FELSEFE 2 Kasım 2020
22,8b OKUNMA     303 PAYLAŞIM

Filozoflar Her Şeyi Neden Açık Açık, Herkesin Anlayabileceği Şekilde Yazmıyor?

Eğer felsefeye dair köklü bir bilgi dağarcığınız yoksa bazı felsefe yazınlarını anlamak zor olabilir. Peki bu filozofların yazdıkları neden genellikle anlaşılması zor metinler oluyor? Bunun üzerine bir görüş bildirisini paylaşıyoruz.
iStock

filozofların asla açık ve sade yazmamalarından şikayetçi olan insanların anlayamadıkları şunlardır

1) ilgilendiği ister epistemoloji olsun, ister estetik felsefesi olsun, ister siyaset felsefesi veya metafizik olsun: kendi felsefesini geliştiren bir filozofun önceliği hakikat arayışıdır. filozof hakikat arayışına giden yolda da akıl yürütme eylemini mümkün olduğu kadar verimli bir biçimde yapmaya çalışır. kendisinden önce gelen felsefi akımları eleştirebilir.

bittabi filozofun entüisyonizm eleştirirken "bergsonculuk" gibi ifadeler kullanması gayet normaldir. "temerrüt" sözcüğünü kullandığı için hukukçuya kızmak veya "apoptoz" dediği için tıp doktorunu eleştirmek ne kadar ahmakçaysa, giorgio agamben'e de "homo sacer" kavramını kullandı diye gücenmek o kadar ahmakçadır. bir düşünürün kullandığı her kavramı teker teker açıklamaya çalışması kafasında kurduğu monologlarda inşa ettiği sistematik düşünce biçimini tereddiye uğratabilir.

2) hakikat arayışındaki filozofun siyasetçi gibi popülist olmak veya millete yaranmak gibi bir ereği yoktur. aynı şey idealist bilim insanlarının ekseriyeti için de geçerlidir. abd'de popüler bilimin yükselişi de bundan mütevellit ortaya çıkmıştır. anlaşılmak veya ilgi çekmek öncelikli endişe olduğunda hakikate ulaşma ereği değer kaybeder.

bunu yalnızca popüler bilim kitaplarında değil, gizem duygusunun bilinçli olarak canlı tutulduğu belgesellerde de görürsünüz. hipotezleri hızlıca ortaya döküp karşı argümanlarla çürütmek yerine ortalama bir okuyucuya/izleyiciye "acaba?" sorusunu sordurmak temel gayedir. bir filozof da isterse bunu yapabilir ama youtube'dan para kazanmak gibi bir amacı yoksa filozofun alkış almakla ilgilenmemesi şaşırılacak bir durum değildir. o zaten ödülünü dopamin olarak alır.


3) 21. yüzyıl'da obskürantizm eleştirileri yapmak çağ dışı bir tutumdur. aydınlanma dönemi bitmiştir. sırf millet bilgi edinemesin diye latinceyle bilgiyi tekelinde tutan kilise de bitmiştir. enformasyon çağının şartlarında "ben bu kelimeyi bilmiyorum." gibi bir mağduriyet kabul edilemez.

bugün imkanları en kısıtlı olan insanın bile bir terimin anlamını öğrenmesi arama motorları sayesinde maksimum yarım dakikasını alacaktır. enformasyon çağında verimli olan; bilen insanları baskılayarak bilmeyenlerin seviyesine indirmeyi halkçılık zannetmek değil bilmeyenleri bilenlerin seviyesine çıkarmak olacaktır. eski çağlarda bazı kesimlerin bilgi hiyerarşisinde dezavantajlı konumda oldukları söylenebilirdi. günümüzde en gelişmemiş köylerde bile dünyanın bilgisine anında erişim imkanı mevcuttur.

4) felsefeyi değerli yapan en önemli faktörlerden biri, onun insanların üzerinde düşünmeye alışık olmadıkları problemleri ele almasıdır. bu problemleri ele alırken filozoflar yeni mefhumlar yaratma ihtiyacı duyar ve bu mefhumlarla kendi içlerinde tutarlı şemalar oluştururlar. binaenaleyh bazı sözcüklerin tam olarak tercümesi de yapılamaz. bazı durumlarda en doğrusu mefhumun orijinalini kullanmak olacaktır. bu sayede okuyucu onun başka kaynaklarda hangi bağlamda kullanıldığını anlayabilecek ve kendi kafasında ifade ettiği anlamı daha sağlıklı oturtabilecektir.

siyaset felsefesi ile ilgilenenler için bir örnek olarak ordoliberalizm yazımdaki "obrigkeit"ı gösterebilirim:


mises bunu yazdığı bir kitapta ingilizceye çevirmeden olduğu gibi almıştır. neden olduğu gibi aldığını da reddit'te hem almanca hem ingilizce bilen insanların yaptıkları şu tartışmada görebilirsiniz. tabi obrigkeit mises'ın uydurduğu bir kavram değildir lakin özellikle görüngübilim gibi branşlarda yazan filozoflarda kendi kavramını oluşturma ihtiyacı doğal olarak ortaya çıkacaktır.