evrimcilere göre homo habilis ile homo sapiens arasındaki basamaktır homo erectus. homo erectus, dik yürüyen insan anlamına gelir ve fosilleri, önceki yapılarda görülmediği kadar diktir.

kafatası hacmi modern insandan daha küçüktür (900-1100 cc) ve kalın kaş çıkıntıları vardır.
pekin adamı ve java adamı adları konulan ve asya'da bulunan iki fosil ile dünya bunları tanımıştır. bir de kenya'da bulunan 12 yaşındaki "turkana çocuğu" fosili vardır.

homo erectus'lar, soyu tükenmiş bir homo türündendir ve homo sapiens'e en çok benzeyen tür olduğu için homo sapiens'lerin atası olduğu kabul edilirler.

araştırmalara göre 1.9 milyon-250 bin yıl öncesi arasında yaşamıştır. kalıntılara göre kol ve bacakları uzundur ve bu homo sapiens gibi dik yürüdüğüne kanıttır. ismi de latince "dik insan"dır.

homo erectus, ateş yakmayı bilinçli olarak kullanan ilk insan türüdür. ateş yakmayı bildiği için çiğ yemek yeme gibi bir derdi olmadığından, çene kaslarının işlevi azalıp küçülmüş ve beynin genişlemesi için yer açılmıştır.

homo erectusu diğer türlerden ayıran en önemli özelliği ateşi kullanması ve ateşin yardımıyla afrika'dan daha soğuk kıtalar olan asya ve avrupa'ya yayılmış olmasıdır.

homo-tek, erectus-dik duran demektir. bu şekilde bakıldığında tek dik duran anlamına gelmektedir. dik durmak akciğerleri serbest bıraktığı için homo erectuslar, diğer canlılara kıyasla daha anlamlı sesler çıkartabilmiştirler.

bilinen ilk ateşin 1.250.000 yıl evvel çin'de bir mağarada homo erectuslar tarafından yakıldığı biliniyor. ayrıca bazalt, kuvars, çakmaktaşı ve obsidyen gibi maddelerden aletler yapmışlardır, bunun yanında tahta ve bambu kullanmışlardır. beyin kapasiteleri 1250 cm³'e kadar ulaşmıştır. göç yoluyla eski dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır...

sadece üreme amaçlı değil keyif amaçlı da seks yapılmasının önünü açmış bir evrimsel halkadır homo erectus'lar. 

teori bendenize değil, sigmund freud'a aittir, içinde seks kavramının geçtiği durumlardan beklendiği biçimde. kısaca şöyle söyler freud: doğrulmadan önce en baskın duyu organı koku alma duyusuydu. zira görüp görülebilecekler, 4 ayak üzerinde mobilize olunduğundan bir hayli kısıtlıydı. hal böyleyken cinsel birleşmeler, dişilerin gönderdiği kokular neticesinde hasıl oluyordu. 4 ayaktan 2 ayağa geçince, koku alma duyusu yerini görmeye bıraktı ve cinsel organların sürekli surette ortalık yerde olup kolaylıkla görülebilmesiyle, devamlı bir cinsel birleşme isteği oluştu. bu vasıtayla türümüz, yalnızca üreyip genlerini yeni nesillere aktarmak için değil, sırf keyfi için de birleşmeye başladı.

Lisans Sonrası Kapağı Avustralya'ya Atmak İsteyenlere Tavsiyeler