TARİH 9 Kasım 2017
180b OKUNMA     1326 PAYLAŞIM

Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Yugoslavya'nın Adım Adım Parçalanmaya Gidişinin Hikayesi

Sözlük yazarı "the chosen1", çeşitli belgesellerden derleme yaparak; Yugoslavya'nın lideri Mareşal Tito'nun ölümünden itibaren ülkeyi parçalanmaya götüren olayları, önemli noktaları, anahtar isimleri bir bir anlatarak büyük bir amme hizmetine imza atmış.
stratejikortak.com


1987 yılında tito'nun ölümünden 7 yıl geçmiş olmasına rağmen yugoslavya hala tek parçaydı ancak kosova'da bir takım sıkıntılar doğmuştu

sırp başkan ivan stamboliç bu sorunları çözmesi, daha doğrusu rahatlatması için slobodan miloseviç'i buraya gönderdi. (daha sonralarda "şimdiye kadar yaptığım en büyük hata" diyecekti bunun için)

olay yerel komünistler ile, milliyetçi sırpların sürtüşmesinden kaynaklanıyordu. sırplar komünist rejimin şimdiye kadar kendileri için hiç bir şey yapmadığı düşüncesindeydi. hatta miloseviç'in bir konuşması sırasında "tito zamanından beri bekliyoruz. komünist parti bizim için burada hiç bir şey yapmadı" diye bağırdı. miloseviç ise "merkezi yöntim olarak bunların farkındayız. daha fazlasını yapabilirdik" şeklinde konuşmaya devam etti. bu yaklaşım da ne milliyetçi sırpların ne de yerel komünistlerin hoşuna gitmedi. "biz diyalog istiyoruz, sen ise bize hep aynı monologları veriyorsun" demişti yerel sırp milliyetçilerinin lideri miroslav soleviç. bunun üzerine miloseviç karşılıklı görüşmeyi kabul etti. bu da resmen tito'nun yönetim yaklaşımına ters ve tehlikeli bir hareketti ama miloseviç de bunu istiyordu. yalnızca o zamanlar kimse bunun farkında değildi...

24 nisan 1987'de görüşme gerçekleşti. sırp milliyetçiler "olası" bir kargaşa için her yerde taşlarla hazır haldeler

görüşmelerde konuşan sırplar kosova'da baskı altında olduklarını, sürekli olarak öldürüldüklerini ve hatta manastırlarının yakılıp, mezarlarının bile tahrip edildiğini söylüyorlardı. miloseviç'in yanında görüşmeye katılan kosova lideri azem vllası her seferinde miloseviç'e eğilerek "yalan söylüyorlar" dese de, miloseviç duymak istediği şeyleri duyuyordu. savaştan sonra bile oradaki argümanları tekrar edip "etnik olarak temiz bir kosova istiyorlardı, böyle bir şeyi ilk defa orada duydum" diyecek kadar masum rolüne girmişti. vllası'ye göre konuşmalarda arnavutlar ne kadar aşağılanırsa, salondaki alkış da o kadar yükseliyordu.

bu sırada dışarıda "her ihtimale karşı" istiflenen taşlar harekete geçmişti. yerel milliyetçi lider soleviç gençlere emri vermiş, polis ve halk birbirine girmişti. öyle ki; soleviç bunu anlatırken "her polis kalabalıktan bir hediye aldı. her kaskete bir hediye" diyerek gülüyordu. daha sonrasında ise bizzat miloseviç'e gidip "polis halkımıza şiddet uyguluyor" diyecekti. bunun üzerine miloseviç salondan çıkıp halkla bizzat konuştu. sırp televizyonları "bizi dövmelerine nasıl izin verirsiniz" bağırışlarını çok iyi şekilde servis ettikten sonra yeni kahramanlarını yaratmış oldu.

miloseviç belgrad'a dönüp başkan ivan stamboliç ile konu hakkında görüştü. stamboliç bu görüşmeleri daha sonra "acınası" şeklinde yorumlayacaktı. miloseviç "burası bizim anavatanımız (onlara göre babavatan), kosova'daki sırpları korumalıyız" çizgisine geçmişti. stamboliç ise "bu yöntemler bizim sistemimize tamamen karşı, böyle giderse ülkemize nelere olacak?" diye karşı çıktı. bu da aralarının bir daha düzelmemecesine açılmasına neden oldu.

miloseviç harekete geçmişti. kongre konuşmalarında sürekli olarak stamboliç'e yükleniyor, kosova'daki ayrılıkçıların yugoslavya'ya zarar verdiğini ve sırpları sürgüne zorladığından bahsediyordu. öyle ki, bazı parti yetkilileri ivan stamboliç'i diktatörlükle suçladı. stamboliç bu süreci siyasi suikastı olarak yorumlayacaktı çok sonraları ama o zaman için iş işten geçmişti artık. güç artık miloseviç'deydi.

Miloseviç.

rüzgarı arkasına alan miloseviç kosova konusunda agresif tutumu meclise de yaymak için harekete geçti

voyvodina sırbistan'ın kuzeyinde otonom bir bölgeydi ve mecliste oy hakkı vardı. bu gücü kullanmak isteyen miloseviç ilk iş olarak buradaki sırp milliyetçilerini harekete geçirdi. halka bedava erzak dağıtmak bile bunun için yeterli olmuştu. yerel yönetim hainlikle suçlanmış ve istifaya zorlanmıştı.

bir sonraki hedef karadağ oldu. miloseviç buraya da kendi yanında olan bir lideri yerleştirmeyi başardığında 1989 başlarında ülkenin yarısında mutlak hakimiyet kurmuş oldu. ancak kosova'da hala işler istediği gibi gitmiyordu.

şubat 1989'da arnavutlar kosova'da karşı saldırıya geçti

yürüyüşler ve gösteriler ile eski liderleri azem vllasi'yi istiyorlardı. miloseviç bunun üzerine telefonla bizzat vllasi'ye tehditler savurup "bunun hesabını birisi verecek" dedi.

zaman kaybetmeden harekete geçen miloseviç kosovalı sırpların belgrad'a gelip parlamento binasının önünde gösteri yapmalarını fırsat bilerek "olağanüstü hal yetkileri" için meclisi sıkıştırmaya başladı.

olaylar tırmanırken kosova'dan sonra sıranın kendilerine geleceğinden korkan slovenler harekete geçti

sloven başkan milan kucan kosova'da sırpları haksız buluyordu ve benzer bir durumu slovenya için de geçerli olabileceğini duyurdu. bunun üzerine sırp televizyonları bu duyuruyu "sloven provokasyonu" ve "slovenya'nın ihaneti" olarak duyurdu.

ertesi gün sırp işçiler bir günlüğüne iş bıraktı ve parlamentoya yürüdü. gerilim çok yüksekti ve "sloba, sloba" diye bağırıyorlardı. miloseviç gücü iyice eline aldığını anlayınca yugoslavya başkanına "ya bana gerekli yetkileri verin ya da bu kalabalığı kendiniz durdurun" diye ültimatom verdi.

yugoslavya başkanı raif dizdareviç bunun sırpların düzenlediği bir "set up" olduğunu ve onlara istediklerini vermeyeceğini söyledi. kalabalığa bizzat seslenen dizdareviç "yugoslavya birliği" temalı bir konuşma yaptı. ancak daha sonraları da bahsedeceği gibi grubu sakinleştirememişti ve bir set up da olsa, bir milyon insanı görmezden gelemezdi. gün sonunda miloseviç yugoslavya ordusunun kosova'ya müdehale yetkisini almış oldu.

o akşam aynı kalabalığa seslenen miloseviç "dünyada hiç bir gücün sırp halkının kosova'daki hakkını korumasına engel olamayacağını, sırbistan'ın yeniden yükseldiğini" haykırdı. kalabalıktan yükselen "azem vllasi'yi tutukla" seslerine de "yugoslavya'ya karşı gelip, halkı kandıran herkesi yakalayacağız" diye cevap verdi. savaş ortamı hazırlanıyordu...

kosova hükümetinin tüm yekileri devredip kontrolü bırakmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu. tüm karşıt görüşler ve gösteriler bastırıldı, azem vllası karşı devrim suçundan yakalanıp hapse mahkum edildi. kosova'da "sırpların hakkı" korunmuştu.

