SİNEMA 4 Mart 2025
2,7b OKUNMA     50 PAYLAŞIM

Gözlerden Biraz Uzak Kalsa da Yılın En İyi Filmlerinden Conclave'in İncelemesi

Edward Berger imzalı Conclave (Konsey) gösterimde. Bir Anora kadar ses getirmese de kalitesini kanıtlayan ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar'a uzanan filmi inceleyelim.
Gözlerden Biraz Uzak Kalsa da Yılın En İyi Filmlerinden Conclave'in İncelemesi

conclave, 2024 ingiltere-abd ortak yapımı bir edward berger filmi.

aynı zamanda yönetmenin bol oscarlı im westen nichts neues'ten sonraki ilk filmi.

bundan sonrası spoiler olacak.

her ne kadar berger filmin evrensel bir güç mücadelesiyle ilgili olduğunu, bir yönetim kurulunda, siyasette ya da bir futbol takımında benzer arzularla karşılaşılabileceğini söylese de neticede bu bir vatikan filmi, dolayısıyla da inanç sorununun çevresinde gelişiyor her şey.

zaten kardinaller heyetinin başkanı thomas lawrence'ın conclave başlarken yaptığı konuşma da bunu gösteriyor:

"kesinlik. kesinlik, birlik ve beraberliğimizin en büyük düşmanıdır. kesinlik hoşgörünün ölümcül düşmanıdır. isa mesih bile nihayetinde kendinden o kadar emin değildi. çarmıhtaki dokuzuncu saatinde, can çekişirken, "tanrım, tanrım, beni neden terk ettin?" diye haykırdı. inancımız tamamıyla yaşayan bir şeydir. çünkü şüpheyle el ele yürür. eğer sadece kesinlik olsaydı ve şüpheye yer olmasaydı, o zaman gizem de olmazdı. bu nedenle inanca ihtiyaç da kalmazdı."

elbette inancın merkezde olması, filmin güncel meselelerle ilgisiz olduğunu göstermiyor. tam aksine inanca bakış açısı, bu güncel meselelerle birlikte şekil alıyor. aynı konuşmada lawrence hristiyanlıktaki yahudi-gentile ayrımını hatırlatarak tanrı'nın variety'ye önem verdiğini ekliyor. ama variety sözcüğüyle yetinmiyor, beraberinde diversity'yi de kullanıyor.

burada filmin mükemmel yaptığı bir şey var. diversity meselesini dış dünyadaki tartışmalar ekseninde değil de doğrudan vatikan'a uyarlanmış haliyle ele alıyor. kardinaller kendi aralarında tartışırken papalığın roma'da bulunmasına rağmen uzun süredir italyan bir papa çıkmadığından dert yanıyorlar. burada italyan papa yerine kolayca beyaz amerikalı/avrupalı kimliğini yerleştirebiliriz. bu zıtlıkları daha açık şekilde temsil etmek için filmde lawrence ve benitez'in ülkeleri değiştirilmiş misal. lawrence romanda italyanca bir isme sahipken filmde anglofon bir isme çevrilmiş. benzer şekilde benitez romanda filipinli ve görev yeri de bağdat. filmde ise meksikalı, görev yeri ise kabil. böylece amerikan liberallerinin meksika ve afganistan'a bakışı filmde üstü kapalı şekilde temsil imkanı buluyor.

işte lawrence yaptığı konuşmada diversity'ye karşı yükselen sesleri bastırmaya çalışırken bir yandan da benitez gibi bir ötekiye karşı nasıl tutum alması gerektiğine karar vermek durumunda kalıyor. elbette bunu da itikat çerçevesinde yapıyor. örneğin kimsenin güvenmediği, bir anda ortaya çıkan bir kardinal olan benitez'e o da başta güvenmiyor. kendisini sınamak için olsa gerek duayı onun yapmasını teklif ediyor. bu tabii dışarıdan gelenlerin uyum sağlayıp sağlayamayacağına olan şüphenin tezahürü olarak okunabilir.


filmin muhafazakarlara karşı liberallerin tarafını tuttuğu çok açık. ama bunu yaparken kilise'ye atfedilen kutsallığın altını oymaktan da geri durmuyor. örneğin the two popes filminde, yönetmen fernando meirelles bir katolik olarak benzer tartışmalara daha ılımlı yaklaşmıştı. ama edward berger bir protestan olarak elini korkak alıştırmıyor. cinsel skandal, simony/yolsuzluk, islamofobi, makam mevki aşkı, hemen her yerden vuruyor. üstelik kadraja sürekli michelangelo'nun the last judgment freskini, özellikle de demonların ruhları cehenneme sürüklediği kısmı getirerek kardinallerin seçimini resmen alaya alıyor. bununla da yetinmiyor, rakip kardinalleri, birbirini judas olarak suçlarken resmediyor.

elbette yönetmene göre zaten hemen hepsi judas. bu yüzden vatikan'ın çok uzağından biri geliyor ve açık liberal, gizli intersex kimliğine rağmen papalık koltuğuna oturuyor.

son olarak filmin vatikan'daki işleyişi genel olarak doğru şekilde aktardığını, poetic license'a pek fazla yaslanmadığını da söylemek gerek. tabii bir istisnası var. kardinal benitez merhum papa tarafından in pectore ile gizlice kardinal olarak atanmış durumda. ama benitez'in kardinalliğinin sürmesi için papa'nın ölmeden önce bunu duyurması gerekiyormuş. aksi takdirde papa'nın ölümü üzerine kardinallik düşüyor. ancak filmin evreninde bu kural değiştirilmiş. benitez kardinal olarak conclave'e katılabiliyor böylece.

evet, kısaca söylemek gerekirse

film, anlatmak istediğini çok abartıya kaçmadan, iyi ayarlanmış bir gerilim dozuyla aktarıyor. film boyunca benzer bir ritm ve ortalama bir tempo var. müzik ise öykünün ritmiyle çok uyumlu ilerliyor. film müziği denen şey kesinlikle böyle bir şey olmalı. en nihayetinde rejisiyle, yapım tasarımıyla, oyunculuklarıyla göz dolduran, ortalamanın çok üstünde, iyi bir film.

ayrıca yönetmen berger'in ışık, renk ve kompozisyon ile yarattığı harikalara dair bir yazı için >>