TELEVİZYON 7 Mart 2022
80,3b OKUNMA     499 PAYLAŞIM

Eleştiri Yağmuruna Tutulan Netflix Dizisi Pera Palas'ta Gece Yarısı'nın İncelemesi

Hazal Kaya, Tansu Biçer ve Selahattin Paşalı'nın başrolde olduğu yeni Netflix dizisi Pera Palas'ta Gece Yarısı, oldukça potansiyelli bir yapımken biraz harcanmış gibi görünüyor.

yapılan işte bir damar tutturmak zordur. mesela siz "ülkede hiç yapılmamış şeyler yapacağım" diye plan yapabilirsiniz ancak ortaya başarısız işler çıkabilir. bu biraz deneme yanılma durumudur. çünkü plan ve uygulama (özellikle yeni bir şey yapıyorken) ilk denemelerde sürekli farklı olacaktır. örneğin; netflix buraya ilk geldiğinde ülkemizde pek yaygın olmayan fantastik dizilere el atmıştı. o dönem de bayağı ısrarcı oldular ancak şimdi doğruya doğru, atiye de hakan muhafız da çok başarılı işler olmadı. bu sırada diğer dijital platformlar atağa kalktı ve güzel polisiye diziler yaptılar. özellikle şahsiyet'in başarısı netflix'i biraz geriye düşürdü gibi. bu andan sonra netflix, bir başkadır'la geri döndü ancak bu yapım üzerine dizi kültürü inşa edilecek bir şey değildi çünkü aynı ruhu vermek çok zor.

bu nedenle netflix, büyük prodüksiyonlarla tarihi dizilere başladı. ilk olarak başarılı bir sanat yönetimi ve ilginç karakterlere sahip kulüp yayına girdi. ardından da şimdi konuşacağımız pera palas'ta gece yarısı. şimdi dizi nasıl olmuş bir bakalım.


öncelikle türk edebiyatının dizinin geçtiği dönem için çok zengin olduğunu söylemek mümkün

kemal tahir'den halide edip'e kadar inceleyebileceğiniz pek çok kaynak var. ancak bu metinler hayli ciddi ve bu uyarlamaları izlemek günümüz izleyicisi için çok kolay değil. bu nedenle netflix hem tarihin içinde yer alan, hem daha eğlenceli olacak bir anlayış benimsemiş.

bu durum ilk başlarda bana yanlış gibi göründü. çünkü izlediğim şey, okuduğum türk klasiklerinden sonra kafama bir türlü oturmuyordu. sanki batılı birinin gözünden otantik bir istanbul portresi var gibiydi ancak dizinin, yabancı bir yazarın eserinden uyarlanmış olduğunu öğrenmemle taşlar yerine oturdu. bu noktadan sonra yapımcıların görüşü benimle aynı olmak zorunda değil diye düşündüm ve diziyi kendi kurmak istediği atmosfer üzerinden değerlendirmeye başladım.


bu açıdan bakınca, izlenen yolun ve sanat yönetiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün

zaten birinci bölümde sıkça agatha christie'den bahsediliyor ve oluşturulan parlak ve şatafatlı dünya o geleneğe uygun şekilde yansıtılmış. özellikle oteldeki aksesuarlar etrafta gezinen insanların kostümleri, balolar ve su gibi içilen içkiler bir ahenk içinde akıp gidiyor. ha derseniz ki o dönem osmanlısını yansıtmak konusunda dizi başarısız evet o detaylar yok ancak dizinin derdi bu olmadığı için bunu bir eksiklik olarak görmemek lazım.


filmin senaryosu ise aslında heyecan verici

öncelikle şunu düşünmek lazım. bildiğimiz ana akım filmlerin hepsinde amerika dünyayı kurtarır. bu da soft power kavramının en güzel örneklerinden biridir. bu dizide ise ana karakterimizin mustafa kemal'e yapılacak suikasti önlemesi bu şekilde türkiye'yi kurtarması gerekiyor. bu da güzel bir değişiklik olmuş çünkü dizi ya da film ihraç ederken sadece çekilen 45 dakikalık videoları değil kendi kültürünüzü de ihraç edersiniz. (bkz: the crown) dünyanın hangi ülkesinin vatandaşı olursanız olun mustafa kemal de hayran olunası bir şahsiyet olduğu için bu değişiklik benim çok hoşuma gitti. ayrıca dizinin ileride bahsedeceğimiz eksiklerinden bağımsız olarak atam'ı gördüğüm her an gözlerim doldu diyebilirim.