Dizdareviç.

bu sırada slovenya'da mladina adında bir dergi yugoslavya'nın tabularına saldırmaya başladı

editör franci zavrl "yugoslavya ve komünizmin tabularını listeleyip ne kadar ileri gidebileceğimizi görmek istedik" diyordu. sloven hükümeti bu yayınlarda yasadışı bir şey bulmazken, yugoslavya bundan rahatsızdı. savunma bakanı bizzat başkan milan kucan'a "basınınıza sahip olun" dedi ancak sloven hükümeti buna kulak asmadı.

daha sonralarda çok daha büyük bir olay yaşandı ve miloseviç'in meclisteki konuşmalarını ve tutanakları ele geçiren dergi bunları yayınladı. bu açıkça kanunların çiğnenmesi demekti ve işler daha da karışmış oldu. artık herkes yugoslavya ordusu için sıranın slovenya'ya geldiğini düşünüyordu.

dergi yetkilileri polis ve gizli servis tarafından sorgulandı ve köşeye sıkışıtırılmaya çalışıldı ancak plan geri tepti. halk anti-yugoslav gösterilere başladı. dergi yetkililerine göre bu başkan kucan'ın da artık onların tarafında olmasına neden oldu. artık slovenya bağımsızlığa gidiyordu ve miloseviç ve merkezi yönetimin buna izin vermeye niyeti yoktu. miloseviç "tek ve güçlü bir ekonomi olmamız gerekiyor, paramparça değil" diyerek fikrini açıkça söylüyordu. başkan milan kucan'ı çeşitli yollarla tehditlere başlamıştı; hatta slovenya başkentinde bir gösteri çağrısı yapacağından ve başkanı hainlikle suçlayacağından bile bahsetmişti.

kosovalı sırplar tekrar harekete geçti

amaçları ülkeyi uçtan uca trenlerle geçip slovenya'da gövde gösterisi yapmaktı ancak yeni bir oyuncu daha oyuna dahil oldu. hırvatistan slovenya ile müttefik haline geçip göstericilerin geçişlerine izin vermeyeceğini açıkladı. bu sayede 1 aralık 1989'da bir kaç sırp gösteri düzenlemeye çalışsa da yerel polis olayları bastırmakta zorlanmadı.

miloseviç'e yeni bir hamle gerekiyordu ve o da olağanüstü kongre çağrısı yaparak bunu başlattı. amaç tabii ki daha önce koşova'da oladuğu gibi slovenya'yı da ezmek için karar aldırmaktı.

kongrede her şey sırpların istediği gibi oluyordu

diğer delegeler bundan rahatsız olmaya başladı çünkü konuşulması gereken şeyler vardı ancak sırplar olayları oldu bittiye, tezahüratlarla(alkışlarla) aceleye getiriyorlardı. hırvat delege ıvıca racan, oylamadan önce konuşulması gereken şeylerin de olduğunu söylese de, sırp yetkililer "her şeyi konuşacaksak kongre 2 ay sürer" diyerek karşı çıktı.

milan kucan kongreyi terk ederse bütün kaos için slovenya'nın suçlanacağını biliyordu ancak bu şekilde de sürekli olarak sırpların dediği oluyordu. slovenler "bir kez daha bizi oylamayla yök sayarsanız, biz de gideriz" diye ültimatom verdi ancak bu tansiyonun daha da yükselmesine neden oldu. sırplar, slovenlerin bu tutumunu açıkça "gülünç ve saçma" buldu. bunun üzerine bir sloven delege sıra onda olmamasına rağmen yerinden kalkıp kürsüye gitti ve "bu şartlar altında slovenya daha fazla komünist parti'de kalamaz" dedi. akabinde bütün sloven yetkililer salonu terk etti. işler iyice karışmıştı. slobodan miloseviç konu hakkında daha sonra "slovenlerin pis oyununu görebiliyorum. bir günlük otel masrafından kurtulmak için çıkıp gittiler. valizlerini lobide bırakıp gider bunlar" gibisinden ifadeler kullanacaktı.

slovenlerin salonu terketmesinin ardından miloseviç konuşma yaptı. amacı yeterli delege sayısını yakalayıp kongreye slovenler olmadan da devam etmekti ancak bunun için hırvatların da kongrede kalması gerekiyordu. miloseviç hırvat delegelere "kalacak mısınız?" diye sorduğunda, "slovenler olmadan bir komünist parti olmaz. iş birliği yapmazsanız kongre olmayacak" yanıtını aldı. hırvatlar da kongreyi terketti. miloseviç'e göre yugoslavya krizinin kapısını slovenler açmış, hırvatlar da buna çanak tutmuştu.

Miloseviç & Vllasi

bu sırada franjo tudjman'ın başa gelmesi hırvatistan'da işleri karıştırdı

seçim sonuçlarından hemen sonra knin şehrindeki bir grup polis yeni devlet başkanını tanımadıklarını açıkladı. sırplar hala ikinci dünya savaşında hırvatların nazilerle bir olup kendilerine yaptıklarını unutmamıştı.

tudjman knin'e isyanı durdurması için görevlilerini gönderdi. sırp kalabalığın etrafını sardığı ve açıkça tehditkar şekilde tezahüratlar yaptığı bir ortamda hırvat yetkililer ile isyancı sırp polisler görüşüyordu. "hiç bu kadar korkmuş insanlar görmemiştim" diyecekti sırp yetkililer, görüşmedeki hırvatlar için. haksız da sayılmazlardı çünkü hırvatlar oradan sağ çıkabileceklerinden bile emin değildi.

sırplar knin'deki olayların bir isyana dönüşmesini istiyordu

anck bunun için isyancıların belgrad'ın desteğine ihtiyaçları vardı. knin'deki sırp lider sık sık belgrad'a gidip miloseviç ile görüşmeye başladı. miloseviç ve ekibindekiler "hırvatların son bağımsız olduklarında yaptıklarını unutamayız. binlerce sırp'i katlettiler" gibi açıklamalarla yugoslavya ordusunu hırvatistan'a yönlendirme çalışmalarına girişti. tansiyon bir anda slovenya'dan hırvatistan'a sıçramıştı.

knin'e girip çıkan bütün yollar kapatılmıştı ve çok yakın bir zamanda split'de avrupa atletizm şampiyonası vardı. tudjman'ın bir çözüm bulması gerekiyordu ve içişlerine helikopter ile knin'e gidip bu isyanı bitirmesini emretti.

zagreb'den kalkan 3 helikopter kağıt üstünde kıyıya ekipman taşıyordu ancak gerçekte içerisinde isyancılara saldıracak olan hırvat özel kuvvetleri vardı

helikopterler henüz havalanmış, knin'e doğru ilerlerken yugoslav jetleri helikopterlerin geri dönmemesi durumunda vurulacaklarını bildirdi. bu şekilde tudjman'ın da dediği gibi knin olayı basit bir isyan değil, belgrad tarafından desteklenen ve kendi seçilmiş hükümetine karşı bir hareket olduğu tescillenmiş oldu. tudjman belgrad ile telefon görüşmelerinden de bir şey çıkaramayınca (bizle alakası yok, helikopterlerin telsizlerine ulaşamayınca normal prosedür uygulanmış gibi bahaneler ürettiler) 17 ağustos 1990'da kninli sırplar yerel bağımsızlıklarını ilan edip ağaçlarla hırvatlara tüm yolları kapadılar. hırvat televizyonları ise bunu "bir kaç sarhoş sırp'in gülünç işi" olarak yorumladı.

