Galatasaray'ın Ufak Tefek Rötuşlarla 30 Senedir Aynı Futbolu Oynayarak Bir Ekol Yaratması
galatasaray, aslında neredeyse ufak rötuşlarla 30 yıldır aynı futbolu oynayan takım. önde amansız bir baskı ve top kapma, bunun sonucunda gol pozisyonu. olur da rakip baskıyı aşarsa, geride büyük açıklar veren riskli sistem. önce örnekler verelim:
96 terim dönemi
bilbao maçında hagi'nin golü, baskıyla kazanılan top
leeds maçının tamamı, özellikle arif'in kaçırdığı, arkasından hakan'ın penaltı kazandığı pozisyonlar
melo - hamit - selçuk dönemi
tudor dönemi kolaj
okan buruk dönemi
bu ülkede sistem yok diye saçma sapan bir algı var, bütün bunların aksine galatasaray birkaç yıl ara ile tekrarlanan bildiğin kendi ekolünü yaratmış durumda
araya çomak gibi sokulan torrent tarzı dönemleri, terim'in yaşlı, possession üzerine kurduğu nzonzili kadro deneyimini çıkarırsak, hep aynı sistem ile başarı geliyor.
atletizme yatırım yaptığı her sezon şampiyon olmuş bir takım. bütün terim dönemleri, gerets dönemi, hamzaoğlu dönemi, tudor dönemi, okan buruk dönemi. hepsinin ortak noktası önde baskı ve savunma oyuncularının alan savunmak yerine öne çıkarak topa sahip olan oyuncuya bastığı tamamen atletizme dayalı ve riskli oyun. galatasaray tam bir bully futbolu oynuyor, yarı sahada topu aldıkları anda rakiplerini dövüyor, kimi buna kaos futbolu diyor, kimi gegenpressing'i terim icat etti diyor, kimi de cruyff hollandasının başıbozuk presinin bir versiyonu diyor.
çok çalışan atletik bir orta saha - yine atletik bir savunmacı ve iki kanattan birinde atletik bir bek, kilit formül burada. bunun yanı sıra ilerideki 4 oyuncunun 3 tanesi de atletik olarak üst düzey olacak özellikle en uçtaki isim atletik ve pres yapan olursa bambaşka, elmander, hakan şükür, burak, osimhen, gomis gibi. dönemine göre kilit oyuncular: okan-emre-suat-ümit-tugay (seç beğen koy)-bülent-hakan ünsal, saidou-song-sabri, davinson-torreira-boey, ndiaye-denayer-emre t, nagatomo, ömer bayram ile olduğu kadar (bu sezonun zayıf noktası), semih-melo-telles/sabri.
elmanderli sezonda herkes necati-elmander ile 4-4-2 dönüşünü konuşur ama o sezonun sırrı aslında servet-ujfa ikilisinden, semih-ujfa'ya dönülmesi, savunmada sistemin daha genç ve atletik, topa önde müdahale eden semih ile tekrar kurulması ve bu şekilde ikinci topların erken kazanılması olduğunu atlar. bugün nelsson'un, davinson yokken çok sırıtması da bu yüzden.
son olarak kişisel bir gözlemimi de ekleyeyim
dünya genelinde futbol, başladığın atağı bitirme ve dönüp pozisyon alma, geride düzgün yerleşme, kendi sahanda boşluk ve alan vermeme üzerine kurulu taktikler üstünden oynanıyor, böylece takımların dengesiz yakalanmaması amaçlanıyor. galatasaray ise 30 yıldır topu olabildiğince kısa sürede, olabildiğince erken kapma üstüne kurulu, gerekirse gerideki düzeni, ileride bulunabilecek bir gol pozisyonu için riske atacak, oyunculardan efor isteyen, çok yoran kontrollü bir kaos futbolu oynuyor. ziyech ve zaha gibi futbolcuların adapte olamamaları da "bence" buradan kaynaklanıyor. bu futbol en fazla 1, bilemedin 2 adet koşmayan oyuncu kaldırıyor, o kredi de, hagi, sneijder ve icardi gibilere veriliyor.
kanımca türk halkının da bol pozisyonlu eğlenceli futbol anlayışı, biz duygusal oynuyoruz, hiç aklımızla oynamıyoruz gibi kalıplaşmış cümlelerinin temelinde son 30 yıla damga vurmuş, galatasaray futbolu ve bu futbolun başarısı yatıyor. özellikle bu futbolun oynandığı dönemde galatasaray maçını izleyen herkes skor ne olursa olsun, sahada bu mücadele olunca genel olarak futboldan tatmin oluyor, ucu ucuna verilen maçlar, inanılmaz geri dönüşler (hem rakip, hem galatasaray için), hep yenilen şanssız goller aslında sistemin yan etkileri, bilerek alınan büyük ödüllü büyük riskler. hatta bu mantık bize o kadar işlemiş ki, rakip takımın yöneticisi acun ılıcalı bile, aldığı kulüpte savunmaya dayalı klasik sistem ile iyi giden antrenörünü kovup, heart-attack-football vaat eden tim walter ile anlaşıyor, tabii alışmadık ...'da don durmuyor ama bu başka bir yazının konusu.
uzun lafın kısası: (bkz: topun olduğu yer bizim için pozisyon).