DÜNYA 9 Nisan 2020
34,7b OKUNMA     702 PAYLAŞIM

Dünya Nüfusunun Artış ve Azalışındaki Değişikliklerin Muhtemel Etkileri

Doğum ve ölüm oranlarına ülke ülke bakarsak dünyamız için nelerin olumlu ya da olumsuz olacağına dair bir fikir edinmiş oluyoruz.
iStock

dünya nüfusu, son 100 yılda inanılmaz hızlı bir şekilde artan ve son zamanlarda artış ivmesi düşen, büyük ihtimalle 8 veya 9 milyarda tepe yapıp bundan sonra düşmeye başlayacak olan nüfustur.

1400'lü yıllarda dünya'da tahminlere göre 350-400 milyon civarı insan yaşıyormuş. sonraki yüzyıl'da savaşlar, kıtlık, hastalıklar nedeniyle nüfus hızının artışı frenlense de dünya nüfusunun 500 milyona yaklaştığı tahmin ediliyor. 1500 ile 1800 yılları arasında 1 milyara yaklaşan dünya nüfusu daha sonra gelişen teknoloji, endüstriyel devrim ve tarım ürünlerine ulaşımın daha kolay olması sayesinde katlanarak artmış. son 100 yılda 5 kat artan dünya nüfusu şu anki hızla artmaya devam ederse her 14-15 yılda 1 milyar kişi daha artmış olacak.

tabi bunda en büyük rolü oynayan şeylerden biri de tıp biliminin gelişmesi. eskiden ortalama bir insan ömrü 40 yılken günümüzde bu 80 yıla dayanmış durumda. zaten insan ömründe görülen uzamalar olmasaydı önümüzdeki 10 yıl içinde dünya nüfusu azalmaya gitmeye başlardı.

dünya nüfusunu sabit tutmak için her kadının ortalama 2.1 yani ikinin çok az üzerinde çocuk sahibi olması gerekiyor. burada 2.0 yerine 2.1 kullanılmasının sebebi her doğan bebeğin yetişkinliğe veya doğurganlığa ulaşamamasıdır.

peki günümüzde ortalama doğurganlık ne durumdadır?

dünya'daki 200 kadar ülkede 3-4 ülke hariç hemen hemen hepsinde doğurganlık oranı müthiş bir şekilde düşmektedir. örneğin meksika'da 1960'da ortalama bir kadının doğurganlık oranı 6.78'ken bu rakam 1980'de 4.70'e, 2000 yılında 2.66'ya düşmüş ve 3 yıl önce itibarıyla 2.22'de, yani nüfusu sabit tutma çizgisinde.

brezilya'da 1960'da ortalama bir kadın 6.21 çocuk sahibiyken günümüzde bu rakam dramatik bir düşüşle 1.81'e geldi, yani nüfusu sabit tutma çizgisinin altına düştü. brezilya'nın nüfusu artmaya devam ediyor ama bunda en büyük rolü insanların daha uzun süre yaşaması alıyor. bir zamanlar dünya'da nüfusu en hızlı büyüyen ülkelerden biri olan brezilya eğer kadın başına düşen sayısını yükseltemezse nüfusu bir süre sonra sabitlendikten sonra düşmeye başlayacak.

gelişmiş ülkelerde işler daha da dramatik. abd'de ortalama bir kadın 1.88 çocuk sahibi oluyor ve bu düşük rakam bile gelişmiş ülkeler içinde en yüksek oranlardan biri olarak göze çarpıyor. abd'nin 1960'lardaki çocuk sahibi olma oranı 3.65'teydi. bugün gelişen tıp sayesinde ortalama ömrün 85 yıl civarında dolaştığı ülkede dışardan göç olmaması durumunda nüfus büyük ölçüde sabitlenecekti ve 10-15 yıl içinde düşmeye başlayacaktı.

kanada'nın çocuk doğurma oranı 1960'dan beri 3.81'den 1.61'e düşmüş durumda ve önümüzdeki 10 yıl içinde 1.50'nin altına düşmesi bekleniyor. kanada'nın nüfusunu düşmekten kurtaran şey aynı abd'de olduğu gibi ortalama ömürlerin uzaması ve dışardan alınan göç. çocuk doğurma oranı 3.45'ten 1.93'e düşen avustralya da aynı durumda.

