SİNEMA 23 Ekim 2023
34,6b OKUNMA     340 PAYLAŞIM

Atmosferiyle İnsanı Hemen İçine Çeken Yeni Netflix Dizisi: Yaratılan

Çağan Irmak'ın yazıp yönettiği Netflix dizisi Yaratılan nasıl bir iş olmuş? İşte dizinin incelemesi.


Öncelikle spoiler'sız diziye genel bir bakış

yaratılan dizisinin yapım ekibi muhteşem iş çıkartmış. müthiş bir 19.yy osmanlı istanbul'u ve bursa'sı kurulmuş. her detay incelikle seçilmiş. akıl almaz ölçekte setler kurulmuş.. o3 yapım masrafa acımamış.

hele hele beşinci bölüm ile frankenstein ile carnivale dizisinin iç içe geçmesi müthiş bir fikir...
burada sirk /gezici tiyatro olarak işlenen konu ana kaynak eserde yerleşik tiyatrodur. fakat ucubeler sirki / gezici tiyatro çok yaratıcı olmuş.

her bir diyalog eski türkçeye olabildiğince sadık kalınarak yazılmış ve oyuncular bu dile özen göstermiş.

eğer frankenstein aynı dönemlerde bir türk yazar tarafından yazılmış olsaydı tam olarak böyle bir eser ortaya çıkardı.

tiyatro, sinema ve dizi sektörlerinde yapılmış 100'ü aşkın frankenstein uyarlamasında es geçilen ama frankenstein karakterinin yapı taşını oluşturan detaylar burada tane tane anlatılmış.


mesela; ölüme ve sonrasına saplantılı olmasının nedeninin annesinin ölümü ile alakalı olması ve bu ölümü kabullenememesi... bunu yalnızca frankenstein (1994) filminde ve penny dreadful dizisinde görmüştük.

yaratılanın (the monster) ilk kez insan içine çıktığı sahne diğer frankenstein uyarlamalarında es geçilir, danny boyle uyarlamasında ve penny dreadful dizisinde romantize edilirken burada olayın etkilerinin üzerinde durumuş... ki bu da yaratılanın kişiliğini oluşturan olayların en önemlilerindan biridir.

kitabın yazıldığı dönemin değil de tanzimat dönemi sonrası osmanlısı üzerinden anlatılıyor olması da ayrı bir lezzet katmış.

fransızcanın saray çevresi ve osmanlı halkı üzerindeki etkisinden bilim ve sanata doğru yönelen bir aydınlanma hareketine kadar.

özellikle sokakların elektrik ile aydınlatılıyor olmasına vurgu gerçekten çok zekice çünkü penny dreadful dizisinde de abd - avrupa arasındaki kültür ve bilim farkını vurgulamak için özellikle bu konuya dikkat çekmişlerdi.


dönemin osmanlısında ve özellikle yaşanan suni islam, mary shelley kitabında geçen ve mary shelley'nin tüm hayatınca savaş verdiği katolik bakış açısının yerine çok güzel bir biçimde oturtulmuş.

hikâyenin orijinalinde geçen tıbben sorgulanması yasak olan detayların bu uyarlamada ibni sina üzerinden eleştirilmesi yine güzel detaylardan biri.

avrupa'da 1900'lerin ilk yarısı bile karşı çıkılan bilimsel/tıbbi hareketlerden bahsederken ''yuh yahu, tanzimat zamanı serbest bırakıldı bunlar'' denmesi kahkaha attırdı. çünkü doğru detaylar...

diyaloglara william shakespeare ve yunus emre detayları yerleştirilmesi kimin aklına geldi bilmiyorum ama hoş olmuş.

çağan ırmak her ne kadar ülkemizde romantik komedi/dram filmleri ile biliniyor olsa da korku sineması konusunda kabuslar evi serisi ve açılışını montreal'de açtığı karanlıktakiler gibi filmleri ile bu türde daha önce de başarılı işler yapmıştı.

dizide yer alan tüm oyuncular rollerini canlandırdıkları karakterlerin gerektiği şekilde yerine getirmiş.

not: bu diziyi iyi bir ses sisteminde izlemeniz gerek çünkü dolby atmos sistemin her bir kanalı akıllıca kullanılmış. her ses her detay muhteşem bir şekilde kaydedilmiş, ki zaten bu eserin en önemli yardımcı anlatıcısı da ses.

not 2: bu tarz netflix ile dünyaya satışı yapılan işler batılıların kafasındaki ve yüz yıldır tv/sinemada kasten yarattıkları türk/osmanlı algısının kırılması için önemlidir.

geç mi kaldık... evet! ama bir yerlerden başlamalı.

