İnsanı Ana Dilinin Türkçe Olmasına Şükrettiren Şair Edip Cansever'in Hayatı
tam adı ömer edip cansever, penbe hanım ile fazlı cansever'in oğlu. saraçhanebaşı' ndaki 56. ilkokul'da (1940) ve kumkapı ortaokulu'nda (1943) okudu. istanbul erkek lisesi'nden mezun olduktan (1946) sonra girdiği yüksek ticaret okulu' ndaki öğrenimini yarım bırakarak babasının kapalıçarşı'daki dükkanında ticaret hayatına atıldı. istanbul'da hadımköy ve ömerli'de askerlik görevini tamamladıktan sonra 1976' ya kadar kapalıçarşı'daki dükkanında antikacılık yaptı. nevzat üstün ile birlikte "nokta" dergisini çıkardı. (8 sayı, 1951). bodrum'da yaptığı tatil sırasında beyin kanaması geçirdi ve getirildiği istanbul'da (28 mayıs 1986) öldü; aşiyan mezarlığı'na gömüldü. on dokuz yaşında evlendiği (1947) eşinden iki çocuk babasıydı.
daha on üç yaşındayken çocuk dergisi "arkadaş"ta şiir yayımlayan (1941) edip cansever'in ilk şiiri ("düşünce") istanbul dergisinde çıktı (mart 1944). daha sonraki yıllarda şiirlerini "fikirler", "edebiyat dünyası", "kaynak", "yücel", "nokta", "yenilik", "yeditepe" gibi dergilerde yayımlandı. "büyük şehirde varlıklı bir delikanlının yaşama sevincini, tatlı avareliklerini dile getiren" (behcet necatigil) şiirlerini oldukça genç bir yaşta "ikindi üstü" adlı kitabında topladı. sonradan pişman olacağı bu girişimini, "1947'de, ne yazık ki bugün bile yakamı bırakmayan bir kitabı, ikindi üstü' nü yayımlıyorum" sözleriyle anar. lise öğrencisi bir şiir heveslisinin denemeleri olan ikindi üstü'ndeki şiirler, "garip" şiiri etkisinde, yüzeysel gözlemlerin şiirleridir ve orhan veli'den şu tepkiyi alır : "genç bir şairin, üstelik insana birçok umutlar veren bir şairin ilk çıkardığı kitap için kötü sözler söylemek istemem. bununla beraber oldukça önemli bulduğum bir nokta üzerinde durmadan da edemeyeceğim. ikindi üstü şairinin hoşlandığı birtakım olaylar bulunabilir. üstelik bunlar güzel şeyler de olabilir. ama bunları anlatmakla şiir söylenmiş olmayacağını, bunların şiirden ayrı şeyler olduklarını bu genç şairin düşünmesi lazım."
"ikinci yeni"ye giriş
edip cansever'in gerçek şiir serüveninin ilk ürünü olan "dirlik düzenlik", yer yer "garip" şiirinin etkisini taşısa da daha sonra "ikinci yeni" akımının şairleri arasında anılmasına neden olacak kimi özelliklerin de ilk ipuçlarını verir. bir yandan da, alaycı bir söylem ve üstten bir bakışla zengin-yoksul ikilemini "garip" şiiri yedeğinde işlerken, öte yandan sonraki yıllarda cansever şiirinin vazgeçilmez öğeleri arasında yer alacak bireysel temalara yönelir. söz konusu kitapta, şiirini toplumun sorunlarına açmak çabasında olan cansever, ilk kitabındaki yüzeysellikten arınarak öze ve anlatıma ağırlık veren bir üslup edinme çabası içindedir; henüz, kurduğu dil yapısı ve söyleyiş özellikleriyle dönemin ortak şiir anlayışından kopamamıştır, ancak şiirin biçim sorunlarını da önemsediğinin ilk işaretlerini taşır. günlük konuşma dilinin sıkça kullanıldığı bu şiirler, cansever şiirine has ayrıntı ve inceliklerle örülerek ünlü "masa da masaymış ha" şiirine ulanır.
