İLİŞKİLER 21 Şubat 2022
38b OKUNMA     511 PAYLAŞIM

Aşk Denen Şeyin, Bütün Teoriler Birleştirilerek Elde Edilen Bilimsel Mekanizması

Aşk nedir? Neden aşık oluruz? Neden o kişinin doğru olduğunu düşünürüz? Bunların elle tutulur cevaplarını birazdan öğrenmek üzeresiniz.
Mr. and Mrs. Smith (2005)

aşkın bilimsel bir açıklamasının olması ufkunuzu açabilir

bugüne kadar nice şair, nice bestekar, nice ressam, nice psikolog, nice rakıbuddy bu konu üstünde durmuş olup sonuçsuz kalmış olmakla birlikte, abilerimiz çalışmış, sonuca ulaşmış.

bu sonuca geçmeden önce aktarmalıyım ki benim bakış açımdan da aşk bilimsel olarak açıklamanın pek mümkün olmadığı bir hadise, herif yıllar boyu kafayı kırmış, orada teorileri ortaya koymuş, deneylerini yapmış, sonuca ulaşmış ama bu konuda tam bir resmi gazeteye bile inanmayan dayı kafasındayım.

Hiçbir şeye inanmayan dayı


bakıyorsun, aşık olmuşsun, ve acı çeksen de o süreç devam ediyor. acı çekmek derken, aşağıda bahsedilecek aşk çeşitlerinden bazılarını aşk yapan noktalardan birisi bu biliyor musun aslında. psikolojide reinforcement theory denilen bir şey vardır, detayına girmeden anlatacağımız kısma gelirsek, bu teoriye göre belirli kontekstlerde kişiden maksimum verimi almak için variable-interval schedule denilen bir şekilde ödüllendirmen gerekir. bu nedir? yapılan bir davranışa vereceğin ödülün ne zaman verileceği belli değildir ve o ödülün miktarı da belli değildir. bu da kontekst doğru ise seni daha çok motive eder. böyle olduğu zaman ne zaman ve ne kadar verileceği belli olan reinforcement'a oranla (devlet memuru, maaş belli, gün belli) motivasyon artıyor.

aşk da pek farklı değil. şimdi aşkta şöyle bir mutluluk-mutsuzluk grafiği söz konusu:

boka sardıran grafik


mutluyken cennettesin, mutsuzken cehennemdesin. sebep? aşk (senin ben mınakoyim evrimsel psikoloji). böyle olduğu zaman o cehennem anlarında variable-interval schedule'dan gelecek zamanı ve miktarı belli olmayan ödülün motivasyonuyla çabalıyorsun. o ödül gelirse bu duygusal dip veya climax senaryoları bir loop içinde devam ediyor, bütün çabalamana rağmen gelmezse learned helplessness (öğrenilmiş çaresizlik) içinde ilk cümledeki mesleklerden (yeteneksiz olanlarımız için rakıbuddy ile sınırlı kalıyor) birine yöneliyorsun.

buradan itibaren öncelikle kahvemizi elimize alalım, müziğimizi açalım ve geriye yaslanıp okumaya devam edelim, zira yolumuz uzun.

Einaudi - Divenire


şimdi işi biraz daha civcivlendirelim

yukarıdaki senaryo bu uzun yazının ilerleyen noktalarında değineceğimiz, sternberg'in triangular theory of love teorisindeki sadece passionate love (ihtiraslı/tutkulu aşk, ki kafada canlandırmak için shakespeare in love filminden joseph fiennes ve gwyneth paltrow'un etkileşimleri bu aşk çeşidinin başlangıç aşamalarına güzel bir örnektir) için geçerliyken ve bu aşk çeşidindeki duyguların ihtiras/tutku/fiziksel çekimin azalması veya bitmesiyle sona erme ihtimali varken consummate love (mükemmel/eksiksiz aşk) denilen aşk çeşidi yakalanabildiyse aksine, o insanla vakit geçirdikçe, onun yanında oldukça aşkınız yıllara yayılır ve katlanarak artar, işin güzel kısmı diğer etkenler passionate love'ı da destekler ve bir yandan o da devam eder. consummate love'da o insanla birlikte olmak son değil, başlangıçtır, ve ölmeyen bir aşk yakalamışsınızdır. aşkınızın içinde halihazırda uzun evliliklerdeki huzur sağlayan etkenler (sevgi, saygı, şefkat vs) mevcut iken, fiziksel çekim, tutku, şehvet, ihtiras ve "aşk" kelimesine yüklenen anlam da sanılanın aksine uzun yıllar boyu devam eder. sternberg bunu da test edip onaylamış.