avrupa'da işler daha da karışık. almanya'da çocuk doğurma oranı 1.38 ve bunun da önemli bir kısmı göçmenlerden geliyor. almanlar'daki çocuk sahip olma oranı 1'e yakın. hollanda ve belçika'da bu oran biraz daha sağlıklı ve 1.70 seviyesinde ama iki ülke de nüfusu sabit tutma çizgisinin altında ve yine bu iki ülkede de göçmenler önemli bir rol oynuyor. ingiltere'de bu oran 1.90, fransa'da 2.01 fakat geleneksel olarak ortalamanın üzerinde çocuk sahibi olan göçmenleri saymazsak iki ülkede de oranlar 1.65 civarında geziyor.

görece daha az göçmen alan italya, yunanistan, ve ispanya gibi güney avrupa ülkelerinde yıllardır kötü giden ekonominin de etkisiyle çocuk sahip olma oranları 1.35 seviyelerine gelmiş durumda ve bu rakamın daha da düşmesi bekleniyor.

gelelim asya kıtasına. bugün dünya'daki insan nüfusunun önemli bir kısmı asya kıtasında yaşıyor ve gelişmiş ülkelerin nüfusunun düşmesini engelleyen en büyük unsur da asya'dan avrupa, kuzey amerika ve avustralya'ya gerçekleşen göçler. yani asya şu anda dünya'nın insan fabrikası veya insan çiftliği denilebilir. yine de asya kıtasında bile doğum oranlarında müthiş bir düşüş var. örneğin önümüzdeki yıllarda nüfus olarak çin'i geçmesi beklenen ve zamanında doğurganlık oranı 6'nin üzerinde olan hindistan'da doğurganlık oranı bugün 2.5 seviyelerinde seyrediyor ve önümüzdeki 10-20 yıl içinde 2'nin altına düşmesi bekleniyor.

dünya'nın nüfus olarak en büyük ülkesi olan çin'de yıllardır devam eden tek çocuk politikası yüzünden doğurdanlık oranı yıllardır 1.60 civarında sabitlenmiş durumda. eskiden çok hızlı nüfus artışıyla dikkat çeken tayland ve vietnam gibi ülkelerde doğurganlık oranı 1.50 civarında seyrediyor.

asya kıtasında doğurdanlık oranı konusunda en büyük sıkıntı yaşayan ülkeler yine kıtadaki en gelişmiş iki ülke olan japonya ve güney kore. japonya'da bu oran 1.40 ve güney kore'de 1.30 civarında ve iki ülkede de oranlar sabitlenmiş değil, yani düşüş devam ediyor. topraklarının önemli bir kısmı asya'da olan bir başka ülke de 1.59'lük oranıyla dikkat çeken rusya. bu ülkede nüfus düşüşü başladı bile.

normalde doğurganlık oranı ortalamanın çok üzerinde olan islam ülkelerinde bile bu trendi görebiliyoruz. örneğin iran'da 1960'da 6.93 olan doğurganlık oranı şu anda 1.93'te ve ülkenin tarihinde ilk kez bu rakam 2'nin altında seyrediyor. yine bir zamanla hızlı nüfus artışıyla dikkat çeken bir başka müslüman ülke olan malezya'da doğum oranları 6.19'dan 1.98'e gerilemiş durumda.

günümüzde doğum oranlarının 3'un üzerinde olduğu tek kıta afrika ama orada da doğum oranları hızla düşüyor. örneğin kenya'da bir zamanlar bu ortalama 7.65'ken günümüzde 4.46'ya gelmiş durumda. önümüzdeki 50 yılda dünya nüfus artışının önemli bir kısmı afrika kıtasından gelecek.

bu dramatik düşüşün sebebi insanların yaşam stillerindeki değişiklikler. eskiden çiftliklerde yaşayan ve genelde tarımla uğraşan aileler mümkün olduğunca çok çocuk sahibi oluyordu çünkü sahip olunan çocuk sayısı işletilebilecek toprak miktarıyla doğru ortantılıydı ve güç demekti. zaten tıp o zamanlar pek gelişmemiş olduğu için doğan çocukların sadece yarısı yetişkinliğe erişebiliyordu. günümüzde insanlar çok daha küçük evlerde yaşıyorlar ve çok çocuk sahibi olmak güçten çok maddi zorluklar getiriyor. yine eskiden doğum kontrol konusunda bilgisiz olan insanlar artık bu konuda daha bilinçliler. geçen bir belgeselde izlediğim kadarıyla 2000 yılı itibariyle hindistan'daki kadınların sadece %30'lük bir kesimi doğum kontrol denen bir şeyin varlığından haberdarmış ve bugünlerde bu oran %50'lere gelmiş.

