SEYAHAT 31 Ağustos 2018
45,6b OKUNMA     810 PAYLAŞIM

Ege ve Akdeniz'i Kavuşturan Yarımada: Datça'ya Gideceklere Tavsiyeler

Datça'ya nasıl gidilir? Datça'da nerede kalınır, ne yenir, ne içilir? Datça'yla ilgili aradığınız birçok detaya ulaşabileceğiniz bilgileri Sözlük yazarı "kushina" anlatıyor.
iStock


datça, eskiden olduğu kadar temiz, tatlı, şeker bir sahil kasabası değil artık ne yazık ki. çok güzel koyları var evet, fakat insanın elinin değdiği her yer boka sarıyor. bu konuda belediyenin de bir şey yaptığı söylenemez. öncelikle çok ciddi bir su sorunu var. yüksek yerlere sadece gece 3 ile sabah 6 arasında su veriliyor bir aydır falan. millet duş almak için sahildeki belediye duşlarına gitmeye başlamış. dramı düşünebiliyor musunuz? aile dostumuz gece saatini kurup çamaşır makinesi çalıştırır olmuş. belediye suçu muski'ye atıyor, muski'nin bu durumu taktığı yok zaten, kısacası kimse bir şey yapmıyor.

kalacak yerler genellikle pahalı. çadır atacak yer de yok denecek kadar az. elektrik ve duş bulabileceğiniz kamp alanı zaten yok. onu geçiniz.

datça'ya ulaşım da sıkıntı maalesef. dalaman ve milas havaalanları var elbette ama oldukça uzaklar. dalaman nispeten yakın olduğundan dolayı tercih ediliyor fakat ordan da datça'ya geliş bayağı pahalı. taksi gibi bir şeyi zaten düşünmeyin. en az 300 lira istiyorlar. dalaman'dan datça transfer var, o da kişi başı 60 liraydı geçen sene. marmaris'e gidip ordan datça'ya geçebilirsiniz ama onların da saatleri çok büyük sıkıntı. 


neyse, bir şekilde gelmiş olduğunuzu var sayarsak, datça'nın pek çok koyu hala çok güzel evet

merkezinde 3 tane plajı (hastane altı, kumluk ve taşlık) mavi bayraklı. fakat bunların temizlik durumu kumluk (<>http://yuzme.saglik.gov.tr/)

kumluk plajı maalesef hem temizlik açısından insanın içine sinen bir plaj değil, hem de işletmeler yüzünden. mesela just datça kişi başı 40 liralık alışveriş yapılırsa şezlong ücreti almıyor. kumluk otel hepten kafayı yemiş 50 liralık alışveriş istiyor kişi başı. bu fiyatlar maradona, cafe inn, machu picchu cafe, serap cafe gibi yerlerde de hemen hemen aynı. eğer bu kadar alışveriş yapmazsanız 20-25 lira civarı şezlong ücreti talep ediliyor.

ha dediniz ki, benim şezlongum var, havlum var. plajlar halkındır, misler gibi denizime girerim belediyenin duşunda da duşumu alırım.

tabii ki. ama saat 5'e kadar.

bu saatten sonra plaja yemek masaları atılıyor bu işletmeler tarafından. dolayısıyla sizi taciz etmeye başlıyorlar ve kalkmak zorunda bırakılıyorsunuz. daha geçen hafta meşhur maradona restorant, kalkmayan ailenin neredeyse üstüne masa koydu mesela. 

sonradan belediye tivitlerinden öğrendiğimize göre plajların işletmesi muçev diye bir şirkete verilmiş. yönetim kurulunda muğla valisi ve çevre bakanlığı müsteşarı falan var. dolayısıyla bir şey yapılamıyor.

dahası plajın herhangi bir yerinde şezlongsuz bir yer de yok. yani zaten bulabildiğiniz düdük kadar yere tünemek zorundasınız, ordan da (restoranın önü olmasa dahi) saat 5'te şutlanıyorsunuz.

plajlardan girmişken, büklerden çıkayım

öncelikle meşhur üçleme küçükten büyüğe: hayıtbükü, ovabükü ve palamutbükü.