bu bulunması çok zor bir şey olduğu için consummate love'ı bulamayan, veya bulsa da karşı tarafta göremeyen bazı insanlar passionate love'da bulunan o inişli çıkışlı grafikten de korkarak passionate love yerine intimacy (yakınlık/samimiyet) ve commitment'ı (adanmışlık/taahhüt) içeren companionate love'ı (arkadaşça aşk) buldukları zaman şöyle bir duygu grafiğiyle huzur ve güven içinde ömürlerini geçirirler.

acceleration-time graph olmasına takılmayın, mantık aynı

bu işin "tercih meselesi" denilecek kısmıdır. bilimle gerçek hayatı ufak çaplı birleştirelim şimdi.

aşık olduğunuz (özellikle tutku/ihtirası içeren aşk çeşitlerinde ve en hassası consummate love (mükemmel aşk) mevcutsa) durumda kalbiniz duygusal dalgalanmalara çok daha açık hale geldiği için aşık olduğunuz kişi tarafından sizin en hassas noktalarınızın çiğnenmesi sternberg'in commitment ayağını parçalayacağından, bir de önceden bu triangular theory of love'ın çeşitli kısımlarıyla gerçek hayatta haşır neşir olduysanız o inişli çıkışlı grafiğin y ekseninde artık negatif kısımlara ineceğiniz için aşkınızın eksenini kaydırmayı düşünebilirsiniz. çünkü kafanızda idealize ettiğiniz ve yıllara yaymayı düşündüğünüz consummate love'ınız yaralanmıştır. bu sizde bir cognitive dissonance (bilişsel çelişki) yaratır ve bu cognitive dissonance'tan karşıda da olabileceği düşüncesiyle bundan çift taraflı olarak uzaklaşabilmek için, aşıkken karşı tarafın da duygularına değer vermenizle birlikte alternatif senaryolar düşünürsünüz. bu aşkınızdan vazgeçmek, aşkınızı küçültmek değil, karşılıklı acıyı azaltıp tekrar birlikte mutlu olabilmek üstüne kurulu, aşkı ve karşılıklı homeostasis'i koruyucu bir senaryodur.

çiftler kırıldığı zaman, aşkın bütün psikopatoloji rehberi içinde karşılığını bulamayacak ve açıklanamayacak bu patolojik durumunu sağlıklı idare edebilmenin yolu aslen o psikopatolojik durum içinden perspektif değişimi yaşamayı deneyip devinim içinde olan aşk çeşidini consummate love'a tekrar çevirebilmek için çaba sarfetmektir.

şimdi gelelim teorimize...

robert sternberg abimiz diyor ki, aşkın üç ana bileşeni vardır

1. yakınlık/samimiyet (intimacy) – bağlanma (attachment), yakınlık (closeness), bağlılık (connectedness) ve bağ kurma (bondedness) duygularını içerir. (bu arada ingilizce nispeten ufak anlam farkları için farklı kelimeler içeren zengin bir dil iken türkçe'de bu kadar ufak anlam farkları içeren kelimelerin yaygın olmayışı çeviride biraz zorluyor.)

örnek, ortak aktivitelerden keyif almak, konuşmaktan keyif almak, birinin problemi varken diğerinin yardım etmesi vsvs. "derdimizi paylaşabiliyoruz", "kafamız çok uyuyor", "birlikteyken acayip güzel vakit geçiriyoruz", "her şeyi ona anlatmak istiyorum" diyorsun ya işte bu o. ki burada burleson ve samter'ın 1996 yılında yaptığı araştırmaya göre düşünce tarzı ve kişilerarası ilişkiler konusunda benzer olan, özellikle karşılıklı olarak entelektüel seviyesi yüksek olan insanların birbirine daha fazla çekim hissettiği ortaya çıkmıştır.

