım antalya'ya gidelim abi" diyip duruyordu daha önce şehirler arası otostop maceralarına çok atılmış biri olarak. eğlenceli olacağını düşünüp, "yürüyün lan antalya'ya gidiyoruz" dedim. evet.
adamı arka koltuğa attık başı arkadaşın kucağına gelecek şekilde. bir yandan adamı seviyordu arkadaşım bir yandan da yanaklarını sıkıyordu "amanda aman içki de içermiş, sarhoş da olurmuş hehe" bir yandan gülüyorum bir yandan ne bok yediğimizi anlamaya çalışıyorum. çünkü bu yaptığımız hiç doğru değil. yolda jandarma polis vs. durdursa ruhsatı sorsa en basitinden kim bilir nerde. migros club kartları, bankamatik kartları, öğrenci kimliği ve ehliyet ile elin adamını alıp antalya'ya doğru yola koyulduk. arabanın hızını 90 km'ye sabitledim. gayet güzel bir otomobildi, son modeldi. evet afyon'a 15-20 km kala adam birden arabanın içindeki sessizliği yırtarak "durdurun lan arabayı!!!" dedi. çok korktum, hemen sağa çektim ve dörtlüleri yaktım. adam kusacağını söyleyip indi. yanımızdan şehirler arası otobüsler, kamyonlar korna çala çala geçiyor. adam başını dizlerinin arasına alarak kızın adını sayıklamaya başladı, sonra birden doğrulup bir depar attı ve tutabilene aşk olsun. tazı gibi koşuyor afyon-ısparta karayolunda. mazallah bir kamyonun otobüsün altına girip ölecek sorumlusu biz olacağız. adamın ardından bende koşmaya başladım. arkadaşlar dörtlüleri yakıp arkamdan arabayla geldiler herifi 100-150 metre sonra çelme takıp düşürdüm. hala çok sarhoştu. arabaya bindirip yola devam ettik.
sabah olduğunda ısparta'yı geçmiştik. 1 saat 20 dakika sonra da antalya'ya varmıştık. bütün yol boyunca araba kullanmıştım, kollarım bacaklarım sızlıyordu. arabayı lara tarafına sürüp bir halk plajının yanına girdik. hemen yanımızda karpuzkaldıran askeri kampı vardı. üstümüzdekileri çıkarıp boxer donlarımızla antalya'nın serin sularına kendimizi bıraktık. adam hala arabada sızmış bi şekilde yatıyordu ama durumu o kadar kötü değildi en azından ne dediği anlaşılıyordu. biz denizde binbir şebeklikle vakit geçirirken o sırada adamın ellerini camda gördüm. bir pandomim sanatçısı gibi ayağa kalkıp camdan bakmaya çalışıyordu. hemen arabaya koştuk. kapıyı açtım aramızda geçen diyalog aynen şöyle;
- sen kimsin ?
- ben can
- ?? seni tanımıyorum
- bende seni tanımıyorum
adam doğrudu yavaşca camdan dışarıya uzun uzun baktı. tabii bizde çıt yok ne tepki vereceğini bilmiyoruz sonuçta adam bizi otostopçu diye dün akşamüstü çayyolu'ndan aldı ve şu an antalya lara'da. içine derin bir nefes çekti ve ayağa kalktı. kumsalda daha önceden yapılmış kumdan kaleleri felan gördü bana dönüp "burası neresi?" dedi. işte kelimelerin kifayetsiz kaldığı an dedikleri bu olsa gerek. ne diyeceğimi bilemedim. arkamdan arkadaş "gölbaşı de lan gölbaşı" diye fısıldıyor ama buram buram tuz ve deniz kokuyor yani nasıl gölbaşı derim. o sırada bizim arkadaşlardan birisi uyanık çıkıp "abi sen dün içtin içtin bizi zorla buraya getirdin, kırmadık geldik ama öğlen yola çıkalım ankara'ya geri dönelim" dedi. adam hala çakır olduğu için tabii bunu da tam anlayamadı. olur tamam felan dedi. sonra pantolonunu çıkartıp bizimle denize girdi. acayip rahatlamıştım. adam bize kızacak diye düşünüyorduk ama aksine herifin hoşuna gitmişti bu olay. öğlen 11'e kadar felan deniz muhabbeti oldu sonra tekrar yola koyulduk. adam şoförün yanındaki koltuğa oturdu yol boyunca arkadaşla kendi aramızda değişmeli olarak kullana kullana geldik ankaraya. sonra çok iyi arkadaş olduk beraber gece dışarılara çıktık. evet başında çok maceralı ve tehlikeli geçen bu yolculuk yerini mutlu sona bırakmıştı.