hayıtbükü:

mini minnacık ve ne yazık ki leş gibi bir koydur. kumluk plajına benzer. koskoca datça yarım adasının utanç kaynağı olduğunu düşünüyorum şahsen. fakat seveni de bol. arabasız zaten gidemezsiniz, arabayla da tek arabanın zor sığdığı yollarında cunda'nın ara sokaklarına rahmet okuyarak geçmeye çabalarsınız. yine pansiyonları, bakkalı, çay bahçesi ovabükü'nden daha insaflı olmakla birlikte turist düdükleyen kategorisindedir. çünkü karnınız acıkınca hop diye gidebileceğiniz bir ilçe merkezi yoktur. kendilerine muhtaç olduğumuzu düşünen işletmeciler tarafından çok güzel kazıklanırız burada. üstelik bir daha söylüyorum, denizi çok kötüdür. koyu renkli bir kumu vardır, her daim limanının da içinde olması sebebiyle pistir ve ıslandığınıza pişman eden pis bir sıcaklığı vardır. düşününce ürperdim. florya menekşe plajını tercih ederim.

ovabükü:

hayıtbükü'nden daha geniş ve açık bir sahili vardır fakat burası da her daim dalgalı, yine girişinin kum olması sebebiyle ne yazık ki bulanık bir suya sahiptir. the guardian burayı türkiye'nin en güzel 2. koyu olarak mı ne seçmişti, bu sebepten 2015'te koşa koşa gitmiştik. gülcan pansiyon'da kaldık o zaman. şimdi batmış. (isabet olmuş)

diyorum ya hayıtbükü buradan daha insaflı diye, ovabükü gerçek bir dramdır kardeşlerim.

zeytinyağlı tabakları 15 lira civarındadır ve ne yazık ki 150 ml'lik düdük kadar tabaklarda gelir çoğu zaman. biz gülcan'da kalırken iki kalem pirzola 40 liraydı. öğle yemeğine zeytinyağlı yiyeyim demiştim, bir tabak barbunya istemiştim, bana meze tabağında getirmişlerdi. alkdjasd hiç üzülmedim batmalarına. svihs :)

evvelsi gün pide günü var diye kasapoğlu'na gidelim dedik, kavga çıkmış pide gününü kaldırmışlar. mecbur yemek yedik orda, bir pirzola tabağına yine 40 lira yazmışlar. ona da biri oğlak eti diyor, diğeri kuzu diyor. babam bile yiyemedi o eti artık ne etiyse. zeytinyağlıları iyiydi ama ona lafım yok. 10 lira yazmışlar. artık bizimler tanıdık diye ona göre mi ayarladılar bilemiyorum.

bir tane bakkalı vardır, 10 liranın altını karttan çekmem. sigarayı karttan çekmem, aa tarihi mi geçmiş falan diyen klasik köy bakkalıdır. taze bir şey bulamazsınız burda.

bir de burada gideceğiniz pansiyona maps'ten iyice bakın, çünkü sahil kısmı dardır. sahilde birkaç tane pansiyon var. geri kalanı uzakta kalıyor. denize ineceğim diye 2 km yol yürümeyin sıcakta.

palamutbükü:

bak burada kalmadım ama burası bükler içinde en makul olanı. çünkü büyük. çünkü içinde bir tane bakkal, bir tane eczane yok. bir tane restoran yok burda. üstelik denizi de çok güzeldir buranın. bembeyaz çakıl taşlı bir sahili vardır. buraya dolu dolu bir gün ayırın derim ben. gezin, alış veriş yapın, denize girin, yemek yiyin.

tabii ki burası da çok ucuz bir yer değil, ama bükler içinde en uygun alternatifleri burada bulursunuz yine.

gidilebilecek yerler

knidos:

kara yolundan müzekart'la girilen meşhur ören yeri. ne yazık ki efes gibi değil tabii. henüz kazı çalışmaları bitmemiş, buradaki pek çok tarihi eser daha 1800'lerin sonlarında yurt dışına götürülmüş. daha çok dağ taş. yeterli bilgilendirme ve gezi yolu yapılmamış. gezecekseniz mutlaka spor ayakkabılarınızı giyip gidin.

buraya tekneyle de ulaşım mümkün. denizi de çok harika. denize girilen yerin üstünde bir tane, bir tane olmasının verdiği "euheh benden yemezlerse nasılsa başka yerden yiyemezler" diyen bir işletmecinin bir küçük ayranı 5 liraya sattığı küçük bir cafe var. salaş bir yer. tavsiyem yiyeceğinizi içeceğinizi götürün, böyle pisliklere para kazandırmayın.

