Çiller'in Babasını Mecliste Döven Urfa Savaşçısı Unvanlı Despot Devlet Adamı: Ali Saip Ursavaş
ali saip ursavaş ismine şu çılgın türkler'de denk gelmiş olabilirsiniz ama ursavaş, türk edebiyatının belki de en ünlü romanı ince memed’in kilit karakterlerinden biri olarak da karşımıza çıkar. (bkz: roman a clef)
2008’in şubat mart aylarıydı, ne okusam diye kitaplığıma bakınırken kendi bölgemden çıkan en büyük yazarın en ünlü romanına bunca zamandır neden el atmadım diyerek ince memed'i okumaya başladım. ilki, ikincisi derken üçüncü cilt yeni bitmişti ki askerlik zamanı geldi çattı, artık sınavda her ne yaptıysam talihime urfa'da askerlik yapmak düştü. askerliğe başlama stresinden olsa gerek, şanlıurfa yirminci zırhlı tugay komutanlığı'nın bulunduğu kışlaya teslim olurken nizamiyenin takında koca harflerle yazan ismi görmemişim. ama kışlaya ismini veren zat öyle bir insanmış ki, ismi kışlanın orasında burasında bir çok yere daha verilmiş. ilk kez harala gürele hamama girerken gördüm, yüzbaşı ali saip hamamı gibi bir şeydi.
urfa'nın merkezindeki külaflıtepe'ye konuşlanmış olan kışlanın, tepeye daha yakın ve civardaki nöbet kulelerinden sorumlu olan bir başka birliğine (bkz: 3. hudut alayı) geçtikten sonra, urfa’nın tümüne hakim bu tepenin zirvesindeki bir plakada yüzbaşı ali saip'in hikayesini ve henüz yüzbaşıyken bir kışlaya adını vermeye nasıl nail olduğunu okudum.
1920'de, urfa'yı şanlıurfa yapan direnişi örgütleyen yüzbaşı ali saip, bu tepeyi fransızlardan geri almıştı
ve buradaki kahramanlığından ötürü atatürk tarafından "urfa savaşçısı"nın kısaltması olan ursavaş soyadıyla taltif edilmişti. tam da o günlerde şu çılgın türkler'i okumaya başladım ve ali saip'in ismini bir kez de orda gördüm. burda ali saip, urfa milletvekili olarak anılıyordu. anlaşılan yüzbaşı ali saip daha sonra, kurtardığı şehrin vekili olarak meclise girmişti.
asker dönüşü, askerdeyken defterime not ettiğim şeyleri karıştırırken ali saip'in adını tekrar gördüm ve sözlükte olmadığını farkedip hakkında bir şeyler karalamaya karar vermişken ayrıntılar için adını google'da arattım. urfa kahramanı, urfa vekili falan gibi ansiklopedik bilgilerin yanısıra aksiyon'un bir haberinde daha rastgeldim ali saip'in adına http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=14348. haberde, çukurovalı çerkezlerin 20'li yıllarda ali saip'in el koyduğu ve zorla üzerine tapuladığı topraklarını geri alabilmek için hala mücadele ettikleri anlatılıyordu.
çukurova, çerkezler, topraklar derken 4. cildine yeni başladığım ince memed'in önceki ciltlerinde anlatılanlar aklımdan geçiverdi
çünkü haberde köylülerin anlattıklarının çoğunu özellikle o muhteşem ikinci ciltte okumuştum. daha doğrusu yaşar kemal'in hayalinin ürünü sandığım hikayeler gerçekten yaşanmıştı ve yaşar kemal bunları neredeyse birebir romanına koymuştu. romanın ikinci cildinden sonuna kadar bahsi geçen ve nihayet dördüncü cildin oyun sonu canavarı olarak öldürülen toprak ağası arif saim bey, ali saip ursavaş baz alınarak oluşturulmuş bir karakterdi.
içinde bulunduğum tesadüfler zincirine, yani okumakta olduğum romanın bir karakterinin adının verildiği kışlada askerlik yaparken adının geçtiği bir başka kitabı daha okuyuşuma ve bir taraftan da bu kadar ünlü bir romanın hikayesinin gerçekle bağlantısını keşfedeşime şöyle içten bir vay anasını çektim.