ancak başkan için durum hiç de o kadar basit değildi

yugoslav ordusu düzeni sağlamaya çalışmaktansa hırvatlara düşman gibi davranıyordu ve seçilmiş hırvat hükümetini alenen küçük düşürmüştü. bunun üzerine hırvat yetkililer kendilerini korumak için silahlanmaları gerektiğine karar verdi. ilk iş olarak yugoslavya amerikan elçiliğinden silah yardımı talep edildi ancak büyükelçi warren zimmermann hiç tereddütsüz bu isteği geri çevirince silahlar için başka yollar aranmaya başlandı. bu kez deneme sırası macaristan'daydı.

macaristan sınırından 2 kamyon ak-47 tüm hırvat polis karakollarına yayıldı. yugoslav gizli servisi istihbaratı almıştı ancak bu "kaçakçılığa" engel olamamıştı. budapeşte'de bile araştırmaya girişen gizli servis silah yollarını kapattı. hırvat yetkililer "silahları hava yoluyla alamıyoruz, kamyonlara da izin vermiyorlar madem; biz de özel otomobilleri kullanırız" diyerek silah sevkiyatına devam etti. "pek çok otomobil yakalandı ama o kadar çok silah geliyordu ki..." diye anlatıyordu hırvat bakan slavko degorijica.

yugoslav yetkililer bu silah kaçakçılığının ulusarası tanınmış bir ülkeye karşı silahlı bir isyan olduğunu, ordunun buna karşı harekete geçmesi gerektiğini düşünüyor; ancak bu kaçakçılığın üçü seçilmiş hırvat hükümetine dayandığı için çok dikkatli hareket etmeleri gerekiyordu. yugoslavya yönetimi hırvatlardan silahları 10 gün içerisinde 'bulup' teslim etmelerini istedi ancak buna karşılık hırvat delege stipe mesiç "ülkemizde bir isyan varken 2 kamyon kalem ithal edip lütfen bize saldırmayın diye yazılar mı yazmalıydık? sırplara söylüyorum ki hırvat bayrağı yakında yeniden knin'de dalgalanacak" diyerek sırplara açıkça mesaj göndermiş oldu.

hırvatlar sırplara gönderdikleri diğer mesajda gerekirse birleşmiş milletlerden silahlı destek isteyeceklerini belirtti

sırplar ise bunu "silah kaçakçıları bizi birleşmiş milletler ile tehdit ediyor. bu savaş demektir!" diye cevapladı. aynı günlerde ortam gittikçe gerilirken, zagreb'de halk barış için yürüyüşlere başladı.

25 ocak 1991'de yugoslav konseyi hırvatların silahları teslim etmeyi reddetmesi üzerine toplandı. hırvat yetkililerin katılımı beklenirken ara verildi ve "televizyona bakılması gerektiği" söylendi. televizyonda herkesi şok eden görüntüler vardı. üst düzey bir hırvat yönetici silahlar ve saldırılar ile ilgili gizli bir görüşme yapıyordu ve açıkça savaştan ve yugoslavya'ya karşı silahlanmaktan bahsediyordu. tudjman konseye katıldığında bu konudan hiç bahsetmedi, zaten sonrasında da görüntülerin montaj ve hükümetini devirmek için düzenlenmiş bir komplo olduğunu söyleyecekti.

kaset aslında gerçekti ve bir hırvat yetkili, iki üst düzey yugoslav ile ordudan hırvatistan için silah kaçırma görüşmesi içeriyordu. olayı sızdıran ise hırvat generalin çok güvendiği ve o görüşmedeki iki kişiden biriydi.

İzzetbegoviç.

sırpların sıradaki hamlesi yugoslav ordusunun "bozulan" düzeni sağlamak için sokaklara inmesiydi

tankların ve askerlerin sokakları kontrol altına alınması gerekiyordu ve bunun için de bir oylama gerekliydi tabii ki. "evet oyu" vermesi için sırplar tarafından ikna edilmeye çalışılan makedonya konsey üyesi vasıl tüpürkovski henüz ikna olmamıştı.

9 mart 1991'de belgrad çok büyük bir gösteri yapıldı. öğrenci birlikleri, sendikalar, siviller hepsi toplanmıştı. ancak sırp yetkililerin istediği gibi bir olay çıkmıyordu bir türlü. öyle ki; tüpürkovski "gösteriler çok sakin ve gayet barışçıydı. evet oyu vermeyecektim" diyordu başlangıç için.

tabii ki miloseviç bunun olmasına izin vermedi. polisler bir anda kalabalığa biber gazi atıp, çeşitli yerlerden sıkıştırma başladı ve olaylar patlak verdi. sokaklar bir anda savaş alanına döndü. arabalar devriliyor, binaların camları kırılıyor, polisler ve göstericiler birbirlerine giriyordu. miloseviç bir kez daha istediğini alacaktı. tüpürkovski de "televizyonda izliyorduk, her şey kontrolden çıkmıştı. evet oyu verip müdehale etmemizi istedim" dedi olaylar üzerine.

gerekli çoğunluğun sağlanması üzerine ordu sokaklara indi

oylamadan sonra üst düzey bir general olan adziç, yine üst düzey bir polis yetkilisine telefonda "askerler gelene kadar bekleyin. ordu sokaklara ulaşınca polisleri gönderin ve gördüğünüz anda göstericilere saldırın. yorgunluktan bitap düşene kadar dövün hepsini" dedi. bir saat içerisinde de başkan miloseviç televizyondan halka seslendi;

"en büyük varlığımız olan belgrad tehdit altındadır, barış tehdit altındadır. yugoslav ordusu, tekrar barışı sağlamak için yasal hakkı neyse kullanacaktır". bu şekilde miloseviç müdehaleyi "yasal" gibi göstermek için hamlesini yapmış oldu.

ordu artık mobilize hale geçmişti, miloseviç'in ikinci hamlesi bu gücü hırvatistan üzerinde kullanmak üzerine olacaktı. aynı gece saat 23 - 00 sularında sırp konsey üyesi tv'den bir duyuru yaptı. duyuruya göre acil bir konsey toplantısı yapılacaktı. hırvatlar bunun bir tuzak oluğunu düşünseler de, toplantıda olmamak yugoslavya'ya karşı net bir biçimde saf tutmak ya da orada alınacak bir kararda söz sahibi olamamak anlamına gelecekti.

herkes ulaşıp toplantı başladığında konsey üyeleri şaşkınlıklarını gizleyemedi zira toplantıda ilk kez bir de kamera vardı

görüşmeler başladığında yugoslavya savunma bakanı general kadıjevic durumun vahametinden bahseden bir konuşma yaptı. konuşmaya göre bu iç karışıklık büyüyüp iç savaşa, o da yabancı güçlerin ülkeye müdehalesine; o da yugoslavya'ya bir kukla rejimin gelmesine sebep olacaktı. tabii ordu buna izin verirse. bunun için de tüm ülke çapında olağan üstü hal ilan edilmesi gerekiyordu.

hırvat konsül stipe mesiç buna şiddetle karşı çıktı. bu durumun sadece sırbistan'ın sınırlarının genişlemesine ve savaşa neden olacağını söyledi. mesiç çıkan sorunların hırvatistan kaynaklı olmadığını ve generallere gerçekçi olmaları gerektiğini söylediyse de, savunma bakanı elindeki defteri masaya atarak "harekete geçmezsek federasyon parçalanacak. bunu mu istiyorsunuz?" diye çıkıştı. yüzbinlerce insanın hayatını etkileyen bu anların gerçek kamera görüntülerinin olması da olaya ayrı bir dehşet katıyor bu arada...

sırp konsülün oylamadaki 8 üyenin 5'ine ihtiyacı vardı

4 evet alınıp tek bir oya daha ihtiyaç kaldığında sıra bosna konsülü bogic bogiçeviç'e gelmişti. oylamanın bütün ağırlığı artık kendisindeydi. herkes, bosna'yı temsil etmesine rağmen bir sırp olan bögeviç'in evet oyu vereceğini düşünürken, bir karşı atağın işleri iyice karıştıracağını düşünen bögeviç hayır oyu verdi. konseyden orduya izin çıkmamıştı...

konsey kararından deliye dönen miloseviç hemen televizyondan halka seslendi ve "bu zamana kadar konseyin görevini layıkıyla yerine getirdiğini düşünüyorduk ama bu illüzyon artık tarihe karıştı. bundan sonra gerçeklerle kendimiz yüzleşeceğiz" diyerek yugoslavya olmasa da sırbistan olarak harekete geçeceklerinin sinyalini verdi.

miloseviç ve borisav jovic (olaylardan en az miloseviç kadar sorumlu) orduya hırvatistan'a saldırmak için izin vermek istiyorlardı ancak batının tepkisinden de çekiyorlardı. miloseviç'in tv açıklamalarından sonra amerikan büyükelçisiyle görüşen jovic, büyükelçinin güç kullanımını istemiyoruz demesinden sonra "amerika'da kaç ordu var? siz ülkenizde amerikan ordusundan başka orduya müsade eder misiniz?" diyerek hırvatların tamamen silahsızlandırılması için sebeplerini saydı.

