TELEVİZYON 16 Kasım 2020
158b OKUNMA     752 PAYLAŞIM

Çok Gerçek Bir Türkiye Fotoğrafı Sunan Bir Başkadır Dizisinin İncelemesi

Berkun Oya'nın yazıp yönettiği Netflix dizisi "Bir Başkadır"'ın detaylı bir incelemesi.

netflix, amerikan kültürünün bir parçası. gittiği yerlerde de yerel kültür ile amerikan hikaye anlatma pratiğini bir araya getiriyordu. yapılan her sentezin (sonucundan bağımsız şekilde) yeni ufuklar açtığı doğru ancak türkiye'de şimdiye kadar uyumlu bir ton yakalayamamışlardı.

bunun bir çok nedeni var ancak en belirgini türkiye'deki hikayelerin amerikan anlatış tarzına pek uymaması. çünkü burada aslında hikayeler pek önemli değildir. türk bir karakter bir zorlukla karşılaşıp ona karşı mücadele etmez. çoğu zaman olaylar bile önemli değildir. burada dikkat edilen şey karakterin derinliğidir çünkü türkiye'de olayların akışından çok karakterin iç dünyasındaki zenginliğe bakılır. mesela behzat ç'de bölüm bölüm işlenen cinayetler pek hatırlanmaz. önemli olan behzat'ın olaylar karşısındaki tavrıdır.

bu nedenle berkun oya'nın yazıp yönettiği "bir başkadır" ilk bakışta doğru damarı bulmuş gibi görünüyor. bu zaten diziyi diğer yapımlara göre çok önde başlatıyor ancak anlatıda uygulama, fikri bulmaktan daha önemli. şimdi, "masum" ile beklentileri yükselten ekip bu dizimizin uygulama kısmında neler yapmış bir bakalım. (buradan sonrası spoiler içerir.)


dizinin ana ekseni karakterler üzerine kurulmuş

bu nedenle başarı, karakterlerin nasıl anlatıldığına endekslenmiş durumda. burada çok sağlam bir mekanik kurmuş ve işletmişler. peki nedir bu mekanik? her karakter başta bize sivri yönleriyle gösteriliyor. biz gerçek hayatta karşılaştığımız insanlar üzerinden oluşturduğumuz kodlarla karakterleri kafamızda belli bir yere oturtuyoruz. ancak bu durum ön yargı gibi değil. insanlarda pratik olmuş basit mesajları kullanıyorlar. sinan'ın evindeki aşırı modern ve siyah mobilyalar gibi. böylece izleyici tam kontrol edemeden karakterler hakkındaki yargıları oturuyor. bu kodların çalışmasındaki asıl neden de yazılan her bir noktanın gerçek hayattan gözlemlenmiş olması. bu noktadan sonra ekibimiz bir adım daha atıp o yerleşen yargıları bir bir kırmaya başlıyor. her karakter için görülen değişimlerle de anlatıma zenginlik katılıyor.

bu konuda daha spesifik örnekler üzerinden gidelim. ilk karakterimiz öykü karayel'in hayat verdiği meryem

burada özellikle hayat verdi kalıbını kullandım çünkü öykü karayel, meryem'i nefes alan bir karakter olarak karşımıza getirmeyi başarmış. özellikle ses tonu ve kelimeleri tonlaması çok karakteristik, dikkat çekici ve nokta atışı olmuş. fark ettiğiniz üzere meryem hep içine içine konuşuyor (tıpkı duygularını içine attığı gibi) ancak sesinde ezgili bir ton da var (bu da onun içinde güzel bir insan olduğunu gösteriyor). meryem hakkında gözlemlediğimiz ilk şey onun gelir düzeyi düşük ve muhafazakar bir kesimden gelmesi. burada yaşadığı sıkışmayı anlıyor ve kısa sürede bayılmalarının (tıpkı psikiyatrist peri gibi) sebebini buluyoruz. ayrıca sürekli televizyon izlemesi, hocaya danışmadan hiçbir şey yapmaması, sürekli çevresindeki insanların hayatından bahsedip kendisi hakkında sorulan sorulardan kaçması onun kişiliği gelişmemiş bir insan olduğunu düşünmemize yol açıyor.