2. tutku/ihtiras (passion) – karşıdaki insana aşırı yoğun duygular, o insana takıntı, duyguların karşılığının olması isteği (limerence) ve cinsel çekim (sexual attraction) içerir. regan ve berscheid'in sırasıyla 1998 ve 1999 senesinde eklediği şekilde de mevzubahis insanın yanındayken nefesinin kesilmesi, kalp atışlarının artması bir passion (tutku/ihtiras) belirtisidir. jankowiak ve fischer'ın 166 ülkede yaptığı araştırmaya göre bu ülkelerden 147 tanesinde passionate love'a değer verildiği görülmüştür.

o yokken deli gibi yanında istemen, sürekli onunla seks yapmak istemen, onunla farklı fanteziler denemek istemen, sevişirken ruhlarını paylaşman, bütün dertlerini unutman ve dünyadan kopman, sevişirken onun tatminini de düşünmen, onun tatminiyle kendini daha mutlu hissetmen, 7/24 onu düşünmen, kontrol edemediğin şekilde aklından çıkmaması, dünyada sadece o varmış gibi hissetmen, mantığı devre dışı bırakarak, içgüdüsel bir şekilde hep onunla sevişeyim ve hep o yanımda olsun, o da beni sevsin, o da beni düşünsün diye şımarık velet mantığında olman aha da tam olarak bu. (ki buraya evrimsel psikologların araştırmalarından bir not ekleyerek aldatma konusuyla ilgili ufak bir açıklama yapmak isterim. buss, larsen, westen ve semmelroth'un araştırmasına göre erkekler aşık oldukları kadınların kendilerini duygusal aldatmaya oranla fiziksel olarak aldatmasıyla kafayı sıyırırken, kadınlar duygusal aldatma karşısında fiziksel aldatmaya göre daha sayko olurlar.)

3. adama/taahhüt (commitment) – kısa vadede birbiriyle birlikte olma, uzun vadede birlikte plan yapma duygularını içerir.

"ben buradayım, senin için buradayım, yanındayım" demen kısa vade, "aynı eve taşınalım", "evlenelim", "nerede olursak olalım birlikte yaşayalım", "her zaman, ne zaman istersen seninleyim" demek uzun vade.

en basit haliyle, bu üçü bir aradaysa, mükemmel/eksiksiz aşka sahipsin, imkansız bir şey bulmuşsun demektir. birçok insanın ömrü boyunca hiç tecrübe edemediği şey karşında duruyor, ona göre. ve aşka dair bugüne kadar kafanda oluşturduğun, çevrende de gördüğün negatif kalıpları, bu aşkı yaşayamamış insanların aşkı mutsuzluk olarak gören yazdığı şiirleri, çizdiği resimleri, çektiği filmleri, bestelediği şarkıları unut çünkü karşıdaki insanla birbirine değer verip birbirini kırmadığın sürece uzun yılları her gün birbirini daha çok severek geçirebileceksin. ileride bunu da detaylandıracağız.

şimdi biten aşkların bitme sebebi olarak sternberg diyor ki, eğer bu üçünden birden fazlası ilişkinde varsa, o aşkın sürme ihtimali daha fazla, yok sadece bir tanesi varsa, daha az.


ısınma turlarını tamamladık, detaya inelim

sternberg demiş ki, passionate love varsa bu karşıdaki kişiye karşı duyulan heyecanlanma ve yenilik hissiyle gelir. bir ilişkinin başında çok önemlidir. bunun kimyasal bir yönü de vardır, passionate love içindeki insanlarda özellikle phenylethylamine olmak üzere yükselmiş nörotransmiterler gözlenir.

ardından companionate love, diğer adıyla affectionate love gelir, yani arkadaşça/sevecen aşk. bu seviyeye ulaşan çiftlerde karşılıklı anlayış ve birbirine değer verme, birbirine özen/dikkat gösterme gelir. ki freudyen bir yaklaşımla annenin oğluyla olan ilişkisi, babanın kızıyla olan ilişkisi ve bunların büyüdüğünde ödipal problemlerini çözebilmiş insanlar tarafından sağlıklı bir şekilde birbirine aktarılarak ufak çaplı anne/baba görevi görmesi olarak da düşünebiliriz. taraflardan birinde bu daha fazla olabilir, sıkıntı yoktur.