"yerçekimli karanfil", dili ve söylemiyle, imge kullanımı ve "anlatım"dan yana tercihleriyle durmuş oturmuş bir cansever şiirinin daha sonraki doğrultusunu da belirleyecek ana ekseni sergileyen bir kitaptır. bireyi, doğa ve toplum içindeki ana birim olarak ele alan şair, bireyi ve o bireyi dile getiren şiiri, doğa ve toplum içindeki karşıtlıklarıyla konumlamaya çalışır. her şiiri kendi içinde bağımsız birimler olarak görme ustalığına ulaşmış bir olgunlukla, içeriğin gerektirdiği biçimleri uygularken verili şiir anlayışının kalıplarını yıkmaktan geri durmaz. turgut uyar ve cemal süreya ile birlikte "ikinci yeni"nin önde gelen şairlerinden gösterilen ve 1959' da "dost" dergisinin soruşturmasında "en beğenilen şair" seçilen cansever, "ikinci yeni" diye adlandırılan şairlerin şiir anlayışları da, şiirleri de birbirinden çok farklıdır." görüşünü ileri sürer. behcet necatigil' e göre, cansever, 1950' lerden başlayarak varoluşçuluk akımı etkisinde, kişinin sınırlı, tekdüze dünya kargaşasında yerini araştıran ve düşünce payı ağır basan şiire geçti, bu yönelişiyle ikinci yeni şiirinin önderlerinden oldu."
"umutsuzlar parkı", kesin ve yargılayan bir dille girişilmiş bir toplum eleştirisi, dönemin muhalif duyarlılığını birinci elden yansıtan bir kitap olacaktır
kitabın, özellikle, "amerikan bilardosuyle penguen" başlıklı birinci bölümü, "dirlik düzenlik"te ilk ipuçlarıyla beliren sınıf çatışmasının daha tutarlı bir biçimde dile getirilişini yansıtır. kitapta yer alan "umutsuzlar parkı" adlı uzun şiir ise cansever'in sonraki bütün kitaplarının ve baştan sona şiir macerasının değişmez varoluşçu ve nihilist izleği olarak, yalnızlığı, anlaşılmazlığı, uyumsuzluğu ve çaresizliğiyle bireyin gün içindeki durumlarını saptar; kırgın ve umutsuz bireyi döne döne anlatışıyla, umutsuzluğun içindeki arayış olarak "umud"u göstermeye çalışır. "dirlik düzenlik"teki ılımlı söyleminin tersine daha sert, yüksek sesli bir dile yeltenişin yer aldığı "umutsuzlar parkı"ndaki şiirleriyle henüz "yerçekimli karanfil"deki dil, biçim ve imge tavrına bağlıdır. aynı tavır "petrol" ve "nerede antigone" kitaplarında küçük değişikliklerle sürer. ancak "yerçekimli karanfil"den başlayarak toplumsal plana taşıdığı başkaldırı eylemi, bu iki kitapla birlikte evrensel nitelikte bir insan kavrayışına dönüşerek, insanlığın genel macerası içindeki "ben"i sorgulamaya giriştiği görülür. cansever şiirlerinde yer alan biçimiyle bu "ben", her şeyden önce parçası olduğu doğanın ve toplumun tanığıdır; insan (bireyi) olanca toplumsal konumuyla şiirine taşırken, kurduğu düşünsel arka planda da, bireyin "uyumsuz", "yalnız" ve öylece de "yabancılaşmış" bir kişi olarak portresini çizer; "sıkıntı" ve "ölüm" arasında kısır bir döngüye yargılı "ben"in kurtuluş çareleri arayan çabalayışında, ağırlıklı olarak duygu dünyasında oradan oraya savrulan "birey"i örnekler.
