FUTBOL 17 Aralık 2021
16,8b OKUNMA     448 PAYLAŞIM

Artıları ve Eksileriyle Emre Belözoğlu'nun Teknik Direktörlüğünün Analizi

Teknik direktör olarak ilk tecrübesini geçen sezonun son haftalarında Fenerbahçe ile yaşayan, bu sene ise Aykut Kocaman ile sezona felaket başlayan Başakşehir'i devralarak iyi bir çıkış yakalayan taze teknik direktör Emre Belözoğlu'nun analizi.
Fotoğraf: İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü

futbol idareciliği açısından tamamen krallık kurma peşinde olan, bunun için kendisine uygun ortam isteyen biri emre belözoğlu. nitekim geçmişte içine girdiği topluluklardan edindiği bağlantılar(!) sayesinde zaman içinde biriktirerek sahip olduğu kümülatif güç bugün kendisine her yönden büyük bir destek verilmesini sağlıyor, içinde bulunduğu klik sayesinde dönemin rüzgarını iyi yakalamış ve bunu hemen değerlendirmek isteyen bir durumda. dolayısıyla teknik direktörlük hayatına öyle u-bilmemkaçlardan veya kayseri'den, malatya'dan başlamasını ve pişe pişe ilerlemesini beklemek biraz hayal.

önce kendisine anahtar teslim eden fenerbahçe'yi denedi, olmadı. şimdi yine benzer şekilde kendisine her şeyin teslim edildiği, yine tanıdığı bir kulüp olan başakşehir'in başında. iki kulüpte de, sahip olduğu güç ve bağlantıların gölgesinde kalmayı kabul ederek ona biat eden futbolcuların etrafında bir düzen kurmak istedi/yor. hele ki yabancı sınırlamasının önümüzdeki yıllarda git gide daralacağını da göz önünde bulundurursak, belözoğlu'nun bu tip biatçı yerli futbolcu gruplarını genişleteceğini ve istediği ortamı iyice bulacağını söyleyebiliriz. bu zaten onun ta futbolculuk dönemlerinden beri yaptığı bir şey (bkz: #70619397).

bunları cepte tutarak, oynatmak istediği oyuna bakmadan önce

fenerbahçe'ye td olduğu dönem teoride gerçekten güzel, ama pratikte çok hayalci bir oyun oynatmaya çalışıyordu; elindeki kadronun yeterliliğinden çok daha fazlasını isteyen zorlama bir düzen kurmuştu, çünkü kendine biat eden oyuncuların çoğunu, mümkünse hepsini oynatmak istiyordu ve bu yüzden kafasındaki futbol ile sahadaki oyuncuların oyun stili çakışıyordu: (bkz: #122787258)

başakşehir'de ise işleri bence daha gerçekçi ilerletiyor zira bu sefer fenerbahçe gibi "kendisine ait" grubun nispeten azınlık sayılabileceği ve istediği hale getirmesi için daha uzun süre gerektirecek bir ortamdan, herkesi direkt aurası altına alabileceği, kendisine daha tanıdık bir kulübe geldi. bu kulüp zaten taraftarsız, geçmişi kısa, üstelik oturmuş yönetim sistemi ile, türkiye'nin futbol anlamında bana göre en iyi yönetilen kulübü: (bkz: #110495622)

dolayısıyla belözoğlu için bu ortamdaki şartlar her türlü çok daha iyi; okan buruk'un devralır almaz ilk senesinde şampiyonluk kazandığı, avrupa ligi'nde son dönemlerin en iyi türk takımı performanslarından birine imza attığı, ertesi sezon da ölüm grubu sayılabilecek bir şampiyonlar ligi grubu'nda hatrı sayılır işler yaptırdığı bir kulüp başakşehir. yani oturttuğu futbol kültürü sayesinde başakşehir aslında teknik direktörler için -türkiye şartlarında- çok iyi bir yer.