ancak dönüşüm burada geliyor. evet, meryem dünyayı çok tanımıyor olabilir. ancak dizi izlemekten beyni durmuş bir insan da değil o. bilmediği şeyler olsa bile onları hisleriyle çözebilen, karşısındaki insanın sözlerinden lafın nereye gideceğini anlayan peri'nin de dediği gibi zehir gibi bir kız. bazen insanları anlayamadığı da oluyor (mesela yanıbaşındaki ruhiye'nin sıkıntısını tam olarak çözemiyor ve "deli" deyip geçiştiriyor) ancak bunun nedeni onun algılarının kıt olması değil, anlamaya çalışmaktan bıkmış olması. ya da bazen patavatsızlığı tutuyor (peri'ye altı sene okuyup doktor olamıyorsun ama olsun canını sıkma gibi bir şeyler söylüyor.) ancak bu da daha önce kendisini ifade etme şansı olmadığı için böyle. dökülmeye başlayınca kendisini nerede frenleyeceğini bilmiyor. zaten fark edeceğiniz üzere fren mekanizması da yanlış yere kurulmuş ve ne hissederse hissetsin "ayıp, yasak, günah" gibi kavramların arkasına gönderilmiş. ancak peri'nin de desteğiyle gerekli yere bir kere bile bakması söylendiğinde durumu hızlı bir şekilde düzeltebiliyor.

bahsedeceğimiz ikinci karakter de peri

bu karakterin en sevdiğim noktası diğer karakterlerin aksine iç çekişmelerinin farkında olması. sorunun ne olduğunu biliyor, nasıl başladığını biliyor, hayatını nasıl etkilediğini de biliyor. ancak sorun kendi içinde olduğu için kapalı sistem olarak bunu çözemiyor. mesela terapinin başlarında meryem'e karşı hem çok ön yargılı hem de gülbin ile konuşmalarından anladığımız kadarıyla çok acımasız. böyle olmaması gerektiğini de biliyor ancak o kadar sıkışmış ki durumu değiştirmek için olay mahalinden kaçmaktan başka bir şey gelmiyor aklına. ancak dediğim gibi her karakterin birden fazla yönü var. peri için de bu durum geçerli. gülbin'le iki senedir terapi yaptıklarını söylüyorlar ancak peri belli ki bunun bir faydasını görmemiş. daha sonra meryem'le bağ kurmaya başladığı zamanlarda terapinin faydası çift yönlü oluyor ve peri de kapalı sistemine giren bu naif, içine kapanık kız sayesinde kendi problemlerini çözüyor.

gelelim yasin'e

dizideki her karakter peri gibi değil. bazıları problemlerini dışarıdan gelen etkilerle değil kendi içlerine dönerek çözüyor. buna örnek olarak da yasin'i verebiliriz. meryem'in abisi olan bu karakter içinde bulunduğu toplumun bütün karakteristik özelliklerini gösteriyor. tamamen erkek egemen bir bakış açısına sahip, son sözü söylemeye çalışan, dinlemeyen ve dikte eden bir hali var. bu nedenle başlangıçta ruhiye'nin problemlerinin sebebini onda arıyoruz. aynı şekilde meryem'in içine kapanık olmasından da bir şekilde sorumlu çünkü gerçekten iki kelime konuşturmuyor karşısındaki insana. burada fatih artman'ı da tebrik etmek lazım çünkü dizideki en ağır rollerden birini oynamış. normalde oyuncular açısından iki tip kötü karakter vardır. birincisi cem yılmaz'ın canlandırdığı komutan logar ya da vizontele'deki fikri gibi eğlenceli kötüler. bunları oynarken oyuncu üzerinde bir baskı oluşmaz çünkü karakterlerin her yaptığı kötülük bir espri unsurudur aslında. ikinci tip kötü ise gerçek kötüdür ve iş, oyuncunun karakterinden tiksinmesine kadar gidebilir. mesela leonardo dicaprio django'nun çekimleri sırasında buna benzer bir durum yaşamış. yasin de hem gerçekçi bir karakter olduğu için hem de sürekli üst perdeden konuştuğu için fatih artman'ın setteyken hayli yorulduğunu tahmin etmek zor değil.