buradan intimacy, passion, ve commitment üçgenine geçiyoruz

intimate love, üçgende birbirine saygı duyan, itibar gösteren, önem veren çiftlerin köşesidir. birbirlerini mutlu etmek isterler, paylaşmak isterler, haberleşmek isterler ve birinin ihtiyacı olduğunda diğeri ona yardım etmek ister. intimate love içinde olan çift birbirine çok değer verir. aynı zamanda "sıcak/samimi" (warm) aşk olarak da adlandırılması çiftleri birbirine yakınlaştıran bu yapısı yüzündendir.

bir diğer köşedeki tutkulu, ihtiraslı, ateşli passionate love dürtüsel ve güdüseldir. bu aşkı yaşayan çiftler birbirine fiziksel olarak delicesine bir çekim hisseder. karşılıklı cinsel istek çok yoğundur, ancak passionate love cinsel istek ile sınırlı değildir. kişiler kendi içlerindeki bakma/büyütme (nurture), egemenlik (dominance), boyun eğme (submission), kendi kendini gerçekleştirme (self-actualisation) gibi ihtiyaçlarını da bu aşk çeşidiyle dışa vururlar, ki burada hem karen horney psikanalizini (submission ve dominance'da kadının çocukluktan kalan psikolojik yansımaları) hem de maslow'un piramidini (self-actualisation) konuya dahil edebiliriz. bir yandan senin bütün sırtını tırnaklarıyla kazırken bir yandan "sabaha kadar s*k beni! ısır, vur! küfret bana! *r*spunum ben senin!" diye bağırarak boşalan (boyun eğme), gözlerinin içine bakarak romantizmin doruğunda sakince ve ruhsal bir dinginlikle sevişen ya da "ağzıma boşalmanı istiyorum" diyerek spermlerini iştahla yutan, "içime boşal lütfen" diyerek sana gösterebileceği en üst seviyede güven ve bağlanmayı gösteren (bakma/büyütme), seni yatağa bağlayıp hareketsiz bırakarak bütün vücudunla santimetrekaresine kadar kendi nasıl isterse öyle ilgilenen (egemenlik), veya kendi fantezilerinden birisini seninle yaşamak isteyen (self-actualisation) kadın işte bu isteklerini de dışa vuruyordur o esnada. passionate love üçgenin "ateşli" kısmıdır, çünkü iki taraf arasında karşılıklı olarak felaket bir uyarılma içerir.

üçgenin diğer köşesindeki committed love ise uzun süre birlikte olmak isteyen çiftlerin aşk çeşididir. birisine aşk duymadan kendinizi adayabileceğiniz gibi, aşk duyduğunuz insana da adanmışlık olmak zorunda olmadığını burada not etmek lazımdır. committed love "soğuk" aşk olarak adlandırılır, çünkü yakınlık veya ihtiras gerektirmez. türkiye'deki evliliklerin önemli bir kısmını temsil eder, ancak tek başına çok bir işe yaramazken parçalar birleştirildiğinde çok önemlidir. sternberg der ki ilişki geliştikçe committed love'ın yoğunluğu artar.

şimdi eğlenceli kısımlara yaklaşalım

üçgenin bu üç köşesi sürekli olarak birbiriyle etkileşim içindedir ve bu etkileşim bazında sekiz (aslen yedi, nonlove bir aşk çeşidi değildir) aşk çeşidini oluşturur.

1. nonlove/olmayan aşk: üçü de yoksa, aşk yoktur. arkadaşlarınla, iş yerindekilerle falan ilişkin budur.

2. liking/friendship/dostça aşk: aslen burada arkadaşlıktan ziyade yine aşk vardır, ancak gerçek bir arkadaşlık ilişkisi olsa da arkadaşlıktan farklıdır. sadece intimacy içerir, ancak adanmışlık veya tutku/ihtiras içermez.

