Avrupa ve Türkiye'de Sol Siyasetin Vaziyeti Hakkında Bir Durum Değerlendirmesi
antonio costa... portekiz'de geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen ve partisinin iktidarı kaybetmesine kesin gözle bakılan erken seçimlerde, partisinin bir önceki seçimlerde aldığı oydan yüzde beş daha fazla oy almasına ön ayak olmak suretiyle ve yüzde 41,7 gibi tarihî bir oranla kazanmasını temin etmeyi başarıp 230 sandalyeli portekiz meclisinde lideri olduğu sosyalist parti'nin 117 sandalye kazanmasını sağlayarak tek başına iktidar olma şansını yakalamış hali hazırdaki portekiz başbakanı.
kendisinin uzun zamandır liderliğini yaptığı sosyalist parti'nin seçimde birinci parti olacağı bile şüpheliyken ve pek çok siyaset uzmanına göre bir sağ-sol koalisyonu ülkenin 2020'lerdeki tek çözümü olacakmış gibi görünürken, kendisinin partisiyle beraber elde ettiği bu görkemli zafer, lizbon belediye başkanlığı günlerinden beri portekiz halkı nezdinde olağanüstü bir kredisi olduğu bilinen costa'ya olan güvenin bir nişanesi olarak dikkat çekmiştir. iki senedir avrupa'da merkez solun adeta yeniden doğmuşçasına norveç ve almanya'da elde ettiği seçim zaferleri ve hatta 2019 senesinde ülkemizdeki belediye seçimlerinde büyük şehirlerin büyük ölçüde iktidar partisinden siyaset yelpazesinin merkez-solunda konumlandırılabilecek cumhuriyet halk partisi adaylarının eline geçmesi gibi hadiselerle birlikte değerlendirildiğinde, zaten hali hazırda iktidarda olan sosyalistler'in portekiz'in bilhassa iç politikası ve ekonomisine dair uygulamakta oldukları etkin politikaları sürdüreceklerine kesin gözle bakabiliriz. zirâ, avrupa genelinde birkaç senedir ufak bir meltem olarak oluşmaya başlayan sosyal demokrasi rüzgarı, costa'nın önderliğinde portekiz içerisinde artık resmen bir fırtınaya dönüşmüş durumda diyebiliriz.
costa da arkasındaki bu rüzgarı etkili bir şekilde kullanmaya devam edecek ve portekiz'i sosyal demokrasinin çoğulcu ve kapsayıcı ideallerine göre şekillendirmeyi sürdürecektir. senelerce dünya bankası ve imf gibi uluslararası para kuruluşlarından kayda değer miktarlarda borçlar alarak ekonomisini döndürmeye çalışan ülke, bu borç ve buhran dolu günleri costa önderliğinde ve pandeminin yarattığı birçok probleme karşın geride bırakmış gibi görünürken, 2021 senesinde neredeyse yüzde beş seviyesinde bir büyüme gerçekleştirmeye muvaffak olmuştur. mevcut ekonomik politikaların devam edeceği ve hatta tek başına gerçekleşecek sosyalist parti iktidarı hasebiyle daha da etkinleştirileceği dikkate alınırsa, portekiz'in avrupa'nın güneyindeki en sorunsuz ekonomi olmasının önünde kısa vadede pek bir engel kalmadığını rahatlıkla iddia edebilmekteyiz.
2015 senesinden beri ülkesinin başbakanlık koltuğunda oturmakta olan costa'nın bilhassa 2008 ekonomik krizi sonrasında ülkesinin ekonomisini hızla toparlaması ve mülteci meselesinde çoğu güçlü avrupa liderine nazaran çok daha istikrarlı bir duruş sergilemesi, kendisi ve partisine dair ülke içinde olduğu kadar avrupa nezdinde de popülerlik ibresinin hep yukarı yönlü olmasını sağlamıştır. dolayısıyla, portekiz'de yedinci senesini devirecek olan ve görünen o ki en azından on seneye tamamlanacağı da bir aksilik olmazsa kesin gibi gözüken sosyalist iktidarın artık bir tecrip olmadığı ve avrupa'nın en batısındaki bu küçük ama sesi gür çıkan ülke için bir standart halini aldığını da ifade etmekte bir beis görmemekteyim. öte yandan, costa'nın aralık ayında diğer sol partilerle kurmuş olduğu ittifakın bizzat bu partilerce parçalanmasının ve bu vesileyle deyim yerineyse köşeye sıkışmış bir konumdayken cesur bir hamleyle erken seçim kararı almış olmasının da costa'nın zaten pek de düşük olmayan popülerliğini hepten artırmış olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.
"avrupa ve türkiye'de merkez-sol nereye gider?" sorusuna çok çetrefilli cevaplar verilebilir
üst üste yedi dönem boyunca çek cumhuriyeti'nde iktidarı elinde tutmayı başarıp 2008 krizinin ardından gerçekleşen seçimlerde önce ikinciliğe ve muhalefete düşen ve ardından son seçimlerde meclis dışı kalan çek sosyal demokrat partisi (cssd) ya da 2017 senesindeki seçimlerde yaşadığı inanılmaz kan kaybı sebebiyle hâlen hollanda'nın politik düzlemindeki yerini geri kazanmaya muvaffak olamayan hollanda işçi partisi gibi örnekler bir yanda durmaktayken, milano bocconi üniversitesi'nde siyaset bilimleri uzmanı olarak akademik kariyerini sürdürmekte olan hollandalı araştırmacı catherine de vries'e göre portekiz başta olmak üzere iskandinav ülkeleri, almanya ve norveç gibi ülkelerde merkez-solun yeniden ayağa kalkmış olmasındaki en mühim neden, bu ülkelerdeki sosyal demokratların herkesin bağırıp çağırdığı bir ortamda sakin ve istikrarlı bir şekilde politikalarını uygulanabilir hale getirmeleri olagelmektedir.
de vries'e göre costa'nın portekiz'e yedi senelik süreçte getirmiş olduğu ekonomik, sosyal ve politik istikrar ve bunu yaparken de şikayet etmeden, bağırıp çağırmadan ve bir kavga ortamı tesis etmeden çizmiş olduğu barışçıl ama iş bitirici profil, kendisinin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen seçimlerden büyük bir zaferle ayrılmasındaki en kıymetli faktör olarak dikkat çekmiştir.
kısacası
popülist/radikal sağın pek çok ülkede örneğini gördüğümüz üzere dinsel ve sınıfsal kuşatma mantığına kurulu, bol agresyon içeren ve kışkırtıcı bir hitabete ama adeta sıfır icraata dayalı kağıttan kaplan yaklaşımının karşısına bu agresif argümanları zerre dikkate almadan ve sadece yapacaklarından bahsederek seçmenin gönlüne girmeyi başarabilecek merkez-sol liderler ve partiler çıkmaya devam ederse, dünya genelinde uzun zamandır şahit olmadığımız bir sosyal demokrasi rüzgarı görmemiz çok da uzak bir ihtimal olmayabilir.
61 yaşındaki costa ise bu bağlamda dünyanın tüm sosyal demokratlarına icraatları, siyasetçiliği ve sakinliğiyle kıymetli bir emsal teşkil edebilir.