EDEBİYAT 29 Mayıs 2024
9,3b OKUNMA     202 PAYLAŞIM

Edip Cansever'in Türk Şiirinde Yarattığı Etkinin Kısa Açıklaması

Edip Cansever'in neden edebiyatımızda özel bir yeri olduğunu anlamanızı sağlayacak bir yazı.

edip cansever... 38 yıl önce bugün, bodrum'da geçirdiği rahatsızlık sonrası istanbul'a getirilerek alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak dünyaya veda eden şair.

türk şiirinde "ikinci yeni" diye bir akım varsa, onun en sadığı kendisidir. ilk kitabı "ikindi üstü" ve ikinci kitabı "dirlik düzenlik"in birkaç şiiri dışında, neredeyse her şiiri bu akımın kült eserleri arasında yerini almıştır. imgesellik ve varoluşçuluk üzerine bir şiir kurgusu yaratmıştır. ilhan berk'in deyimiyle, yeni bir dilbilgisi ve sözdizimi ile bambaşka bir şiirsel dil kuşanmıştır.

yalnızlık, içki ve kadın temaları üzerine eşi benzeri görülmemiş güzellikle şiirler yazmıştır. şiirlerinde insanın varoluş sancıları, değişimleri, kader algısı, duyguları, toplumsal rolleri, bireyselleşmesi ve özgürleşmesi üzerinde durmuş, yarattığı karakterlere nevi şahsına münhasır birer üslup kazandırmıştır.

edip cansever ile ilgili aslında çok yazdım sözlükte ama her ölüm yıldönümünde ve doğum gününde bir şeyler karalamak istiyorum. belki de kendimi en yakın hissettiğim şair olduğu içindir, bilemiyorum.

"ben ruhi bey nasılım" adlı destanıyla, şiire bambaşka bir boyut kazandırmış; "bir ayakkabı çivisi gibi kendisine batan ruhi bey" metaforu ile insanın varoluş sancısını, yazın diline çevirmiştir. albert camus okuyabilseydi, alnından öperdi muhtemelen.

"tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor
gözlerim buzdan
içimde yaz kırıkları..."

tomris uyar'a çok aşık olmuştur. tomris hanım, turgut uyar ile evliyken dahi, edip cansever'in kendisine her doğum gününde bir şiir yolladığından bahsetmişti 2 ciltlik otobiyografik anılarında. tomris uyar'ı, kadeh tutarken, yağmurlar altında görmüştür ama uzun bir yolda yürürken görmemiştir hiç... (bkz: yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir)

velhasılıkelam, türk şiirinden bir edip cansever geçmiştir. ölümüne dair sanırım en trajik enstantane, küçük iskender'in anısıdır:

K. İskender


üstadı anacaktık sözde; laf lafı açtı yine bir sürü mürekkep tükettik. az bilinen bir cevherinin küçük bir kesitini bırakayım buraya, fatiha niyetine...

"yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür
ben onu yüreğimle görmüşüm anlaşılan
çözüldü artık o büyü, yanımda
sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran
üstelik çoktan buldum aradığım o yeri
tam yedi kez doğan güneşlerin altında
bir yitip bir yükselen sıradağların ardından.

yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam
dişleri tenime geçse yaz rüzgarlarının
izine pek rastlamasam
ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye
bunu bir daha sorsam
ne çıkar bir daha sorsam
sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam
ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği
benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi
kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam..."

yattığı yer incitmesin...