bahsetmek istediğim yan karakter sayılabilecek ancak anlatı olarak çok farklı noktada duran iki isim daha var. bunlardan ilki sinan

 bu karakter bir nevi ıssız adam gibi başlıyor aslında. annesiyle geçen diyalog ve işte bağlanma sorunları, seks düşkünlüğü falan bu noktaya gidebilir. hatta meryem'in hikayesi devam ederken izlediğimiz sinan bana anlatılmış bir karakteri neden tekrar ettirdiklerini sordurdu. ancak sinan'ın ıssız adamdan bir farkı var. ıssız adam özgürlüğüne düşkündü. sinan ise yalnızlığına anlık çareler arayan bir adam. gülbin'in spor salonunda arkadaşlarına anlatıp dalga geçtiği üzere size anlatacak bir düşüncesi, görüşü, eğlenceli bir yönü yok bu karakterin. hatta mesleğinden bile bahsedilmiyor. ancak dış görünüşü ve ekonomik durumu iyi olduğu için bir şekilde yalnız kalmamayı başarıyor. ancak ıssız adamdan en temel farkı orada kadınları terk eden alper'ken burada terk edilen sürekli sinan oluyor. bu da yine yerleşik bir düşüncenin başarılı bir şekilde alt üst edilmesini sağlıyor.

bahsedeceğimiz diğer bir karakterimiz de nesrin cavadzade'nin canlandırdığı melisa

ben açıkçası kendisinin diğer işlerini çok bilmiyorum ancak bu karakterin ağzından sürekli dalga geçtiğine benzer bir dizi olan yasak elma'da oynadığının farkındayım. yaptığı serzenişlerin gerçek kariyerine benzemesi nedeniyle ortaya şahane mizahi replikler çıkmış. özellikle netflix dizisinde oynarken "keşke dijitalden iş gelse" demesini çok beğendim. baya dördüncü duvarı yıkmış gibi olmuşlar. bu da çok cesur bir davranış aslında. çünkü her oyuncunun yolu hiç istemeseler de bir şekilde o "total işi" dizilerle kesişiyor. ancak bartu ben gibi bir şekilde bundan hoşnut olmadıklarını duyurmaları da bence önemli. bu nedenle kendisini de tebrik etmek isterim.

karakterler aşağı yukarı bu şekilde. dizinin biraz da teknik kısmından bahsedelim

burada aslında göze batabilecek ancak ustalıkla toparlanmış bir nokta var. o da görüntü yönetimi. özellikle 90 derece dik açılarda çok güzel kareler yakalamışlar. ancak bunu yapmak aslında çok zor değil ve bir anlamda da tehlikeli. neden tehlikeli? çünkü amatör kısa filmlerde çok görürsünüz bunu filmi çeken kişi izleyiciye vay be dedirtmek için bir yığın güzel fotoğraf koyar. temel problem ise bu görsellerin filme bir katkı yapmaması. yani diyelim sabah ışığı altında bir kahve fincanı var. var ama bu plan neden var ya da bu fincan ne anlatıyor diye sorduğunuzda bir yanıt alamıyorsunuz genelde. çünkü filmi çeken kişi sadece izleyiciyi etkilemek için çekti bu kareyi. bu nedenle hikayeye katkı yapmayan her görsel yaptığınız işi biraz daha amatör gösterir. burada ise bu karelerin bir anlamı var.


fark edeceğiniz üzere bu dizinin takip ettiği başı sonu belli bir hikayesi yok aslında

daha çok farklı insanların hayatlarından bir kesit sunuyor size. her ne kadar net bir finali olsa da orada amaç geleneksel bir hikaye anlatışına uymak değil başlanan diziye nokta koyabilmek. bir hikaye olmadığı için de izleyicinin karakterlere olan mesafesinin düzgün ayarlanması lazım. onlarla çok yakın olmamalısınız çünkü bu gözlemci konumunuzu kaybetmenize neden olur. kullanılan bu "üzerinde çalışılmış" kareler de tam olarak bunu sağlıyor. izlediğiniz şeyin bir dizi olduğunu hatırlatıp kendinizi tümden kaptırmanıza engel oluyor. böylece dizinin gözlemci bakış açısı korunuyor.


sonuç olarak; "bir başkadır", netflix'in şu ana kadar yaptığı en iyi türk dizisi diyebiliriz rahatlıkla

hatta şahsiyet'le birlikte en iyi türk internet dizisi olduğunu bile düşünebiliriz. bu da umut verici bir durum. çünkü ben netflix'in bir süre fantastik dizi deneyeceğini, sonra olmuyor diyerek sıkılıp bırakacağını düşünüyordum. bu da zaten çok kısıtlı olan alanın iyice daralmasına yol açardı. ancak bu proje ile netflix ve türk internet dizileri açısından yeni bir bakış açısı yakalanmış. umarım böyle projelerin devamı gelir.