bu dönemin ardından gelen "tragedyalar", cansever şiirini türk şiirindeki yerine olanca ağırlığıyla oturtan kitaptır
aynı zamanda cansever şiirinin "ikinci yeni"den farklı kanallara sahip olduğunun göstergesidir. dize işlevini yitirdi diyerek tiyatrodan esinlenen diyaloglar, monologlar ve iç monologlar kullanmaya başlar; düzyazının olanaklarını şiirde dener. içerik ve biçim şairin kendine has özellikleri, seçimleri ve özgünlüğüyle donanmış şiirlerin yer aldığı "tragedyalar", şiirde "dize düzeni"ni sarsan karakteriyle türk şiiri içinde apayrı bir kimlik kazanacaktır. tomris uyar, "tragedyalar"ı değerlendirirken şu saptamalarda bulunur: "tragedyalar' da mısra işlevini yitirmiştir. gittikçe solan humor, büsbütün silikleşir; aşkın sözü edilmez; iç-konuşmalarla desteklenen anlatım, yerini kesik, yalın ve tekdüze bir monoloğa bırakır. (....) cansever, ölümle sıkıntının dölleri diye adlandıracağımız kişilerini konuştururken "uyumsuz"u usul usul okşar, insanın isyanına güvenir; haklı hüzünler bulacağına inanır. bu kişilerin zaten çözülmekte olan bir toplumda yaşamaları, cansever' in, temelde umuttan ayrılmadığının, başka bir yarın beklediğinin kesin kanıtıdır." (r. tomris, papirüs, 2 temmuz 1966).
eleştirmen mustafa öneş ise "tragedyalar" için şu saptamada bulunur: "kesin bir ayrım yapmamakla birlikte cansever' in "ikinci yeni" çizgisinden ayrılışı, "tragedyalar"la başlar. aslında, onun bütün yapıtları, kendi üzerinde oluşturduğu bir yaşam tragedyasının ayrı ayrı yılları içeren bölümleri gibidir. "tragedyalar" da, dünyayı, olayları, bir alkol akvaryumu içinde gözleyen, kendilerine ve birbirlerine yabancılaşmış çaresiz kişilerin yaşantısı verilir. etkilerden kalkan, ama, çevrelerindeki akvaryumu kıramayıp yarı yolda alkolle boğuldukları için bir türlü nedenlere ulaşamayan kişilerdir bunlar. kısır döngü burgacında çaresizlikle çırpınırlar, ölümden yaşama doğru sürüp giden göreli akışta yerlerini alamazlar. durumların sonsuz çoğaltılmasıyla bölümleri yitirilmiş bir zamanın bunaltıcı değişmezliğine vurgulanırlar." (milliyet sanat, 6 mayıs 1977)
hemen bir yıl sonra 1966' da yayımlanan "çağrılmayan yakup", anlatımcı (öykülemeci) şiirlerin ağır bastığı bir kitaptır
şiirini, bir yandan yükselen toplumsal muhalefetin konu ve sorunlarına açan cansever' in, imgeden görece uzaklaşarak şiirini "anlatım"a yaslaması, dönemin sosyal ve siyasal hareketliliği düşünüldüğünde kaçınılmazdır. ama şiirinin asli ve değişmez eksenin yer verdiği "ben" ya da "birey" olgusu, cansever şiirini özgün biçimde bir yerde tutar; cansever, başkaldırının içerisinde yer alan, başkaldırı sonrasında gerçekleşecek dönüşümleri tutkuyla özleyen ve başkaldırı ruhundan beslenen bir bireyin şiirini yazar. bu iç içelik nedeniyledir ki, "çağrılmayan yakup"tan dört yıl sonra yayımlayacağı, "kirli ağustos"ta, 1970 öncesi sol siyasi eylemlerin etkilerini, söz konusu eylemlerin içinde düşünsel ve duygusal varlığıyla yer almış birinin penceresinden yansıtır. yine dört yıl sonra, 1972 te yayımlanan kitabı, "sonrası kalır" ise 12 mart döneminde toplumsal planda yaşanan acıların ve etkisi 1980' li yıllara kadar uzanacak bir yenilginin ağııtlarıyla yüklüdür ve cansever, "içerden" biri olarak, yapılan yanlışı sorgulamaya girişir.