karaköy:

bodrum feribotunun yanaştığı yer. yarım adanın ege tarafı. burada fazlaca bohem bir çadır kampı var ama denizi karadeniz gibi. gir ve öl diyor bence. bir de kampın çok pis olduğu söyleniyor. gidip kalmadım, duyduğumu söylüyorum. burada konaklamadan düşünülmeli. datça'nın içinden bisikletle falan da neredeyse eğimsiz ulaşılabilir bir yer. üstelik yolu da kaymak gibi. ama tabii burada da pek bir yer yok. bi sinem cafe mi ne var. ucuz ve bayat çay veriyorlar. arzu ederseniz gidip bir bakabilirsiniz.

karaincir:

datça marmaris yolu üzerinde datça'ya 10-15 km civarı bir uzaklıkta bir koy. çok şahane muazzam harika falan diyorlardı, geçen gittik halk plajı gibiymiş. üzdü. :(

perili bay:

burası çok güzel fakat tesis yok. bir tane otel var, o da şezlonga 120 lira istiyor kişi başı.
şaka değil. otel her şey dahilmiş, o yüzden.

kızlanaltı:

burada uşaklılar, başkentliler gibi siteler var. yaklaşık 20 yıllık. arzu ederseniz gidip denizine girebilirsiniz ama duşlar falan sitelere ait tabii. yakamoz restoran var orada, oraya oturduğunuz vakit şezlonglarından da faydalanabiliyorsunuz. denizi de güzel. ben çok seviyorum. 

yeme-içme

ben datça'da kumluk plajını tavsiye etmiyorum. yukarıda söylediğim sebeplerden ötürü bu işletmelere para kazandırma taraftarı değilim.

illa gideceksem çay bahçesi olarak nispeten uygun fiyatından ötürü serap çay bahçesine gidiyorum. ama ızgara falan beklemeyin. çay, çiğ börek, mantı, gözleme falan gibi şeyleri var. mottoları da datça'da dolaşalım, serap'ta buluşalım. ama bence önce karnınızı doyurun, sonra çay içmeye buluşursunuz serap'ta.

yemek içinse kumluk'ta sadece just datça'yı beğendim. gerçi şezlong fiyatları sebebiyle asabımı bozdu onlar da ama en azından güler yüzlü bir işetme. güle oynaya... ehm neyse.

adam gibi yemek yemek istiyorsanız burayı iyi okuyun:

ev yemekleri:

zekeriya sofrası'nı unutun arkadaşlar. şener şen geldi de yemek yedi diye bir incik çorbası 16 lira olur mu? saçmalamayın. millet manyak gibi iki tabak yemek yiyip kişi başı 30 lira veriyor buraya. buranın alternatifi betül'ün ev yemekleri var ama geçen sene ne kadar iyiyse bu sene o kadar bozmuş. orayı da beğenmedim. hem pahalılanmış hem de işletmecileri bi saçma triplere girmiş.

esnaf lokantası olarak baba lokanta var. köfteci sami'nin yanında. henüz gitmedim. ama fiyatları çorba: 3 lira, pilav: 3 lira falan şeklinde. tabii yağı eti falan nasıldır bilemiyorum (o yüzden gitmedim henüz zaten) ama ucuza doymak istiyorum derseniz böyle bir yer de var bilin.

ızgara:

tabii ki köfteci sami. eski hükümet binasının arkasındaki yayalaştırılmış yolda. çok ucuz bir yer değil maalesef. ama çok lezzetli köfteleri var. servis çabuk ve garsonları iyi. hayatımda yediğim en muhteşem köfteleri bu adamlar yapıyor olabilir. o derece muazzam.

pizza:

d-po. d-po'dan başka yere gitmeyin vallahi darılırım. abi neden istanbul'da yaşıyorum neden neden neden neden dedirtiyor bana burası her gidişimde. adının murat olduğunu tahmin ettiğim bir şefi var, adam birilerinden el almış ama kimden almış bilmiyorum. bu adam kadar tatlı, bu adam kadar kadirşinas, bu adam kadar eli lezzetli insan görmedim. her güne özel çorba çıkarır bir kere. muazzam çorbaları var adamın. onun dışında pizza söylersiniz, size bir meze tabağı getirir ki, hepsi el yapımı çağla turşusundan tut da patlıcan salatasına, humusa kadar çeşit çeşit (ama bunlar değişkenlik gösteriyor zaman zaman. yani klasik bir meze dörtlüsü yok burda. mesela dün kendileri için bamya yapmışlar, bizim meze tabağına da koydular, tabağın dibini yaladım. öyle bir şeydi)

pizzaları deseniz hem çok lezzetli, hem de inanılmaz ucuz. standart boyda olanları 30 cm civarında sanırım. malzemesi her daim bol. 12 liraya pizzası var, iki kişi doyuyoruz. ama siz kişi başı söyleyin, sonra doymazsanız bana sövmeyin. fiyatları muazzam. fesleğenli ayranı çok muhteşem, pancarlı ayranı çok kötü :d o olmamış şefim ya.