google'daki aramalar ve göz attığım birkaç kitapla birlikte ali saip'in hikayesi daha da ilginçleşti
örneğin ttk'dan çıkan milli mücadele'de adana ve havalisi adlı resmi tarih tezli bir kitapta bile harp okulu mezunu ali saip'in fransızlar adana'yı işgal ettiğinde işlerin fransızların lehine gelişeceğini umarak yaptığı kompradorluktan bahsedilmiş. komprador kulağa çok komplo teorisyenimsi bir yafta gibi geliyor olabilir ama fransızların güvenini kazanmak adına, henüz örgütlenemeden direniş gösteren yörenin eski eşkıyalarını ve çetelerini saklayan köylülerin ayağını nallattığı ve türlü işkenceden geçirdiği gibi hikayelerin birden çok yerde bahsi geçiyor (örneğin tufanbeyli'ye ismini veren general osman tufan'ın hatıraları (bkz: yüzbaşı osman bey)) nihayetinde mandacılık yanlılığı, bilemedin oportünizm diye bir şey var.
fransızlarla uzun süre samimiyetle işbirliği yapan ali saip bir süre sonra, ne hikmetse, kuvayı milliyecilerle görüşmeler yapmaya başlıyor
ancak bu görüşmelerden haberdar olan adana'daki fransız yetkililer ali saip'i istanbul'da, urfa'da veya sınır dışındaki başka fransız birliklerinde bir görev seçmeye zorladıklarında ali saip urfa'ya gitmeyi seçiyor ve burada artık kuvayı milliyeci olmaya karar veriyor. hikayenin urfa kısmı, yöredeki aşiretlerle işbirliği sayesinde urfa'nın şanlı; ali saip'inse ali saip ursavaş adıyla urfa vekili olmasıyla son buluyor.
ama hikaye bitmiyor, hatta yeni başlıyor
ali saip'in, mecliste askerliğinin ve kahramanlığının verdiği şahinlikle atatürk'ün büyük destekçisi ve fedaisi, kodu mu oturtan bir profil çizdiği anlaşılıyor. örneğin, adını bir gazetede milletvekili maaşlarının yükseltilmesini isteyen bir grup vekil arasında saydığı için necati adında bir gazeteciyi mecliste tekme tokat dövdüğünü öğreniyoruz. bu noktada çok sunay akın'lık yapmadan gazeteci necati bey’in 34’ten sonra çiller soyadını aldığını ve bir gün türkiye cumhuriyeti'nin ilk kadın başbakanı olacak tansu çiller'in babası olduğunu belirteyim.
despotluğu iyiden iyiye nam salan ali saip daha sonra, ali'leriyle ünlü istiklal mahkemeleri'nin bir başka ali'si olup çıkıyor ve şeyh sait ayaklanması'na adı karışanları bizzat yargılıyor. ünlü hikayedir; şeyh sait, yargılanması sırasında hakimlere "beraat edersem söz, size kuzu çevirtecem, beraber yiyecez hayırlısıyla" mealinde bir şeyler önermiş ama suçunu itiraf ederse asılmaktan kurtulacağı söylenmesine rağmen hakkında idam kararı çıkınca, hakime darağacı yolunda "hani kuzu çevirecektik?" diye sitem etmiş. ve bunu teklif ettiği hakim, evet, ali saip ursavaş’mış.
istiklal mahkemeleri döneminden ve o dönemde kazandığı nüfuzdan sonra ali saip ursavaş bu kez de, o zamanlar vilayet olan kozan'dan, yani daha önce asker olarak görev yaptığı yerden milletvekili seçiliyor
ali saip'in buradaki icraatlarının çoğunu ince memed'in tümüne, özellikle ikinci cildine yayılmış olarak bulabiliyoruz. aksiyon'un haberinde bazı ayrıntılar verilmiş, bildiğim kadarını ben de aktarayım: kırım savaşı'ndan ve özellikle 93 harbi'nden sonra bölgeye birkaç bin çerkez yerleştirilmiş. yaşar kemal romanlarının merkezindeki anavarza'nın güneydoğusunda misis çevresi olarak tarif edebileceğimiz bu bölge, seyhan ve ceyhan nehirlerinin arasındadır ve alüvyal açıdan oldukça bereketlidir, çukurova'nın en verimli toprakları olduğu söylenir. ince memed 2'de arif saim bey'in (aka ali saip ursavaş) beraberinde bir ziraat mühendisiyle bölgenin en verimli topraklarını aradığı bir bölüm vardır, ve o bölümde arif saim bey gelip en sonunda çerkezlerin yerleştiği topraklarda karar kılar, çerkez idris bey'den topraklarını satmasını ister, çerkez satmamakta direnir, olaylar gelişir.