Jovic.

amerika'nın savaşa karşı çıkması üzerine belgrad rotayı moskova'ya çevirdi

sovyet savunma bakanı ile yapılan gizli görüşmelerde eğer batının olası bir müdehalesinde rusya'nın sırbistan'ı koruyup korumayacağı görüşüldü. buna karşılık moskova, istihbaratına dayanarak, batının hareketlerinin düşünülmemesi gerektiği bilgisini verdi.

bir hafta sonra hırvatlar artık pimi çekti ve ordu ile gövde gösterisi yaptı. bu açıkça hırvatistan'ın bağımsızlığa gittiğinin göstergesiydi. kamyonlarla ve özel araçlarla macaristan üzerinden gelen silahlar, stadyumda ordu ile birlikte sergileniyordu.

15 nisan 1991'de tudjman ile görüşen miloseviç artık kaçınılmaz sonuç için direnmeyecek gibi görünse de, borisav jovic asıl planlarından şöyle bahsedecekti; "hırvatistan'ın sırp bölgelerine silahlarımızı yerleştireceğiz. bir süre sonra hırvatlar zaten provoke edeceklerdir ve bu şekilde de savaş başlayacaktır."

2 hafta sonra savaş başlayacaktı

bosna hersek de durumun farkındaydı. alıja izetbegoviç "sırbistan tarafından domine edilen bir yugoslavya'da kalamayız, bosna'nın büyük sırbistan'ın bir parçası olmasına izin vermeyeceğiz" diyordu topluluklara. ancak bosna etnik olarak üçte biri sırplardan oluşan bir ülkeydi ve sırplar yugoslavya'da kalmak istiyordu.

parlamentoda konuşan bosnalı sırpların lideri radovan karadziç "yugoslavya'dan ayrılarak bosna'yı bir felakete sürüklemek istiyorsunuz. siz müslümanlar savaşa hazır değilsiniz. yök olmayla yüzleşeceksiniz!" diyerek alenen tehditler savurdu. izetbegoviç ise "karadziç'in konuşması neden yugoslavya'dan ayrılmamız gerektiğini kanıtlıyor" diye cevap verdi. daha sonraları izetbegoviç o gün için "cehennemin kapılarının açıldığını anlamıştım; savaşı bekliyordum ama soykırımı beklemiyordum" diyecekti.

bağımsızlık referandumunda çoğunluk hırvat ve boşnaklardaydı, dolayısıyla herkes bosna'nın da bağımsızlığa evet diyeceğini düşünüyordu/biliyordu. alija izetbegoviç "sonuçtan bağımsızlık çıkacaktır, hızlı bir tanınma bekliyorum" dediği akşam ilk kan aktı. ancak kanı akıtan taraf bu kez sırplar değil bosnalılardı, ya da öyle olması istendi...

bir sırp düğününde damadın babası bir boşnak tarafından öldürüldü

aynı akşam ise sırplar karşılık verdiğinde bosna da iyice karışmaya başladı. sırplar sarajevo sokaklarında barikatlar kurmuş ve televizyonda "bosna hükümetinin bağımsızlık arayışından vazgeçmesi gerekiyor" diye açıklama bile yapmıştı. müslümanlar böyle bir savaşı kazanamayacaklarının farkındalardı. sırp ordusu bosna'ya göre çok daha fazla güçlüydü ve onlar da ateş etmemeye karar verdi ancak sokaklar artık iki taraftan da milislerin elindeydi. şehir merkezi müslümanlar tarafından tutulurken, geri kalan yerler ve şehre hakim yüksek stratejik noktalar sırpların elindeydi. sırplar bu noktalara ağır silahlar yerleştirmekte gecikmedi. artık sarajevo'da bir yerden başka bir yere gitmek için sürekli silahlı milislerin kontrolünden geçmek gerekiyordu.

3 mart 1992'de karadziç ve begoviç karşı karşıya gelip, yükselen tansiyonu kontrol almak için görüşmeler yaptı

sonuç olarak sokaklarda bosna polisi tarafından ortak bir devriye yürütülmesi konusunda anlaşıldı.

ancak söylentiler de durmuyordu. alınan bilgilere göre hırvatistan ile sırbistan bosna'nın paylaşılması konusunda anlaşmak üzereydi hatta belki de anlaşmıştı bile. gerçekten de hırvatistan başkanı tudjman, zagreb'de sırp yetkililerle gizli görüşmeler yapmaya çoktan başlamıştı.

hırvatlarla anlaştıktan sonra miloseviç'in önünde bosna'yı yutmak için hiç bir engel kalmamıştı ancak kendisi de biliyordu ki eğer bosna bağımsızlığını ilan ederse sırplar "işgalci" olarak gözükecekti. bu nedenle jovic ve miloseviç bir kararla yugoslav ordusundan binlerce sırp'i bosna yerel kuvvetlerine kaydırdılar. bu da bosna'nın kendi içerisinde eğitimli ve savaşa hazır binlerce sırp olması demekti...

miloseviç artık olaylardan sorumlu tutulamazdı

sonuçta kağıt üzerinde sırbistan ordusu harekete geçmiş değildi. aşırı milliyetçi sırplardan paramiliter bir grup kurulmasını "rica" eden miloseviç, bu grubun bijeljina şehrinde mutlak bir hakimiyet kurmasını "istedi". miloseviç asla emir ya da direkt bağlantı yapmıyordu ama tüm kontrol ondaydı.

bijeljina 3 günde düştü. sokaklardaki onlarca sivilin cesedi, infaz görüntüler bugün hala internetten rahatça ulaşılabilir...

5 nisan'da binlerce kişi barış için sarajevo sokaklarında yürüsteydi. önce parlamento binasını işgal ettiler, daha sonra da bosnalı sırpların lideri karadziç'in bulunduğu binaya yöneldiler. karadziç'in çağrısıyla "adamları" göstericilere müdehale etti. 6 kişi ölmüştü.


ordu sırbistan'a yakın yerleşim birimlerinden işgale başladı

zvornik ordu tarafından kuşatılmış ve katliama doğru sürükleniyordu.aynı gün bir birleşmiş milletler görevlisi olan jose maria mendilüce bosna'dan sırbistan'a giderken zvornik'teki sırp kontrollerine takıldı. kameralara yansıyan görüntülerde birleşmiş milletler yetkilisi olmasına rağmen kendisinin korkusu yüzünden okunuyordu. daha sonra verdiği röportajda "jeepimiz yerdeki kanlarda kayıyordu, o kadar kötü bir durum vardı. askerler kamyonlara kadın ve çocuk cesetleri yüklüyorlardı. en az 4-5 kamyon gördüm, tamamen dolulardı".