3. infatuated love-delicesine aşk: herkesin "köpek gibi seviyorum" dediği şeyin temeli, intimacy ve commitment var mı bilmeden veya değerlendirmeden ilk odaklandığı nokta aslında. ilişkinin başında sadece tutkuya ve ihtirasa dayalı olarak verilip tutku ve ihtiras azalınca tutulmayan sözler, büyük kavgalar, büyük mutluluklar, 10 yaşındaki çocuğa dönüp iyice mantıksızlaşmalar hep bunun ürünü. çünkü burada akıl yok, delilik var. burada karşıdaki insana karşı, yakınlık/samimiyet ve adanmışlık var mı yok mu bilinmezken aşırı tutku ve ihtiras duyguları ön plandadır. romantik aşklar ise genellikle infatuated love olarak başlayıp sonra intimacy (yakınlık/samimiyet) geliştikçe ortaya çıkar. tek gecelik ilişkinle olay tek gecede kalmadı mı? sarılasın, öpesin, koklayasın, muhabbet edesin, birlikte vakit geçiresin falan mı geliyor? bu yüzden, çünkü birbirinizle sadece bedenleriniz değil kafanız da uyumlu olduğu için aranızda intimacy de başladı. commitment veya intimacy yoksa infatuated love saman alevi gibi sönebilir ve bir anda yok olabilir. bu da başta sevişmekten keyif aldığın o muhteşem vücutlu, acayip güzel kadınla/adamla hiçbir bir şey paylaşamadığını gördüğünde, veya "lan bunla üç gün bile sevgili kalınmaz be" dediğinde olur. bu yüzden bir kadına/adama delice cinsel çekim hissediyorsanız önce sevdiğiniz bir aktiviteyi birlikte yapın, biraz muhabbet edin kafalar uyuyor mu bakın. eğer uymuyorsa, birlikte güzel vakit de geçiremiyorsanız o işin sonu bok, sonrasında çok canın sıkılır. ancak uyuyorsa sadece infatuated love gibi delilik hali yoktur, diğer noktalara da sağlıkla evrilebilirsiniz. sadece infatuated love'a dayanarak birini takıntı haline getirmenin daha sonra yaşananlar hakkında önemli pişmanlıklar yaratabilmesi çok olasıdır, bu yüzden infatuated love tek başına olduğunda en tehlikeli türdür. tavuk mu horozdan horoz mu tavuktan çıkar sorusunun cevabını verip geçebilecek konumdaysanız ne ala, ancak infatuated love'a kapılıp karşıdakine koşulsuz kul köle olursanız (ki genel gençlik hataları cinsiyet farksız yüksek oranda bu aşk çeşidinden ortaya çıkıyor) ve karşıdaki de pek iyi niyetli değilse güzel de bir tecrübe edinirsiniz.

hormonlarımıza sahip çıkalım lütfen


4. empty love/boş aşk: ehehe bu çok güzel lan. sadece adanmışlık (commitment) var, diğer köşeler yok. aha işte yüzünü görmeden evlendiğin görücü usulü aşk. ha ama daha yoğun ve diğer köşeleri içeren aşkın da zamanla buna evrilme ihtimali vardır. birbirini parçalayan çiftler 20 sene sonra aynı evde bir şey hissetmeden bu yüzden devam ediyorlar. ama vice versa, bu aşk çeşidiyle başlayıp daha yoğun ve sağlıklı bir aşka da evrilebilir.

5. romantik aşk: yakınlık/samimiyet (intimacy) ve tutku/ihtiras (passion)'ın bir araya gelmesiyle oluşur. sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da birbirine bağlıdırlar, ama adanmışlık olması şart değildir. polat alemdar'ın dediği gibi (aşk konusuyla ilgili de kurtlar vadisinden örnek verdim ya allah benim belamı verecek) "sonunu düşünen kahraman olamaz" mantığıyla, süper ötesi bir uyum içinde (hem kafalar, hem bedenler) ancak "biz şimdi nolcaz?" demeden, kısa veya uzun vadede o insanın yanında olup olmayacağını bilmeden geçirilen vakittir. sanıyorum ki friends with benefits kavramına en cuk diye oturan aşk çeşidi budur, ya da en yakın arkadaşına aşık olup ilişki yaşayan mallar ayrılık vakti geldiğinde farkeder ki romantik aşk çeşidini yaşamıştır. daha olumlu düşünürsek, kısa vadede yanyana olmakla veya evlilikle, uzun vadeyle ilgili plan yapılmayan, ancak kalan her şeyin gayet tıkırında olduğu, muhabbetin, birbirine değer vermenin, yoğun duyguların ve fiziksel çekimin üst seviyede olduğu aşk çeşidi (buna da örnek lise aşkı olabilir) buna girer. yine olumlu düşünceyle, consummate love'dan (mükemmel/eksiksiz aşk) bir önceki aşama olarak görebiliriz.