cebimize bunları da ekleyerek, saha içine bakalım

ama bu konuya inmeden önce, belözoğlu nasıl bir takım devraldı ona bakalım:

aykut kocaman 4-2-3-1'in en önünde gulbrandsen'i kullandığı dönemdeki seri mağlubiyetlerin ardından en öne stefano okaka'yı koymuş, tolga ciğerci'yi tek önlibero yapıp 4-3-3'e dönmüş, ravil tagir'i kesip ndayishimiye'yi stoperde oynatmıştı. ama ndayishimiye sağ stoperdeydi ve oyunu direkt kuran kişi değildi. oyun kurulurken agresif basmadan ikinci bölgenin başında bekleyen göztepe'ye karşı önliberodaki t.ciğerci'nin stoperler arasına girip 3'lemesiyle kenarlardan ilerlemeye çalıştılar, kaptıkları toplarda ise ön elemanlar hemen ileriye koşu atıp savunma arkasına sarkmaya çalıştıkları için hatların birbirinden koptuğu, uzun toplara dayalı bir hücum anlayışına geçmiş oldular. bir sonraki maçta fenerbahçe önde basmaya çalışınca, başakşehir'in bu planı daha iyi tutmuş ve galibiyeti almıştı. bu düzende oynattığı daha sonraki maçta da rizespor'u yenmişlerdi.

arada bu düzenden saptığı ve net iki stoper kullandığı iki maçı da kaybetti; gaziantep fk'ya karşı 10. saniyede yenen golle birlikte antep'in savunma direncinin iyice artması + savunma arkasına sarkma imkanı bırakmayışıyla mağlup olunmuş, karagümrük'e karşı ise savunma halinde 4'lü / hücumda 3'lü defans haline geçmeye çalışan bir düzende oynatmış, ancak savunmada 4'lünün sağ beki/ hücumda 3'lünün sağ stoperi olmak arasında gidip gelen ponck'un önünü savunma geçişlerinde kapatmakta zorlanan takımın aldığı net mağlubiyet sonrası kocaman-başakşehir birlikteliği bitmişti.

yani kocaman'ın son 4-5 haftasını kabaca özetlersek; top rakipteyken baskılı olmak yerine pozisyon tutmaya çalışan, hücum geçişlerinde ise hızlı oynamak isteyen, bu yüzden (savunma arkasına sarkmak için) ön hattın arkadan fazlaca koptuğu, rakiplerin kendi sahasında seken topları alması halinde rahat oyun geliştirebildiği, hatta başakşehir savunmasının bu anlarda ön hatla mesafeyi kapamak için hızlıca ileri çıkma çabalarına karşı rakiplerin savunma arkasına sarkabildiği bir dönemdi.

belözoğlu devraldığından beri ise başakşehir adım adım oyunu önde oynamak istiyor ve istediği çoğu zaman bunu yapabiliyor, anlık durumlarda rakibin yarattığı ekstrem kalabalık presler haricinde de zorlanmadan rakip sahaya çıkıyor. bunda en büyük pay, oyun hızının düşürülmesi. bu da, topa sahipkenki topsuz oyunu gözle görülür biçimde geliştirdi; yani oyuncuların birbirlerine pas açısı yaratması, biri deplase olunca boşalan bölgenin hemen başkasınca doldurulması... kısacası topu ileriye taşıyacak hareketlenmelerde ciddi bir gelişme var. bunun için topun ileriye gidiş hızı düşürülmek zorunda kalsa da, zaten meziyetli bir kadroları olduğu için, yaratılan az ama öz pozisyonlar yüksek isabetle sonuçlanabiliyor ve rakibin momentumu kırılıyor.

11'de yapılan en önemli değişiklik; ndayishimiye - duarte ikilisinin yer değişmesi, yani youssouf ndayishimiye'nin sol stopere geçmesi. başakşehir artık direkt onunla oyun kuruyor ve geriden tüm çıkışlar onun kararıyla yönleniyor, rakiplerin diğer koridorlardan geçiş izni vermediği anlarda başakşehir hiç panik yapmadan tekrardan ona oynuyor ve seti yeniden başlatıyor. o da bu görevi layıkıyla icra ediyor; icabında tek başına doğrudan doğruya oyun kurup (rakip sahaya yerleşilen anlarda) topu ceza sahası önünde konumlanan arkadaşlarına aktararak hücumun ilk tetikleyici hamlesini bile yapıyor.

ikinci önemli değişiklik; orta göbekte ön liberonun (genellikle t.ciğerci) önündeki ikiliden birini mahmut tekdemir, diğerini ise danijel aleksic, deniz türüç, berkay özcan gibi 10 numara orijinli oyunculardan oluşturup mezzalla olarak kullanması. savunma halinde merkezi tutan, hücum anlarında ise serbest oynayan ve hücum gelişimine göre başka bölgelere deplase olarak oynayan bu partnerler, mahmut'un hücumda yapabileceklerini de arttırıyor zira mahmut etrafına baktığında hep o an için uygun bir pas opsiyonu bulabiliyor, aynı zamanda partnerinin hareketli oyunu sayesinde kendisi rakibin savunma odağından uzaklaşıp, ceza sahasına şok girişlerle pozisyona giriyor.