zeytinyağlı:

yaz mutfağı kardeşlerim. evet restoranın adı bu. cumhuriyet meydanının hemen karşısında bolulu hasan usta'nın sokağında miniş ve çok şeker bir dükkan. sadece yazları açık. mayıs-ekim arası açığız dedi sahibi galiba.

içinde makarna barı, salata barı ve zeytinyağlı barı var. zeytinyağlıların kilosu 30 lira. makarna barının büyük tabağı 10 lira galiba (tam hatırlayamadım) salata barının da büyük tabağı 6 mıydı neydi. yani fiyatlar güzel, fiyatlar pomçik. bir enginar yapmışlar. allahım kurban olurum. enginar enginar diye tutturup cumhuriyet meydanındaki karia cafe'de yedim mesela, çok affedersiniz ama leş gibiydi. bir tane sarmayı da bir liraya satıyorlar. bir tane zeytinyağlı sarma ya. madem tanesi bir lira bari adam gibi sarsaydınız. bir tanesi kafam kadar diye o kadar pahalı herhalde.

kumpir:

sadece badem cafe'de var. askldjalskdj pek yapamıyorlar ama işte çok canınız çekerse liman'a gidip orda yiyebilirsiniz :) yani bir ortaköy kumpiri, efendime söyleyeyim bakırköy osmanlı kumpir lezzeti beklemeyin. nefis köreltir ama. yanlış anlaşılmasın, kötü değil kesinlikle.

dondurma-waffle:

millet çınar dondurmacısını över, ben hiç sevemedim orayı. cafe-inn'in yanındaki demhane'de de dondurma var ama sokak hayvanlarına çok kötü davrandıkları için kendilerinden nefret ediyorum şahsen. dondurma için liman'da çınar dondurma'ya yüzünüzü döndükten sonra sağ tarafta köşeyi döndükten sonra bir dondurmacı var. %100 keçi sütü gibi devasa bir tabelası var. oranın dondurmasını çok severim. deneyebilirsiniz. waffle için de cumhuriyet meydanından limana giderken solda gumru bükü denilen mekanın yanında waffle bar var. orayı çok övüyorlar, kalorisinden ötürü gidip deneyemedim henüz :)

midye dolma:

midyeyi yiyecekseniz, her ne kadar zeytinyağlıları ve köfteleri çok kötü olsa da karia cafe'den yiyin. sağlık bakanlığı onaylı midye satan tek yer orası. bir de 24 saat açık. limana girişteki şirin baba ve limanın içindeki seyyar şirin baba midyecisi hem çok pahalı, hem çok lezzetsiz.

bunlar dışında beğendiğim mekanlar arasında datça bostan var. esnaf menüsü de çıkarıyor gündüzleri. üstelik esnaf menüleri oldukça uygun. 15 liraya falan 3 çeşit yemek yiyorsunuz. tabii normal bistro olarak da hizmet veriyor. her şeyleri kendi bahçelerinden veya datça menşeili. o yüzden tavsiye ederim. yine sahilde değil bu da. yeni yapılan bisiklet yolunun üstünde kalıyor. yukarıya doğru bi 100 metre yürümeniz gerekli. yayalaştırma yapılan (sami ustanın üstünde olduğu) yolun sonunda, sağda yukarıda hemen.

bir de otel tuncel efe'nin restoran kısmında gocadam diye bir yer açılmış. makarna, pizza ve salata var sadece. salatasını yedim bir tek, fena değildi. oraya da gidilebilir.