insanlar artık evliliğe de pek sıcak bakmıyorlar. dünya'da hemen hemen her ülkede evlenme yaşı giderek artıyor. bundan 100 yıl önce gelişmiş ülkelerde 14-15 olan evlenme yaşı bugün 30'a dayanmış durumda. gelişmekte olan ülkelerde bundan 50 yıl önce 14-15 olan evlenme yaşı bugün 26-27 civarında geziyor. eskiden dünya üzerindeki yetişkin insanların %99'u evlilik geçirmişken günümüzde bu oran çok daha düşük. özellikle bugün büyümekte olan nesillerde evlilik oranının %50'lerde dolaşacağından ve ortalama çocuk oranının 1 civarında olacağından bahsediliyor.

peki bütün bunlar kötü mü?

kesinlikle hayır. dünya zaten tıka basa insanlarla dolu ve özellikle son 200 yılda insanlar dünya'nın yedi sülalesini sıkıp atma konusunda çok büyük ilerleme kaydettiler. dünya'daki ormanlık aranların yarısından fazlası bu süre içinde imha edildi. hatta şöyle bir istatistik vereyim, insanlık tarihinde insanlığın son 50 yılda doğaya verdiği zarar bundan önceki 100 bin yılda verilen zarardan daha fazla. yine dünya'da son 50 yılda tükettiğimiz doğal kaynaklar insanlık tarihinde gelmiş geçmiş tüm kullanılan kaynaklardan daha fazla. son yıllarda insanların yaptıkları yüzünden nesli tükenen hayvan çeşidi binlerle sayılıyor. insanların nüfusunun azalması veya en azından sabitlenmesi dünya'da yaşayan diğer canlıların lehine olan bir gelişme, zira dünya'daki binlerce canlı türünden insan harici etrafına bu kadar zarar veren başka bir canlı türü yok.

dünya'daki temiz su kaynaklarından tutun da nefes alınacak temiz havaya, tarım kaynaklarından ormanlara kadar herşey insanlar tarafından dibine kadar sömürülüyor. örneğin bugün ortalama bir insanın bir yılda tükettiği kağıt miktarı ülkeden ülkeye değişse de her biri 10 metre uzunluğunda 3-6 ağaca eşit. bugün dünya'daki tüm insanları organik besinlerle besleyelim desek dünya'daki tüm topraklar, tüm ormanlar ve tüm boş alanlar bile buna yetmiyor. tek başına bu bile gezegeni haddinden fazla doldurduğumuzu kanıtlıyor.

bir yandan denizlerdeki balıklar tükeniyor ve balıkçılar giderek daha da derine dalmak zorunda kalıyor çünkü yüzeydeki balıklar bitmiş durumda, diğer yandan ormanlar azalarak bitiyor. endüstri devriminden önce dünya'da 5.9 milyar hektar ormanlık alan varken 1990 itibariyle bu 4.2 milyar hektara düşmüş ve günümüzde 4.0 milyar hektar civarında. bundan sonraki her 10 senede bir 100 milyon hektarlık bir orman kaybı gözlemleneceği düşünülüyor. eskiden dünya'daki tüm karaların %50'sı ormanlarla kaplıyken bugün bu rakam %30'da ve eskiden baştan aşağı ormanlarla dolu olan bir çok ülke bugün çöl olma tehlikesiyle baş başa.

siz "3 çocuk yapın" diyen delileri dinlemeyin. dünya'da son 100 yılda çok büyük zararlar verdik ama artık bu yavaş yavaş azalacak gibi gözüküyor. nüfus artışı bir süre daha devam edecek ama modern yaşamla beraber çocuk sayıları düştükçe dünya hem insanlar hem de hayvanlar için daha yaşanılabilir bir yer haline gelecek. bugün dünya ve üzerindeki canlılar için yapabileceğimiz en iyi şey mümkün olduğunca az tüketim yapmak, mümkün olduğunca az çoğalmak ve doğayı kendi haline bırakmaktır. doğayı kendi haline bıraktığınızda o bir yolunu bulup kendi kendini tamir edecektir.

BM'nin 2100 Senesi İçin Yaptığı Şaşırtıcı Dünya ve Türkiye Nüfusu Tahminleri