bu deplaseleri sağlama alan esas hamle, belözoğlu'nun bekleri yardımcı aktörler olarak kullanması; ömer ali şahiner oyun kurulumunda iç koridora deplase olup istasyon oluyor ve edin visca'nın setlerde geniş alanda oynamasını sağlıyor. hasan ali kaldırım ise top sol kanattan 3. bölgeye taşınırken iç koridordan koşular atıp ceza sahası önünde konumlanıp asist / asistin asisti dokunuşlar yapabilecek şekilde hareketlenmeler yapıyor, aynı zamanda orta açmalık bir pozisyona girecek olursa bunu taç çizgisi yerine ceza sahası kenarından yapıp daha isabetli paslar çıkarma şansı buluyor, bu anlarda nacer chadli forvet koşuları atabilirken, normalde sol içte oynayan berkay özcan ise sol kanada kayıp, oyunun sıkışması ihtimaline karşılık çizgiye yakın yerlerde topla buluşabilmek ve (sahayı hasan ali'ye oranla çok daha iyi tarayabildiği için) topu daha iyi kullanabilmek için opsiyon oluyor.

bu sayede, yani topun dolaşım hızının düşmesi + topsuz oyunda daha iyi hareketlenmeler; rakiplerin savunma ahengini bozarken herkesin kendi kalibresine göre topu optimum kullanmasını sağlıyor. yani hasan ali hücum anlarında topa maksimum bir dokunuş yaparken, berkay o an çizgide bile olsa hücumu bir oyun kurucu gibi yönetebiliyor, visca çizgideyken sadece baskı altından uzakta ise topla buluşuyor, iç bölgelerde ise sadece direkt pozisyona girecek şekilde topla buluşuyor... yani herkes topu en iyi hangi şartlarda kullanabiliyorsa, direkt o şartlarda buluşuyor ve o şekilde kullanıyor.

bu pas oyunu; sivasspor gibi savunma halindeyken çata çat pres anlayışıyla oynayıp bireysel çarpışmalar üzerine oynayan bir takıma karşı üst seviyeye çıkarken (zira sivas iyi paslaşan takımlara karşı hep zorlanıyor), altay gibi tamamen alan savunması odaklı bir takıma karşı sorun yaşatabiliyor. son hafta kasımpaşa da buna benzer bir savunma dizilişiyle oynamış (ama altay'dan farklı olarak biraz daha önde basarak), başakşehir son dk'da attığı golle zorlanarak galip gelmişti. bunun ana sebebi; iki takımın da savunma halindeyken forvetini 10 numarasının yanına çekip sahayı 4-4-2 gibi savunması. bu, oyunu 1.5 kişiyle kuran (ndayishimiye - biraz da t.ciğerci) başakşehir'e karşı merkezde dört kişiyle (önlü arkalı ikişer kişiyle) tam savunma, aynı zamanda diğer bölgeleri de eşit derece kapatmak demek olduğu için, başakşehir defansif oynayan altay'a karşı istediği hücum hareketlenmelerini yapsa bile nihayetinde çözümsüz kalmış, biraz daha önde basan kasımpaşa'ya karşı ise oyun kurarken biraz daha zorlanmıştı. ilerleyen haftalarda daha fazla rakibi -farklı savunma aksiyonları alsalar bile- başakşehir'e karşı 4-4-2 şeklinde görebiliriz.

savunma açısından ise

başakşehir normalde çok önde ağır pres yapmıyor, rakibin tutumuna göre esnek bir anlayıştalar. zaten oyuncular birbirine yakın oynadığı için kaptırılan toplara kalabalık müdahale etme şansı bulabiliyorlar, ve topa çoğunlukla sahip oldukları için rakibin salim kafayla oyun kurması pek mümkün olmuyor, ki bunu kırabilecek becerikli bir rakiple de oynamadılar henüz.