birer yıl arayla yayımlanan "ben ruhi bey nasılım" ve "sevda ile sevgi" adlı kitaplarında cansever, toplumla birlikte bireyi de kıskacına almış bir karabasandan kurtulmaya çalışır gibidir. bir yandan, duygu dünyasının olabilecek en uç boyutlarına doğru engel tanımayan bir yolculuk başlatırken, öte yandan bilinçaltının kıyı bucağında gizlenmiş ne var ne yoksa hiç çekinmeden şiirine taşır. "ben ruhi bey nasılım"la ilk kez "tragedyalar"da denemiş olduğu "dramatik şiir" kalıplarını yeniden kurarak varoluşçuluk ve nihilizmden izler taşıyan şiir anlayışının doruğuna çıkar. şiir dili ve imge kullanımındaki arayışlardan vazgeçmiş gibidir; özellikle "yerçekimli karanfil"den başlayıp "sonrası kalır"a kadar hiç durmaksızın geliştirdiği şiir tekniklerini daha işleyip derinleştirerek "edip cansever sesi"ne ulaşır. "sevda ile sevgi", dramatik şiirin uzun yapısı ve anlatım bolluğundan yorulan şairin kenara çekilip de dinlendiği bir dönemin ürünü olarak yeniden kısa şiirlere dönüşüdür. cansever' in en lirik şiirlerinin yer aldığı kitap olan "sevda ile sevgi", mutlulukla dolup taşan ilk şiirlerle kendi içinde dönüşüme uğrar; umutla umutsuzluk arasında gidip gelir ve sonunda "sevgi"ye sığınır.
şiirinin son dönemi
"şairin seyir defteri", "eylülün sesiyle", "bezik oynayan kadınlar", "ilkyaz şikayetçileri", "oteller kenti" adlı kitaplarının yer aldığı şiirinin son döneminde, her yeni kitapta şiir dilini bir üst düzeye taşıyan, "ustalık" zaaflarına düşmeksizin şiiri arayan, araştıran, sorgulayan ve yeni deneyimlerden geri durmayan cansever, "şairin seyir defteri"yle birlikte, şiirinin hiçbir döneminde terk etmediği bireyin yalnızlığı, yabancılığı ve umarsızlığına ilişkin tüm imge ve motfileri farklı düzlemlerde yeniden ele aldı. 12 eylül 1980 asker darbesini "eylülün sesiyle" adını verdiği kitaptaki şiirleriyle karşıladı; kitapta şiirsel bakımdan "şairin seyir defteri"nde yer alan şiirlerin izini süren, her biri yılların şiir birikimi ve deneyimine dayanan, tek tek ince bir duyarlığın usta işi örneklerini veren toplam 16 şiir yer alır. bir anlamda 1971-72 döneminin muhasebesi olarak nitelendirilen "sonrası kalır"la karşılaştırıldığında "eylülün sesiyle"deki şiirlerinde sesi daha öfkeli, daha sert ve acılıdır. özellikle kitaba adını veren "eylülün sesiyle" başlıklı şiir, alttan alta duyurduğu öfkeyle, yaşanan acı ve ama geleceğe yönelik umuduyla hemen öne çıkar. hemen bir yıl sonra yayımladığı "bezik oynayan kadınlar" isimli kitabıyla, "tragedyalar" ve "ben ruhi bey nasılım"dan sonra üçüncü "dramatik şiir" deneyimine girişir. "manastırlı hilmi bey", "cemal", "seniha" kişileştirmeleri ekseninde bölümler halinde gelişen kitap, "ester' in söyledikleri" bölümüyle tam bir "kreşendo"ya ulaşır.
"bezik oynayan kadınlar", cansever' in "dramatik şiir"de ne kadar usta olduğunu bir daha kanıtlamasının yanı sıra bütün içinde yer alan şiirlerin aynı zamanda özerk bir estetiği örneklemesi bakımından da önceki "dramatik şiir" deneylerinden ayrılarak farklı ve daha üst bir düzeyde yer alır. özellikle "ester' in söyledikleri" bölümünde yoğunlaşan lirik söyleyiş ve şiirlerin erotik içeriği, daha üst bir katmana taşır ve "bezik oynayan kadınlar"ın, "dramatik şiir"in uzun yıllar eskimeyecek bir başyapıtı olarak anılmasını sağlar.