bu arada her lüks görünen yere atlamayın. limanda 48r cafe&bistro var mesela. hamburger yiyeyim diyorsunuz, pınar hamburger köftesinden hamburger geliyor önünüze. bi de 20 lira, ahşap servis. zaten ahşap servisi gördün, kaç. en nefret ettiğim işletme tipi. lüks görünüp fiyatları ona göre ayarlayan, ama iş malzemeye gelince bim kalitesinde olan. kaç para ulan bir kilo kıyma? gelip yoğurayım ben sizin için.

bira-kahve:

bunlarla birlikte aşırı overrated bir mekan olarak roll coffee house var. ne yazık ki kahve servisi akşam 8'den sonra bitiyor. kesinlikle kahve içemezsiniz. bir de çok ufak bir mekan zaten. tıkış tıkış. ama çok fazla ithal bira çeşidi sunuyor. bira meraklısıysanız mutlaka uğramalısınız. kahve için size roll'un aşağısında, badem cafe'nin hemen bitişiği mai cafe'yi öneririm. bir de dadyadost'un karşısına (daha doğrusu halkbank'ın karşısına açılan kahveci var. dadyadost işletiyor. ordan da kahve alabilirsiniz. dışarıda oturma yeri de var. ama kahveyi top sakallı hafif toplu esmer abi yapmıyorsa almayın bence. veya siz yapar mısınız diye rica edin. diğer çalışanlar güzel yapamıyor. 

eski datça:

burası genel olarak pahalı bir yer. butik işletmeler var. uygun fiyata bir şey yiyip içmeyi beklemeyin. ama gidip görün çok şeker sokakları var. fotoğraf çekilip çekilip instagram'a koyarsınız :) eski datça çok küçük bir yerdir. yürüyerek 15 dakikada her yerini dolaşırsınız. gözünüzde çok büyütmeden gidin.

burada park sorunu vardır. benim tavsiyem datça'dan bisikletle ulaşım ama tabii ki bisikleti olmayanlar gitmesin demek değil bu. arabayla gelmek isteyenler için: tabelaları takip ettiğinizde köyün meydanına ulaşırsınız. orada 3-4 araba park etmelik bi yer vardır, ki genelde buraya 5-6 araba park etmiş olur. bu giriş kısmında yer yoksa birkaç metre ilerlerseniz otopark yazısı görürsünüz. otoparkı 2017 itibariyle 10 lira. ama şanslıysanız otoparka dönülen yerde de boş yer bulabilirsiniz. oraya da park edilebiliyor. bu iki yerde de park yeri yoksa otoparka bırakın çünkü daracık sokaklarında mağdur olursunuz, benden söylemesi.

can yücel evi burada meydan kahvesini geçip eski datça evleri (ede) cafe'nin karşısındaki sokağa girdiğinizde yolun bitiminde soldaki ev can yücel evidir. 

foursquare'de "bu evi nasıl açmazlar, bu evi müze haline getirmeyenleri taksim'de sallandırıcaksın! çaldım çaldım kimse kapıyı açmadı" gibi yorumları okuyup gaza gelmeyin. burası ev. baya bildiğiniz ev. can yücel'in ailesi yaşıyor içinde. dolayısıyla kapısında fotoğraf çektirmekle yetinmek zorundasınız. napsın insanlar, habire turist mi ağırlasın?

datça sofrası:

benim hiç beğenmediğim bir mekan oldu. annemler gitmişler çok beğenmişler. bademli köftenin patenti bunlardaymış. öyle evde falan bademli köfte yapan varsa benden söylemesi askljdasdasd neyse annemler çok övünce biz de gittik eşimle. fakat üzülerek söylüyorum ki adamlar born to be kıl. bir kere datça'nın çoğu yerinde, hatta aslında ege'nin çoğu yerinde yemek yerken türk kahvesi yakılır ki arı basmasın yemeği. adamlar bizim dışımızdaki tüm masalara kahve koydular, bizi takan yok. garsonla zeytinyağlı seçmeye gittim, patlıcan salatası olsun lütfen diyorum, "yoğurtlu! patlıcan salatası yalnız.", börülce de olsun diyorum, "deniz! börülcesi o ama". pudingi de tatlı olarak mı alsak, "bademli! muhallebi o!" ananın gözü artık garson. sözlüye mi kalktım yemek mi seçiyorum belli değil. adama a desem, b diye düzeltiyor. hayır bunu tatlı tatlı söylemek var, bir de bunun gibi eze eze söylemek var. o ses tonunu duymalıydınız. o ünlemlerin olduğu yerlerde o ses bir yükseliyo böyle, sonra göz kapaklarını indire indire cümleyi tamamlıyor. ya sabır dedik geçtik. neyse iyi günlerinde değil artık diye yemeğimizi uslu uslu yerken, sahibi geldi, eşimin o esnada sevdiği ve beslediği kedilerin (dolayısıyla eşimin de) üstüne su fışkırttı. dolayısıyla bizim sabır taşımız da çatladı ve burayı da kara listeye aldık. her şeye tahammül edebiliyorum da, hayvanlara karşı yapılan götlüklere tahammül edemiyorum arkadaş ben.