zvornik'de sırplar binlerce kişiyi öldürdü. ne kadarının kamplara götürüldüğü tam olarak bilinmiyor bile. katliamdan önce şehirde 49 bin müslüman varken, savaş sonunda hiç kalmamıştı. 5 asırlık kültür, bir kaç gün içerisinde silindi. sokaklardaki cesetlerin kamyonlara yüklenme görüntülerine youtube'dan bile ulaşmak mümkün bugün.

katlamla ilgili milislerin lideri "emirler belgrad'dan geliyordu. planlar bizzat miloseviç tarafından yapılıyor ve bize de orada "bulunmamız" "rica" ediliyordu." diyordu. buna karşılık miloseviç gülerek "organize bir etnik temizlik olduğu söyleniyor. bunu belgrad, dan ve benim tarafımdan planlandığından bahsediliyor. bunlar tartışma dışı seylerdir. saçmalık" diyecekti. binlerce insanın ölümü sanki hiç olmamış gibi konuşabiliyordu sırp kasabı.

olaylar büyüyünce bosna dışişleri haris silajdziç bakanı televizyonlardan açıkça yardım talep etti

dışardan bir güç müdehale etmedikçe işin boyutlarının gideceği yer belliydi. bunun yerine birleşmiş milletler 23 nisan 1992'de bir barış heyeti göndermekle yetindi...

lord carrington* alıja izetbegoviç'le yaptığı görüşmede "ne yapmak niyetindesiniz?" sorusuna "savaşacağız" cevabını aldığında şok oldu. "neyle karşı karşıya olduğunuzu bilmiyorsunuz. binlerce tankları, yüzlerce uçakları, 3-4 bin top ve dağlar büyüklüğünde cephaneleri var" argümanına karşılık, "savaşmazsak hepimiz öleceğiz" cevabını aldı.

2 hafta sonra 2 mayıs 1992'de sırplar sarajevo'yu bombalamaya başladı

şehrin bütün iletişimi kesildi, savunma bakanlığı yerle bir oldu. buna karşılık bosnalı milisler de yugoslav ordu yönetim merkezine 50 metreye kadar yaklaştı. buradaki 270 kadar yugoslavya ordusu yetkilisi kapana kısılmıştı.

bu sıralarda avrupa komisyonu alıja izetbegoviç'i barış görüşmeleri için lizbon'a çağırdı. görüşmelerde izetbegoviç bosna'nın asla bir federasyonu kabul etmeyeceğini bildirdi. gazetecilere verdiği röportajda da ülkede durum bu şekildeyken şehirden 1 günden fazla uzak kalamayacağını söyledi. ancak ülkesine dönerken uçakta aldığı haber havaalanının sırplar tarafından kapatıldığı şeklinde olacaktı.


izetbegoviç'in bm korumasına ihtiyacı vardı ve bm yetkilisi general mackenzie havaalanında uçağı bekliyordu

ancak uçağın ne zaman geleceği bilinmediğinden heyet bir süre sonra havaalanını terketti ve alıja izetbegoviç bunu bilmiyordu... (bu arada lewis mackenzie denen herif de, savaş sırasında kendisine sürekli boşnak kızlar gönderilen tecavüzcü bir orospu çocuğu)

uçağı inen alija izetbegoviç'i sırp yetkililer karşıladı. bm heyetini sorduğunda ise "henüz gelmediler" yanıtını aldı. bosna lideri artık sırpların elindeydi ama diğer boşnak yetkililer bunu henüz bilmiyordu. ancak sonrasında çok garip bir şey oldu...

o gün havaalanına gelen bir kafilede çocuğuna ulaşamayan bir kadın herkesin şaşkınlığı içerisinde telefonla havaalanı müdürüne ulaşmayı başardı. müdür "çocuğunuz bulunacaktır" gibisinden kadını teskin ederken dışarı çıkmasına izin verilmeyen izetbegoviç telefonu aldı ve kendisini tanıttı. kadın doğal olarak başta anlamadı/inanamadı. boşnak lider durumu anlattı ve kadından başkanlığı, olmazsa televizyonları arayıp kendisinin havaalanında esir tutulduğunu söylemesini istedi.

televizyona bağlanan izetbegoviç durumu anlattı. başkanlıktaki diğer yetkili ve muhabir tarihi bir konuşma yapıyolardı. izetbegoviç "şu an hangi hattayız?" diye sorduğunda "televizyonun radyo bağlantısından konuşuyoruz, tüm hatlar kesik" diyecekti ejup ganiç. alija izetbegoviç'e bir şey olursa, halk yetkinin onda olacağını gördü. insanlar gözlerine inanamıyordu... milyonlarca insanın gözleri önünde tarihi diyaloglar gerçekleşiyordu. bir anda konuşmaya giren sırp komutan "bir pazarlık istiyoruz. sarajevo'daki birliklerimizin güvenli bir şekilde çıkmasına izin verin." dedi.

alija izetbegoviç kızı için endişeleniyordu ama "ne gerekiyorsa yapın" diyerek de kendisi için hiç korkmadığını da göstermiş oldu bir yandan. "o gece sabaha kadar gözümü kırpamadım. kızım için endişeleniyordum" diye anlattı daha sonradan.

Lewis McKenzie.

bm merkezinde görüşen ejup ganiç ve sırp ordusunun yetkilileri anlaşmaya vardığında general mackenzie, izetbegoviç'i almak için konvoyu ile birlikte yola çıktı

plan önce begoviç'i alıp, sırp bölgesinden çıkarmak, oradan sırp yetkililerin rehin tutulduğu karargaha gelip onları da alıp, izetbegoviç'i başkanlık binasına bırakmaktı. konvoy daha sonra sırp yetkilileri de izetbegoviç'i aldığı yere götürecekti.

konvoy izetbegoviç ile birlikte karargaha vardığında sırplar dokümanları ve silahları yüklüyordu. ejup ganiç "rehineler ile ilgili anlaşmıştık ama silahlar ve dökümanlar konusu hala tartışmaya açıktı" diyecekti sonradan. yani planda hala belirsizlikler vardı ama bir tartışma çıkmadı o esnada. araçlar yüklenip ilerlerken boşnaklar bir anda konvoyu ortadan ikiye kesti ve silahlar patlamaya başladı. sırplar araçlarda saklanırken alıja izetbegoviç kendi zırhlı aracından başını çıkartıp etrafına bakındı. "insanların olduğunu ve kamyonların çok hızlı şekilde boşaltıldığını gördüm" dedi. boşnaklar sırpların yüklediği mühimmatı konvoydan kaçırmış oldu.

sırpların içerisinde olan general kukanjac "alija'dan kimse benden daha çok nefret edemezdi" diyordu öncesinde. üstüne bir de konvoy durdurulup silahlar alınınca deliye döndü ancak o esnada yapabileceği hiç bir şey yoktu. "o anda silahımı alıp alija ve kendimi öldürmeye hazırdım" bile diyecekti sonrasında. izetbegoviç ise bosnalı komutan general divjak karargah ile telsiz görüşmesi yaparak ateşi durdurmaya çalışıyordu. uzun görüşmeler sonucunda blokaj kalktı ve konvoy yerine ulaştı.

az bir süre sonra miloseviç bosna meselesi için yeni adamını görevlendirdi ve onun da ilk emri ikinci bir emre kadar başkanlık binası ve şehrin müslüman bölgelerinin sürekli olarak bombalanması oldu.