"ilkyaz şikayetçileri" adlı kitabıyla yeniden kısa şiirlere yöneldiği izlenimini veren şair, uzun şiirlerin anlatımı öne çıkaran tarzından büsbütün uzaklaşamadı. hemen ardından "oteller kenti"yle yeniden "dramatik kurgu" ve uzun soluklu söyleme yöneldi. "oteller kenti", cansever şiirinin ulaştığı gelişmeyi yepyeni bir düzlemde kanıtlar. "otel oteli", "eros oteli", "sera oteli", "phoneix oteli" başlıkları altında dört bölümden oluşan kitapta, oteller de kendi başlarına bir kimlik kazanmışlardır ve kitabın öteki kişileriyle sürekli bir etkileşimi var ederler. lirik söyleyişten "düz" anlatıma gidiş gelişleriyle, her türlü imgeden yararlanarak kurduğu zengin imge düzeniyle, "oteller kenti" ni şiirin sunduğu tüm olanaklara açarak şiir serüvenini yeni bir bireşimle taçlandırırken; içerikte de çağdaş bireyi, yalnızlığı, açmazı ve çaresizliğiyle dar ve her şeyiyle kısıtlı bir mekan olan "otel"e hapsederek, bireyin çıkışsızlığına yepyeni bir boyut ekler.
enis batur'a göre, "cansever' in yapıtının bütününe bakıldığında, onun büyük bir atmosfer ustası olduğu göze çarpar
istanbul' un ana caddelerinde kaybolan, kuytu ara sokaklarda bu buluşun içinden kendi umutsuz arayışına kapılan antikahramanların bungun epope'si doğar. cansever, türk şiirinin çağdaş insanın yaralı portresini en usta biçimde çizen şairdir." edip cansever, yarattığı şiir estetiği ve ulaştığı imge zenginliğiyle çok kollu bir şiir damarı olarak, 1960' lı yıllardan itibaren türk şiirini etkileyen şairler arasında yer aldı. cansever' in kitaplarına girmemiş kimi şiirlerinin yanısıra bir dönem "yeditepe", "dönem", "değişim", "pazar postası", "dost", "türk dili", "yeni dergi" ve "yeni a" gibi dergilerde yayımladığı şiirin içerik ve biçim sorunlarına ilişkin yazıları, ropörtajları ve hakkında yazılmış değerlendirme ve eleştiriler ölümünden sonra "gül dönüyor avucumda" adlı kitapta toplandı.
aldığı ödüller
"yerçekimli karanfil" ile 1958 yeditepe şiir armağanı
"ben ruhi bey nasılım" ile 1977 tdk şiir ödülü
"yeniden" ile 1981 sedat simavi vakfı edebiyat ödülü
yapıtları
şiir kitapları
"ikindi üstü" - istanbul, 1947
"dirlik düzenlik" - istanbul : yeditepe, 1954
"yerçekimli karanfil" - istanbul : yeditepe, 1957
"umutsuzlar parkı" - istanbul : yeditepe, 1858
"petrol" - istanbul : istanbul mtb., 1959
"nerede antigone" - istanbul : yeditepe, 1961
"tragedyalar" - istanbul : de, 1964
"çağrılmayan yakup" - istanbul : de, 1969
"kirli ağustos" - istanbul : de, 1970
"sonrası kalır" - istanbul : cem, 1974
"ben ruhi bey nasılım" - istanbul : koza, 1076
"sevda ile sevgi" - istanbul : koza, 1977
"şairin seyir defteri" - istanbul : adam, 1980
"yeniden" (bütün şiirleri) - istanbul : adam, 1981
"bezik oynayan kadınlar" - istanbul : ada, 1982
"ilkyaz şikayetçileri" - istanbul : adam, 1984
"oteller kenti" - istanbul : adam, 1985
diğer kitaplar
"gül dönüyor avucumda" (edip cansever' in anısına) - ist. : adam, 1987
"yerçekimli karanfil" (toplu şiirler -1) - ist. : adam, 1990
"şairin seyir defteri" (toplu şiirler 2) - ist. : adam, 1990
"seçme şiirler" - ist. : adam, 1997
kaynak | alıntı: > tanzimattan bugüne edebiyatçılar ansiklopedisi< >yky<