orhan'ın kahvesi:

burası eski datça'nın hemen girişinde, henüz araba trafiğine kapalı alana gelmeden soldaki ilk mekan. kocaman bir avludan oluşuyor. içinde sayısız kedi ve köpek tatlı tatlı geçinip gidiyor. servisleri biraz yavaş, garsonlar da pek dilimizi anlıyor gibi değil. ama yine de nispeten uygun fiyatlar ve serin avlusu için tercih edilebilir. kahvaltısını denedik burada, çok ahım şahım değildi. ama yemekleri güzelmiş, denemedik.

araç trafiğine kapalı yerden devam edip datça sofrasını geçtiğinizde sağ köşede ede cafe var. aynı zamanda eski datça evleri butik oteldir burası. yemekleri oldukça başarılı, şarapları da fena değildir. fiyatları da öyle çok uçuk değil. aile işletmesi burası. sarışın pomçik de bir oğulları var, 7-8 yaşlarında sanırım. garson olarak yardımcı oluyor ailesine. geçen sene biz pokemon oynarken yanımızdan ayrılamayınca ailesinden azar işitmişti :)

ede cafe'nin karşısında, yolun tam ortasında nil cafe vardır. buranın 3. nesil kahveleri ve tatlıları çok başarılı. su istedim, portakallı, limonlu ve naneli bir su geldi ki içmelere doyamadım. cheesecake'i de çok lezzetliydi. kahvesi de oldukça başarılıydı. ismini kafeye veren nil de ailesine yardım ediyor garson olarak ve çok tatlı bir genç kız. zaten buradaki işletmelerin neredeyse hepsi aile işletmesi.

nil cafe'yi karşınıza alıp da sağ taraftaki sokağa girerseniz el dokuması peştemaller, gümüş takılar ve elbiseler satan iki üç tane dükkan görürsünüz. ben buradan alışveriş yapmanızı tavsiye etmiyorum. çünkü ürünleri çok pahalı ve satıcılar kesinlikle ürünlerinin arkasında durmuyorlar. geçen sene buradaki gümüşçüden aldığım ay taşı gümüş bilekliğin iki kenarında minik gümüş toplardan vardı, bir tanesi karardı çürüdü resmen, bunu satıcıya söylediğimde "o tarafını çamaşır suyuna falan sokmuşsundur" gibi bir cevap aldım. totalde 1,5 cm2'lik bir yerin yarısını çamaşır suyuna sokup diğer yarısını nasıl kuru bırakabildiğimi bilmiyorum.

yine aynı sokaktan aşağıya doğru inerseniz oraya yeni bir butik otel açılmış. adı elia mı emin değilim, öyle bir şey. arada 90'lar 80'ler partileri falan veriyorlar. hakkında hep çok olumlu şeyler duydum ama gitmedim, bilemiyorum o yüzden.

şimdilik bu kadar.

bu kadar yardımcı oldum sizlere, iki tane ricam var sizden. geldiğinizde çöplerinizi yere atmayın. belediye çalışmıyor. gerçekten çalışmıyor. sosyal medya fenomenliği bir yana, sürekli mızmızlandıkları şey yetişemedikleri. bu yüzden hepinizden rica ediyorum. her denize girdiğimde, her yürüyüşe çıktığımda çöp topluyorum. bunu bu güzel ilçeye yapmayın.

bir de sokak hayvanlarına eziyet etmeyin. birincisi, çok zor şartlarda yaşıyorlar. kışın aç kalıyorlar, yazın turist tripleriyle uğraşıyorlar. ikincisi de öyle kediye falan tekme attığınızı görürsem ayağınızı götünüze sokarım. bu yüzden çok rica ediyorum sizden.

sevgiler.

İzmir'de Dolu Dolu Bir Gün Geçirmek İçin Çok İşinize Yarayacak Detaylı Bir Gezi Rehberi