6. companionate love/arkadaşça aşk: arkadaşlıktan daha güçlüdür, çünkü yakınlık/samimiyete ek olarak uzun vadeli adanmışlık içerir. içinde ihtiras/tutku yoktur. ihtiras/tutku'yu kaybetmiş uzun süreli evliliklerde/ilişkilerde bu görülür. ayrıca aile bireyleri arasında da bir nevi böyle bir aşk çeşidi mevcuttur. ilişkiye odaklanırsak, sabah deniz kenarında kahvaltıya çıkarsın, ardından birlikte sevdiğiniz bir aktivite yaparsın, misal gidip ata binersin, ondan sonra oturup uzun uzun muhabbet edersin, akşama doğru birlikte jazz festivaline gidersin, ordan çıkıp evde şömine karşısında ayı postu üstünde (klişelikten gebericem amk) şarabını içersin ve bundan keyif alırsın, ama o esnada çırılçıplak ol, 5 senedir sevişmemiş ol, karşıdakiyle sevişesin gelmez.

"sevgi neydi? sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti." al sana selvi boylum al yazmalım'ın son sahnesi. asya'nın ilyas'tan gördüğü aşk çeşidi infatuated love iken kendisinin cemşit'e beslediği aşk bu aşk çeşididir ve infatuated love'a teslim olmaktansa bunu tercih etmiştir. çünkü asya ilyas'a duyduğu ve karşılığını istediği consummate love'ın (mükemmel/eksiksiz aşk) geri dönüşünü ilyas'tan bulamamıştır.

7. fatuous love/akılsız/budalaca aşk: yakınlık/samimiyet içermeyen ama adanmışlık ve tutku/ihtiras içeren aşk çeşididir. hayal etmekte zorlanmak doğaldır, friends with benefits desen değil, fuck buddy desen değil. çünkü uzun vadeli plan yapıyorsun, tenler de felaket uyuşuyor, ama o kadar. yakınlık, samimiyet, birbirine bağ, sohbet, geyik, ortak aktivite paylaşma falan yok. yanlış evliliklerin önemli bir kısmını içerir, sadece güzel sevişiyoruz dediğin adam/kadınla o ten uyumuna kanıp iki muhabbet etmeden, ortak aktivite veya dert paylaşmadan evlenirsen işte bu oluyor, kısa süre sonra kavga dövüş hayatı zehir ediyorsun. kıskançlık neticesinde 3. sayfa haberi olarak hapise düşmeli, birbirini boğazlayarak boşanmalı sonuçlar bu aşk çeşidinden çıkar. allaha yakın, bizden uzak olsun.


8. ve işte nirvana, consummate love/mükemmel/eksiksiz aşk: notebook filmini bilir misin hacı babam? (hiç de sevmem ama güzel örnektir) o filmlerdeki ütopik aşklar ancak filmlerde oluyor ya, gerçek hayatta sadece bazı insanlar böyle aşkları çevresinde görebiliyor, çok çok şanslı azınlık bir kesim de kendisi yaşayabiliyor ya, işte bu o. 60 yaşında hala şehvetle seks yapıp sokakta elele gezen, birbiriyle her şeyi paylaşan, ömür geçirmiş ve bir saniye olsun pişman olmamış insanlar bu aşkı yaşayanlar.

ideal çift dediklerin bu aşkı yaşıyorlardır. sternberg'e göre muhteşem seks bu çiftlerde 15 seneden uzun sürebilir, başka kimseyle uzun vadede daha mutlu olacaklarını hayal bile edemezler, zorlukları birlikte aşarlar, ve ilişkilerinden birlikte ve birbirlerinden keyif alırlar.

nonlove'ı dışarıda bırakarak, yukarıdaki yedi aşk çeşidini kafada daha rahat ve kolay oturtabilmek adına şu grafikte de bulabilirsiniz:


michele acker ve mark davis bu teori üstüne çalışıp bazı eleştiriler getirmişlerdir, ancak bugün hala aşk üstüne yapılan çalışmalarda sternberg'in bu teorisi temel noktadır. çünkü aşk konusuna bugüne kadar farklı ekollerden ve disiplinlerden birçok bakış açısı getirilmiş olmakla birlikte (psikanaliz, evrimsel psikoloji, fizyolojik psikoloji, sosyal psikoloji, sosyoloji, davranışsal ekonomi, az kaynak olsa bile ucundan neoklasik iktisat bile teğet geçerek (yok emerik dediğinizi duyar gibiyim ama kitapta değinmiş adamlar) aşkı incelemiştir., vsvs, ki hemen hemen her birisinin ayrı ayrı aşka bakış açılarının değerlendirilmeleri özet halleriyle en az bunun kadar uzun başka entry'lerin konularıdır) sternberg konuyu holistik şekilde ele alan yegane insan olmuştur.