9 aydır kuşatma altında olan şehre gelen bir başka bm barış gücü yetkilisi lord owen, sarajevo'ya iner inmez televizyonlardan bosnalılara seslendi; "sakin batının gelip bu sorunu çözeceğini düşünmeyin, sakin". zaten ülkenin 3'de 2'sini kontrol eden bosnalı sırplar için muhteşem bir haberdi bu.

ve srebrenica

srebrenica savaşın ilk aylarından itibaren sığınmacılar için güvenli bir bölgeydi ama tabii sırp ordusu bir süre sonra burayı da kuşatma altına aldı. 11 mart 1993'de şehre insanı yardım getiren konvoyun komutanı general morillon gördüğü manzara karşısında şok oldu. geceleri -20'ye kadar düşen sıcaklıklarda insanlar sokaklarda sessizce yürüyor, bir ateşin etrafında hayatta kalmaya çalışıyorlardı. bunun üzerine morillon şehri savunan milislerin lideri naser oriç ile görüşmeye karar verdi. oriç görüşmede ne pahasına olursa olsun savunmaya devam edeceklerini belirtti, zira başka şansları da yoktu.

morillon şehirden ayrılmaya karar verip yola çıkmak istediğinde halk aracının etrafını sardı. haklı olarak, "dünya burada yaşananlardan nasıl olur da utanç duymaz", "batı bize çok uzun zaman önce yardım etmeliydi" gibi yakarışlarda bulundular; bunun üzerine morillon aracının üzerine çıkarak topluluğa seslendi ancak başarılı olamadı.

bosna hükümetinden bir yetkili murat efendiç, srebrenica'daki komutanlarına şifreli bir mesaj göndererek şehrin güvenliği teminat altına alınmadıkça morillon'un bırakılmamasını söyledi. bunun üzerine 2 gün boyunca postanede kalmak zorunda kalan general sonunda buradan megafonla halka seslendi ve şehirde kalmaya karar verdiği ve halkın birleşmiş milletler koruması altında olduğunu duyurdu. şehre birleşmiş milletler bayrağı çekildi...

olay dünyada geniş yankı uyandırdı

yoğun ve zorlu görüşmelerin ardından bm srebrenica'yı resmi olarak "güvenli bölge" ilan etti. belgrad bu duruma tepki gösterdi ve karşılıklı görüşmelerde şehirdeki milislerin silahsızlandırılması karşılığında bir grup kanadalı askerin geçmesine izin verdi. bu şekilde sırplar ne zaman isterse şehri alabilecekti ve artık srebrenica bir toplama kampından farksızdı.

aslında dünyada yavaş yavaş bir toplum baskısı oluşmaya başlamıştı. bu olaylardan sadece bir hafta sonra 22 nisan 1993'de holocaust anıtı açılışına katılan amerika başkanı bill clinton'a, auswitch'ten sağ kurtulmayı başaran bir yahudi, hem de direkt kürsüden; "bu kanı durdurun, bu dram karşısında sessiz kalamam" diye seslendi. tv programlarında bm'in bosna planları gösterilmeye başlandı ama tabii bu planlar sadece kağıt üstünde gerçekleşebilirdi. asla uygulanabilirliği yoktu ve bunu planlayanlar da biliyordu...

vance-owen planı belgrad'da slobodan miloseviç ile görüşüldü. plana göre bosnadaki bölgeler oradaki çoğunluğa göre "paylaşılacaktı". ancak bu plan o kadar "idealize" edilmişti ki, gerçekçilikten çok uzaktı ve bosna'nın fiili olarak en az %20'sı direkt sırp kontrolüne giriyordu. miloseviç plana olumlu yaklaşınca bm 1 mayıs 1993'de atina'da tüm tarafların katılacağı bir görüşme düzenledi.

hırvatlar, boşnaklar ve miloseviç planı onaylarken bosnalı sırpların lideri karadziç durumdan hoşnut değildi

ona göre bu plan bosnalı sırpları izole edip, bm kuvvetlerini ülkeye dolduracaktı. miloseviç'e göre ise karadziç toprakların paylaşımı konusunda fazla takıntılı ve asıl planı göremeyecek kadar salaklık yapıyordu.

görüşmeler bitmek bilmedi, karadziç'in anlattığına göre ertesi gün kahve getiren çalışanlar bile artık "imzalayacak mısınız?" diye sormaya başlamıştı. sonunda miloseviç de "zaman doldu" deyince, karadziç istemeye istemeye plana imza attı. bosna savaşı çözüme kavuşmuştu(!)

karadziç her konuşmasında planın bir felaket olduğundan, diğer bosnalı sırp yetkililer ise müslüman bir bosna'nın asla var olmayacağından ve bu çözümün nihai değil geçici olduğundan bahsediyordu devamlı olarak. konuşmalarda sırpların düşmanlarından bile "mesela türkiye" diyerek bahsediliyor ve ortam sürekli gergin tutuluyordu. belgrad ile bosnalı sırpların görüşmeleri sürekli bu havada devam etti ve sonuçta vance-owen planı karadziç'in atina'daki imzasına rağmen bosnalı sırplar tarafından reddedildi. savaş devam edecekti...


bunun üzerine ülkenin güneyinde müslümanlarla ittifak halinde olan hırvatlar da kendi bölgeleri için harekete geçti

zaten sırplarla çok zor günler geçiren boşnaklar için bir de hırvat cephesinin açılması felaket demekti. bunun üzerine başkan alıja izetbegoviç, bosnalı hırvatların komutanı generl praljak ile görüşmek için mostar'a gitti. general praljak açıkça "bosnalı hırvatlar için en iyisi güney bosna'nın hırvatistan'a katılması" öldüğünü düşünüyordu ve izetbegoviç de hırvatların bir savaş çıkartma peşinde olduğunun farkındaydı.

aslında bu olaylardan tam bir yıl önce bosnalı sırpların lideri ile bosnalı hırvatların lideri 6 mayıs 1992'de graz'da gerekli görüşmeleri çoktan yapmışlardı bile. netice olarak hırvatlar bosnalı müttefiklerine sırtlarını döndüler. 1993'un baharında hırvatlar bosnaya saldırdı. başkan tudjman'ın emriyle de hırvat ordusu bosna'nın güneyindeki hırvatların yoğun olarak yaşadığı bölgelere ilerledi.

Radovan Karadziç.

binlerce boşnak esir alındı ve hırvatların bu insanları tutacak bir yerlere ihtiyacı vardı

general praljak "sonradan utanç duyacağımız şeyler yapmayın" diyerek ordusunu uyardığını söylese de esirlerin koşulları inanılmaz derecede kötüydü. bir gazetecinin daha sonra aktardığına göre mostar askeri havaalanında benzin tanklarını yarıya kadar toprağa gömüp üstte kalan kısımlarını da esirlerle doldurmuşlardı. inanılmaz sıcak bir havada bu şekilde kapatılan insanlar için tanklarda sadece küçük delikler açılmış ve ölüme terk edilmişlerdi. hırvatlar utanç duymaları gereken şeylere çoktan başlamıştı yani... praljak bunun için "bizim çocuklar katliama uğramışlardı. bu gibi durumlarda insanın kanı kaynayıp** sonradan bir insan ve bir hırvat olarak utanç duyacağı şeyler yapmış olabilir" diyecekti.

müslüman güçleri hırvatlara geri saldırdı ve ağır kayıplar verdirdi. bunun üzerine mostar'da baskılarını arttıran hırvat ordusu ve saldırıları sonucu hemen herkesin bildiği o görüntülerle 400 yıllık mostar köprüsü sulara gömüldü.

berlin duvarının yıkılmasından kısa bir zaman sonra yaşanan bu olaylar da dünya basınında yer buldu

23 ocak 1994'de amerika bir kez daha "biz dünyanın polisi değiliz", "bosna'da güç kullanmayacağız" diye açıklamalarda bulundu.

17 şubat 1994'de amerikalı yetkililer, hırvat başkan tudjman ile görüştü. görüşmede eğer hırvat ordusu müslümanlara karşı bu tavrını devam ettirirse, bm yaptırımları ile karşılaşacağı konusunda uyarıldı. franjo tudjman'ın fazla bir seçeneği yoktu. sırpların da elinde tuttuğu hırvat toprakları vardı ve amerikan desteği olmadan o toprakları geri alma şansı yoktu.

bu arada bu olaylardan 10 gün önce 5 şubat 1994'de sarajevo şehir merkezine yapılan bombalamada 68 sivil hayatını kaybetti. şehrin göbeğinde kafası kopan insanlar, paramparça cesetler ve kan gölüne dönmüş yollar vardı. artık nato müdehalesi konuşulmaya başlanmıştı. abd başkanı bill clinton "bir hava saldırısı için bütün nato'nun onayı gerekir" açıklaması yaparak, artık fiziki bir saldırının gelebileceğinin sinyallerini verdi.

sırbistan'a ültimatom verildi, ancak sırplar gerçek anlamda buna sadece gülmekle yetindi

üstelik bu ültimatomun hoşuna gitmediği birileri daha vardı; rusya. bm yetkilileri ile görüşen başkan boris yeltsin "bosna sorununu rusya'yı dahil etmeden çözmek isteyenler var. böyle bir şey mümkün değil, buna izin vermeyeceğiz" diye basına açıklamalarda bulundu. sırplar rus desteğini almıştı.