(ikinci bölgede bekleyip hızlı hücumlarla sonuca gittikleri iki maç oldu; birincisi belözoğlu'nun ilk maçı olan beşiktaş maçı, diğeri de iki hafta önceki hatayspor maçı; oyunu önde oynayan ve beklerini ileri çıkartan, topu merkezden başlatıp kenarlara aktaran bir hücum futbolu oynayan, bunu da merkezdeki ikiliden birini adama traore yaparak katmerleyen ömer erdoğan'ın hatayspor'u, başakşehir'in az ama öz bulduğu geniş alanda hücum fırsatları karşısında kötü yakalanarak mağlup olmuştu)

ayağa oynayarak sete başlama konusunda başakşehir'i teoride kırabilecek tek bir takım vardı; o da şumudica'nın yeni malatya'sı idi. şumudica hep o alıştığımız defansif oyun yerine, malatya'ya direkt ayağa oyun kurdurtuyor; evet 3'lü savunmayla oynuyorlar ancak merkezde önlibero didier ndong'un önünde rayane aabid - mounir chouiar ikilisiyle topa sahip olan bir 3-1-4-2 oynuyorlar. başakşehir o maçta ön alanda basmak zorunda hissetti; okaka top hangi stoperdeyse ona giderken; kenar forvetler (chadli ve visca) rakibin kanat oyuncularını (mustafa ve k.hafez'i) arkalarına alıp kenar stoperlere (semih ve haddadi'ye) basıyorlardı. bunlar yaşanırken, merkezde ise malatya'nın üçlüsünü (ndong - aabid - mounir'i) başakşehir'in üçlüsü kontrol ediyordu (t.ciğerci - berkay - mahmut). malatya'nın kanatlarının topla buluşması halinde önlerinde uzun bir koridor olacaktı; ama o toplarla buluşmaları için gereken bağlantının merkezden koparılması gerekiyordu ve başakşehir bunu malatya'nın forvetindeki tetteh-adem ikilisine diş geçiremediği nadir anlar haricinde başarmış da oldu.

bu tip her ihtimali kapatmaya çalışan akıllı bir ön alan savunmasının, kendinden ziyade ekibinin / ekipten birinin eseri olma ihtimali yüksek, zira çok metodik ve anlık aksiyon ihtimalinden mümkün oldukça sıyrık, duru. üstelik bunu 3'lü savunma oynayan bir takıma karşı yapmak cesaret ister, çünkü o baskının sonuç vermediği ilk topta (yani topu oyuna iyi organizasyonla sokan / veya geriden çok iyi pas çıkarıp ilerdeki geniş alanda çok süratli gidebilen oyunculara karşı) gerisi çorap söküğü gibi gelebilir, ciddi pozisyon yiyebilirsiniz. bu ön alan savunmasını daha çok, sağlam bir kadroya sahip, rakibe meydan okuyacak kalitede takımlar yapabilir, emre belözoğlu belli ki kadrosunun kalitesine bu konuda güveniyor ve türkiye'nin bayern'i ben olacağım diyor, ekibinden de bu yönde destek alıp hem hücumda hem savunmada bu stratejiyle devam ediyor.

ama türkiye'nin bayern'i olmak, avrupa için doğru bir strateji mi? işte bana göre bam teli bu

avrupada başarılı olabilecek, yani haddinizi bilerek oynadığınız düzenleri türkiye ligi'nde pratik etmek, şampiyonluk iddiasındaki takımlar için zorlayıcı (bkz: #114572190). çünkü bu ligde şampiyon adayı iseniz kimse size karşı açık oynamaz, sizi bozmak ister hep. dolayısıyla 12-13 sezonunda kocaman'ın fb ile, 14-15'te bilic'in bjk ile, bu sezon ise fatih terim'in gs ile ligde yaşadığı problemler malum.

başakşehir önceki 8-9 yılında buna uygun bir takım olarak yaşadığı gelişim sonrası, son 4-5 sezondur artık şampiyonluk kovalama kategorisinde bir takım. dolayısıyla emre belözoğlu'nun da avrupada başarılı olabilecek metodları ligde denemeye çalışması halinde bir üst paragraftaki hocalarla aynı problemleri yaşayacağı belli. bu, onun en yukarlarda bahsettiğim o "kolay yoldan kariyer" planı açısından asla kabul edilemez bir şey olduğu için, fatih terim'i de zamanında çokça eleştirdiğim (ama bu sene kendimce rafa kaldırdığım) o "yerel krallık peşinde koşma"dan ilerleyeceğini düşünüyorum, nitekim o hedeflediği krallığı sürdürebileceği en iyi ortam türkiye ligi sınırları içinde (zira bu sezon yine aynı kafayla giden sergen yalçın'ın avrupadaki halini gördük: (bkz: #130899156)).

her şeye rağmen yine de inşallah yanılırım ve emre belözoğlu ileriki yıllarda avrupada iddialı olabilecek bir futbol izletir bize.