ki burada eklemek gerekir ki sternberg'in teorisi bireysel kültüre sahip ülkelerde daha geçerlidir. dion, doi, gao, lim ve choi'nin farklı kültürlerde yaptığı ve benzer sonuçlar çıkaran araştırmalarına göre kolektivist kültüre sahip ülkelerde özellikle passion (tutku/ihtiras) kısmının önemi bireysel kültüre sahip ülkelerden daha azdır. çin'de gan qing, kore'de jung, japonya'da amae kelimeleriyle ifade edilen ve batı dillerinde birebir karşılığı olmayan kavramlar dahilinde, passion'dan (tutku/ihtiras) ziyade uzun süre birliktelik esnasında gelişen birbirine yardım etme, birbirine bağımlı (bağlı değil, bağımlı) olma, pasif bir şekilde partnerinin kendisinin bütün ihtiyaçlarıyla ilgilenmesi (ki batı kültürlerinde sağlıksız bir ilişki olarak algılanır) gibi şeyler daha ön plana çıkar ve özellikle çin kültüründe ve şarkılarında acı, üzüntü, kırılganlık, acıma gibi kelimeler aşk ile daha iç içe kullanılır. buna ek olarak goodwin'in çalışmasına göre çin kültüründeki yuan konsepti ve budist felsefedeki karma konseptine göre senin yaşayacağın aşkta pek bir rolün yoktur, bunu ancak kader belirler. tsang ve rothbaum'un araştırmalarıyla da bu fikre destek verdiği şekilde oryantal kültüre göre ilişki düzgün gitmiyorsa kurtarılamaz, kaderini kabul edip "kısssssssmet" diyerek acını çekeceksin (adamlar tam bir orhan gencebay çıktı reyiz). dion'un araştırmasına göre ise, batı kültürlerinde tutku/ihtiras'ı içermeyen aşk çeşitlerine bok gözüyle bakılırken, doğu kültürlerinde arkadaşça ve dostane bir aşk daha fazla kafaya yatıyor.

ayrıca bahsedilen aşk çeşitlerinin çift taraflı yaşanabilmesinde iki tarafın attachment theory'ye (bağlanma kuramı) göre hangi noktada olduğu da çok önemlidir. detaya girmeden anlatırsak bebeklik/çocukluk sürecindeki aile ile ilişkilerin yaşayacağınız aşk üzerinde çok ciddi etkisi olduğu önerilir ve ömrün geri kalanını etkileyen üç bağlılık çeşidi olan secure attachment (güvenli bağlanma), avoidant attachment (çekingen bağlanma) ve anxious attachment (kaygılı/endişeli bağlanma) stillerine göre yaşayacağınız ve karşıdakine yaşatacağınız aşk değişecektir. güvenli bağlanmaya sahip bireyler mutlu, uzun süreli ve güvenilir aşklar yaşayabilirken, çekingen bağlanmaya sahip bireylerde başkalarına yakınlaşmakta, sahiplenmek/sahiplenilmekte zorlanma, güvenmekte zorlanma, ve tatmin olmakta zorlanma sözkonusudur, ve bu insanlar arasında "ben hiç aşık olmadım ki" diyenler en fazla sayıdadır, ilişkide partnerine mesafesini korurlar, ve adanmışlıkta en düşük seviyeye sahiptirler. ilk zorlukta ilişkiyi bitiren, "köpek gibi seviyorum" derken karşıdakine esneklik fırsatı vermeden bir anda "tamam o zaman siktirol git" diyen bağlanma tipi genellikle budur (ıssız adam'daki alper çok güzel örnektir). ayrıca kaygılı/endişeli bağlanma tipiyle birlikte bu bağlanma tipinden histrionik kişilik çıkma olasılığı daha yüksektir. kaygılı/endişeli bağlanmada ise obsesif, endişeli düşünce ve davranışlarla birlikte, partnerinin kendisiyle kendi istediği kadar yakın ve samimi olmayacağı korkusu ön plandadır, çok hızlı bir şekilde, karşıdakini tanımadan ilişkiye girebilirler. çok kısa süreli ilişki en çok bu bağlanma tipinde görülür, aşkları karşılık görmediğinde en çabuk sinirlenenler bu bağlanma tipine sahip insanlardır.