5 nisan 1994'de sırplar (karadziç'in söylediğine göre, sırf dünyaya üstün güç olduklarını göstermek için) görazde'ye saldırı başlattı. görazde de srebrenica gibi bm koruması altında yani "güvenli bölge"idi.

nato ilk hava saldırısını burada bir sırp karargahına yaptı. sırplar da karşılık olarak 150 bm görevlisini esir aldı. 15 nisan 1994'de bm sırpların ellerindeki esirleri için görüşmek üzere bir heyet gönderdi.

tam bu görüşmeler sırasında inanılmaz konuşmalar yaşandı

bir telsizle görüşmedeki bm yetkilerine ulaşan, etrafı görazde'deki sırp kuşatmasın ile çevrili komutan hava desteği istedi. çünkü söylediğine göre sırpların ateşi altındalardı. o sırada karadziç ile görüşen bm yetkilisi "karadziç hemen bir ateşkes emri verse olmaz mı?" dediğinde "emir ateş eden birliklere ulaşana kadar tüm bm yetkilileri ölecek" cevabını aldı. bir telsizden gelen konuşmada, karadziç'in diğer telsizde konuştuğu insanların ölmesi isteniyordu. bölgedeki sırp komutana "delirdin mi sen? ne yapıyorsunuz?" diye çıkışınca birliklerin komutanı saldırıların bm yetkililerine değil şehre yönelik olduğunu söyledi. karadziç doğruyu söylemesi yönünde ısrar edince, komutan bu kez de "bm yetkililerinin yanlış yerde olduklarını" söyledi. bunun üzerine yapılan görüşmelerde nato hava saldırısı durduruldu.

clinton'un sert açıklamalarından sonra 22 nisan'da nato toplandı ve sırplara geri çekilmeleri için 12 saat tanıyan bir ultimatom daha verdi. nato harekete geçmeye hazırlanıyordu artık ancak bir kişi hala görüşme yanlışıydı; yakushi akashi. akashi bu gerilimi dururabileceğini düşünüyordu ve miloseviç ile görüşme yapmak için harekete geçti. bu sırada ise adriyatik'de 200 hazır savaş uçağı nato'dan gelecek emiri bekliyordu. belgrad'daki görüşmeden sonra miloseviç "çok verimli bir görüşme oldu" şeklinde açıklamalarda bulundu ve bu görüşme sayesinde sırplar nato'yu 2 hafta daha oyaladı. bosna başkan yardımcısı ejup ganiç sonrası için: "yalnızca sarajevo'da 10000 sivil öldü ve bm hiç bir şey yapmadı. bütün olaylar gözlerinin önünde oldu. ne ironi." diyecekti...


25 haziran 1995'de, savaşın 4. yılında, bosnalılar karşı atağa geçti

srebrenica'lı müslümanlar bir sırp köyü tamamen yakınca miloseviç için bulunmaz bir fırsattı doğmuş oldu. "olaylar öyle bir noktaya geldi ki, kimse artık tam bir kontrol sahibi değil".

bosna istihbaratı sırpların saldırısının yaklaştığını biliyordu. srebrenica 3 yıldır kuşatma altındaydı ve aynı bosna, kimsenin şehir için parmağını bile kıpırdatmayacağının farkındaydı.

1995'in temmuz başında sırplar saldırıya geçti; katliam başlamıştı... halk sırp askerlerden kaçabilmek için ormanlara, mayınlı arazilere koştu. dr ilijaz pilav, şehir konsey üyesi, durumla ilgili olarak "15000 insanın tek sıra halinde yavaşça ilerlediğini düşünün. mayınlardan sakınmanın tek yolu buydu." diyecekti daha sonrasında.

12 temmuzda 25.000 srebrenica'lı birleşmiş milletler üssüne akın etti

sırplar halka "isteyen kalabilir, isteyenlerin de gitmesine izin vereceğiz" diye halka seslendi. tam bu esnada sırp ordu lideri radovan karadziç kameralara oynayarak "ordumuz tamamen kontrollü ve sorumluluk sahibi bir şekilde gereğini yerine getiriyor. bm personeli ve halk güvendedir." diyerek dünyaya sesleniyordu.

aynı gece srebrenica'daki tüm erkekler ortadan kayboldu. kadın ve çocuklarla dolu otobüsler şehirden çıkarıldı ancak tek bir erkek bile yoktu. bir kadın kameralara "gece evlerimizi basıp herkesi aldılar ve erkekleri götürdüler. sonra silah sesleri duyuldu. tekrar tekrar... sabaha kadar bu şekilde devam etti" diye açıkladı.

bu şekilde günler katliamla geçti. ormana kaçan müslümanların üzerine bazuka ve top atışları yapıldı. teslim olanlar esir alındı ancak daha sonra hepsi kurşuna dizildi.

katliamlar üzerine fransa cumhurbaşkanı jacque chirac aktif müdehale istedi ancak ingiltere buna yanaşmadı

bunun üzerine destek bulmak amacıyla fransa amerika'ya yöneldi. amerika ise clinton planını devreye sokmak için harekete geçmeye karar verdi. bu plana göre bosna'nın sırbistan tarafındaki (kuzey) bölgelerde bulunan bosnalılar güneye, güney tarafındaki sırplar ise kuzeye kaydırılacaktı.

gelişmeler üzerine harekete geçen bir kesim daha oldu. hırvatistan başkanı tudjman, kendi bölgelerindeki sırp isyancılara güçlerini göstermek istiyordu. büyük operasyon öncesi nato tudjman'a bundan kesinlikle uzakdürmasını söylese de, hırvatlar 3 gün sonra knin'i bombalamaya başladı. zira tudjman, nato'dan gelen "uzak dur" mesajına gerçek anlamda gülmüştü.


bu kez de 100,000 sırp evlerinden olmuştu

tudjman aynı miloseviç gibi pişkin bir şekilde "öyle görünüyor ki sırplar'ın büyük kısmı orduya katılmış zaten. kalanlar da bizim faşist olduğumuzdan korkup kaçıyor" diye yorumladı olayları. oysa gerçekte, hırvatlar sıpr köylerini sırf tekrar geri gelemesin diye tamamen yakıyor ve binlerce sırpı acımadan öldürüyordu.

