MÜZİK 28 Kasım 2017
32,7b OKUNMA     1006 PAYLAŞIM

Günümüzün Mozart'ı: Hayatın Soundtrack'ini Yapan Ludovico Einaudi ve Muhteşem Eserleri

1955 doğumlu İtalyan besteci ve piyanist Einaudi, klasik müziğin günümüzdeki en büyük isimlerinden biri olarak gösteriliyor ve hala aktif olarak müzik kariyerini sürdürüyor.

hani insanın turistken 5 duyusu birden on kaplan gücünde çalışır ya... gözleriniz fıldır fıldır ilginç bir manzara arar, hayatınızda 5 kuruş vermeyeceğiniz şarapları tatmak için dünyanın parasını bayılırsınız... en basit küçücük bir şehri bile ilgi çekici hâle getirebilir turist bünyesi. işte bu adam da benim turist kulağıma aynen bu şekilde çalınmıştı. berlin'de bir kitapçıda gezinirken kendisinin müziğini duyar duymaz takıldım kaldım. en sonunda dayanamayıp görevli bayana bunun kim olduğunu sordum kırık dökük almancamla -aslında hiç de kırık dökük değil ama böyle söyleyince daha melankolik bir atmosfer oluyor. kendisi de cd kutusunu çıkarıp üzerine yapıştırdığı bir post-it'e aynen şöyle yazdı: "ludovico einaudi - i giorni. istanbul'a dönüşte edindiğim o ilk cd ve daha sonrasında aşağıdaki diskografinin tamamı ile einaudi, yann tiersen'dan sonra başıma gelen en güzel sürpriz olmayı başarmıştır. kendisiyle tanışıklığımı -çok matah bir hikâyesi varmış gibi- ballandıra ballandıra anlatmam da ondandır.

Ludovico Einaudi - I Giorni


şimdi bu adamla aynı şeylere bakıyoruz:

Turna dansı

Fotoğraf: Paul Mckenzie
Fotoğraf: Paul Mckenzie

ludovico'nun gördüklerinden çıkarttığı sonuç şu

Ludovico Einaudi - The Crane Dance (Turna Dansı)


çabuk pes eden bir insan olsam heves bırakmıyor derim...

dünyanın en sıkıcı ödevini yapmaya çalışırken kendimi bir film karesinde ciddi çalışmalar yapan bir akademisyen, allah allah bir antropolog zannetmemi sağlamış olan bestekar.

bu adamın büyüklüğünü anlamak için şu performansı izlemeniz kafidir

Ludovico Einaudi - Eros @ The Royal Albert Hall Concert London


en başta belirteyim ki klasik müzik konusunda öyle atıp tutacak kadar bir bir bilgim yok o yüzden kendisi hakkında sadece iki şey söyleyebilirim (tabi kendimce):

1) müzik evrenseldir görüşüne kanıt olarak gösterilebilicek biridir.

2) ruh denen bir şey varsa, yaptığı müzik ona hitap ediyor.

ölümü ve hayatı aynı metalden yapılan bir madalyonun iki yüzüne kazır gibi notalara işleyen müzik dahisi.

melankolim, yarattığı eserlerin uçurum kenarlarında dinlenerek yetkinleşiyor. işte bu yüzden seviyorum kendisini.

the intouchables ve mommy için yaptığı müzikler kutsal kategorisindedir.

Ludovico Einaudi - Fly (Intouchables Soundtrack)


Ludovico Einaudi - "Experience" - (Mommy Soundtrack)


benim muazzam, muhteşem bi annem var. iç güdüsel bi külltürü, aydınlığı olan bir kadın çünkü ilkokul mezunu... erzincan'dan çocuk yaşta, kendinden 10 yaş büyük bi adamla (babam) evlenip, ankara'ya yerleşiyor. hem de, belediye reisi eşi rahmetli olmuş, deve sırtında van'a yazlığa giden, tam bir osmanlı kadını kayınvalidesinin yanına... 12 kişilik noramin marka yemek takımı var sadece.

hemen anne oluyor. 5 sene sonra da beni doğuruyor... doğurmak denirse. 6.5 kg doğuyorum ben. ablam beni ilk gördüğünde anneme ''neden sen bebek doğurmadın? '' diye soruyor düşünün....

o tarihlerde mahallemizde dolmuş şöförü abiler hangi apartımanda kim oturur bilir, kimse ''müsait bi yerde inecek var...'' demezdi.

ankara, kızılay'da, belki o zamanlarda türkiye'nin ilk müzik dükkanı vardı; tansel. kocabeyoğlu pasajı'nın sırasında, dar bi merdivenle inilen bi dükkan. içinde duvar piyanoları vardı.