bunların hepsi partnerin çabasından, söylediklerinden, davranışlarından, yaptıklarından büyük oranda bağımsızdır, daha ziyade attachment tipiyle bağlantılıdır. ancak simms'in araştırmasına göre de bebeklik/çocuklukta ailesiyle doğru bağlanma stili sağlayamayan insan ömür boyu düzgün ilişki yaşayamayacak diye bir durum da yoktur. ilişki tecrübeleri ve kendi kendilerini değerlendirmeleriyle kendilerini sağlıklı ilişki yaşayabilecek hale getirebilirler. bu yüzden biraz kendi geçmişiniz ve düşünceleriniz üzerine düşünme (bir nevi meta-cognition) kabiliyetine sahipseniz kendi travmalarınızı değerlendirerek bu travmaları karşıdaki insanın da desteğiyle birlikte çözümleyip ilişkinizi doğru hale getirebilirsiniz.

özetlersek

dediğim gibi, konu aşk ise tam bir resmi gazeteye inanmayan dayı mantığındayım, bu teoriler falan işi çok bilimselleştiriyor, ancak gelgelelim adam haklı beyler. senin aşk kavramının altında çok fazla aşk çeşidi, o aşk çeşitlerinin hangi noktasında karşıdaki insanın hassas noktalarıyla onu mahvedebileceğin, hangi noktada sağlıklı bir aşk ilişkisi yaşayabileceğin yatıyor, ve bunları bilirsen ilişkiye daha geniş bir çerçeveden bakabiliyorsun. evet aşıksan "hmm şu teoriye göre şunu yapmam lazım" demeyip duygularını son noktasına kadar yaşaman, karşıdakine bütün kalbini açman gerekirken bir yandan da o açılan duygular karşıdaki insanda da karşılık buluyorsa karşılıklı olarak kalp kırmamayı da öğrenip consummate love'ı (mükemmel/eksiksiz aşk) yakalamışken kaybetmeme fırsatını sana verebilmek için önemli bir kaynak sunuyor.

konu aşk olunca yıllar önce akademik ortamlarda öğrendiğim ve sonrasında farklı ortamlarda ve aynı zamanda bireysel olarak da araştırdığım konulara tekrar açtım baktım. bu yazıyı mümkün mertebe basitleştirerek ve kısaltarak (evet bu kısa hali) bilimsel araştırmaları gerçek hayattaki gözyaşları, mutluluk kahkahaları, orgazm çığlıkları, büyüyen gözbebekleriyle karşıdakinin ruhunun derinliğine bakışlar, kavga sonrası kıçını dönüp uyumalar, sadece bedenleri değil ruhları da birleştirerek yapılan seks sonrası tabula rasa misali baştan yaratılmaya hazır şekilde ve birbirine sımsıkı sarılarak gerçek kelime anlamıyla aşk ile uyumalar ile birleştirip akademi - gerçek hayat birlikteliğini sağlamaya çalıştım.

peki bu kadar bilimsel kısmına da baktık işin, ne boka derman olacak, sadede gel diyorsanız şöyle sonuçlandırabiliriz

öncelikle şarkını seç:

aşkın acıyla mı (sözler, bilekleri dikine kestirmesi muhtemel) noktalansın, mutlulukla mı?

Lover's Grief - Empyrium
Por una Cabeza - Carlos Gardel

ardından kulak ver, toni morrison'ın dediği gibi: love is or it ain't. thin love ain't love at all.

konu aşk ise, pozitif bilimlerde olduğu gibi 3+2=5 sonucuna ulaşmanız, bu kadar akademik araştırmadan sonra dahi çok mümkün görünmemektedir ve dünyanın en eski konusu üstüne kafa yoran bütün dahilerin dahi kesin cevapları bulamadığı bu konuda bütün araştırmalar, bütün muhabbetler, bütün rakılar, bütün sevişmeler, bütün bakışlar, bütün gözyaşları, bütün sevinçler bizi tek bir noktaya yönlendirir:

aşıksan, ve aşıksa öküzlük yapmayın, birbirinizin kıymetini bilin.