SİNEMA 15 Mayıs 2020
70,8b OKUNMA     670 PAYLAŞIM

Cem Yılmaz'ı Uzun Süreli Bir Gişe Kaygısına Sürükleyen Hokkabaz Filminin İncelemesi

2006 yapımı Hokkabaz, sinemasal anlamda Cem Yılmaz'ın en iyi filmi olarak gösterilmesine karşı ticari anlamda değeri bilinmemiş bir film olarak kaldı maalesef. İnceleyelim.

hokkabaz, cem yılmaz'ın sinema alanında yeteneğini ortaya koyduğu ve her şey çok güzel olacak seviyesine çıktığı tek eseridir. maalesef bu filmden sonra cem yılmaz bir daha bu seviyede bir film çekmedi. her şey çok güzel olacak'ı saymazsak elde ettiği en düşük hasılat da bu filmdir (1.7 milyon seyirci, 13 milyon lira hasılat) ve bence bir daha bu seviyeye çıkamamasının sebebi de gişe kaygısıdır.

filme gelecek olursak

senaryosu trajediyi hedefler ama aynı zamanda kara komediyi de eksik etmez. hikayenin arka planında bir yol hikayesi akar gider; herkesin küçük ya da büyük bir hedefi vardır. babanın, iskender'in, maradona'nın, fatma nur'un... filmi ayrı kılan ve filme derinlik katansa alttan alta sorunlu bir "baba-oğul" ilişkisini işlemesidir. 2000'lerde çekilmiş ve hatta 2010'lu yılları da dahil edersek 20 senelik dönemi kapsayan türk filmciliğinin bu bağlamda fersah fersah ötesindedir.


filmin alt metninde iskender tünaydın aslında bir yetişkin değildir. zaten filmin trajedisi de buradan gelir. ne yaparsa yapsın kendisini beğendiremeyen, üzerinde bunu baskı olarak hisseden bir baş karakterdir. film boyunca yükselen bu baskı bize de yansır; iskender adına babasından korkarız bazense utanırız. iskender üzülünce biz de üzülürüz.tüm bu duygularla beraber filmin dramı genel anlamda komedisinden üstün gelir ve film bir anda trajediye dönüşür. işte bunu sağlayan da sait tünaydın karakterinin altının dolu olmasıdır. bir yan karakter olarak gözükmesine rağmen filme sürekli etki eder, filmin temposunu belirler. yaşam öyküsü vardır, kıbrıs gaziliği ve savaş psikolojisi ruhuna işlemiştir, teknolojiyle arası iyi değildir ve artık ömrünün son demine gelmiştir. iskender, geleceğinin planını yaparken, sait tünaydın mezar yerinin planını yapmaktadır.

aslında sait tünaydın gerçektir; babamız, amcamız, dayımız belki de dedemizdir. akrabamız değilse bile apartman yöneticimizdir; ne olursa olsun bizim için tanıdık olduğu aşikardır. işte bu bağlamda çok güçlü bir yan karakter olan sait tünaydın filmin ritmini ele geçirir ve filmdeki duygusal ritmi belirler (gerek mizah, gerek dram) çünkü film bitince ya da film boyunca iskender'den geriye kalan tek şey olarak babasıyla olan ilişkisini hatırlarız. babasının içten içe iskender'in başarızlığını istemesini, kendisini sürekli iskender'den üstün görmesini (ama oğlum hokkabaz acı ama gerçek) izleriz. tam olarak bu noktada bu filmi senaryo açısından türk sinema klişelerinden ayrı kılan teknik detay da aslında budur diyebiliriz. çünkü filmin yıldız bir baş karakteri olabilir ancak filme yön veren yan karakterdir ve bunun üzerine kurgulanmıştır. film bir süre sonra sait tünaydın'ın hikayesine evrilir. bu kadar güçlü bir yan karakteri, en azından son 20 sene için türk sinemasında hatırlamıyorum.

ayrıca maradona ve iskender karakterine de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. bu iki karakter ilişkisi, seyredenler bilir, gölge oyunu filmindeki abidin ve mahmut ile paralel bir şekilde seyreder. sadece bu detay ya da yönlendirme bile bence filmi derin kılmaya yetmektedir.

her durakta hikayelerinin akması da filmin kurgusunun iyi olduğunun kanıtıdır. başladığı gibi film biter ve sizi rahatsız eden bir aşırı bir olay bulunmaz. ne fazla dram vardır ne de fazla komedi. her şey yerli yerindedir ve film olması gerektiği gibi devam ederek sona erer.


filmin sinematografisinin de her cem yılmaz filmi gibi bir orijinalitesi vardır

film bitince hokkabaz için kırmızı, maradona için sarı ve babası içinse beyaz renkler akıllarda kalır. iç mekan olsun ya da dış mekan olsun açılara önem verilmiş gerçekten üzerinde çalışılmış ve detaylandırılmış bir çalışma söz konusudur. filmin bu denli hafızada kalmasının sebeplerinden birisi de bence bu etkidir. bu açıdan arog ve gora'dan çok daha iyi ve fersah fersah ilerdedir (yahşi batı da çok iyidir).

filmin sonundaki dram sahnesiyle ne olursa olsun sorunlu baba ve oğul ilişkisine rağmen aslında babanın saf sevgisini görürüz. bir çin atasözünü akıllara getirir: "tanrı'nın en büyük gazabı; bir babanın oğlunu gömmesidir."

özetlemek gerekirse diyaloglarıyla zaten akıllara yer edinmiş bu filmi detaylandırdığınız zaman türk sinemasında çok az değer verilmiş bir başyapıt olduğunu görürsünüz.

hokkabaz, türk sinemasının yüz akıdır ve değeri bilinememiştir. ancak bu başarısına rağmen gişedeki başarısızlığı cem yılmaz'ı gişe kaygısına iteklemiş ve en verimli olacağı çağları ıskalamasına sebep olmuştur.

4.00 \ 3.25

Cem Yılmaz'ın Farklı Bir Formatta Yayınladığı Karakomik Filmler'in İncelemesi

Ebeveynler, Karantinadaki Çocukların Psikolojisi İçin Nasıl Davranmalı?