Fırtına, Rüzgar ve Güneş Işığının Kült Ressamı: William Turner
hayatı
23 nisan 1775 yılında londra'da dünyaya geldi. hatta chelsea'li olduğunu söylersem elbette yalan beyanatta bulunmamış olurum. suluboya ressamı thomas girtin'in dostluğu ve zengin bir koleksiyoncunun koleksiyonunda bulunan resimleri [ustaları] kopya etmesine izin vermesi ile ilk resim bilgisi ve resim sanatı hakkında elle tutulur bilgiler edinmesine vesile oldu.
bu resim meraklısının evinde kendi tarzını oluşturmasında hatırı sayılır faydası olacak olan ve türlü araştırmaları ile kendisine ilham verecek olan bir diğer suluboya ressamı cozens ile tanıştı. 1789 yılında krallık akademisine girdi ve ertesi yıl lambeth palace'da ilk sergi sayılabilecek olan eserlerini gösterime sundu.
bunun ardından dönemin yayıncıları kendisine pittoresk yayınlar için ısmarlamalarda bulundular. ısmarlanan için aynı dönemde galler ve yorkshire'a bölgesine yolculukları oldu.
1793 yılında ilk kez bora adlı bir yağlıboya eseri sergilendi. 1796 yılında da denizde balıkçılar, 1797 yılında güneşin doğuşu adlı yağlıboya tabloları sergilendi. 1802 yılında ilk kez avrupa'ya açıldı, kuzey avrupa. ren kıyılarını ve isviçre'yi gezdi. 1807 yılında thomas malton ve mimar thomas hardwick'ten öğrendiği perspektif tekniğini gelecek nesillere öğretmek amacı ile akademiye hoca oldu.
aynı yıl claude lorrain'in liber veritatis'inin bir öykünmesi olarak ve oyma çalışmalarını derlediği liber studiorium'unu yayınlamaya başladı. bu derlemesinde türlere göre bir peyzaj ayrımı yapmıştı. bu kadar başarıya paralel olarak kazandığı paralardan sonra kendi galerisini açtı. önce 1819, sonra 1829 ve 1840 yıllarında ziyaret edeceği italya'ya gitti ve geziler yaptı.
1851'de kolera nedeniyle vefat etti.
sanatsal mahareti
ressamlığın meslek konumundan uzaklaşmasından sonra oluşan özgürlük ortamında daha önceleri küçük bir dal olan ve ciddiye alınmayan, değersiz görülen manzara resimlerine soyutluk ve romantiklik katarak kendi arayışını bulmuş, yapılmayanı başarmış herkesin hemfikir olarak dile getirdiği şekilde çağının önünde sanatçı.
turner'ın tabloları ışık dolu, güzelliklerle kamaşan fantastik bir dünyanın görüntülerine sahiptir. hareketli ve göz kamaştırıcı, çarpıcı ve etkileyicidir. snow storm en cesaretli, korkusuz eseridir. o gün yaptığı bu tarifsiz yeniliği bugün yapabilmek için sanatçılar kanlarını akıtır, uzuvlarını feda ederler. kar fırtınası birçok insan üzerinde manzaranın etkilerini bırakan bir eserdir.
peki ya fishermen at the sea (1796)... insanın bunu beğenmeme ihtimali var mı ya?
doğanın hiddetini böyle kudretli çizen başka ressam yok
kendisinden önce görülmemiş biçimde ışıklı, hareketli renkli lekelerle atmosfer olaylarını resmetmiş. delirmiş dalgalar, dağılmış gökyüzü, savrulan yanan gemiler... korku, panik, çaresizlik.... hepsini hepsini sanki oradaymışsın gibi ta yüreğinde hissettiren resimler...
köleliğe karşı tavrı
köleliğin yaygın olduğu zamanlarda ingiliz bir köle gemisindeki köleler hastalanıp ölmeye ya da iyice güçten düşmeye başlar. kaptan sigorta şirketinden para alabilmek için bu kölelerden seçer ve 132 tanesini ayakları ve elleri prangalı şekilde denize atar. bazı kesimler bu olayı protesto edip köleliğe karşı çıksa da köle ticareti kalkmaz. turner'da bu olaydan esinlenerek the slave ship adını verdiği eserini yapar.
bir gün batımında fırtına sırasında gemiden atılan kölelerin dalgalar arasında çırpınması resmeder. bütün gökyüzü kızıl iken sağ üst köşesinde küçük bir mavilik vardır, ki bu da ingiltere'nin utanç verici kölelik tarihinden çıkıp geleceğe umutla bakması şeklinde yorumlanabilir.
Örnek olarak, bir resminin detaylı incelemesi
olayın geçtiği yer thames nehri'dir. önde römorkör görevi gören bir adet buharlı bir gemi ve arkada ise yelkenli gemi bulunmaktadır. yelkenli geminin adı temeraire'dır ve ingiltere'yi deniz sularında süper güç yapan trafalya savaşı'nda önemli bir rol oynamış bir gemidir.
resme bakıldığında yelkenli gemi artık kullanılamaz halde olduğu için parçalanmak üzere limana götürülmektedir. bir savaş kahramanı olan geminin bu şekilde son bulması, bir tarafta aydınlığın simgesi olan güneşin batması ile diğer tarafta ise karanlığın belirtisi olan ayın ortaya çıkması ile gösterilmiş. uzun bir süre resim bu şekilde yorumlanmıştır ta ki küçük bir detay fark edilene kadar.
öndeki buharlı geminin sudaki yansımasına bakıldığı zaman aslında bu yansımanın arkadaki yelkenli gemi olduğu fark edilmiş ve burada anlatılmak istenenin buhar gücünün önemi olduğu düşünülmüştür. öndeki buharlı geminin dumanının arkadaki gemiye kadar bağ kuracak şekilde uzaması ve sadece öndeki geminin bayrağının olması artık devrin buharlı gemi döneminin işaretidir. ayrıca daha önce düşünüldüğünün aksine güneş batmamakta, doğmaktadır. yani bir çağın doğuşuna işarettir. zaten güneş sadece buharlı geminin ön yüzünü aydınlatmakta, arkadaki gemi ise karanlıkta kalmaktadır. gerçekte thames nehrinde coğrafi olarak bir tarafında güneş, bir tarafında bu şekilde ay olması imkansızdır. turner, hissettiklerini tuvale en iyi şekilde aktarabilmek için böyle bir oyun oynamıştır.
aslında turner, insanı önemsiz ve belirsiz hale getiren makine çağını resimlerinde sürekli eleştirir. ancak thames nehri köprüsünde ilerleyen, hız ve değişimi simgeleyen bu buharlı güç karşısında aslında hayranlığını gizleyememektedir.