FELSEFE 5 Aralık 2017
16,4b OKUNMA     900 PAYLAŞIM

Aristoteles'in "Bilme İstenci" Üzerinden Sosyal Davranışlarda Doğru-Yanlış Seçilimi

Sözlük yazarı "midnight black", bir arayış olan bilme istenci üzerinden hakikati arayış sürecine dair ilgi çekici bir yorumda bulunmuş.
iStock


aristotales'nun "bütün insanlarda doğaları gereği bilme istenci vardır." görüşünün doğallık belki evrimsellik korumasını kalkanını kaldırmaya and içmiş foucult bilme istencini sorgularken, ki bu alternatifler ve olanaklılık için önem arz eder, bilginin insan zihninin sanki var oluşsal bir amaç gibi yöneldiği, ele geçirmek istediği bir arzu nesnesi olarak değil de tarihsel süreç içinde objektif bir hakikat olarak düşünülen, doğru ve yanlış mekanizması ile kendisiyle olan ilişkiyi garanti altına almaya çalışılan bir kavram olduğunu öne sürer.

batının bilgiye olan serüvenine takıntılı olan kavramlar ve düşüncelerin çağlar içinde farklılık göstermesini ve aralarındaki kopuklukları irdeleyen bu adama eğer batılı bir zihinle düşünürsek hak vermemek mümkün değil. kendince hz insanı arıyor belki de bilemem.
 

yalnız bilme istencine minik bir giriş yapacaksak

referans noktasının ve metodun önemini bu adamın genel görüşünden anlamak mümkün. düşününce insanı tetikleyen doğal olarak harekete geçiren unsurlar fiziksel dürtüler. açlık, susuzluk, cinsellik, uyku... maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde piramidin üzerine doğru çıktıkça barınma, güvenlik ve daha sonra sosyal ihtiyaçlar geliyor.. bunların arasında insanın kendini bulmaya yönelmesi bilginin peşinden gitmeye kalkması tüm bunların tamamlanmasından sora mümkün. insan gerekmedikçe bilgiye yönelmez bence. 

felsefe ve sanata yönelmek refah seviyesi yüksek toplumlarda bu yüzden yaygın. 

ihtiyaçlar tamamlanmış olduğu için. artisto'nun yaşadığı antik yunanda doygunluk hat safhada olunca bilgiyi aramak doğal ihtiyaç oldu. bu tarihsel süreç içinde insanların ihtiyaçlarının nelere göre nasıl şekillendiği ile bağlantılı bilme istenci. evet kavramlar bir hamur gibi yoğrulup her dönemde yeni pastalar yapılıyor da hakikat kabulü ve doğru yanlış rejimi değişmiyor. bana sorarsanız bir de burada tümden mi geleceğiz yoksa tüme mi varacağız sorunsalı var. 

"hakikat" i aramaya nereden başlamalı? 

dünya dışından da adamlar buraya odaklılar. o yüzden buraya bakmalı. söz konusu insan ve insana övgü olanlar ise tümden gelimden yanayım. yanlışı eleyerek doğruya ulaşmaya çalışmak daha etkili bir yol olacaktır, söz konusu sosyal davranışlar ise. çünkü bir davranışı ya da düşünceyi doğru kabul edip bir çıkarımlar zinciri oluşturmaya çalışmak elbette yol almaya imkan vermeyecektir. bu sadece doğa olaylarında, pozitif bilimlerde işe yarar. sosyoloji gibi bilimlerde sürecin nasıl işlediğini görmek için ilk önce sahaya inmek gerekiyor ki orada hakikatten bahsetmek mümkün değil.

aslında avrupa ahlakı bu eleme sürecinde evrimleşti. 

normların oluşma sürecinde yapılan yanlışlıklar bir bir terk edildi. yeni doğrular norm olarak kabul edildi. burada yanlış ve doğrunun seçilimi var, ki bu da metot. peki bu doğru ve yanlış rejimi kendi içinde sürekli alternatifler ve olanaklılıklar oluşturmayacak mı ? her türlü bir çıkmazın içinde olunacak. evet metot etkili. işin içinden bu yaşanılanlar illüzyon deyip çıkmak da basit oluyor o yüzden bitmeyen bir yolculuk bu batı zihniyeti için. ortada kazılması gereken büyük bir tarihsel yığın var. peki bu yığın nasıl kazılacak ? nereden başlamalı ? ortada bir düzen var da bu düzen içinde doğrunun/yanlışın seçilimi yahut çağın aklı belirleyici oluyorsa kavramları tekelden kurtarıp doğrusal bir dizginin dışına çıkarmamız mümkün mü ? tarihsel süreci kronolojinin dışında bir ağ olarak görebilir miyiz ? sıradan, klasik bir tarih perspektifini bıraksak bir kenara diyorum.. olabilir mi ? determinizm dışına çıksak yani bir bütün olarak gelecek, şimdiki zaman, ve gelecek ?