Gecenin Sonuna Yolculuk'tan Kısa Ama Düşündürücü, Harikulade Alıntılar
gecenin sonuna yolculuk, hayatımda 2 sefer okuduğumda beni bu denli derinden etkileyen çok nadir kitaplardan bir tanesi. beğendiğim sözleri uzun zamandır yazmak istiyordum, kısmet bugüneymiş...
sonuçta savaş dediğimiz şey, anlamadığımız ne varsa odur.
o zamanlar çocuktum, korkutuyordu beni hapishane. çünkü o zamanlar daha insanları tanımamıştım. artık asla onların laflarına, düşüncelerine kanmayacağım. asıl korkulması gereken insanlardır, sadece onlar, daima.
insanda düş gücü yoksa, ölmek fazla dert değildir, ama varsa da o zaman ölüm fazlasıyla derttir.
her alanda, asıl yenilgi unutmaktır, özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak, insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir.
bir dangalağın beyninde herhangi bir düşüncenin şöyle bir dolanabilmesi için, önce başına bir sürü şey gelmesi gerek, hem de en acımasızından.
hepimiz için söz konusu olan, özünde bir saat daha yaşamaktı, üstelik her şeyin cinayete indirgendiği bir dünyada, tek bir saat bile başlı başına bir olguydu.
dünyanın derdi insanları nereden tutturursa oradan yakalıyordu, ama bir yerden yakalamayı hemen her seferinde beceriyor gibiydi.
eğer bu dünyanın içindeyseniz, yapılacak en iyi şey, öyle değil mi, buradan çekip gitmektir? deli olsanız da olmasanız da korksanız da korkmasanız da.
sizi aklı başında sanmalarını sağlamalarının en iyi yolu bayağı pişkin olmaktır. iyiden iyiye pişkinseniz mesele yok, o zaman artık hemen hemen ne yapsanız yeridir, ne isterseniz, çoğunluk sizden yanadır ve kimin deli olup olmadığına karar veren de çoğunluktur.
gerçekten de ilginç ne varsa hep gizli kapaklı yaşanıyor. insanların gerçek tarihleri hakkında hiçbir şey bilinmiyor.
ah! dostum! inanın bana, bu dünya aslında tamamen insanlarla taşak geçmek için yaratılmış koskocaman bir kandırmacadır!
başkaları sizin düşünmeye başlarsa, bilin ki akıllarına gelen ilk şey sizi işkenceye yatırmaktır, sadece bu.
yaşam ancak gün batımından sonra katlanılabilir bir hal alır.
zaten, çiçek dediğin, insan gibidir... ne kadar iriyse o kadar dangalaktır!
aslında kabul etmek gerek ki insanın gözle görünenlerden başka şeylerle ilgilenmesi ciddi bir deliliğe delalet eder.
insanlara güvenmek demek kendini azıcık öldürtmekle eşdeğerdir.
doğamız gereği, o kadar kofuzdur ki bizi gerçekten ölmekten alıkoyan tek şey eğlencedir.
sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam.
insanlar sonradan onlara ettiğiniz iyiliğin intikamını alıyorlardı daima.
insan bir yerde takılıp kaldıkça nesneler ve insanlar iyice yozlaşıyorlar, çürüyorlar ve sırf sizin hatırınıza leş gibi kokmaya başlıyorlar.
boşuna heveslenmemekte yarar var, insanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir.
zaten her şey ayan beyan ortada olduğunda, sözcükler neye yarardı ki, kavga etmekten gayri?
insan gençken ve bilmezken her şeyi gönül yarası sanıyor.
aşk dediğin sefaletin ta kendisidir ve yalnızca da bundan ibarettir.
her şeyin sonu ölçünün kaçması ile başlar!
mutsuz olduklarını söyleyen insanlara öyle hemencecik inanmayın. hele önce bir sorun bakalım hâlâ uyuyabiliyorlar mı? yanıt evetse, her şey yolunda demektir. bu da yeterlidir.
... her şeyi, kapatalım artık bu konuyu.