6 ağustos 1995'de tudjman knin'e hırvat bayrağını dikti. bayrağı öptükten sonra "işte şimdi gerçekten özgür hırvatistan'ı kurmayı başardık" diye sevinç içinde açıklama bile yaptı. sonrasında ise katliamlarla ilgili olarak "sırplar sadece kendilerini suçlayabilirler" diyerek hiç bir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.

bu sırada bosna'da sivil ölümleri devam ediyordu. sarajevo'da pazar yerine yapılan saldırıda 37 sivil parçalanarak can vermişti.


bu olay bardağı taşıran son damla oldu

(evet srebrenica'nın bile üzerine saldırmayan abd, bu saldırıdan sonra ağır bombardımana başladı). saldırı o kadar kuvvetliydi ki, bosnalı sırpların lideri "bundan sonra ne yaparsak yapalım bombalayacaklar" diyerek başkanlarıyla gizli görüşmeler yapıyordu. 31 ağustos 1995'de bosnalı sırpların liderleri pes etti. sırbistan başkanı miloseviç onların adına görüşmeleri yürütebileceğini söyledikten sonra amerikan heyeti tüm başkanların toplanıp barış görüşmelerine başlaması için çalışmalara başladı.


görüşmelerde sırplar bosnada bir sırp cumhuriyeti kurulmasını istiyordu

karşılığında ise bm'in bosnada askeri güç bulundurabileceğini belirttiler. ancak bombalamalar o kadar yoğundu ki sırpların tüm iletişimi çökmüş ve miloseviç'in üzerindeki baskı artmıştı. bunun üzerine yetkililer ile toplanan miloseviç bombardımanın durmasını talep etti. barış gücü ise karşılık olarak sırp güçlerinin sarajevo'dan çekilmesi ve havaalanının açılmasını istedi. daha önce sırplar adına konuşabileceğini söyleyen miloseviç bu kez de barış gücüne, kradziç ve mladiç ile konuşmalarını söyledi çünkü ona göre bu konuda sorumlu onlardı.

amerikalılar başta savaş suçlusu olan mladiç ve kradziç ile görüşmeyeceklerini söylese de daha sonra görüşme gerçekleşti. sırplardan bosnaya hakin tepelerdeki ağır silahları kaldırmalarını istediler ancak aldıkları yanıt "şu an bir savaştayız. eğer silahları kaldırırsak 150,000 sırp vahşi müslümanlarca katledilir" oldu. onlara göre silahlar şehirdeki sırpları koruyordu.


bunu üzerine abd'li yetkilier sırpların tüm ordusunun nato tarafından yok edileceğini söyleyip toplantıyı terk ettiler

ancak sırplar kendi içlerinde bölünmeye başlamışlardı artık ve abd'li heyet geri çağrıldı. kradziç müslüman birliklerin de ağır silahlarını bırakılarsa anlaşmaya varacaklarını belirtince anlaşma sağlandı. sırplar ağır silahlarını çektiler ve amerika da hava saldırısını durdurdu.

bunun üzerine hala bosna'nın yarısını elinde bulunduran sırplara karşılık rudjman ve izetbegoviç konuşup harekete geçti. bosna ve hırvatistan bosna'daki sırp bölgelerine atağa geçti. bu kez de işler tersine dönmeye başladı. müslümanları durdurmak için ya da kontrol etmek zor hale gelmeye başlamıştı.

amerikalılar alıja izetbegoviç'e ordusunu durdurup ateşkes yapmayı önerdi cunu sırpların bosnadan çektikleri silahlarla diğer birliklerini destekleyeceklerini düşünüyorlardı. bosna tarafı ise saldırıların devam etmesi gerektiğini ve askeri olarak iyi durumda olduklarını söylüyorlardı. bunun üzerine amerikan heyeti "siz bilirsiniz" diyerek bu konudan şimdilik çekildi. ancak izetbegoviç'in asıl çekincesi şu an için dostu olan tudjman'ın bu ateşkese uyup uymayacağıydı. 19 eylül 1995'de ikili bir araya geldi.

tudjman konu ile ilgili olarak "bosna'da hırvatların yaşadığı, savaşmamızı gerektirecek bir yer kalmadı. neden daha fazla savaşalım ki?" derken; izetbegoviç "tek başımıza bu savaşı devam ettiremeyiz" diyordu.


sarajevo'ya doğalgaz, elektrik ve su gelmesiyle birlikte, görüşmeden 5 gün sonra izetbegoviç ateşkesi kabul etti

5 ekim 1995'de amerikan başkanı bill clinton ateşkesi dünyaya duyurdu. clinton bu ateşkesin kalıcı barışa dönüşmesi için 3 başkanı ohio'ya görüşmeye çağırdı. seçimler yaklaşırken, bu olay onun için de iyi olacaktı.

görüşmelerdeki haritalar izetbegoviç'in hoşuna gitmemişti. görüşmelerdeki hiç kimse de ateşkes sınırlarının kalıcı olmasını istemiyordu ancak tüm görüşme de kilitlenmişti.


sonunda, 16. günde görazde'yi bosna'ya bağlayan bir koridorun bosnalılara verilmesi ile anlaşma sağlandı

yüksek teknolojik bir harita ile koridoru inceleyen miloseviç plana olur verince görüşmeler de nihayet sona gelmiş oldu. en azından öyle zannediyorlardı.

açılacak koridor ile birlikte bosna'nın %58'i bosnalı müslümanlara, %42'sı ise sırplara kalıyordu. ancak daha önceki anlaşma %51-%49 şeklindeydi. izetbegoviç odasına gittiğinde "federasyon %58 kazandı" yazılı bir afiş gördü. aynı akşam miloseviç izetbegoviç'i odasında ziyaret ettiğinde aynı yazıyı görünce birden her şey mahvoldu çünkü miloseviç "bu kadar çok toprak verdiğimizi bilmiyordum!" diye çıkışıyordu. planlar yine bozuldu.

tekrar başlayan görüşmelerde miloseviç hamlesini yaptı ve bosna başkan yarcımsına "sarajevo'yu siz hakettiniz. orası için savaştınız. o korkaklar ise (bosnalı sırplardan bahsediyor) tepelerden size ateş açtı" dedi. tabii ki bunun arkasından bir istek gelecekti ve o da brcko koyuydu. brcko stratejik olarak çok önemli bir yerdeydi ve bosnalı müslümanlar da bunu kabul edemezdi.


yine de bosna ile sırbistan arasındaki anlaşmazlıklar bir şekilde nihayete erdi

görüşmelerden hemen önce sırplardan alınan bir bölge tekrar iade edilip %51-%49'a geri dönülünce görüşmeler tamamlandı. herkes çok rahatlamıştı ki, yine bir pruz çıktı. kimse bu anlaşmada hırvatistan'ın ne düşüneceğini sormamıştı.

hırvatistan dışişleri bakanı mate granic görüşmelerin 20. gününde son plana müdahil oldu. kendisine anlaşılan plan gösterildiğinde ise her şey yerle bir oldu çünkü elinin tersiyle haritaya vurup "bunu kabul etme şansımız sıfır! sıfır!" diyerek bütün anlaşmayı reddetti. çünkü anlaşmaya göre hırvatlar son saldırılarda aldıkları bazı yerleri bosnalı sırplara teslim etmesi gerekiyordu.

tüm plan tekrar çökecekken clinton tüdjman'ı arayarak granic'in kabul etmediği çekilmeyi kabul etmesini istedi

tudjman bunu kesinlikle reddetse de yalnızca bir şartla kabul edebileceğini, onun da bosnalı müslümanların bazı bölgelerden vazgeçmesi olduğunu söyledi.

amerikan dışişleri bakanı warren christopher aynı gece alıja izetbegoviç'in odasına giderek "bir saat içinde cevabını bekliyorum" diye bastırmasına neden oldu. christopher bu an için "sakinliğimi kaybetmiş olabilirim" diyecekti daha sonrasında. zira bu bir görüşmeden ziyade bir baskı ortamı olmuştu. ancak izetbegoviç'den de karşılık geldi; "brcko'yu bırakmayız". bunun üzerine warren christopher "tamam daha fazla görüşme yok!" diyerek resti çekti. tüm görüşmeler yıkılmak üzereydi.

miloseviç, izetbegoviç'i yok sayarak tudjman'a ikili bir anlaşma önerdi

ancak tudjman brcko'nun bosna'ya bırakılmasını söyledi buna karşılık. miloseviç son olarak brcko'dan da vazgeçince 14 aralık 1995'de barış anlaşması nihayet, onbinlerce masum insanın ölümünden sonra amerika'nın ohio eyaletinde imzalanmış oldu.

(bkz: dayton barış antlaşması)

yalnız bu anlaşmanın ne kadar "mantıklı" olduğu hala tartışmalıdır, zira bosna'yı yönetimsel olarak öyle saçma bir hale getirmiş ki ileride aynı şeylerin tekrarlanmaması için üstün bir çaba sarf etmek gerekiyor.