rivayete göre ali saip tehditle, tapu kayıtlarında değişiklikler için verdiği rüşvetlerle ve bazen de toprak sahiplerini öldürtmek suretiyle bu toprakları elde etmiş, büyükçe bir mülkün sahibi olmuş. adanalı tarihçi cezmi yurtsever'in (barack obama'nın türk olması gibi tuhaf tezlerine rağmen kitaplarındaki bölgeyle ilgili empirik kayıtlar önemlidir) çukurovalı adlı kitabında yazdığına göre ali saip'e rest çekerek arkasından ana avrat küfrettiği söylenen bir köylünün evine baskın veren ali saip, kim kimin avradını şeediyormuş diyerek adamın karısını saçlarından sürükleyerek arabasına bindirir ve adana'ya götürür. 2-3 hafta sonra kadını saçı başı dağınık halde evine geri gönderdikten sonra köylü utancından başka bir yere göçmeye karar verir ama yolda kahrından ölür.
ali saip bu arada mecliste de icraatlarına devam eder
ahali cumhuriyet fırkası'nın kapatılmasından önce, partinin kurucusu abdülkadir kemali bey'i bizzat yıldırmaya çalıştığı söylenir. ki abdülkadir kemali bey de adanalıdır, partisini adana'da kurmuştur ve malum, orhan kemal'in de babasıdır.
1935'teyse ali saip'in adı, ince memed'de sık bahsi geçen, ama izmir suikasti'nin gölgesinde kalmış suikast girişimlerinden birine karışır. çerkez ethem'in suriye'de bulunan adamlarından bir grupla suikaste girişeceği yönündeki bir istihbarat sonucunda mecliste dokunulmazlığı kaldırılır ve yargılanır ama suçsuz bulunarak salınır. hasan rıza soyak, anılarında atatürk'ün bu olaydan sonra ali saip'ten yüz çevirdiğini ve onunla görüşmeyi kestiğini yazıyor.
"kilikya faciaları ve urfa'nın kurtuluş mücadeleleri" adında bir de kitap yazan ali saip ursavaş'ın ankara'da öldüğü söylenmekteyse de, cezmi yurtsever, bahsettiğim kitabında, kadirli'de öldüğünü, cenazesine kimsenin sahip çıkmadığını ve bir dere kenarına atıldığını aktarıyor.
bernard lewis, modern türkiye'nin doğuşu'nda, cumhuriyet'in ilk yıllarında özellikle doğu ve güneydoğu'daki toprak sahibi ağa ve aşiretlerin toprak üzerindeki hakimiyetlerinden kaynaklanan gücün kırılmaya çalışılmasına rağmen, mübadil müslümanlara ve kurtuluş savaşı'nın eski askerlerine bahşedilen topraklarla yeni bir toprak ağası sınıfı teşkil ettiğini söylerken bunun edebi yansıması olarak ege özelinde kemal bilbaşar'ın pembe kurt'unu örnek verir. ama bernard lewis'in kitabı yazıldığında henüz ikinci cildi yayınlanmamış ince memed'in bu hususta çok daha önemli bir eser olduğu aşikardır ve fethi naci'nin "türk halkının 1950 yılında, çeyrek yüzyıllık bir siyasal iktidarı niçin değiştirdiğini anlamak için bence ince memed 4'ü, bu resmi tarihin dışında yazılmış romanı okumak yeter" ifadesi de bu bağlamda yeterince açıklayıcıdır.
ali saip ursavaş ve ince memed bağlantısının bahsine, bulunması zor bir kitap olan ramazan çiftlikçi'nin yaşar kemal adlı eserinden ve cezmi yurtsever kitaplarından başka bir yerde rastlamadım. sözlüğe yazmak da, ali saip'in adını taşıyan kışlada askerlik yaparken ince memed okuyan bana nasip oldu.