Spoiler içeren dizi incelemesi

senaryonun genel gidişatına baktığımda frankenstein ve hatta frankenstein'ın da ilham kaynağı prometheus efsanesi üzerinden, finali ayrı tutarsak, doğru yolu takip ettiğini söyleyebilirim yaratılan dizisinin.

ziya da tıpkı prometheus gibi bilgi ateşini insanlığa adamanın peşindedir. prometheus nasıl ida dagındaki tüm tanrilarin ve tabi zeus'un gazabına meydan okuduysa; ziya da bu uğurda toplumsal tabuları yok sayacak, tahsil hayatını riske atacak, babasını bile karşısına alacak kadar gözünü karartacaktır. ziya prometheus'un tanrılardan çalıp insanlara armağan ettiği ışıktır ancak ışığa sahip olmak yetmez, ona sahip çıkmak da gerekecektir ki insanların bu konuda tanrı prometheus'a verdiği sözü tutup tutmadığı şüphelidir.

dr frankenstein'ın; gelenekselden uzak bilimsel bilgiye dayanarak sorgulayan üreten bir medeniyete ulaşması hayaliyle insanlık adına yola çıktığında karşılaştığı bağnazlık, toplumun en üst seviyesinde bile gördüğü değişime kapalı gerici tepkiler onu hayal kırıklığına uğratmış ve böylece amaca giden yolda toplumsal faydadan bireysel hırsa evrilerek kendi insanlığını yitirmiştir. tıpkı ziya gibi.  ta ki kendisiyle aynı hayali kuran, aynı gerçeğe inanan birinin daha varlığından haberdar olana kadar.

işte burada tanrıyla yolları ayrılır dr frankenstein'nin ve ziya'nın. o ikisi artık tanrı namzetidir, prometheus ateş çalma suçuyla dağ başında zincirli, ciğeri bir kartal tarafından didiklenirken. bir insan yaratabileceği bilgisi tanrılara mahsus bir kibirle gelir. sonuca giden her yol mübahtır, yasası gelir yerleşir tüm vicdanın ahlakın en tepesine.

dr frankenstein ve canavar'ın ilişkisi baştan itibaren baba-ogul denkleminde ilerlerken; ziya ve ihsan'ın yoldaşlığı usta-çırak olarak başlayıp devamında havada kalmış gibi görünüyor. senarist burada ziya ve artık canavarı olan ihsan arasındaki cok daha derin felsefik olan duygusal sözleşmeyi bir kenara bırakıp, hikayeyi melodrama yaslayarak aşk paydaşlığında birleştiriyor.

sorun da burada başlıyor.

dr frankenstein'ın yaratığı sonuçta bir canavardır ve dürtüsel olarak bir eşe, yalnızlığını paylasabilecegi kendi gibi olan bir ikinci canavara ihtiyaç duymaktadır. tanrısı yani babası olan frank'den bunu dilemektedir. ancak cağan'ın canavarı insandan farksız, hatta yaşarken olduğu kişiyle aynı, mesleğini bile yapabilecek düzeyde bir varlık. canavarlığı toplumsal estetik algısının dışında olmasa pek ala insanlarla yaşayabilecek biri. işte burası ihsan'ın bir canavar daha yaratma isteğine yeterince hizmet etmiyor. bir kaza yangın atlatmış herhangi birinin, kendi gibi vücudu deforme olmuş birini istemesine benziyor.

bu normal bir dramada yürüyebilecek bir fikirken, işin içine frankenstein uyarlaması girince ve hikaye son ana kadar aslına sadık ilerlerken bu ani kopuş izleyici için hayal kırıklığına yol açıyor.

hikayenin kendi içindeki artı-eksilerine gelince;

taner'in oyunculuğu yetersiz yapay kalmış. kostendil'den beklemediğim bir performans oldu. oldukça güzel iş çıkarmış. canavar olmadan önceki oyunculuğu beni etkiledi. canavar halinde yer yer parodilesme olsa da bunu oyuncudan ziyade yönetmenin hatalı yönlendirmelerine, acelesine verdim. bazı sahneler belki bir kaç kez daha çekilse oyuncu da daha iyi konsantre olabilirdi. sanki ilk seferde "tamam oldu bu" denmiş, biraz da makyajın etkisine güvenilmiş.
dönem atmosferi, dekor, kostüm ve makyajlar gayet başarılıydı ancak konuşulan dile ayrıca değinmek isterim. dönem filmlerinde dil genelde eğreti olur bizim işlerde ancak bu filmde gayet güzel aktığını gördüm. rum aksanlarında küçük sorunlar vardı ama genelde iyi iş çıkarılmış.

zelzele ile kitabın belirmesi olmamış. gereksiz bir fanteziye girilmiş. hikaye anlatıcısının değişmesi akışı bozmuş. bir de gereksiz bir hız vardı canavarın adapte olmasında. muhtemelen orijinaldeki gibi toplama bir beden değil de tek vücuttan yaratılmasına, ihsan'in hayattayken okur yazar entelektüel olmasına dayanarak senarist bu hızı hoş göreceğimizi düşündü.

son olarak;

dr'un orijinal hikayede "live, live, live" diye haykırışı "uyan" şeklinde değiştirilmiş. tabi "yaşa" kelimesi "live" etkisi yaramayacaktır. bu bakımdan sanırım en doğru kelime seçilmiş.
frankenstein'ın söz konusu olduğu bir isi ne olursa olsun alacak kabul edecek bir fan olarak, doğrusu ele yüze bulaşmamıştır inşallah diye gerilerek seyrettim. sorunlar olsa da bir türk yönetmenden frankenstein uyarlaması izlemek mutlu etti.