madem senaryo dedik bir senaryo ilerletme aracı olarak diyaloglardan da bahsetmek gerekiyor

burada da bir ufak dengesizlik söz konusu. dizideki tüm yan karakterler bir şekilde dönemine uygun konuşturulmuş. özellikle selahattin paşalı adeta tiyatroda oynarmış gibi düzgün bir diksiyon ile karakterini canlandırmış. bu noktada kendisinin karakteri canlandırmaktan büyük keyif aldığını fark etmemek mümkün değil. aynı şekilde aşağı yukarı tüm açıklamaları yapan ahmet karakterini canlandıran tansu biçer de otel müdürü olarak muazzam bir nezaketle repliklerini aktarmış.


gelgelelim, çok eleştirilen hazal kaya'da aynı başarıyı görmek mümkün değil

burada suç sadece oyuncuda ya da yönetmende de değil. hazal kaya'ya kariyeri boyunca o kadar ağdalı o kadar atar giderli diyalog vermişler ki hadi doğal ve patavatsız bir kızı oyna deyince bocalamış haliyle. dikkat ederseniz esra'dan haberi olmayan peride rolünde başarılı aslında. o kontrollü, ısrarcı, dediğim dedik havayı verebiliyor. ancak esra'da çok eksik var. yani belki gerçek hayatında çok rahat ve samimi bir insandır ama o halini kamera önüne yansıtamamış. bu konuda twitter üzerinden yaptığı açıklamayı da okudum ve kendisine bir noktaya kadar hak verdim. umarım bunları yapıcı eleştiri olarak görür ve daha çeşitli roller kabul ederek kendisini geliştirir. ayrıca oyunculuğu dışında boyu ve görünüşü hakkında yapılan yorumları hayli çirkin bulduğumu söylemek istiyorum. bir insanın oyunculuğunu beğenmeyebilirsiniz ancak bu konudan bahsederken nefret gibi kelimeler kullanmak çok ayıp şeyler bana göre. sonuçta dizi sinema gibi şeyler kolektif eğlence araçları. bu nedenle eleştirirken karşımızdaki insanların da hisleri olduğunu göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.


dizinin bundan da problemli bir noktası var

mesela pera palas hakkında konuştuğum bir arkadaşım yarıda bıraktığını söyledi diziyi. ben de hak veriyorum buna çünkü 8 bölümü 3 günde ancak izleyebildim. ki bir kısmında sporda falandım ilgimi dağıtacak başka bir şey bile yoktu. bu problem de senaryo yazım mantığı ve bölümlere ayırmada yaşanan kararsızlıktan ileri geliyor. mesela bir supernatural'da bir house md'de belli bir matematik vardır bölümü yazarken. öncelikle bölüm başında bir olay olur. sonra ana karakter bir tepki verir ama tam da çözemez. sonra çözer gibi olur ama işler daha da sarpa sarar. bölüm sonunda da tüm sezonun ana fikrine uygun bir çözüm bulur ve final yapılır. hah işte bu dizide giriş nerede, final nerede çok belli olmuyor. sanki 6 saatlik bir film çekmişler de onu süreye göre bölmüşler gibi. her bölümün ayrı bir ismi var tabii ama akılda kalıcı net bir temaları yok. bu da haliyle diziyi takip etmeyi çok çok çok zor hale getiriyor.


sonuç olarak 

pera palas aslında potansiyeli yüksek bir yapımmış. o bina çekimlerindeki açılar, sürekli yağmurlu atmosferi, cinayet çözmeleri, zaman atlamaları falan neler neler yapılırmış ama bölüm akışlarını ayarlayamadıklarından ve başrolden patlamışlar biraz. yalnız dizi ikinci sezon sinyalini de vermiş giderken. ki atmosferi falan güzel aslında. bu nedenle belki yeni yapılacak sezonda bu sorunların üzerine eğilirler biz de tarihi/fantastik güzel bir dizi izlemiş oluruz nihayet.