hatta, bar gibi bir tezgah düşünün, üzerinde ses alıcısı olmayan ahizeli bi telefon. hani şimdilerde cep telefonlarına takılan bi aparat var ya, onun ağıza denk gelen yeri yok. işte o bar gibi tezgahta, 3 tane belli aralıklarla sıralanmış bu ahizelerden vardı.
bi plak mı dinlemek istedin ya da bi kaset, o ahizeyi alır dinlerdin. beğenirsen alırdın veya beğendiklerinden bir kaset doldururdun. üzerinde saman kağıdından hallice bi kapağı olur, gazlı kalemle içindeki parçalar yazardı.

yürümeye başladığımdan itibaren annem beni oraya götürürdü. ki ne kadar yürüsemde ''anne yoruldum...'' deyip kucağına çıkardım annemin. çok güzel kokardı annem. şişesi duruyor hâlâ; christian dior diorella.

tansel'dekiler tanırdı artık beni. istediğim gibi dolaşabilirdim. istediğim plağı, kasedi istediğim kadar dinleyebilirdim. hatta dükkanın kapısını kaparlar ben bi de dans ederdim :-)
dün gibi hatırlarım. ben hiç unutmam. hiçbir şeyi.

işte o zaman tanıdığım bi adamdır bu piyanist. plaklarını almışız. bizim pikabımız vardı.
trans halinde dinlerdim bu adamı.

şimdi ne zaman annemi özlesem, o sobalı, sık sık elektriği kesilen evimizi özlesem, ne zaman kendimi çok kirlenmiş bulsam, çocukluğumu, sular kesildiği için bidonlarla tulumba önünde kuyruğa girdiğimiz mahallemi özlesem, kars bakkaliyesinden akşam yemeği için aldığım ekmeğin kokusunu özlesem, hepsi öz olan komşu teyzelerimi, amcalarımı özlesem ben bu adamı dinlerim.... hele bi de istanbul'da kadıköy'den eminönü'ne vapurla gidiyorsam...

kendisiyle ilk nasıl tanıştım, ne zamandır dinliyorum hatırlamıyorum ama bu işin bir otoritesi olmamakla beraber; benim için uzun süredir modern zamanın en iyi piyanist bestecisi olan italyan. piyano çalarken tripten tribe giren, orgazm taklidi yapan hatta yanni gibi bir de bu işi şova döken amerikanvari adamlara alıştığımızdan bu adam size çalarken odun gibi duygusuz gelebilir ama insanın bam teline dokunmayı çok iyi başarır. özellikle bazı bestelerini dinlerken size hissettirdiklerinin kelimelerin kifayetsiz kalması söz öbeğinin ortaya çıkmasına neden olan en önemli olay olduğuna inanıyorum. ancak kendisi nedendir bilinmez bütün avrupa'yı gezer ama türkiye'nin yolunu bilmez. türkiye'ye gelmesini, canlı dinlemeyi çok isteyen biri olarak twitter'da ergen beliebelar gibi hashtag açacağım yakındır gibi duruyor.

bana göre en iyi parçaları

p&g'nin 2012 londra olimpiyatları temalı reklamına müzik olan divenire


bu parçanın canlı royal albert hall performansı da mükemmeldir


this is england filmine soundtracklık da yapan oltremare


doctor zhivago filminin soundtrack'ı farewell to the past


monday


nuvole bianche


ve son olarak una mattina'nın nico pusch bootleg remix versiyonunu dinlemenizi tavsiye ederim


hissettikleriniz sizindir.

ne bir klasik müzik uzmanıyım ne de farklı farklı piyanistlerin müziğinden tat alabilecek kadar kendimi bu konuda geliştirebilmiş biriyim, başta bunu belirtmek isterim. ancak bu adamın üzerimde bıraktığı etkiyi nasıl ifade edeceğimi bilmediğimden bir hatam olursa da kusuruma bakmamanızı rica edeceğim.

öncelikle, fly ve divenire adlı iki şarkısının daha dinler dinlemez içime işlediğini, bağımlılık yarattığını söyleyebilirim. hani insanın bam teline dokunan melodiler vardır, dinlerken notalarla düşünceler birbirine girmiştir, hissetme katsayınız artmış, duygu yoğunluğunuz tarif edilemez bir hal almıştır ya, bu adam öyle bir naiflikle başarıyor ki bunu, işte beni en çok etkileyen kısmı da bu oldu sanırım müziğinin. yıllar önce yann tiersen yapmıştı benzer etkiyi üzerimde. "divenire" albümü baştan sona kadar büyüleyici bir şaheser son tahlilde.
türkiye'ye geldi mi, gelecek mi, gelir mi orasını bilemem ama geldiğinde onu hayranlıkla izleyecek bir müzik sever daha olacak yüksek ihtimal, loş karanlığın içinde.

çalışırken dinlenebilecek müzikler kategorisine kafadan giren eserler üreten müzisyen.

youtube'daki kanalında çoğu albümünün tamamını paylaşıyor.

oradan açıp, lisans problemi yaşamadan özgürce dinlenebilir